24 Ocak 1980 programı, “dünya borç
krizi” yaşanırken, ABD ve İngiltere’nin öncülük
yaptığı serbestleşme hareketiyle başlattıkları
“yenidünya düzeni”ne uyum programı oldu; bir
istikrar programı uygulaması yoluyla Türkiye, aynı
zamanda (IMF, DB ve finansman sağlayan OECD
kanalından) yenidünya düzenine uyum sağlama sürecine
sokuluyordu (Kazgan, 2012: 168).
Dünya ekonomisinde krizin
belirtilerinin ortaya çıkması, üstüne birinci ve
ikinci petrol krizleri ile petrol fiyatlarının
artışı, dünya ticaret hadlerinin gelişmekte olan
ülkelerin ürettikleri ürünler aleyhine dönmesi ve
önceki dönemde alınan borçların geri ödeme
sürelerinin gelmesi diğer birçok petrol ithalatçısı
gelişmekte olan ülke ile birlikte Türkiye’nin de dış
ödeme ve enflasyon sorunları yaşamasına neden olmuş
ve “ 24 Ocak Kararları” olarak bilinen IMF destekli
ekonomik istikrar programının uygulanmasına neden
olmuştur. Bu kararlar ile birlikte Türkiye, “İthal
İkamesine Dayalı Sanayileşme Stratejisi”ni terk
ederek, “İhracata Dayalı Sanayileşme Stratejisi”ni
benimsemiştir.
24 Ocak 1980 istikrar programı ile
sanayileşme stratejisi olarak emek-yoğun, yerli
hammaddelere dayanan ve dünya pazarlarında, Türkiye
açısından rekabet gücü olduğu varsayılan sektörlerin
desteklenmesi hedeflenmiştir. Bu strateji
değişikliğinin arkasında yatan temel neden, hem
dünyadaki yapısal değişiklere uyum sağlama hem de
ithal ikameci sanayileşme politikasının yarattığı
yüksek gümrük duvarları ile korunan ve bu nedenle de
rasyonel kaynak dağılımının gerçekleşmediği öne
sürülen iç pazara dönük ve dünya pazarlarında
rekabet şansına sahip olmayan bir yapıdaki
sanayinin, dış rekabete açık bir üretim yapısına
kavuşturulmasıdır (Mollasalihoğlu, 2001: 1). Bu
doğrultuda IMF ve Dünya Bankası’nın Yapısal Uyum ve
İstikrar Programları ile serbest piyasa ekonomisini
güçlendirici özelleştirmeci, esnekleştirici,
kuralsızlaştırıcı diğer ekonomik politika
değişiklikleri ile birlikte, dış ticaret rejiminin
liberalleştirilmesi 1983 yılından sonra artan bir
hızla sürdürülmüş, miktar kısıtlamaları yerine
tarife uygulaması ön plana çıkarılmış, koruma
oranları düşürülerek, dış ticarete liberal bir yapı
kazandırılmaya çalışılmıştır.