Finansal Krizin Ekonomiye Etkileri
Piyasa Faiz Oranı
Üzerine Etkisi
T. Berksoy’a göre, globalleşme süreci ile birlikte
Türkiye’de döviz kuru spekülatif para hareketlerine
karşı aşırı duyarlı hale geldiğinden, ulusal döviz
rezervi, mal hareketlerinden çok para hareketleriyle
belirlenmektedir. Bu süreçte faiz haddi de
spekülatif para hareketlerinin temel belirleyicisi
olmaktadır. (Arslan, 2006: 6). Ö. Ertuna’ya göre,
ekonomik dengenin sadece yurtiçinde değil, uluslar
arası düzeyde kurulması gerekmektedir. Bu dengenin
oluşmasında en önemli değişken faiz
oranıdır.(Aktaran: Arslan, 2006: 6)
Yükselen
faiz oranları tasarruf artışını yeterli ölçüde
teşvik edemezse, maliyet artışına neden olmakta ve
dolayısıyla enflasyonu tetiklemektedir. Yüksek faiz
oranı yatırım ve ticareti cazip olmaktan çıkararak
spekülatif para hareketlerini teşvik etmekte, kamu
giderlerini artırarak bütçe dengesini olumsuz
etkilemektedir. Yüksek faizin maliyeti ekonomik
sıkıntıyı daha da derinleştirmektedir. İşletmelerin
yüksek orandan borçlanmaları, diğer taraftan mal ve
hizmetlere olan talebin azalması üretim miktarını
düşürerek işsizliğin artmasına neden olmaktadır.
Ekonomik Krizin
Ödemeler Dengesi Üzerine Etkisi
R. Dornbush ve S. Fischer’a göre, Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından
biri, artan kamu harcamalarının finansmanının
yetersizliği ve sistematik çarpıklığından doğan
bütçe sorunudur. Ödemeler dengesi açığı kavramının
finansal krizlerin durumunun ve içeriğinin
anlaşılması çabası, son yıllardaki ekonomik
koşullarda büyük önem taşımaktadır. (Aktaran: Arslan,
2006: 6)
Finansal kriz
ödemeler dengesi kalemlerinden olan cari açıkları
artırmaktadır. Sermaye girişindeki artış cari açığın
artmasına olanak vermektedir. (Kepenek ve Yentürk,
2009: 216)
S. Ulutürk’e
göre, Türk ekonomisinin 1980’li yıllar sonundaki
dengesi, krizi ve hızlı enflasyon süreci, büyük
ölçüde sürekli artan kamu kesimi açıklarının parasal
genişleme
ile finansman yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
(Aktaran: Arslan, 2006; 7)
N.
Özker’e göre, ödemeler dengesi açığı, ekonomideki
reel faiz oranlarını, reel ücret düzeyini ve döviz
kurunun oluşumunu ve işleyişini oldukça önemli
ölçüde etkilemektedir. (Aktaran: Arslan, 2006: 7)
P. Akkoyunlu’ya
göre, ülkemizde ödemeler dengesinin bozuk olmasının
belki de en önemli sebebi kamunun öncülüğünü yaptığı
yüksek faiz politikası nedeniyle yüksek gelir
grubuna önemli ölçüde kayak transfer etmesidir.
(Aktaran: Arslan, 2006: 7)
Son beş
yılda cari açıkta hızlı bir artış meydana gelmiştir.
Bunun nedenleri; aşırı değerli TL’nin ithalatı
ucuzlatması, yurt dışı kredi maliyetlerinin düşük
olması nedeniyle bu ithalatın dış finansmanla
karşılanması, bu süreçte yabancı girdi
kullanımındaki artışın yerli üretim ve istihdamı
olumsuz yönde etkilemesi ve yerli üretimin ve
ihracatın giderek artan ölçüde aramalı ve enerji
ithalatına bağımlılığının dış ticaret açığını
sürekli olarak artırması olarak sıralanabilir. (Günal,
2010: 3)
Cari işlemler
açığının boyutunun yanı sıra, nasıl finanse edildiği
de önemli bir konudur. Türkiye’de cari açığın önemli
bir bölümü sıcak para ile finanse edilmektedir.
Yüksek reel faiz ise ekonomiye sermaye girişini
artırmakta ve böylece bir yandan ülke kaynakları
faiz olarak yurt dışına aktarılmakta, öte yandan
cari açığın finansmanında kullanılan sıcak para,
kurlar üzerinde baskı yaparak ekonomide sanal
göstergeler oluşmasına sebep olmaktadır. (Günal,
2010: 3)
Üretim yapımızdaki bir diğer bozulma da ihracatın
giderek daha fazla ithalata bağımlı hale gelmesidir.
İthalat yapıp düşük katma değerle ihraç etme giderek
yaygınlaşan bir üretim modeli haline gelmiştir.
Bunun anlamı daha az istihdamdır. Ayrıca, ithalatın
cazip olmaktan çıktığı senaryoda, ihracat büyük
darbe görecektir. Bu sağlıklı olmayan bir ihracat
yapısıdır. (Günal, 2010: 3)
Günümüzde
çoğu ülke için ekonomi politikasının başta gelen
amaçlarından birisi mal ve hizmet ihracı ve yabancı
sermaye girişlerini özendirerek döviz gelirlerini
artırmaktır. Mal ve hizmet ihracı birçok ülke için
döviz geliri sağlamanın başlıca kaynağıdır. Dış alem
giderlerini dış alemden sağladıkları gelirlerle
karşılayamayan ülkeler ödemelerinde güçlüklerle
karşılaşırlar. Bu durumdaki ülkeler için iki yol
vardır, ya daha önceden biriktirdikleri döviz
rezervlerini kullanacaklar, yada dış
borçlanmaya başvuracaklardır. Ancak her ikisinin de
bir sınırı vardır. Ağır dış borç yükü altına giren
ülkeler bu borçlarını ödeyememe sorunuyla karşı
karşıya kalabilirler. (ekodialog, 2009)
Ekonomik Krizin Tüketim
Harcamaları Üzerine Etkisi
Türkiye
gibi, gelişmekte olan ülkelerin, gelişim sürecini
yaşamadan ve makro dengelerini sağlamadan çok hızlı
bir biçimde finansal globalleşmeye gitmeleri krizle
karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. (Arslan,
2006: 7)
Kriz döneminin
en belirgin etkilerinden birisi tüketimdeki
daralmadır. Ekonominin genişleme ve faiz oranlarının
düşük olduğu evrede ucuzlayan kredili mal talepleri
nedeniyle tüketim harcamaları özellikle dayanıklı
tüketim mallarında artarken, kriz döneminde hızla
yükselen faiz ortamı önce kredili mal taleplerini
pahalılaştırması sebebiyle azalır, ardından önceden
alınan krediler ödenemez duruma gelir, artan fiyat
artışları, işsizlik ve daralan ekonomideki azalan
talepler tüketimi azaltır. Ürettiklerini satamaz
hale gelen işletmeler, kur farkları sebebiyle zaten
artmış olan ithal girdi maliyetlerinin yüksekliği ve
borçlanma maliyetlerinin de etkisiyle üretimi
kısarlar hatta durdurabilirler, bunun sonucunda da
işten çıkartmalar, ücretsiz izinler, mevcut
kapasiteyi azaltma gibi sonuçlar meydana
gelmektedir. (Arslan, 2006: 7)
Ekonomik Krizin Borsa
Üzerindeki Etkisi
R. Hougen’e göre, günümüzde borsalar soyut
pazarlardır. Satıcı, elinde bulunmayan bir malı,
bedelini ödeyen bir alıcıya satabilir. Satış sözle
yapılır, taraflar bu işi profesyonelce yürüten
firmalardan yararlanırlar yoksa bizzat borsaya
giremezler. (Aktaran: Arslan, 2006: 7)
Uluslar arası
sermaye hareketleri makro ekonomik politikalara,
bankacılık sistemine ve beklenmedik politik ve
ekonomik gelişmelere karşı duyarlıdır. Sermaye
girişi karşısında değer kazanmış yerli para uluslar
arası sermayenin bu duyarlılığına bağlı olarak
kaçması sonucunda değer kaybına uğramakta ve
finansal krizler yaşanmaktadır. Bir diğer ifadeyle;
portföy yatırımları ile döviz kurları ve menkul
kıymet
fiyatları arasında yakın bir ilişki vardır. Nitekim,
istikrarsız bu iki piyasa portföy yatırımları ile
birbirine bağlanmakta ve karşılıklı etkileşim
sonucunda finansal krizler doğurduğu gibi, aşırı
dalgalanmalar döviz rezervlerine bağlı olarak da
ödemeler dengesi krizlerine yol açmaktadır. (Arslan,
2006: 7)
Yıldırım’a
göre uluslar arası sermaye piyasalarında bir günde
el değiştiren döviz tutarı 1,5 trilyon dolardır. Bu
miktar dünya mal ve hizmet ticareti ile
karşılaştırıldığında, ulaşılan mal ve hizmet
ticaretinin yaklaşık 50 katı tutarındadır. (Aktaran:
Arslan, 2006: 7)
Türkiye’de
finansal serbestleşmeye bağlı olarak artan portföy
yatırımlarının aşırı dalgalanmasını beraberinde
getirdiği krizler, spekülatif yatırımların üretken
yatırımlara baskın çıkmasının yarattığı gelir
dağılımı bozukluğunun giderilmesinde sermaye
kontrollerinin gerekliliği yönünde çözüm önerileri
getirilebilmektedir. (Arslan, 2006: 7)
D. Blake’ye
göre, finansal globalleşme olarak artan kısa vadeli
sermaye akımlarının önemli bir sonucu reel
getirilerin önemini yitirerek spekülatif güdülerin
üretken yatırımlara doğru bir eğilim olması ve
sermaye kontrolünü engellemesi ile birlikte sermaye
piyasalarında krizler meydana gelmektedir. Artan
faiz oranları borsadan fon kaçışına neden
olmaktadır. (Aktaran: Arslan, 2006: 8)
Tasarruf
Üzerindeki Etkisi
Ş. Güçeri’ye göre, tasarruf kişinin, gelirinin bir
kısmını tüketim ihtiyacı için harcamayıp bir başka
amaçla kullanılması olayıdır. (Aktaran: Arslan,
2006: 8)
A. Ulusoy’a
göre, bir ülkede tasarruflar zorunlu ve gönüllü
olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Ekonomik
büyüme bir dönemde yapılan yatırımların toplamı ile
yakından ilgilidir. Bu yatırımların finansman
kaynağı ise gerek ülke içinden gerekse de ülke
dışından temin edilen sermayedir. Finansal krizler
yapısı itibariyle zorunlu bir tasarruftur. Zira
fiyatlar genel düzeyindeki artışlar kişilerin aynı
gelirle daha az mal ve hizmet satın almasına neden
olmaktadır. (Aktaran: Arslan, 2006: 8)
Türkiye
ekonomisi uzun yıllar istikrarı yakalamada başarısız
olmuştur. Ekonomik kaynaklar etkin bir biçimde
geliştirilip kullanılamamıştır. Ekonomik gelişme
geniş toplumsal kitlelerin beklentilerini
karşılamaktan uzak kalmış, gelirin dengeli bir
şekilde dağılımı temin edilememiştir. Türkiye
ekonomisi ürettiğinden
daha fazla tüketen
ve son dönemde katma değeri daha az olan lüks
tüketim mallarına gerektiğinden daha fazla pay
ayıran bir yapıya kavuşmuştur. Değişik kesimlerin
çıkarlarını koruma ve kollama çabası ve popülist
politikaların uygulanması Ülkemizde üretimin yolunu
tıkayan en büyük engeldir. (Arslan, 2006: 8)
|