Finansal Piyasaların Özellikleri ve Finansal Piyasa Türleri
Bu başlık altında konuya giriş olması amacıyla fınansal piyasa
kavramı açıklanmaya, fınansal piyasaların
özellikleri vurgulanmaya ve İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası (İMKB)’nın fınansal piyasalardaki
yerini tespit etmek amacıyla fınansal piyasa türleri
kısaca, ancak yeterli açıklıkta anlatılmaya
çalışılacaktır.
Finansal Piyasa Kavramı Nedir
Genellikle teorik ve mekândan soyutlanmış bir kavram olan piyasa,
iktisadi açıdan, mübadelenin yapıldığı, alıcıların
ve satıcıların karşılıklı iletişim içinde
bulundukları yer olarak tanımlanmaktadır. Somut
anlamda piyasa kavramı ise arz ve talebin
karşılaştığı mekan olan borsa olarak
tanımlanabilmektedir (Sermaye Piyasası ve Borsa
Temel Bilgiler Kılavuzu, 2006: 1).
Finansal varlıkların ve fınansal yükümlülüklerin yaratılması ve
bunların transfer edilmesi yoluyla fınansal
piyasalar oluşmaktadır (Türko, 1999: 3).
Finansal piyasalar, fon sahipleri ile fon açığı olanların biraraya
geldikleri örgütlü veya örgütlenmemiş piyasalardır
(Korkmaz ve Ceylan, 2007: 9). Bir başka ifadeyle
birikim sahipleri ile birikim açığı olanların bir
araya geldikleri ve fon değiş-tokuşunun
sağlanabildiği piyasalar olarak da tanımlanabilir.
Birikim açığı olanlar bu piyasalardan fon sağlarken,
fınansal varlık oluştururlar. Örneğin hisse senedi
ve tahvil gibi (Ataman ve Kibar, 1999: 3).
Finansal
piyasanın işleyişi en basit anlamda şu
şekilde açıklanabilir. Literatürde bu konu ile
ilgili iki tane kavram bulunmaktadır. Bunlar; fazla
pozisyonda olan, ekonomik birimlere mevcut fazlayı
harcayanlar (Surplus Spending Units-SSU) ve açık
pozisyonda olanlar, başka bir ifade ile açıktan
harcayanlar (Deficit Spending Units-DSU)dır.
Finansal piyasa ilişkisi içerisinde bu iki taraf bir
araya gelerek; gelir fazlalıklarını ve gelir
açıklarını buluşturmaktadırlar. Bu ilişki
çerçevesinde fon fazlası olanlar piyasaya fon
sunarlarken (fazla pozisyonda olanlar), fon açığı
olanlar (açık pozisyonda olanlar) fınansal varlık
arz etmektedirler (Karan, 2001:4).
Başka bir tanımlama ile fınansal piyasalar fon gereksinmesi olan
işletmelerin kısa, orta ve uzun vadeli fon
ihtiyaçlarını karşılarken fon fazlası olan tasarruf
sahiplerinin yüksek kazanç elde etmesini mümkün
kılan piyasalar şeklinde ifade edilebilir. Para ve
sermaye piyasaları birbirleriyle çok yakın bir
ilişki içerisindedirler. Faiz oranlarındaki
değişiklikler fonların (ya da tasarrufların) para ve
sermaye piyasalarında birinden diğerine doğru
kaymasının nedeni olabilmektedir (Ergül, 2004: 7).
Finansal piyasalar birikim sahiplerini veya yatırımcıları birikim
açığı olanlarla bir araya getiren piyasalardır.
Birikim açığı olanlar bu piyasadan fon sağlarken
hisse senedi ve tahvil gibi fınansal varlıklar
yaratmaktadırlar. Örnek olarak bu fınansal
varlıklardan hisse senedini ele alacak olursak;
birikim fazlası olan birikim sahiplerince satın
alınarak onların servet unsurları arasında
(aktifleri-varlıkları) yer alırken, aynı senetler
diğer tarafta senedi çıkaran için pasifte yer
almaktadır (Gönenli, 1988: 6).
Yukarıda farklı kaynaklardan verilmeye çalışılan fınansal piyasa
tanımları yer almaktadır. Tanımlar incelendiğinde de
görüleceği üzere birbirine benzemektedirler. Bu
benzerlikler fınansal piyasaların değiştirilemez
ortak özellikleri olarak da kabul edilebilir. Bu
açıdan fınansal piyasaların özelliklerinin ele
alınmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Finansal Piyasaların Özellikleri
Finansal
piyasaların en önemli özelliklerinden bir tanesi
fınansal varlıklar için uygun olan fiyatın fınansal
piyasalar aracılığıyla belirlenmesidir. Bu şekilde
fon sunanlarla fon açığı olanların ihtiyaçlarını
karşılayabilmek için tercihlerine uygun olan yatırım
aracı belirlenerek, her iki tarafın da onaylayacağı
bir fiyat oluşmuş olur (Kocaman, 2003: 8).
Piyasaya likidite sağlamak fınansal piyasaların bir başka önemli
özelliğidir. Finansal piyasa da bu işlevi; işlem
gören fınansal varlıkları en hızlı şekilde ve
değerinden en az kayıpla işlem görmesi yoluyla
yerine getirmektedir (Kocaman, 2003: 8).
Finansal piyasalar sayesinde araştırma ve haber alma giderleri
azalmaktadır. Piyasada bulunan işletmelerle ilgili
haber, bilgi, değişiklikler vb gelişmelere kolayca
erişilebilmektedir (Karan, 2001: 6).
Literatürde fınansal piyasaların özellikleri ile ilgili genel kabul
gören üç özellik fiyat oluşturma, likidite ve
gerekli bilgilere ulaşma giderlerini azaltma
fonksiyonlarıdır. Bu çerçevede bu üç fonksiyon
kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilir.
Fiyat oluşturma fonksiyonu, fınansal piyasaların alıcı ve satıcıyı
bir araya getirmesi nedeniyle alım-satımı yapılan
fınansal varlığın fiyatının oluşmasına yardımcı
olmasıdır. İkinci işlev olan likidite işlevi ile,
fınansal varlığı satmak isteyen yatırımcılar için
uygun bir mekanizma sunulmaktadır. Üçüncü ekonomik
fonksiyon olan gerekli bilgilere ulaşma giderlerini
azaltma ise işlem maliyetlerini azaltmaktadır (Konuralp,
2005: 15).
Finansal Piyasa Türleri
Literatür incelendiğinde fınansal piyasa türleri açısından
birbirinden farklı içeriğe sahip sınıflandırmalar
yer almaktadır.
Aksoy (1988) fınansal piyasaları; (a) para piyasası, (b) sermaye
piyasası, (c) birincil ve ikincil piyasalar, (d)
organize edilmiş ve edilmemiş sermaye piyasaları,
(e) milli, bölgesel ve uluslararası piyasalar, (f)
günlük (spot) ve gelecek (future) piyasalar, (g)
gerçek varlık ve fınansal varlık piyasaları ve (h)
kambiyo piyasası ve altın piyasası başlıkları
altında gruplandırmıştır.
Sarıkamış (2000: 4-5) fınansal piyasaları; (a) para-sermaye
piyasaları ve (b) organize-serbest fınansal
piyasalar şeklinde sınıflandırmıştır.
Ceylan (2003)
ise fınansal piyasaları; (a) para piyasaları, (b)
altın piyasaları, (c) sermaye piyasaları, (d)
döviz piyasaları, (e) swap piyasaları, (f)
opsiyon piyasaları, (g) vadeli (fonvard) piyasalar
ve (h) gelecek (futures) piyasalar şeklinde
sınıflandırmıştır.
Konuralp (2005) fınansal piyasaları; (a) para ve sermaye
piyasaları, (b) birincil ve ikincil piyasalar, (c)
organize ve tezgahüstü piyasalar, (d) ulusal ve
uluslararası piyasalar, (e) spot ve vadeli
piyasalar, (f) opsiyon piyasaları ve (g) futures
(vadeli) piyasalar şeklinde sınıflandırmıştır.
Aksoy ve Tanrıöven (2007) fınansal piyasaları; (a) para piyasası,
(b) sermaye piyasası, (c) birincil ve ikincil
piyasalar, (d) organize edilmiş ve edilmemiş sermaye
piyasaları, (e) milli, bölgesel ve uluslararası
piyasalar, (f) merkezleşmiş ve merkezleşmemiş
piyasalar, (g) günlük (spot) ve gelecek (future)
piyasalar, (h) gerçek varlıklar ve fınansal
varlıklar piyasası ve (ı) kambiyo piyasası ve altın
piyasası şeklinde sınıflandırmıştır.
Parasız (2007) fınansal piyasaları; (a) birincil-ikincil piyasalar,
(b) merkezileştirilmiş alım-satım-tezgahüstü
piyasalar, (c) borç-hisse senedi piyasaları-türev
piyasalar, (d) para, sermaye ve döviz piyasaları
şeklinde gruplandırmıştır.
Büker, Aşıkoğlu ve Sevil (2009) ise fınansal piyasaları; (a) para
piyasaları ve sermaye piyasaları, (b) örgütlenmiş ve
örgütlenmemiş piyasalar, (c) spot ve vadeli
piyasalar ve (d) birincil ve ikincil piyasalar
olarak gruplandırmıştır.
Gönenli (1988), fınansal piyasaları (a) para piyasası ve (b)
sermaye piyasası olarak sınıflandırmıştır. Ataman ve
Kibar (1999), Türko (1999), Tükenmez vd. (1999),
Berk (2000), Ergül (2004), Civan (2007), Günal
(2007)'de benzer bir sınıflandırmayı yeterli
görmüştür. Biz de çalışmamız kapsamında fınansal
piyasaları para ve sermaye piyasaları olarak
ayırmayı; sermaye piyasalarını da örgütlenmiş ve
örgütlenmemiş sermaye piyasaları olarak
ayrıntılandırmanın yeterli olacağı kanaatindeyiz.
Finansal piyasaları; para ve sermaye piyasaları
olarak ikiye ayırmayı yeterli bulmamızın temel
nedeni çalışmanın temel konusunun ve verilerinin bir
kısmının örgütlenmiş menkul kıymet borsası
sınıflandırması içerisinde yer alan İMKB ile ilgili
olmasındandır.
Çalışmanın bu
kısmında para piyasaları ve sermaye piyasalarının
kısaca tanımlamalarına yer vermenin uygun olacağı
kanaatindeyiz.
Para piyasaları kısa vadeli fon fazlası bulunan bireylerden,
şirketlerden ve hükümet birimlerinden; kısa vadeli
fon ihtiyacı olan fon kullanıcılarına gerekli
fonların aktarılması amacıyla faaliyet
göstermektedirler. Para piyasalarında fonların
vadeleri bir yıl veya daha kısa olmaktadır (Parasız,
2007: 95).
Sermaye piyasaları en basit haliyle sermaye arz ve talebinin
karşılaştığı piyasalar şeklinde tanımlanabilir. Bu
açıdan öncelikle sermaye piyasası açısından
sermayenin ne şekilde tanımlandığından bahsetmek
gerekmektedir. Sermaye, sermaye piyasaları açısından
orta, uzun ve sonsuz vadeli fonlar şeklinde
tanımlanabilir. Burada temel olarak orta ve uzun
vadeli fonlarla tahvil vurgulanırken, sonsuz vadeli
fonlar ifadesi ile vurgulanan fon ise hisse
senetleridir (Karslı, 2004: 23).
Sermaye piyasaları bir yıldan uzun vadeli fon ihtiyacının
karşılandığı piyasalar olarak tanımlanmaktadır. Bu
piyasalarda en çok işlem gören fınansal varlıklar
hisse senedi ve tahvillerdir. İşletmelerin bu
piyasalardan fon sağlamaktaki amaçlan gelecekteki
yatırımlarını finanse etmek amacıyla uzun vadeli
borçlanmak yoluyla fon sağlamak ya da özkaynak
niteliğinde fon sağlamaktır. Bu şekilde uzun vadeli
yatırımlar finanse edilmiş olmaktadır (Hacıoğlu ve
Dinçer, 2009: 36).
Sermaye piyasaları vadeleri bir yıldan uzun hisse senetleri ve borç
(bono) araçlarının alım satımının yapıldığı
piyasalardır (Parasız, 2007: 23).
Sermaye piyasalarının etkin olabilmesi bazı faktörlerin varlığına
bağlıdır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir
(Aydın, Başar ve Coşkun, 2006: 38-39):
- Ülke ekonomisinin sağlıklı ve istikrarlı olması gerekmektedir,
- Piyasadaki fiyat değişiklikleri etkin olmalıdır. Menkul
kıymetlerden riski düşük olanların getirilen de
düşük olurken, riski yüksek olanların da getirilen"
yüksek olmalıdır,
- Piyasadaki bilgi akışının, yatınmcıların kısa sürede ve düşük
maliyetle doğru bilgiye ulaşmalarını sağlayabilmek
için, hızlı ve kesintisiz olması gerekmektedir,
- İşlem
maliyetlerinin düşük olması gerekmektedir.
Yatırımcıların fınansal varlıkları alıp-satarken
katlandıkları maliyetler olabildiğince düşük
olmalıdır,
- Yatırımcılar piyasada rasyonel bir şekilde hareket etmelidir.
Bu sayılan
koşullar tam rekabet piyasası için geçerlidir.
Piyasalarda fonların etkin kullanılabilmesi için bu
koşullar sağlanmalıdır (Aydın, Başar ve Coşkun,
2006: 39).
|