Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Dış Borçlanmanın Kötü Kullanımı

Ülkenin, kalkınma atılımlarına ayıracak öz kaynağı yetersiz olduğunda, kalkınmayı destekleyecek üretim yetersiz kaldığında, o üretimin kendisini arttırmak için de maddi güç gerektiğinde başvurulması doğal kaynaklardan biri de borçlanmadır, tasarruf yetersizliği nedeniyle borçlanmanı içerden yeterince yapılamayıp dışardan gerçekleştirilmesini zorunlu olarak öne çıkartan maliye yönetiminin, bu borçlanmada kullandığı yöntemler ve yaptığı seçimler de yoğun eleştirilere yol açmış ve borçlanma maliyetini artırıcı yanlış politikaların özellikle 1980’li yılların sonundan itibaren devreye sokulmasıyla, kaynak sorununu çözücü değil ağırlaştırıcı yollarla girildiği iddiaları finansal çevrelerde sıkça dile getirilmiştir. Anılan yıllarda yapılan bir tercihle, dış borçlanmanın hazine tarafından değil, ağırlıklı olarak bankalar aracılığı ile gerçekleştirilmesi seçimi, faiz yükünü arttırmış ve bu alandaki disiplin yitirilmiştir. Hazinenin borç alınan dış kaynaklarının karşısına, sorumlu olarak bankaları çıkarması onların dış kaynaklardan borçlandıkları dövizler karşılığında kendilerine iç borç kağıdı satması, yükselen faizler nedeniyle bankaların dışardan hesapsızca borçlanmaya gitmelerine, kısa pozisyon olarak adlandırılan bu işlem yöntemiyle, klasik bankacılık işlevlerini yerine getirmeden risksiz gibi görünen yüksek kazançlara doğru yelken açmalarına neden olmuştur. Ne var ki, kaldırabilecekleri yükten fazlasının altına girmeye adeta itilen bankaların, kısa vadeli kazançların dayanılmaz çekiciliği içinde bu başlamaları, piyasaların Kasım 2000 krizi ile rengini değiştirmesi üzerine kendilerini öz sermayelerini dahi yitirecek noktalara getirmiştir.

Kamu maliyesinin bankaları kısa (açık) pozisyon tutmaya yönlendirerek dolaylı yoldan ve yükselen faizlerle yüklü dış finansman sağlamasızını bir başka anlatışla, iç borçlanmayı bunların dış borçlanması üzerine kurmasının olumsuzluğunun yanında diğer borçlanıcı kuruluşların borçlanma politikalarındaki yanlışlıklar da toplam borç stokunun çevrilemez noktalara gelmesine yol açmıştır. Bu bağlamda, özel kuruluşlar ile yerel idarelerin mali disiplinden ve ekonomik fizibiliteden uzak borçlanma gereksinimlerinin toplam borç stokunun artmasında ve faiz dengesinin yitirilmesinde büyük rolü olmuştur.

Borçlanmanın ana nedenini oluşturması gereken kalkınmayı sağlayıcı yatırımlar yerine alınan paraların önce dağınık bir tablo içinde savunulması, ardından da artan gereksinimin daha yüksek maliyetli, daha kısa vadeli ve isabetsiz mahreçlerden borçlanılarak kapılanmaya gidilmesi, dış kaynak kullanımı’nın sağlayabileceği artıları yok etmiş, tersine, ülkenin mali dengelerini hem ekonomik hem de toplumsal yönlerden bozarak, en küçük bir olumsuzlukta krize giren bir ekonomi ve gelir dağılımı bozulmuş, fakirleşmiş bir toplumun yaratılmasına ivme kazandırmıştır.

Kaynak: Reha Tanör - Finansal Kriz ve Sermaye Piyasası - TSPAKB

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri