Türkiye’de Para Politikası Uygulamaları
Karaca (2010) Para politikalarında önemli dönüm noktalarını 1986 ve
2001 yılı olarak kabul etmiştir. Öztürkler (2002)
Türkiye'de 1980 sonrası para politikası uygulama
dönemlerini iktisadi krizleri dönüm noktası alarak
1986-1994 ve 1994-2001 ve 2001 sonrası olarak üçe
ayırmıştır. Burada Karaca'ya (2010) göre dönemler
izlenecektir.
1986 öncesi dönem
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 11 Haziran 1930 tarihli 1715
sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ile
kurulmuş, 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyetine
başlamıştır. TCMB'nin bu dönemdeki temel amacı
ülkenin iktisadi kalkınmasına yardım etmek olarak
belirlenmiştir. İlk kurulduğunda TCMB'deki devlet
payı % 25'di. (Karaca, 2010: 66 )
Yaklaşık 40 yıl yürürlükte kalan 1715 Sayılı Kanun bu sürede 22 kez
değiştirilmiş ve bu değişikliklerin çoğu TCMB'nin
Hazine'ye ve kamu iktisadi teşebbüslerine daha fazla
kredi vermesini sağlamaya yönelik olmuştur
Şıklar(2004 'den aktaran (Karaca, 2010:66) Yapılan
değişiklikler merkez bankasının bağımsız bir para
politikası izlemesini önlemiş, bankayı maliye
politikasının destekleyicisi haline getirmiştir.
TCMB kanununda ilk değişiklik 1970 yılında
yapılmıştır. Zorunlu karşılık oranlarım belirleme
yetkisi Banka Kredileri Tanzim Komitesi'nden merkez
bankasına geçmiştir. Bu değişiklik merkez bankasına
yeni bir politika aracı kazandınnıştır. 1970 yılında
yapılan bir diğer önemli değişiklik ise bankadaki
hazine hissesinin % 25 'den, en az % 51 'e
yükseltilmesi olmuştur. Hazine payının artırılması
merkez bankasının göreli bağımsızlığını azaltmıştır.
1970 değişiklikleri merkez bankasının temel amacını
değiştirmemiştir. TCMB kamu açıklarını finanse eden
bir kalkınma bankası görünümünü korumuştur.
24 Ocak 1980 kararlan ekonomi politikalarında önemli değişiklikler
getirmiştir. Türkiye ekonomisi küresel iktisadi ve
fmansal sisteme eklemlenme sürecine girmiştir. 4
Haziran 1980 tarihinde bu tarihe kadar merkez
bankası tarafından belirlenen mevduat faiz oranları
serbest piyasaya bırakılmıştır. Mevduat faizlerinin
piyasada belirlenmesi merkez bankasının mevduat
faizini bir politika aracı olarak kullanmasını
engellemiştir. Finansal piyasaların yeterli
derinliğe sahip olmaması ve bankacılık sisteminin
oligopolcü yapısı nedeniyle faiz oranları çok
yükselmiş, 19 Aralık 1983 tarihinde mevduat
faizlerinin belirlenmesi teki'ar merkez bankasına
bırakılmıştır. 24 Ocak kararlan enflasyonun
düşürülmesi, yüksek iktisadi büyüme hızının
yakalanması, Türk lirasının devalüe edilmesi,
ihracat teşviklerinin artırılması, sanayileşme
stratejisinin belirlenmesi, bütçe açığının
düşürülmesi gibi makro iktisadi hedefleri
planlamıştır.
1985'de yüzde 25 olan zorunlu karşılık oranı kademeli olarak
azaltılmış ve 1986 yılı başlarında yüzde 15'e
düşürülmüştür. (Peker, 2004: 120) Bu değişim
bankaların likiditesini ve kredi hacmini
artırmıştır.
1986- 2001 Dönemi
Türkiye ekonomisinde 1986 ve 2001 yılları arasının belirgin
özellikleri uluslararası finansal sisteme artan
bütünleşme, oynak büyüme oranları, disiplinsiz kamu
açıkları ve yüksek enflasyondur. Devalüsyon
beklentileri para ikamesine neden olmuş, döviz
talebi artmıştır. Bu dönemde uygulanan para
politikaları enflasyonu düşürmeye yönelik olmuştur.
Enflasyonu düşürmede 2001 yılına kadar parasal
büyüklükler seçilmiş, 2001 yılından soma ise faiz
oranları enflasyon ile mücadele aracı olarak
kullanılmıştır.
1980'li yıllar Dünya'daki iktisadi eğilimlerin
Türkiye ekonomisine ve para politikasına etki ettiği
yıllardır. Merkez Bankası bünyesinde; 1987 yılı
Şubat ayında açık piyasa işlemleri, 1988 yılı
Ağustos ayında döviz-efektif piyasası, 1989 yılı
Nisan ayında ise altın piyasası kurulmuştur. (Pckcr,
2004: 122) Yeni oluşan bu piyasalar fmansal
derinliği artırmaya ve tasarrufları finansal sisteme
çekmeye yönelik adımlardır.
1986 yılında bankalar arası para piyasasının kurulması para
politikalarına yeni bir boyut kazandırmıştır.
1987 yılında Reeskont politikası ve zorunlu karşılık oranları
politikasında değişiklikler yapılmıştır. Reeskont
politikası orta vadeli reeskont kredileri ile
sınırlandırılmıştır. Bu uygulama ile merkez
bankasının işletmeleri finanse etme yetkisi
kaldırılmıştır. Zorunlu karşılıklarda tercihli
uygulama kaldırılmış, bütün ticari bankalar aynı
karşılığa tabi olmuştur. Zorunlu karşılıkların başka
amaçlarla kullanılmasının yasaklanması da zorunlu
karşılıkların rezervler üzerindeki etkisini
artırmıştır. (Karaca, 2010:69)
1987 yılı enflasyon oranındaki artışın ivme kazanması açısından
önemli bir tarihtir. TCMB yükselen enflasyonu
kontrol altına almak ve TL'den kaçışı durdunnak için
mevduat faizlerini serbest bırakmıştır. (Peker,
2004: 122-123) Serbest piyasa oluşan faiz oranları
büyük oynaklıklar göstermiş, bu durum ise para
politikası uygulanmasını zorlamıştır. Merkez bankası
oynaklığı azaltmak için 1989 yılında faiz oranlarına
tavan fiyat uygulamıştır.
1989 yılında merkez bankasının bankalara açtığı krediler ve hazine
avansları sınırlanmış, bankanın fınansal sistem
içindeki payı azalmıştır. (Peker, 2004: 124)
1989 yılında fınansal liberalleşme ve küreselleşme
sürecine eklemlenmede önemli bir yıldır. Finansal
serbestlcşmeyi sağlayan 32 sayılı karar bu yıl
çıkmıştır. 32 sayılı karar döviz piyasalarını ve
sermaye hareketlerini tümüyle serbestleştirmiştir.
Peker (2004)'e göre 32 sayılı kararın amaçlan
fınansal piyasaların Avrupa Birliği ile
entegrasyonunu sağlamak, piyasalardaki gelişmiş ülke
tasarruflarını çekmek, menkul kıymetlerin ülke
içinde ve uluslararası piyasalarda satışını
kolaylaştırmak, sermaye hareketlerini serbest
bırakmak ve dolayısıyla bankaların yurt dışından
kredi teminini kolaylaştırmak, Türk lirasının
konvertibl olmasını sağlamaktır. 32 sayılı kararla
sermaye hareketliliğin sağlanması merkez bankasını
sermaye hareketlerini izlemek ve kontrol etmek
sorumluluğu getirmiştir. Türk lirasının değerini
korumak için merkez bankası döviz piyasalarına
sıklıkla müdahale etmiştir. Sermaye hareketliliği
serbestliliği, döviz kuru piyasalarının görece
serbestleşmesi ve bankaların yurt dışı kaynak
kullanma imkânları parasal aktarım
mekanizmasının işleyişinde köklü değişikler
getiren uygulamalardır.
Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonucunda kısa vadeli sermaye
akımları hızlanmış ve 1990'lardaki iktisadi
büyümenin belirleyicisi dış tasarruflar olmuştur.
Diğer taraftan sermaye çıkışlarına karşı ekonomi
kırılgan hale gelmiş ve sermaye çıkışları iktisadi
istikrarsızlıklara neden olmuştur.
1990 yılı TCMB'nin para politikasını kamuoyuna açıkladığı ilk
yıldır. 1991 yılında merkez bankası rezerv paradaki
büyümeyi kontrol ederek para piyasalarında istikrarı
sağlama amacı gütmüştür. (Ergeç, 2007: 76)
1992 yılında açıklanan para programının amacı para arzını kontrol
altına alarak enflasyonu düşürmekti. Bu program
amacına ulaşamasa da Türkiye'de modern merkez
bankası politikalarının ilk örneklerindendir.
1994 yılına kadar olan dönemde kamu maliyesi dengeleri bozulmuş,
faiz dışı açığın GSYH'a oranı % 6,4'e, kamu kesimi
borçlanma gereği ise % 12'ye yükselmiştir. (
Kadıoğlu, 2006: 16). 1994 krizi sonrası hazırlanan
istikrar programının amacı bütçe açığını azaltmak ve
para politikasını sıkılaştırmaktı. (Öztürkier.2002:
50) Cari işlemler açığının % 3,6'ya ulaşması ülkeyi
1994 krizine götüren bir başka etkendi. 1994 yılının
ilk dönemlerinde sermaye kaçışları hızlanmış ve
Türkiye'nin uluslar arası piyasalardaki kredi notu
düşürülmüştür. 1994 yılı sonunda 4,2 milyar ABD
doları ülkeden dışarıya çıkmış, GSYH % 5,5 oranında
azalmış ve enflasyon üç haneli rakamlara ulaşmıştır.
Hükümet TL'ye güveni sağlamak amacıyla bankalardaki
mevduatlara tam güvence vermiştir. Mevduat faizleri
oranları yükselmiştir. 1994 yılından sonra ekonomide
nominal faiz oranları yükselmesine rağmen reel faiz
oranları düşmüştür. (Öztürkler,2002: 53)
1994 yılında enflasyon % 149,6 oranına ulaşmış, kamu
açıklarının merkez bankası kaynaklarından
karşılanması sonucu para arzının artışı yüksek
enflasyonun en temel nedeni olmuştur. (Aydoğan, 2004
:95 )1994 krizi sonrası alınan kararlar merkez
bankasının hazineyi finanse etmesine sınırlama
getirmiştir. (Karaca, 2010: 69) % I5'lik Merkez
bankasının hazineye açtığı avans % 3 ile
sınırlandırılmıştır.
1995-1997 yılları arasındaki dönemde uluslararası sermaye
hareketleri gelişmekte olan ülkelere yönelmiş,
Türkiye ekonomisi de dış kaynak çekmiştir. Sermaye
girişlerinin etkisiyle bu üç yıllık sürede %
7'nin üzerinde büyüme oranlarına ulaşılmıştır. Bu
dönemde enflasyon oranlan da yükselmiştir. TCMB'nin
finansal istikrar ve rekabetçi döviz kuruna öncelik
vermesi enflasyondaki bu yükselişin bir nedenidir.
Kadıoğlu (2006) Türk lirasındaki 1994 devalüasyonunun ihracatı
önemli ölçüde artırdığını belirtmiştir. 1993 yılında
125,7 olan reel kur endeksi, 1994'te 95,7'ye
düşmüştür. Türkiye 1996 yılında Avrupa Gümrük
Birliği'ne dahil olmuştur. Gümrük Birliği ile
birlikte Türkiye'nin ihracatı artmış fakat ithalat
ihracattan daha hızlı artmıştır. AB ile ticarette
dış ticaret açığı artarken bu dönemde Rusya ile
yapılan bavul ticareti ve net hizmet ihracındaki
artışlar cari işlemler açığının büyük boyutlara
ulaşmasını engellemiştir. (Kadıoğlu, 2006:17)
1997 Asya ve 1998 Rusya krizleri Türkiye ekonomisini olumsuz
etkilemiş, sermaye girişini ve büyüme hızını
düşürmüştür. 1999 yılında meydana gelen Marmara
Depremi ülke ekonomisini durgunluğa sürüklemiştir.
1998 yılında merkez bankası parasal büyüklüklerin kontrolüne
dayanan yeni bir para politikası önermiş, ancak
sonraki dönemlerde meydana gelen Rusya krizi
programın uygulanmasının askıya alınmasına neden
olmuştur.
1999 yılında enflasyon oranı % 68,8 iken Türkiye IMF ile 3 yıllık
bir stand-by anlaşması imzaladı. Anlaşmanın amacı
enflasyon oranını düşürmekti.
2000 ve 2001 yıllarında para politikası nominal döviz kurun ara
hedef olarak seçildiği bir enflasyonla mücadele
programıdır. Merkez bankası 2000 yılında 1 $+0,77
Euro olan döviz sepetinin günlük değerini 1,5 yıllık
süre için açıklamıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001
finansal krizleri bu politikanın sonunu getirmiştir.
(Ergeç, 2007: 78)
2000 Enflasyonu düşürme programında 2000 yılı sonu
için % 25, 2001 yılı için % 12 ve 2002 yılı için % 7
enflasyon oranına ulaşılması hedeflenmiştir.
Enflasyon oranının düşmesiyle birlikte reel faiz
oranlarını makul bir düzeye çekmek de programın
hedeflerindendi. 2000 yılı enflasyonu düşürme
programı kamuoyunun desteği ve beklentilerin
kırılması ile Kasım 2000 dönemine kadar
başarıyla uygulanmıştır.
Bankacılık sektöründe kaynaklanan bir kriz olan Kasım 2000 krizi
programın hedefine ulaşmasını engellemiştir. (Günal,
2007: 370)
2000 Kasım krizinden sonra IMF Türkiye'ye ek rezerv kolaylığı
sağlamıştır. Uygulanan sıkı para politikasıyla
birlikte göreli bir istikrar sağlanmıştır. (Günal,
2007:371 )
2001 yılının şubat ayında görülen siyasi istikrarsızlık ekonomik
istikrarsızlığa neden olmuş, dövize olan talep aşırı
bir şekilde yükselmiştir. Uygulanan sıkı para
politikası piyasanın likidite ihtiyacını
karşılayamamış ve faiz oranları aşırı seviyelere
ulaşmıştır. Gecelik faiz oranları 20 Şubatta %
2057'ye, 21 Şubatta ise % 4018'e yükselmiştir.
Mevcut nominal döviz kuru hedeflemesi rejimi
etkinliğini kaybetmiştir. 2000 Kasım döneminden soma
da sabit kur sistemine devam edilmesi 2001 Şubat
krizinin etkilerini artırmıştır. ( Günal,2007: 373)
Yüksek ve kronik enflasyon ve istikrarsız büyüme 1980-2000 dönemi
Türkiye ekonomisinin öne çıkan yapısal sorunları
olmuştur. 1990'h yıllarda IMF destekli istikrar
programları denenmiş ancak siyasi
istikrarsızlıklardan dolayı başarıya ulaşamamıştır.
Bu dönemlerde merkez bankaları üzerindeki siyasi
baskılar yani bağımsızlığın olmayışı kurallı bir
para politikasının uygulanmasını engellemiştir.
2001 Sonrası Dönem
Türkiye ekonomisi 2001 Bankacılık Krizinin
sonrasında merkez bankası yapısında, görevlerinde ve
bankacılık sisteminde önemli yapısal değişikleri
kapsayan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nı (GEGP)
uygulamaya başlamıştır. Para politikasında 2001
yılında örtük enflasyon hedeflemesi uygulamasına
geçilmiş, 2006 yılında ise açık enflasyon
hedeflemesi stratejisi takip edilmeye başlanmıştır.
Bu bölümde dönemsel ayrım para politikasının sıkı ve
genişletici olmasına göre yapılmıştır. TCMB 2008
yılı Kasım ayına kadar sadece enflasyon hedefine
odaklı bir sıkı para politikası izlerken, Küresel
İktisadi Kriz ( Büyük Resesyon) ile birlikte fiyat
istikrarının yanı sıra örtük olarak ekonomiyi
resesyondan çıkarmaya yönelik bir strateji izlemeye
başlamıştır. Bu değişiklikten dolayı 2001 sonrası
dönem 2001-2008 ve 2008-2010 dönemi olarak ikiye
ayrılmıştır.
2001-2008 Dönemi
2001 Şubal krizinin ardından IMF desteğiyle Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı olarak adlandırılan bir dizi makro iktisadi
önlem alınmıştır. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının
temel amaçları enflasyonu düşürmek, mali disiplini
sağlamak ve iktisadi büyüme için uygun bir ortam
sağlamaktır. Para politikası uygulaması açısından
2001 yılını bir dönüm noktası yapan gelişme, kriz
somasında uygulanmaya başlayan yapılan yapısal
reformlardır. Bu yapısal reformlardan biri de para
politikasının enflasyonla mücadele amacıyla daha
etkin bir şekilde kullanılabilmesine yönelik olmuş
ve bunu sağlamak için 1211 Sayılı Merkez Bankası
Kanunu'nda önemli değişiklikler yapılmıştır.
(Karaca, 2010: 70)
2001 yılındaki reform paketi, ülkenin enflasyon hedeflemesine
geçişini sağlamayı, döviz kurunun serbest
bırakılmasını, merkez bankasının bağımsızlığını
sağlamak, kurumsal ve yasal yapıyı değiştirerek
iktisadi faaliyet için uygun hale getirmeyi, serbest
pazar ekonomisini geliştirmek için kamu sektörünün
yükünü azaltıcı düzenlemeler içermekteydi.
Reformların parasal aktarımın dinamiklerini olumlu
yönde etkilediği düşünülmektedir. İktisadi
değişkenler sürekli, tahmin edilebilir hale gelmiş,
Türkiye ekonomisine duyulan güven artmıştır.
GEGP para politikasını gelecek enflasyon oranlarına
yönelik örtük enflasyon hedeflemesi olarak
belirlemiştir. Merkez bankasının fiyat istikarını
sağlamakta kullandığı temel araç kısa vadeli faiz
oranlan olmuştur. Döviz kurunda ise sabit döviz kuru
politikası terk edilmiş, kur kontrollü bir
dalgalanmaya bırakılmıştır. Enflasyonu düşürmekte
sıkı maliye politikası ile birlikte kısa vadeli faiz
oranları ara hedef olarak seçilmiştir. Bu çalışmaya
konu olan 2001 soması dönemin temel politikası kısa
vadeli faiz oranlarıdır. Nominal çapa olarak da
döviz kuru yerine açık enflasyon hedeflemesine
geçilinceye kadar parasal taban kullanılmaya
başlamıştır.
TCMB'nin temel amacının fiyat istikrarı olduğu yasayla
belirlenmiştir. Merkez bankasına fiyat istikanın
sağlamak için kullanacağı para politikası aracını
belirleme anlamına gelen araç bağımsızlığı
verilmiştir. 1211 sayılı TCMB kanunu merkez
bankasının hazineyi ve diğer kamu kuruluşlarını
finanse etmesi ve kamu kurumlarının ihraç ettiği
borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması
yasaklanmıştır. (Karaca, 2010: 70-71) Merkez
bankasının kamu kuruluşlarına avans sağlamaması
enflasyonun kaynaklarından birisine son verme
anlamında önemlidir.
TCMB politika aracı olan faiz oranlarını Haziran 2001'de % 67'ye,
2001 yılı sonunda % 59'a, 2002 yılı sonunda % 44'e
2004 sonunda % 18'e indirmiştir. Faiz oranları
belirlenirken merkez bankası i) döviz kurlarını, ii)
Enflasyon beklentilerini iii) arz-talep açığını iv)
maliye politikası ve bütçe disiplini göstergelerini
v) ücret gelişmelerini vi) IMF ve AB ile ilişkileri
ve vii) dışsal şokları dikkate almaktadır. (Uygur,
2010:26 ) Bu yedi parametre merkez bankasının bilgi
kümesinin elemanları olarak görülebilir.
2006 yılında mali piyasalarda meydana gelen istikrarsızlık sonucu
merkez bankası gecelik faiz oranlarını 4 yüzde (400
baz puan) artırmıştır.
Gerekli şartlar oluşmadığı için ( mali baskınlık vb) açık enflasyon
hedeflemesine 2006 yılına kadar geçilememiştir. 2001
yılında % 68,5 olan enflasyon oranı bu dönemde tek
haneye kadar düşürülmüştür.
3 Kasım 2002 Genel Seçimleri'nden sonra Türkiye'de
11 yıl sonra bir tek parti iktidara gelmiştir. Bu
tarihten sonra da Güçlü Ekonomiye Geçiş Pıogramı'nın
prensipleri ve hedefleri takip edilmiştir. 2002
sonrası dönemde Türk Lirası değer kazanmış, cari
işlemler açığı yükselmiştir. Cari işlemler açığının
GSYH'a oranı 2006 yılında % 8,6'ya yükselmiştir. Bu
gelişme enflasyondaki düşüşe katkıda bulunmuştur. (Günal,
2007: 375) Uygulanan para politikası sonucunda
değerlenen kur sıcak para
girişlerini artırmıştır. Ülke ekonomisine duyulan güven arttıkça
doğrudan ve dolaylı olarak ülkeye giren sermaye para
politikasını ve paranın aktarımını etkilemiştir.
Varlık fiyatları kanalı 2001 soni'asında daha etkin
olmuştur. ( Kadıoğlu, 2006:30) Döviz kurunun serbest
piyasaya bırakılmasına rağmen aşırı oynaklıklar
durumunda merkez bankası APİ yoluyla döviz
piyasasına zaman zaman müdahale etmiştir.
Döviz kum rejiminin değişmesi döviz kurunun fiyatlara yansımasını
azaltmış, para ikamesini zayıflatmıştır. Bu değişim
para politikasının etkinliğini artırmıştır.
Uygulanan enflasyon hedeflemesi stratejisi sayesinde
enflasyon 30 yıl sonra tek haneli düzeye
indirilebilmiştir. 4 yıllık bir geçiş döneminden
sonra 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi
politikası benimsenmiştir.
Türkiye ekonomisi bu dönemde ortalama olarak yüksek büyüme
oranlarını yakalaşmışsa da işsizlik oranı
azalmamıştır. İşsizliğin 1990'lı yıllardaki makro
iktisadi değişkenlere duyarsızlığı ortadan
kalkmıştır.
2005 yılında TL'den altı sıfır atılarak YTL'ye geçilmiştir.
Paradan sıfırların atılması fiyat istikrarı hedefine
bağlılığın sembolik de olsa bir göstergesi olmuştur.
2006 yılında kamu maliyesindeki baskınlığın
azalması sonucu açık enflasyon hedeflemesi rejimi
takip edilmeye başlanmıştır. 2006 Mayıs-IIaziran
fınansal piyasa istikarsızlığı esnasında TCMB faiz
artırımı yoluna gitmiş, Mayıs ayında yüzde 13.25
olan politika faiz oranı Temmuz ayında yüzde 17,5
oranına yükseltilmiştir.
|