Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

2008 Ekonomik Krizi'ne Götüren Yapısal Değişimler

1980’lerde gerek büyük ülkelerin finansal piyasalarında gerek ise uluslararası çapta birçok önemli değişiklik gerçekleşti. Aşağıda bunların en belli başlıları görülü-yor.Serbestleşme ve deregülasyon sonucu 1970’lerde geçerli bankacılıktaki devletin belirlediği faiz tavanları kalktı. Zaten o dönemdeki yüksek enflasyonla bunların sür-dürülmesi pratikte çok zorlaşmıştı. Bankalar faiz maliyetlerinin yükselmesi sonucu eskisi gibi ucuz fon bulamazken büyük şirketler de giderek kendi mali ihtiyaçlarını menkul değer ihracıyla bankaları bypass ederek karşılamaya başladılar. Üstelik bu eğilim bankaların üçüncü dünya borçları ve benzeri faaliyetleriyle zayıf duruma düşmeleriyle daha da arttı. Büyük ve çokuluslu şirketler aynı zamanda paralarını düşük faizlerle bankalarda tutmak yerine kendi finansal bölümlerini adeta bir banker­lik kuruluşu gibi işleterek para ve sermaye piyasalarında çalıştırmaya başladılar.

Kolay ve ucuz nakit bulma olanağını ve kaliteli müşterilerini bir ölçüde kaybe­den bankalar zaten biraz da bu yüzden üçüncü dünya borçlarına fazlaca girmişlerdi. Bankaların girdiği bir diğer maceracı iş alanı ‘borç vasıtasıyla şirket ele geçirmeleri’ diyebileceğimiz, LBO’lardı (leveraged buyouts). Bu gelişmeler dünya çapında bi-rincil piyasayı yani menkul değer ihraçları piyasasını hızla geliştirdi. Bankacılık sek-törü içinde yatırım bankacılığının önemini arttı.

Aynı anda ticari bankalar da faaliyetlerini de özellikle ATM ve kredi kartı sistem-lerinin bulunması veya geliştirilmesiyle bireysel bankacılığa yöneldi. Bu dönemde bankalar para piyasası fonları ve benzeri yeni kuruluşlara kaptırdıkları mevduat müşterilerini böyle elde tutmaya çalıştılar. Eski rahat maliyet dönemine dayanan aşırı kalabalık ve çok yaygın şube maliyetlerinden de böylelikle tasarruf etmeye ça-lıştılar.

1970’lerden beri eurodolar vb piyasalarının devletlerin denetiminden kaçmaya başlaması sonucu gelişen offshore bankacılık yöntemleri bankacılığın dışında bü­tün para ve sermaye piyasalarına da yayılacak şekilde 1980 ve 90’larda üssel bir biçimde büyümeye başladı. Bankaların bireysel bankacılık tekniklerine yönelmesi bireysel borçlanmanın miktarını artırırken bankaların varlıklarında araba, ev, sair tüketici kredilerinin payı arttı.

Aynı dönemde borsalarda türev ürünler ve türevlerin türevleri diyebileceğimiz yapılandırılmış ürünlerin örnekleri görülmeye başladı. Türev borsa veya OTC’lerinde o zamana kadar görülmedik ölçüde kaldıraçlı (aşırı derecede krediye dayanan) iş­lemler yapılması mümkün oldu. Diğer yandan türev piyasaların gelişmesi, bu piyasa-ların dünyada bir diğer deregülasyon sonucu gelişen döviz borsalarıyla iç içe girerek süper hızlı diyebileceğimiz bir büyüme süreci içine girmesi bu piyasaların o güne kadar görülmemiş derecede likit bir ortama kavuşmasına olanak verdi. Ne kadar büyük olursa olsun herhangi bir alım veya satım işlemi dünya ölçeğinde işlem gören bu piyasalarda cari fiyattan neredeyse anında işlem görebiliyordu. Türev piyasaların çıkması, finansal yenilikler denen bir dizi yeni ‘yatırım’ aracı veya tekniğini mümkün kıldı. Bu ‘ürün’ çeşitliliği piyasaları daha da büyüttü.

Eskiden bankalar verdikleri krediler karşılığı aldıkları senetleri mecbur kaldıkla­rında merkez bankalarına rehin verir veya kırdırır öyle nakit dengesizliklerini düzeltir-ler veya ABD gibi ülkelerde açık piyasa işlemlerinde yine FED’e daha önce aldıkları devlet tahvillerini satarak nakit elde ederlerdi. Bankalararası piyasalarda birbirlerine borç verme uygulamaları vardı ama yetersizdi. Sonraları hem ülke çapında hem uluslararası çapta bankalararası piyasalar gelişti bankaların birbirine büyük çaplı kredi ‘line’ları oluştu. Bankalar daha az nakit rezerv tutabilir hale geldiler. Yasal as­gari sermaye düzenlemelerinin sürekli gelişmesine karşın bankaların verdikleri kredi­lere (varlıklarına) göre asgari sermaye oranları yıllar içinde sürekli düşebildi. Böylece daha az sermaye kullanarak daha fazla kredi verebildiler. Sermayelerinin dönüş hızı arttı.

Bankaların bilançolarında atıl bulunan borç varlıkları (verdikleri krediler) özellik-le bireysel bankacılık yüzünden ciddi bir problem oluşturuyordu. Bunlar merkez ban-kaları tarafından da ticari senetler kadar kolay işlem göremeyeceği gibi ev ve araba ipoteği gibi karşılıklar, likit hale getirilmesi zor karşılıklardı. Öte yandan menkul de­ğerler piyasasında türev ürünler vasıtasıyla oluşan yenilikler borçların menkulleşti­rilmesini mümkün kılıyordu. Böylece örneğin hisse senedi türünden bir menkulün gelecekte teslimine ilişkin bir anlaşmanın yapılmasıyla türevinin oluşturulması (örn. füçurlar) gibi örneğin bir tahvili teminat gösteren ve getirisini o tahvilin getirisinden oluşturan bir başka menkul ‘inşa’ etmek mümkün olmuştu. Bankalardaki atıl kaynak-ları likit hale getirerek sermaye dönüş hızını artırma isteği menkul değer piyasaların-daki bu yeni menkulleştirme tekniğiyle birleşerek varlığa dayalı menkul değerlerin (VDMK veya ABS) oluşmasına yol açtı.

İşte bu yöntemle ticari bankalar ellerindeki büyük miktarda ipotek veya rehinle­ri, ödeme vaatlerini menkulleştirerek bilançolarından çıkarma olanağı elde ederken yatırım bankaları da bu yeni tür menkul değerlerin ihracına aracılık ederek 1960’ların ve 1980’lerin birleşme ve ele geçirmeleri aracılığından sonra özellikle 2000’lerin ba­şından itibaren üçüncü büyük atılımlarını gerçekleştirdiler.

Bu dönemde gözden kaçan bir başka özellik de 2000’li yıllarda birleşme ve ele geçirmelerde, 1980’lerin ‘mergermania’sından sonra ikinci büyük dalganın yaşan-makta oluşuydu. Hem menkulleştirme hem de sermayenin yeni birleşme ve yoğun-laşma dalgası bunların beraberinde getirdiği yeni halka arzlar (IPO initial public offerings) vasıtasıyla birincil pazara çıkan yeni menkul değerler yatırım bankacılığı­nın belki de tarihlerinin en iyi dönemini yaşamasına neden oldu.

Bütün bu piyasaların küreselleşmesi, aşırı kaldıraçlı çalışabilme yeteneğindeki artış başlı başına büyük bir likidite artışı anlamına geliyordu. Bu tür kaldıracın eskisi gibi kısa sürede çökmemesinin garantisi ise özellikle Uzak Doğu ülkelerindeki hızlı büyüme idi. Asya ülkelerindeki büyümenin iki etkisi vardı. Birinci etki arz yönündeydi. Çin, Hindistan gibi ülkelerdeki her türlü ölçünün dışındaki ucuz ama nispeten iyi eği-timli işgücü çok uluslu şirketleri de cezbederek son derece ucuza mal üretimine ola-nak sağlıyordu. Bunun 1980’lerden özellikle 90’lardan sonra enflasyonun düşmesine katkısı uygulandıkları her seferinde ülkeyi, hatta dünyayı bir durgunluğa sürükleyen parasalcı reçetelerden çok daha etkiliydi. Böylece buralarda büyüme ile artan ser-maye birikimi ve ihracatla biriken döviz rezervleri bir zamanlar 70’lerde Japon büyü­mesinin ABD ve AT para piyasalarına likidite olarak akması gibi 90’larda başta ABD olmak üzere pek çok ülkenin cari açıklarını finanse etmeye yaradı. Bu finansmanlar menkul değer ihraçlarıyla yapıldığından dünya çapında borçların menkul değerle karşılanma oranı arttı. Yukarıda belirttiğimiz borsaların aşırı kaldıraçla çalışması her çöküş arifesinde yeni paranın gelmesini söz konusu Asya likiditesiyle mümkün kıldı­ğında kaldıraç sisteminin yıkılmasını erteliyordu.

Aynı zamanda geçmişte büyük döviz krizleri yaşamış veya büyük ihracatçı pek çok ülke (örneğin BRIC denilen Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) herhangi bir kriz olasılığına karşı yüksek miktarda döviz rezervi tutuyordu. Döviz rezervi demek ABD ve Euro Bölgesi para birimleri ve tahvillerine yeni talep demekti. Özellikle rezervlerin hala büyük bölümünün ABD Doları üstünden olması ABD’nin yüksek cari ve bütçe açıkları verse bile bir çöküş yaşamaması anlamına geliyordu. Bu para sonunda bir şekilde Amerikan halkının gelirlerini artırıyor, borçlanma miktarını da bunla paralel artırabiliyor; sonunda bu likidite dönüp dolaşıp ABD ve AB’de bankacılık sistemine akıyor o da yukarıda bahsettiğimiz mekanizmayı besliyor çöküşünü önlüyordu.

Benzer bir başka mekanizma da Asya büyümesinin artan petrol ve hammadde talebi vasıtasıyla bu emtianın fiyatını arttırdı. Petrodolar fonları 1970’lerden beri ilk kez yeniden yükselmeye başladı ve bu para da sonunda gelişmiş piyasalardaki veya gelişmekte olan piyasalardaki (emerging markets) likidite bolluğuna katkıda bulun-du. Diğer emtia fiyatları da nispeten yükselince ihracatlarında bunların önemli rol oynadığı kimi Asya, Latin Amerika ve Afrika azgelişmiş ülkelerinin dış fon ihtiyacı da azaldı. Fakat dünya çapında artan likiditenin ‘sağlam para’ endişelerini yavaşça ar-tırması bir süre sonra emtia fiyatlarının genel trendiyle de birleşince altın gibi kıymet-li madenlerin fiyatlarını da yükseltti. Hem petrol hem de altın türev piyasalarının sağ­ladığı olanaklarla büyük çapta bir spekülasyonun konusu oldu ve bunların fiyatları normal talep artışının gerektirdiği düzeylerin çok üstüne çıktı.

Bütün bu sistemin sürmesi aynı genişleme miktar olarak artıp aynı fiyatlarla yü-rüse belki sonsuza kadar mümkünken likidite bolluğunun varlığı, piyasaların mantığı açısından hisse senetlerinin, tahvillerin, ev fiyatlarının, yani her tür varlığın fiyatları­nın sürekli şişmesini gerektiriyordu. Yükselen fiyatlar bu fiyatları besleyecek daha fazla likidite ihtiyacı doğuruyordu. Öyle bir an geldi ki bütün dünya sistemi artık bir cins Ponzi planı gibi işlemeye başladı. Yinede saydığımız gelişmeler sonucu ABD ve AB ülkeleri böylelikle büyük devlet harcamalarını özel kesimi dışlayarak ve sonunda özel kesim karlarının düşmesine yol açarak yapmak zorunda kalmadılar. Böylece yaklaşık 20 sene süren düşük enflasyon ve hızlı büyüme, artan refah dönemi ya­şandı. Bu refah dünyada elbette eşitsiz dağıldı. Ama hemen hemen her ülke ama az ama çok bundan faydalandı.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri