Devlet veya
kamu tüzelkişileri bazen, belirli koşulların ortaya çıkması
durumunda, özel mülkiyetteki bir mala gereksinim duyabilirler.
Anayasamız, böyle durumlarda, söz konusu malların
kamulaştırılabileceğini söyler. Anayasamız, tanım vermemekle
birlikte, kamulaştırmaya ilişkin olarak yaptığı düzenleme ile,
dolaylı yoldan tanım yapılmasına ve bu müessesenin unsurlarının
ortaya konmasına olanak vermektedir. Bu konuyu düzenleyen 46.
maddenin birinci fıkrası aynen şöyledir: “Devlet ve kamu
tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde,
karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen
esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinden idari
irtifaklar kurmaya yetkilidir”. Bu ifadenin açılımı bize
kamulaştırmanın unsurlarını belirler. Buna göre, hukuksal
dayanağı Anayasa’da bulunan kamulaştırma
yasası:
-
Devlet ve
kamu tüzelkişileri tarafından yapılır,
-
Kamu
yararının bulunması şarttır,
-
Kamulaştırma bedeli peşinen ödenir,
-
Kanunla
gösterilen esas ve usullere göre yapılır.
Görüldüğü gibi
burada da idare’nin aldığı bir kararla, özel mülkiyete el
konmaktadır. Ancak bunun için kamu yararının bulunması ve bedel
ödenmesi, üstelik bu ödemenin peşin olarak yapılması da
elkoymanın hukuksallığı açısından şart koşulmaktadır.
Kamulaştırmanın Anayasa’da taşınmaz mallar üzerinde olabileceği
öngörülmüştür. Bunun doktirindeki karşılığı istimlak olmakla
birlikte, hocamız Onar tarafından bu iki terimin değişik
kavramlar ifade ettiği öne sürülmüştür.
Kamulaştırmayı
“idari bir işlem ve eylem yani tasarruf ve ameliye” olarak
mülkiyet hakkı bakımından çok ağır bir muamele olarak
nitelendiren Onar, bu nedenle “istimlak için lazım gelen
muamelenin yapılıp yapılmadığını, kıymetin usulü dairesinde
takdir edilip edilmediğini, ödenip ödenmediğini tetkik etmek,
istimlak edilen gayrimenkul üzerindeki ferdi mülkiyetin sukut
etmiş olduğuna nihai karar vermek Adliye Mahkemesinin vazifesi
dahilindedir” demek suretiyle, Bank, M.14’teki devir merasiminde
bulunmayan bedel ödenmesi ve mahkeme kararının hukuksallık
açısından kaçınılmazlığına işaret etmektedir. Gözü büyük de bu
konunun duyarlılığını; “Kamulaştırmanın yönetsel aşamasının
tamamlanması, taşınmazın mülkiyetinin yönetime geçmesini
kendiliğinden sağlamaya yetmez. Taşınmazın mülkiyetinin,
yönetime geçebilmesi için kamulaştırma işlemine ve kamulaştırma
bedeline itiraz edilmeyerek, tapu işleminin tamamlanması
gerekir” demek suretiyle belirtmektedir.
Kamulaştırmanın
taşınmaz mallar üzerindeki uygulamasına istimlak denmesine
karşılık, aynı müessese doktrinde taşınır mallar için de
öngörülmüştür ve bu durumda istimal adını alır. istimal;
“idareye bazı menkullerin mülkiyetini veya istimal ve intifa
(yararlanma) hakkını, haklı bir tazminat mukabilinde
(karşılığında) iktisap ettiren idari bir ameliyedir. (işlem)”.
Bu işlem, istisnai ve idari bir devir biçimidir ve ancak
olağanüstü durumların gereksinimlerin varlığında ve belirli bir
kanun çerçevesinde (örneğin Milli Koruma Kanunu) uygulanabilir.
Bedel, idare tarafından takdir edilir. Görüldüğü gibi ancak
olağanüstü durumların ortaya çıkmasına bağlı olarak uygulanması
söz konusu bir elkoyma bile haklı bir tazminat ödenmesi şartına
bağlanmaktadır.