|
Bilim Nedir, Bilimin Amacı ve İktisatta Yönetim Sorunu
1. Bilim
a) Tanım
İnsanın çevresini anlamasını sağlamak üzere örgütlenmiş, herbiri
içsel uyum. mantıksal tutarlılık gibi özellikler
taşıyan, bir çok bilgi türü vardır. Bu bilgi
türlerinden sadece birisi olmasına rağmen bilim,
bugün hiyerarşik bilgi sıralamasının en tepesinde
yeralmaktadır. Bilimin ne olduğu ve hangi
özelliklerinin, onu diğer bilme biçimlerinden
ayırdığı sorunu henüz nihai çözüme bağlanmamış
olmakla birlikte, bilimsel bilgiye olan güven
üzerinde genel bir uzlaşma sağlanmış gibidir (Benton,
1990, s. 68).
Öte yandan, modern dönemin en itibarlı ve
ayrıcalıklı kavramalarından birisi olan bilimin, onu
diğer bilgilerden ayıran ölçütler bir yana. bir
kavram olarak bile ne anlama geldiği konusunda tam
bir anlaşmanın olmaması da dikkat çekicidir
(Yıldırım. 1979. s. 13; Karasar. 1982. s.
7). Bu tanım sorunu da sonunda, bilim adamlarının ve
bilim felsefecilerinin şimdiye kadar bilim ile bilim
olmayanı birbirinden kesin olarak ayırmayı başaracak
ilke veya kurallar ortaya koyamamalarından
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, bir tanımın kapsam
dışı bıraktığı bazı unsurlar, başka bir tanımın
hareket noktası olabilmektedir (Demir. 1992.
ss. 9-13).
Bilimi, "örgütlenmiş bilgi bütünü" (Bronfenbrenner, 1966. s.
10); " bir örgün bilgiler bütünü"; "insan deneyim ve
yaşantısını betimleme, yaratma ve anlama metodu"
(Yıldırım, 1979, 13-14); "geçerliliği kabul
edilmiş sistemli bilgiler bütünü" (Karasar.
1982, s. 7) gibi genel olarak tanımlayanların yanı
sıra. daha dar özelliklerini öne çıkarmayı amaçlayan
tanımlara da rastlanmaktadır. Bunlardan birkaç
tanesine göz atalım. (bilgi bilim)
"Bilim, her türlü düzenden yoksun duyu verileri (algılar) ile
mantıksal olarak düzenli düşünce arasında uygunluk
sağlama çabasıdır."
"Bilim, gözlem ve gözleme dayalı uslama (akıl yürütme) yoluyla önce
dünyaya ilişkin olguları, sonra bu olguları
birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır"
(Yıldırım, 1979. ss. 13-15).
Değişik tanımların bir dökümünü çıkaran Cemal Yıldırım.
bilim niteleyen özellikleri de şöyle özetlemektedir:
Olgusal. mantıksal, nesnel, eleştirici,
genelleyici, seçici olmak (Yıldırım.
1979. ss. 16- 18).
Bu değişik tanım ve nitelemelerde üzerinde
durulan özelliklerin farklılığına rağmen
hepsinde bilimin, bilişsel deneyimin
özel bir örgütlenme biçimi
olduğu teması işlenmektedir. (bilim araştırma)
Gerçek, doğru, deneyim
gibi kavramlar yardımıyla yapılan bu
açıklamalar, sonunda bu kullanılan açıklayıcı
kavramların ne anlama geldiği sorusuna gelip
dayanmaktadır. Mesela, deneyim. düşünme,
algılama, hissetme ve isteme gibi kendi
farkındalığının tüm aşamalarını içeren geniş bir
kavram. Bilime konu olan bilişsel deneyim ise
deneyimin bilgi ile ilişkili olarak tanımlanabilen
bölümüdür. Bu yönü ile deneyimin, estetik hissiyat,
umut, isiek tatmin olma, kıskanma gibi boyutlarından
ayrılmaktadır (Margenau, 1966, ss. 26-27). Ancak
bütün bu ayırımların kendisi de bir bilim anlayışına
dayandığı için bir kısır döngüden kurtulmak mümkün
olmamaktadır.
b) Amaç ve Kapsam
Tanımı ve çerçevesi ne kadar farklı ifade edilirse edilsin bilim,
yötembilimcilerin, felsefecilerin, hatta bizzat
bilim adamlarının kendilerinin yaptıklarını
düşündükleri değil, bizzat yaptıkları şeydir (May ve
Seller, 1988, s. 401). Bilim adamlarının gerçekte ne
yaptıkları da. farklı şekillerde anlaşıldığı için.
bu sefer. yapılan ile yapıldığı düşünülen ikilemi
ortaya çıkmaktadır. Bu ikileme daha sonra da sık sık
değinileceği için şimdilik, bilimsel etkinlik ile
onun kavramsallaştırılması arasında, sanıldığından
daha da önemli bir farklılığın bulunduğuna ve
yöntembüimsel çalışmaların büyük bir bölümünün bu
ikilemi aşma çabasının bir sonucu olduğuna dikkat
çekmekle yetinelim.
Öte yandan bir bilgi biçimi olarak bilim, köken
olarak belirgin bir şekilde Avrupalı ve bilhassa
yönelimleri itibariyle de Batılıdır. Bu yüzden
çalışma boyunca bilim kavramı ile modern bilim
kavramı, eşanlamlı gibi kulllanılmıştır. Halbuki
modern bilim, mümkün yegane bilim değil, alternatif
bilimlerden sadece birisidir. Yegane bilim olduğu
izlenimi, kelimenin sözlük anlamıyla, modern olması
ve görülmedik bir biçimde egemelik alanını
genişletmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun
nedenleri üzerinde durmak bu çalışmanın sınırlarını
zorlar, ancak batı uygarlığının yayılmasıyla, diğer
uygarlıkların bütün kurumlarının batı merkezli bir
dönüşüme zorlanmasının, modern bilimi
âlternatifsizleştirdiğine dikkat çekmek gerekir.
Bu dikkat çekme işinin de, bizzat
batılılar tarafından yapılması ilginç bir paradoks
yaratmaktadır (Guenon, 1986: Feyerabend,
1989; Capra; 1992, bilim tarihi).
Bilimin sahip çıktığı üç temel özellik vardır: Evrensellik,
nesnellik, rasyonellik. Modern bilimin bu
özellikleri, daha genel bir çerçeveyi ifade eden
modernizmin iddiaları ile de çakışmaktadır (Wendt.
1990. ss. 48-52). Bu yüzden sözkonusu iddalar, ancak
modernizm bağlamında bir anlam taşımaktadır. Buna
karşılık postmodern düşünce tarzı, diğer
etkinlikleri olduğu gibi. bilimi de bağlam bağımlı
olarak ele almaktadır (Lyotard. 1990).
Bilimin evrensellik iddiası, doğal süreçlerin, yerel bilimsel
olmayan bilgi sistemlerinin kendilerini yaratan
insanların, yaşadıkları gündelik hayat boyunca
onları sıradan bir şekilde tecrübe ettiklerini
düşündüren tarihsel açıklamaları olabileceğine
bakılmaksızın, doğanın her yerde aynı olduğu
varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayım, antropolojik
araştırmalar tarafından pek fazla
"doğrulanmamaktadır" (Benton, 1990. s. 69). Sadece
onu algılayan öznelerden bağımsız olarak varolduğu
düşünülen bir dünya ile ilgilendiği için değil,
sözkonusu dünyanın büyük oranda sıradan gözlem
olaylarının altında saklı genel yasaları araştırdığı
için de bilim, diğer bilgilere göre nesnellik ve
bunun bir sonucu olarak üstünlük iddiasındadır.
Ancak unutmamak gerekir ki. "tüm bilimsel çabalarda
nerede olduğunu bilmediğimiz gerçeği ancak
görebildiğimiz, anlayabildiğimiz yerde aramaktayız"
(Bulutay, 1986. s. 3).
Bilimsel bilginin diğer bilgi türlerinden daha güçlü olduğu inancı,
büyük oranda onun eleştirel doğrulama sürecine konu
olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat doğrulamacılığı
ele alırken göreceğimiz üzere "eleştirel doğrulama
süreci" de oldukça problemli bir kavramdır.
Genel kabul gören yaklaşıma göre bilimin amacı,
doğal yahut sosyal, bu süreçleri yakalamak ve onları
soyut sembolik biçimlerle. çoğunlukla da
matematikle, ilişkilendirerek sunmaktır (Benton.
1990. s. 69, eğitim ve bilim). Bunun için karmaşık
olayları daha anlaşılabilir ve basit modellere
indirgeyerek, onlar üzerine teoriler geliştirilir.
Amaç. daha açık seçik ve düzenli açıklamalar elde
etmektir. Ancak "bilim alanında dikkatle
bakıldığında; inceleme. Araştırma
derinleştirildiğinde; düşünce yoğunlaştırdığında
belirlilik değil, belirsizlik artar. Belirli
sonuçlara ulaşmak istendiğinde düşünceyi bir yerde
durdurmak gerekir" (Bulutay, 1986. s. 3, insan
bilim). Bunu bilimin tanımlanması sorununda da
görmekteyiz. Bilim, evrensellik. doğruluk.
nesnellik. geçerlilik. güvenilirlik..gibi temel
epistemolojik kavramların hepsinin tartışmaya
açılması, hiç bir şey tartışamama sonucunu
getirecektir.
İşin bir de sosyal boyutu vardır. Yaşadığımız dünyada bilim,
bilginin elde ediliş ve derlenişinin bir yöntemi
olmanın çok ötesinde bir işlev yüklenerek,
ayrıcalıklı konumuyla gerçek olanla. olmayan
arasında hakemlik yapmakta, neyin mümkün olduğunu
dikte etmekte ve nelerin yapılabileceğini
önermektedir. Kısaca İfade etmek gerekirse bilim.
George C. Lodge'un deyişiyle, bugünün dini olarak
işlev görmektedir (Benton. 1990. s. 70; Ravetz.
1979. ss. 28-29; Heilbroner. 1991. s. 474). Modern
dünyada bilimin sahip olduğu bu totaliter nitelik
dolayısı ile üstlendiği bu misyonun, orta çağda
dinin üstlendiği misyonla benzerliğini ve bunun
doğurduğu sonuçları daha sonra ele alacağız.
Bu aşamada bilimsel düşüncenin temel özelliğinin,
doğal yahut sosyal hayatın düzenliliğini sağlayan ve
sıradan gözlemlerin arkasında saklı bulunduğu
varsayılan yasaları ortaya çıkarmak . (Benton. 1990,
s. 70), üç temel işlevinin de anlama, açıklama ve
öndeme (Bacharach, 1989. s. 130) olduğu
söylenebilir. Bunlara toplumu dönüştürme, yani
denetim işlevini de ekleyebiliriz (Loasby. 1985, s.
48).
|