Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekonomik Eşitsizlik

Bu kavram, genel olarak, ulusal gelirin bireyler ara­sında eşitsiz bir şekilde dağılımı olarak tanımlanmak mümkündür. Burada kullanılan anlamda ekonomik eşitsizlik daha sınırlı bir alanı kapsamına almakta­dır. Nüfusun belirli kesitlerindeki. ailelerin eline geçen parasal gelir' arasında büyük farklar vardır. Vergilerin çıkması ile hesaplanan bu aile gelirleri arasındaki ekonomik eşitsizliğin azalması yönünde bir gelişme olduğu ileri sürülüyorsa da, iktisatçılar bu konuda henüz fikir birliğine varamamışlardır. 

Üzerinde durulması gereken nokta, en yüksek ve en düşük, makul derecede yüksek ve makul derecede düşük gelir gruplarındaki ailelerin gelirleri arasında dün de bugün de korkunç ayrımlar olduğudur. Eko­nomik eşitsiz1iğin bu anlamda sürekli olduğunu inkar etmek mümkün değildir. Gelgelelim, bu eşit­sizliğin kapitalist düzen içinde varlığını sürdürmesi, ikincinin birinciye neden olduğu anlamına gelmez. Bir başka deyişle, ekonomik eşitsizlikten kapitalist düzen sorumlu olmayabilir. Burada sağlıklı olarak söyleyebileceğiniz şeyi kapitalizmin ekonomik eşitsizliği ortadan kaldıracak kuvvetleri harekete geçir­memiş olduğudur. Olaylar göstermiştir ki, kapitalist ekonomilerin temel kurumları, doğaları gereği, gelir dağılımında önemli farklılıklar yaratmaktadır. 

Tüketim mallan, üretim araçları, emek, doğal kaynaklar ve yatırım fonlarının satıldığı, kiralandığı ve ödünç verildiği serbest piyasa, kapitalist düzen­lere özgü bir kurumdur. Alıcılar ve satıcılar, iktisadi durumlarını geliştirmek ve güçlendirmek için, bu piyasada oldukça yüksek bir özgürlük imkanına sahiptirler. Serbest piyasasındaki arz ve talep ilişkileri sonucu mal, hizmet ve üretim araçlarının cari fiyat­lan oluşur. Talep' e kıyasla az olan mal, hizmet ve üretim araçları için fiyatlar daha yüksek bir düzeyde oluşur, yani bunların parasal değerleri yüksektir; arz fazlası olan mal, hizmet ve üretim araçlarındaysa fi­yat daha düşük bir düzeyde oluşur, yani bunların parasal değerleri daha azdır. Kişisel gelirlerin, dola­yısıyla aile gelirlerinin ortak kaynağı bu piyasa değer­leri olduğundan, sonuç olarak bunlar birbirlerinden çok farklı biçimlerde beliririm'. Gelirin doğrudan ya da dolaylı şekilde üretim maliyeti ile bir malın satış fiyatı arasındaki farktan sağlayan kişi, o mala olan talebin arza kıyasla fazla olduğu hallerde yüksek bir gelir elde eder. Yeni bir mal ya da hizmeti satan şahıs, aynı malı yapan şahısların piyasaya dahil olması anına kadar, yukarıdaki talep  koşullan altında gelir sağlar. Birim maliyetini düşürme yollarını bulan firma, rakipleri toparlayıp aynı tekniği kullanıncaya ve dolayısıyla piyasa fiyatları düşünceye kadar yüklü karlar elde eder. Serbest piyasa­larda bu koşulların devamlı olarak ve değişik biçimde ortaya çıkması ekonomik eşitsizlik yarat­maktadır. Serbest piyasalarda arz faz/ası, talep azlığı koşulları altında çalışan şahıslar da düşük gelirler sağlarlar. Aynı şekilde son derece az bulunan, dola­yısıyla büyük bir talep fazlasına sahip olan bir üretim aracının hizmetlerini satan bir şahıs, serbest piyasa­dan yüksek bir gelir sağlar. Aynı olanakları olmayan şahsın geliri düşük olur. Örneğin ırgatların ya da çok az uzmanlaşmış işçilerin arzı daima talepten fazla olmuş; buna karşılık nitelikli kol emeğinin ve bazı doğal kaynakların arzı sınırlı olmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak, serbest piyasadaki değerlendirme süreçleri, mal satıcılarının gelir düzeyinde büyük farklılıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 

Bu konuya ilişkin olarak iki kuramsal özellik üze­rinde durmak gerekir. Doğal kaynaklar üzerinde özel mülkiyet ve zenginliğin tevarüsü. Alım sırasında nitelik ve nicelikleri hakkında fazla bir şey bilinme­yen doğal kaynaklar, yüksek gelirler sağlayacak bil' biçimde sömürülebilir. Tükenme dışında herhangi bir şekilde nitelik değiştirmedikleri için, doğal olarak mahdutturlar. Tükenme de zaten bu arz azlığını büsbütün azaltmaktadır. Nüfus arttıkça ya da bu kaynak­ların kullanılabileceği alanlar genişledikçe, eski kullanışlara yenileri eklendikçe, bu kaynaklara olan talepte de koşut bir artış kaydedilir. Kaynağın arzında değişme olmaz. O kaynağın serbest piyasa­daki değerinin artması sonucu, kaynağın mülkiye­tini elinde tutan şahsın geliri de artar. Bu gibi kaynaklara sahip kişiler, ülkenin nüfusu arttıkça ve ekonomisi geliştikçe, büyük çıkarlar sağlamışlardır. 

Ekonomik Etkinlik

Ekonominin, kaynak kullanımı ve kaynak tahsisinde etkinliği gerçekleştirmesi durumudur. Kaynakların kullanımında ekonomik etkinliğe ulaşmak için üretim maliyetinin minimize edilmesi gerekmektedir. Bu konudaki diğer koşullar, teknolo­jik etkinliğin sağlanmış olması ve israfın önlenmesi­dir, Sonuçta, girdilerin en alt fiyat düzeyinde sağlanması yoluyla, maliyeti minimize eden bir üre­tim sürecine gidilir. 

Tahsiste etkinlik ise, alınan ekonomik karar ve önlemler sonucu herkesin (ya da bir kesimin) durumu iyileştirilirken kimsenin durumunun bo­zulmaması anlamını taşır. Bu ölçüt ilk kez İtalyan iktisatçısı V. Pareta tarafından ortaya atıldığından "Pareto ölçütü" adıyla anılmaktadır. Refah iktisadI ise, bu kavramların iktisadi politikaya uygulanması durumudur.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri