Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


Ekonominin Temel Sorunları, Ekonomi Sorunları

Ekonomi biliminin ortaya çıkış nedeni, durmadan değişen, çeşitlenen, tekrarlanan ve çoğalan; bu anlamda sonsuz denilecek kadar çok sayıda olan gereksinmelerle, bunları karşılamaya yarayan kaynakların kıtlığı arasındaki dengesizliğin veya eşitsizliğin nedenlerini araştırmak, bu dengesizliği azaltacak; hatta mümkünse giderecek önlem ve çözümleri bulmaya çalışmak ve bu amaçla öneriler getirmektir. 

Bu sorunun aşılması ya gereksinmeleri sınırlandırmak, ya da onları karşılamaya yarayan kaynakları bulmak ve arttırmakla olurludur. Ekonomi bilimi, ekonomik sorunun aşılmasında ikinci yolu benimsemiştir. Kısaca ekonomi bilimi, gereksinmelerin sınırsızlığını peşinen kabul ederek, bunları karşılamaya yarayan kaynakların sağlanması, arttırılması veya zaman ve yer itibariyle gereksinmeleri karşılamaya hazır hale getirilmesi çarelerini araştırmayı kendisine konu edinmiştir.

Sorun bu şekilde ele alındığında üretim, değişim (mübadele) ve tüketim gibi aşamalar ortaya çıkmaktadır. Üretim olayı ile birlikte:

- Hangi mal ve hizmetlerin ne miktarlarda
- Üretimine karar verilen malların hangi yöntemlerle
 -Kimler için üretilecekleri gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır. 

Bu üç önemli soru, bütün ekonomilerde geçerli olan ortak temel sorunlardır. Bununla birlikte bazı toplumlarda bu sorunların çözümü "serbest piyasa mekanizması"nın otomatik işleyişine bırakılmıştır. Bazılarındaysa "merkezi bir otorite"nin kararlarına bağlanmıştır. Fakat bir ülke ister kapitalist ister sosyalist sistemi benimsemiş olsun, ister çok gelişmiş, ister azgelişmiş bir ekonomik yapıya sahip olsun, kesinlikle "kaynak kullanımı" sorununu çözüme bağlayacak bir karar mekanizmasını kurmak ve işler duruma getirmek zorundadır.

Kaynak kullanımı ile ilgili sorunların başlıca üç grupta toplanabileceğini yukarıda açıklamıştık. Bunlar, hangi malların ne miktarlarda üretileceği? üretimine karar verilen malların hangi yöntemlerle elde edileceği? Ve üretimin kimler için yapılacağı? Şimdi, bunları özlü bir biçimde açıklamaya çalışalım. 

A- Hangi Mallar Ne Miktarda Üretilmelidir? 

Bu sorun, ekonominin ürettiği her bir mal ve hizmetin miktarı ile ilgilidir. Kaynaklar kıt ve sınırlı olduğundan hiç bir ekonomi, toplumdaki tüm bireylerin sayılamayacak kadar çok ve çeşitli olan gereksinmelerini karşılayacak mal ve hizmetleri üretemez, işte üretilmesi olası, mal ve hizmetlerden hangilerinin ve ne miktarlarda üretileceğinin saptanması, en önemli sorunlardan biridir. çünkü bir mal ve hizmetten daha fazla üretmek, diğerinden daha az üretmek anlamına gelir. Bu nedenle, her toplum hangi mal ve hizmetleri ne kadar üretmesi gerektiğini tam olarak belirlemelidir. Örneğin, gıda maddeleri mi, giyecekler mi? Eldeki kaynaklarla bayındırlık ve konut yapımına mı önem verilmeli, yoksa eğitim kurumlarına mı öncelik tanınmalı yoksa sağlık hizmetlerine mi? Bu dizin genişletilebileceği gibi, toplumdan topluma olduğu gibi zaman ve mekan içinde de değişir. 

Eldeki kaynaklarla hangi mal ve hizmetlerin üretileceğinin belirlenmesinden sonra; ikinci sorun, bunlardan ne miktarda üretileceğidir. Bu sorunu olumlu çözümlere bağlama yolunun, üretilmesine karar verilen hizmetlerin toplum gereksinmelerine en uygun bileşimde olması gerektiği diyebiliriz. Diğer bir deyişle, üretim olanakları eğrisi üzerinde, hangi üretim bileşiminin seçimine karar verileceği ile ilgilidir. Daha fazla gıda maddeleri, daha az giyecekler mi yoksa bunun tersi mi? Eğer seçim, bulunduğu toplumun talep kalıplarına (tercihlerine) uygun yapılmamışsa, bazı gereksinmeleri karşılamaya yönelik mal ve hizmetlerin bulunmasında güçlük çekilirken, bazı mallar alıcı bulamayacak ve zaten kıt olan kaynaklar israf edilmiş olacaktır. özel mülkiyet ve girişim özgürlüğüne dayanan piyasa ekonomilerinde, hangi malların, ne miktarda üretileceği konusunda; fiyat mekanizması yol gösterici olmakta hatta sorunun çözümünü kendisi gerçekleştirmektedir. 

B- ÜRETİM HANGİ YÖNTEMLERLE NASIL YAPILACAK? 

Bir toplumda hangi mal ve hizmetlerin ne kadar üretileceğine karar verildikten sonra, önemli kararlardan biri de, mal ve hizmetlerin kimler tarafından, hangi kaynaklar ve hangi teknolojik yöntemlerle üretileceği sorunudur. Kim sanayi ile uğraşacak? Kim tarımda çalışacak? Elektrik enerjisi, termik santrallarda mı, yoksa daha değişik santrallarda mı üretilecek? Diğer bir deyişle, "nasıl üretilecek" sorusu, bir mal hizmeti üretmekte kullanılacak kaynak bileşimleri ve belirli bir tekniğin seçimi ile ilgilidir. Bir mal ve hizmet, farklı kaynak bileşimleri ve tekniklerle üretilebilir. Genellikle hemen her mal ve hizmetin elde edilmesinin birden fazla yolu, yani değişik üretim yöntemleri söz konusudur. Her mal ve hizmet daha çok emek, daha az sermaye kullanılarak (emek - yoğun üretim yöntemi) üretilebildiği gibi, daha az emek daha çok sermaye kullanılarak (sermaye-yoğun üretim yöntemi) da üretilebilir. Sorun bunlardan hangisinin seçileceğidir. Madem ki kaynaklar sınırlıdır, öyle ise, üretim faaliyetinde en etkin üretim teknik ve yönteminin kullanılması zorunluluğu vardır. Çünkü toplumun, bir mal ve hizmeti olurlu olduğu kadar az üretim öğesi kullanarak üretip, geriye kalan öğeleri diğer mal ve hizmetlerin üretimlerine ayırması gerekir. Diğer bir deyişle, bu sorun çeşitli üretim alanlarında en az maliyetli üretim tekniğini seçme sorunudur. Örneğin; nüfusu hızla artan ve sermayesi kıt olan gelişme sürecindeki ülkelerde, daha çok emek (işgücü) ve daha az makinenin kullanılarak üretim tekniklerinin sürdürülmesi; bunun tersine, nüfus artış hızı düşük olan gelişmiş ülkelerde; üretim faaliyetinde daha çok sermaye, araç ve gereç; fakat daha az İşgücünün kullanılmasının daha uygun bir seçim olacağı söylenebilir. Aksi halde, üretim öğelerinin bir kısmı boşta kalırken (işgücü İşsiz kalırken) öte yandan üretilebilecek miktarın altında mal ve hizmet üretilmiş olacağından toplum açısından refah kaybının yöntem seçiminde de söz konusu olabildiğini ortaya koymaktadır.

Üretim olanakları için aşağıdaki varsayımlar geçerlidir. 

- Yalnızca iki mal üreten bir ekonomi söz konusudur.

- Teknoloji düzeyi ve üretim teknikleri sabittir.

- Üretim faktörlerinin miktarı sabittir.

- Üretim olanakları eğrisi üzerindeki noktalar, tam istihdam durumunu ve üretim faktörlerinin maksimum etkinlikte kullanıldığını gösterir. 

C- ÜRETİM KİMLER İÇİN YAPILACAK? 

Kimler için üretilecek sorunu, her tüketicinin isteklerinin ne kadarının tatmin edileceği ile ilgilidir. Her toplumda kaynaklar ve dolayısıyla mal ve hizmetler kıt olduğundan, hiç bir toplum, bireylerin tüm isteklerini tatmin edemez. Böylece yine seçme sorunu ortaya çıkar. 

Üretimin kimler için yapılacağı sorunu aslında bir gelir bölüşümü sorunudur. Toplam üretim, yani ulusal gelir, toplumun çeşitli birey ve birey gurupları arasında ne şekilde bölüşülecektir? Başka bir deyişle, ulusal gelir, üretime katılanlar arasında nasıl paylaşılacağı, üretime emeği ile katılanlara ne kadar ücret geliri, sermayesi ile katılanlara ne kadar faiz geliri, toprağı ile katılanlara ne kadar kira (rant) geliri ve girişimciye ne kadar kar geliri verileceği sorunudur. Toplum açısından, bir ülkenin toplam gelirinin, yani ulusal gelirinin, nüfusa dağılımının nasıl belirleneceği ve bu dağılımda en adil yolun ne olacağı sorunu kanımızca, en önemli ekonomik sorundur. Ulusal gelir belirli olduğuna göre, bir faktöre daha çok pay verilmesi diğer faktörlerin paylarının azalmasına ve dolayısıyla o faktör sahiplerinin hoşnutsuzluğuna neden olacaktır. Her faktörün, üretime katkısının daha fazla olduğunu belirterek, çok daha pay istemesi durumunda ise, bu kez de hangi faktörün isteğinin karşılanması yoluna gidileceği sorunu karşımıza çıkacaktır. Herkes bilir ki, toplumlarda gelir dağılımı eşit değildir ve hatta bir çok toplumda da sosyal adaleti gerçekleştirecek bir gelir dağılımından söz etmek de olurlu değildir. Eğer, ulusal gelirin, onu elde etmek için çalışanlar arasında bölüşümü çok adaletsiz ve bozuk ise, toplum açısından yine bir refah kaybı söz konusu olabilecektir. Bu durumda gelir bölüşümünde adaleti sağlamakla da toplumun refah düzeyinde iyileşmeler gözlemlenebilecektir. Gelir bölüşümünde adaleti sağlamak veya gelir dağılımını değiştirmek amacıyla veyahut da gelir dağılımına müdahale etmek üzere hükümetler çeşitli politikalar izlerler. Bu politikalar arasında gelir vergisi, fiyat desteklemeleri, sosyal sigortalar gibi hususlar sayılabilir. Ekonomistler, hükümetlerin politikalarının önem ve sonuçlarını inceleyerek, yol gösterici görev üstlenirler.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri