21. Yüzyılda Türkiye ve Bilgi Toplumu
Işın Çelebi
I. Dünyada ve Türkiye'de Bilgi Teknolojisi, Bilgi toplumu kavramı
Bilgi teknolojisi (BT) konusunda tartışmasız dünya
lideri olan ABD, diğer bir çok konudaki stratejik
üstünlüğünü bilgi teknolojilerine boçludur. Bu
ülkede, bilgi teknolojisi 800 milyar dolarlık ciro
ile bir numaralı sektör haline gelmiştir. ABD'nin
bilgi teknolojisi ihracatı ABD'nin sivil ve askeri
havacılık ihracatının üç mislidir. Bütün bunlar da
artık ABD'nin bilgiye dayalı ekonomi modelinde en
son aşamaya ulaştığını göstermektedir. Artık ABD
sanayi üretimini başka ülkelere kaydırmakta ve
ekonomisini bilgiye ve hizmete dayalı bir konuma
getirmektedir. Çünkü, ABD artık bir malı -örneğin
silah ya da otomobil- üretenin değil o malın üretim
bilgisine sahip olanın dünyayı yöneteceğinin
bilincindedir.
Türkiye bilgi teknolojisi sektörü bugün için sürekli
ve sağlıklı bir büyüme göstermektedir (yıllık
ortalama % 25). 1997 yılında en büyük 100 BT
şirketinin toplam ciroları 1,5 milyar doları
aşmıştır. Bütün bu olumlu gelişmeye karşılık
Türkiye'deki toplam BT yatırımlarının GSMH'ya oranı
% 0,8 iken, bu oran AB'de % 2, ABD'de ise % 4
düzeyindedir. Yine 1,5 milyar dolarlık BT ciromuzun
%70'ni ithal kalemleri oluşturmaktadır (Bugün
Türkiye'de hizmet veren BT şirketlerinin hiçbiri
Türkiye'de üretim yapmamaktadırlar.). Bu da
Türkiye'nin 2000'e iki yıl kala hala teknoloji
transfer eden bir konumda olduğunu göstermektedir.
Yüzde 30'luk katma değer ise Türkiye sınırları
içinde tüketilmektedir. Yani bilgi otoyolu Türkiye
için tek yönlü işlemektedir.
Ülke olarak, bilgi teknolojisini dışardan transfer
etmek makus talihimiz olmamalıdır.
Türkiye, herşeyden önce genç bir nüfusa sahiptir ve
ülkede iyi yetişmiş BT profesyonelleri vardır.
Bunlar iyi derecede İngilizce bilmekte ve nüfusun
zeka ile yaratıcılık olarak oldukça önemli bir
bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye'de yeni
teknolojilere yatırım yapmayı planlayan özel sektör
grupları ortaya çıkmaktadır. Komşularına oranla
Türkiye'nin çok iyi bir telekomünikasyon alt yapısı
mevcuttur. Bütün bu artı değerlerin ötesinde bize
bölgede rekabetçi bir avantaj (competitive advantage)
kazandıracak bir deneyimimiz vardır.
Türkiye 1980'li yıllarda planlı ekonomiden liberal
ekonomiye geçiş sürecini birçok sektörde başarıyla
tamamlamıştır. Bu transformasyonun sonucu olarak
bugün birçok bankamız ve sanayi kuruluşumuz batı
standartlarında hizmet ve mal üretmektedir. Brisa,
Beksa ve Netaş'ın aldığı Avrupa Kalite Ödülleri
çağdaş standart düzeyimizin en açık kanıtıdır. Hiç
şüphe yok ki tüm başarılı kurumların arkasında Türk
insanı tarafından geliştirilmiş ve uygulanmış BT
alt yapıları yatmaktadır, işte bizim en büyük artı
değerimiz bu geçiş döneminde edindiğimiz iş
tecrübesi ve buna bağlı BT deneyimimizdir. Bu özgün
deneyim bugün aynı transformasyondan geçen ülkeler
için paha biçilmez bir değer arz etmektedir.
BT projelerini uyarlayanlar, bu projelerin bir
teknoloji projesi olmadığını gayet iyi bilirler.
Küreselleşen dünyamızda, en son teknolojiye
dünyanın her ülkesinde erişmek mümkündür. BT
projelerinin temelinde "bireyler" yatmaktadır. Bilgi
teknolojisini tedarik edenlerle bunu kullananlar
arasındaki uyumlu lisan, başarının ilk ve
vazgeçilmez şartıdır. En son teknoloji
kullanılmasına rağmen, taraflar arasında uyumlu
lisanın bulunmadığı projelerin akibeti vahimdir.
1980'li yıllarda değişimden geçen Türkiye'nin BT
şirketlerinin, şimdi aynı transformasyondan geçen
bölge ülkelerindeki kurumlar ile ortak lisana sahip
oldukları tartışılmaz bir gerçektir. Burada "ortak
lisan" dan kasıt yalnızca linguisük anlamda dil
olmayıp; gelenek, bürokratik alışkanlık, dünya
görüşü gibi öğeleri kapsayan bir sentezdir.
Dolayısıyla Türk BT şirketlerinin bölgemizdeki
transformasyondan geçen ülkelerde yapacakları
anahtar teslim BT projelerinin başarılı olma şansı
"özgün deneyimimiz" ve "ortak lisanı-mız"dan dolayı
batılı BT şirketlerinin uygulayacağı anahtar teslim
projelerin başarı şansından çok daha fazladır.
Bilgi toplumu eğitim
Kamuda, bankalarda ve sanayi tesislerinde, birçok
BT projesi Türk şirketleri tarafından
gerçekleştirilecek olan bölge ülkelerinin, doğal
olarak Türkiye ile daha yakın bir sinerji içine
girecek olmaları ve bunun Türkiye'ye kazandıracağı
stratejik üstünlük, devlet adamlanmızın ve bu
ülkelerde değişik işler yapan işadamlarımı-zın
gözardı edemeyeceği bir husustur.
Türkiye'nin bütün bu avantajları lehine bir faktör
olarak kullanabilmesi ve bundan stratejik bir
avantaj elde edebilmesi devletin sektöre vereceği
desteğe de bağlıdır. Türkiye'de, başarılı sektörler
devletin desteğini alarak büyümüşlerdir. Devletin
bu sektörü desteklerken olaya bilgi çağı
perspektifinden bakması gerekmektedir. Sanayi
modeline yönelik teşviklerin temel yatırımı insan
olan BT sektörü için fazla bir değeri yoktur.
Dolayısı ile bilgi ekonomisi modeline özgü yeni
teşvikler ve destekler vakit geçirilmeden tasarlanıp
kanunlaşmalıdır. Ayrıca devlet, devletin küçülmesi
ve hizmet kalitesinin artması için biran önce etkin
ve koordineli bir şekilde BT yatırımları yapmalıdır.
Bu yatırımlar ve işletmesi için model olarak da "out
sourcing" yöntemini tercih etmelidir.
Çok genç olan nüfusun eğitilmesinde BT'den mutlaka
yaygın ve etkin bir şekilde istifade edilmelidir.
Böylece genç nüfus daha etkin bir şekilde
eğitilirken, nüfusun bilgisayar okur-yazarhğı oranı
artacaktır.
Ulu Önder Atatürk Kurtuluş Savaşma başlarken Türk
insanına güvenmişti. Türk BT sektörünün temelinde,
Türk insanı ve onun beyin gücü yatmaktadır. Türk
insanına güvendiğimiz, onu devlet olarak bilişime
özgü teşviklerle desteklediğimiz takdirde
Türkiye'nin bilgi toplumu olmak yolunda önemli
adımlar atması -örneğin BT yatırımlarının GSMH'a
oranının %2'ye çıkması-, BT ürün, hizmet ve "know-how"
dış satımından iki yıl içinde 2 milyar dolar ciroya
ulaşması ve bölge ülkeleri üzerinde bir stratejik
üstünlük kazanması işten bile değildir.
II.
Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler
1980'lerin ikinci yansında soğuk savaşın sona
ermesiyle birlikte, ekonomik alanda küreselleşme
sürecinin hızlanmasının yanısıra, bölgesel
bütünleşme hareketlerinin yoğunluk kazandığı
görülmektedir. Bu çerçevede, Avrupa Birliği, NAFTA
ve Pasifik Bölgesi Entegrasyonları ön plana çıkmış
bulunmaktadır. Avrupa Birliği, NAFTA ve NAFTA'ya
dahil ülkeler dışında kalan APEC ülkelerinin
2000lerin başında, yaklaşık olarak, dünya nüfusunun
yüzde 45'ini oluşturmaları ve dünya hasılasının
yüzde 85'ini sağlamaları, buna karşılık, dünya
ticaret hacminin yüzde 90'mı gerçekleştirmeleri
beklenmektedir.
Uruguay Turu dünya ticaretinin çok yönlü olarak
serbestleştirilmesi konusunda katedilen önemli bir
aşamadır. Uruguay Tuaı sonunda vanlan anlaşma ile
uygulamayı yönetmek ve gözetmek için Dünya Ticaret
Örgütü (DTÖ) kurulması ve mevcut imalat sanayi
ürünlerine ilave olarak tarım, hizmetler ve fikri
mülkiyet haklarının da kapsama dahil edilmesiyle
artan ticaret hacmine bağlı olarak dünya ülkelerinin
refahının yükselmesi imkanı doğmuştur.
Anlaşmanın, tarım ürünlerine yönelik desteğin ve
ihracat sübvansiyonlarının azaltılması, sanayide
tarife indirimine gidilmesi, tekstilde ihracat
kısıtlamaları ve kotaların 2005 yılında
kaldırılması, anti-damping koduna taraf olunması,
fikri mülkiyet hakları ve ticaret ile ilgili
yatırım tedbirlerinde oluşturulan kurallara uyulması
konularında getirdiği yeni düzenlemeler, diğer
uluslararası ve bölgesel yükümlülüklerimizle
birlikte Türkiye'nin dünya ile bütünleşmesi için
atacağı somut adımlara yol göstermektedir.
Bilgi toplumu pdf
Dünyada, üretim sistemlerindeki ve bunun dayandığı
teknoloji tabanındaki köklü değişimlerle bilgi
toplumuna geçiş süreci yaşanmaktadır, ileri
otomasyon teknolojisi, yalnızca basit işgücünü
değil, belirli ölçüye kadar beyin gücünü de ikame
edebilme olanağını vermiştir. Bu çerçevede kaliteli
insan gücüne dayanan bilgi, yoğun sanayiler ve
ileri üretim metodları, hızlı gelişmenin
belirleyicisi olmuştur. Türkiye'nin bu gelişmeyi
dikkate alarak kurumsal yapısında ve her seviyedeki
organizasyon yapılarında önemli değişiklikleri
yapması gerekmektedir.
Küreselleşmenin dinamiğini belirleyen faktörler de
hızla değişmektedir. Uluslararası sermayenin akış
yönü ve üretim yapısının belirlenmesinde geleneksel
olarak belirleyici olan niteliksiz ucuz işgücü ve
hammadde bolluğu gibi unsurların önemi giderek
azalırken, iyi yetişmiş insan gücüne, etkin işleyen
bir piyasa mekanizmasına, gelişmiş bir teknolojik
ve ticari altyapıya sahip olmanın ve nihai pazarın
değişen ve gelişen tercihlerini yakından
izleyebilmenin önemi artmıştır.
Bugün hiçbir ülkenin dünyayı etkileyecek güce tek
başına sahip olduğu söylenemez. Dünyada, farklı
yapılara sahip olan devletler arasında bir kuvvetler
etkileşimi mevcuttur. Bu kuvvetler etkileşimi
sisteminde, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada
etkinliğinin arttırılabilmesi için, dünyadaki
gelişmıelerin çok iyi izlenmesi ve yoğun
bir'etkileşimde olunması, bunun da yalnrzca ekonomi
boyutuyla değil, uluslararası ilişkiler,
kültür, sanat gibi tüm
alanları kapsayacak şekilde gerçekleşmesi
gerekmektedir.
Dünya sisteminde karşılıklı etkileşim sürecinde
ülkelerin hareket alanlarını belirleyen bazı
koşullar mevcuttur. Çoğulcu-katılımcı demokrasi,
sosyal hukuk devleti ve teknik bir devlet olma
özelliği, piyasa ekonomisi, uluslararası kural ve
düzenlemelere uyma, insan haklan ve
sorumluluklarına saygı, bu çevre koşullarının temel
unsurlarıdır.
Sözkonusu çevre koşulları içinde dünyadaki
gelişmeleri yakından izleyerek, boşluk marjlarını
Türkiye lehine olabilecek katma değere dönüştürmeye
ve nihai amaç olarak Türkiye optimalini sağlamaya
yönelik bir strateji izlenmesi gerekmektedir.
21. Yüzyılın eşiğinde küreselleşme eğilimlerinin
arttığı dünyada ülkelerin bilgi toplumu olma hususu
önceliğini korumaktadır. Teknolojik gelişmeler
ülkelerin ekonomik yapısını etkilediği gibi, siyasi
ve sosyal yapısını da değişikliklere uğratmaktadır.
Bu sebeple bütün ülkeler bilim ve teknoloji
politikalarını bir sistem olarak ele almakta,
küreselleşen teknolojiye sahip olmak için
araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetine önem
vermekte, bilgi toplumunu yakalamaya
çalışmaktadırlar.
Bilgi toplumuna damgasını vuran jenerik
teknolojiler (haberleşme, uzay ve enformasyon
teknolojileri, biyoteknoloji ve gen teknolojileri
ile yeni malzeme ve nükleer teknolojiler) dir.
Bilgi toplumunu yakalamada, bilimsel ve teknolojik
gelişmeyi sağlayan AR-GE faaliyetleri önemli rol
oynamaktadır. Buradaki amaç; bilgiye dayalı
ekonomiye geçişi sağlamaktır. Bilim ve teknolojinin
küreselleşmesi ve uydu haberleşmesi kanalıyla üretim
ve pazar faaliyetleri ekranda ve bilgisayar
ortamında bir araya gelmiştir. Bugün artık, ülkeler
arası sınırlar kalkmış, firmalar arası rekabet
şartlan oluşmuştur. Ucuz işçilik, sermaye ve
teknoloji nerede en uygun şartlarda varsa, yeni
teknolojiye dayalı yatırımların oralarda yapılması
mümkün görülmektedir. Bu sebeple, teknolojiye dayalı
ekonomide, araştırmacı insangücü kaynaklarının
geliştirilmesi, yenilikler oluşturma, bilginin
dağıtımı ve bunun tüm ekonomik sektörlerde
kullanılması (Internet), bilginin gereklerinin
tesbiti, yenilikçi firmaların oluşturulması,
KOBl'lerde yenilik faaliyetleri, sanayi AR-GE
faaliyetlerinde küresel düşünme ve hükümetlerin
endüstriyel yenilikler konusundaki desteklerinin
değeri anlaşılmıştır. Kısaca, ülkelerin bilgi
toplumuna girişinin hızlandırılması için bilginin
uydulardan temin edilmesi, eğitim ve bilgi
transferinin yapılması önem kazanmıştır.
Bilgi toplumu olmanın önemi
Arzulanan iktisadi ve sosyal hedeflere ulaşmada
piyasalar ile devlete, birbirlerini destekleyici ve
tamamlayıcı önemli görevler düşmektedir. Devlet,
yerli firmaları geliştirici ortamı hazırlamanın
yanısıra, bir yandan uluslararası firmaların yerli
üretimdeki payını arttırmayı kolaylaştırmak diğer
yandan ise yerli firmaların da uluslararası
firmalarla dışarıda bağlantılar kurmasını
desteklemekle yükümlüdür. Bu çerçevede, devlete
düşen önemli diğer bir görev, ulusal araştırma ve
teknoloji gücünü arttırmak ve uluslararası
firmaların AR-GE faaliyetlerini dikkatle izlemek,
bunlarla bilgi ağları oluşturmaya çalışmak ve
firmalararası stratejik ittifakları özendirmektir.
Bu amaçla, ticaret politikalarıyla yabancı sermaye
yatırımlarının artan önemini dikkate alarak
firma-içi ticaret ve üretim sürecini uluslararası
işbölümünün gerektirdiği biçimde yönlendirmek;
rekabet politikalarıyla, sadece iç piyasayı dikkate
alan bir yaklaşım yerine uluslararası üretim
faaliyetlerini ve uluslararası rekabet gücü
kazanmada stratejik ittifakları içeren bir yaklaşımı
yerleştirmek; istihdam ve insan kaynakları ile
ilgili politikalarla ise işgücünün niteliklerini
talebe uygun olarak yükseltmek ve uyumlu bir işgücü
piyasasını organize etmek gerekmektedir.
Türkiye dünya ekonomileriyle bütünleşme bakımından,
bir yandan küreselleşme hareketlerinin içinde yer
almış, diğer taraftan da ekonomik güç odakları NAFTA
ve Pasifik Bölgesi ile ticari ilişkilerini sürdürmüş
ve Avrupa entegrasyonu hareketine tam katılma
iradesini açıklamış bulunmaktadır.
AT ile tam üyelik hedefi doğrultusunda Gümrük
Birliği sürecine giren ülkemiz, küreselleşmenin
avantajlarından en üst düzeyde yararlanabilme
fırsatını yakalamış bulunmaktadır. Bu fırsattan
yararlanabilmek için, bu dönemde eğiıim ve
haberleşme altyapısı ile işgücü piyasası başta
olmak üzere ekonomik ve sosyal altyapıda, devletin
ekonomideki rolü ve organizasyon yapısında köklü
değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda
eğitim, bilim ve teknoloji, sanayileşme, ticaret,
rekabet ve işgücü piyasalarıyla ilgili
politikaların yeniden düzenlenmesi önem
taşımaktadır. Ayrıca, uygulanacak iktisat
politikalarının da uygun bir makroekonomik ortamı
oluşturması gerekmektedir.
AT ile Gümrük Birliğinin gerçekleştiriliyor olması,
Türkiye'ye bir yandan yeni fırsatlar yaratırken
diğer yandan yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bu
nedenle yapısal nitelikli programların
hızlandırılması ve bu alanda sonuç alınması
entegrasyonun ilerdeki aşamalarının düzgün bir
biçimde gerçekleştirilebilmesi açısından önemlidir.
Gümrük Birliğinden beklenen faydaların
sağlanabilmesi için, tüm kurumlar ve hukuki çerçeve
gözden geçirilerek yeniden yapılan-dırılmakta ve
rekabet ortamının güçlendirilmesini sağlayacak
reformlara ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir.
Türkiye'nin AB ülkeleri ile olan gelir ve verimlilik
farklarını süratle kapatması için, yerli ve yabancı
yatırımların hızla arttırılması gerekmektedir. Bu
amaçla yaratılacak uygun ekonomik ve sosyal ortam
için insan gücünün niteliği yükseltilecek, bilim ve
teknoloji politikaları ile ekonomik ve sosyal
yapıda köklü değişiklikler yapılacaktır
Ülke refahının arttırılması, insan gücünün düşük
katma değerli faaliyetlerden ileri teknoloji
kullanımını gerektiren yüksek katma
değerli faaliyetlere kaydırılmasına ve verimliliğin
süratle arttırılmasına bağlı bulunmaktadır.
Bu çerçevede eğitim-öğretim, bilim ve teknoloji
altyapısının geliştirilmesi ve sanayileşmeye yeni
bir ivme kazandırılması önem taşımaktadır.
iyi eğitilmiş genç nüfus 2000'li yıllarda
Türkiye'nin en büyük avantajı olacaktır. Bu nedenle
milli değerleri özümseyebilen, evrensel değerlere
açık, bilgi üretimine katkıda buluna bilen ve
bilgiyi yaratıcı biçimde kullanabilen insan gücünün
yetiştirilmesi gerekmektedir. Böylece verimliliği ve
refahı arttırmak mümkün olacaktır.
Kurumsal yapının, kamu ve özel kesimdeki
örgütlenmenin, toplumun yenilenme ve uyum gücünü
antıracak şekilde yeniden düzenlenmesi ve
geliştirilmesi ekonomik ve sosyal alanda başarının
temel şartıdır. Kamu kesiminin piyasalarla barışık
biçimde yeniden yapılanması gerekmektedir. Kamu
hizmetlerinden yararlananların mümkün olan
alanlarda sağladıkları bireysel faydanın karşılığını
ödemeleri esas olacaktır. Ayrıca, geleneksel kamu
hizmetleri dışındaki alanlarda da özel kesimin
katılımını sağlamak üzere engeller kaldırılacaktır.
Sosyal sorunları çözebilecek kurumsal
düzenlemelerde, insan kaynaklarının geliştirilmesi,
devletin sosyal görevlerinin yeniden tanımlanması,
gelir dağılımının ekonomik ve sosyal dengeleri de
dikkate alacak bir yapıda iyileştirilmesi, emek
piyasasının etkinliğinin arttırılması ve yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi önem taşımaktadır.
Sosyal devlet anlayışı toplumsal yararın yüksek
olduğu eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik konularında
yoğunlaştırılacak, sübvansiyonlar
bütçeleştirilecek, uygulamada fırsat eşitliği,
objektiflik, etkinlik ve yararlananların ödeme gücü
dikkate alınacaktır.
Devletin asli görevlerini tam olarak yapabilmesi
için, özelleştirme yoluyla üretim ala-nından
çekilmesi hızlandırılarak küçülmesi sağlanırken,
rekabetçi piyasa koşullarının hakim olmasını
sağlamak üzere devletin kural koyma ve konulan
kurallara uyulmasını sağla- ma işlevleri ağırlık
kazanacaktır.
Devletin, fiyatı piyasada oluşan mal ve hizmetlerle
ilgili faaliyetleri düzenleyici müdahalesi sınırlı
tutulacak, sistemin rekabet kuralları içinde etkin
bir şekilde işlemesi sağlanacaktır. (bilgi toplumu
özellikleri)
Bu hususları dikkate alarak hazırlanmış olan Vll'nci
Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan 20 projenin
gerçekleştirilmesine büyük özen gösterilmektedir.
Sözkonusu plan, ülkemizin kalkınma hedefleri
yanında demokratikleşme sürecine de yön veren temel
bir belge niteliğindedir.
III. Türkiye'nin Orta Vadeli Hedefleri
* Sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleştirilmesi,
* Toplumun refah seviyesinin yükseltilmesi ve gelir
dağılımının iyileştirilmesi,
* Üretken istihdamın ve ihracatın arttırılması,
* Sanayileşme ve teknolojik gelişime ivme
kazandırılmasıdır.
Sözkonusu temel amaçlara ulaşılması ancak istikrarın
sağlandığı bir ortamda mümkün olabilir.
Bu çerçevede kamu kesimi finansman dengesinin
sağlanmasına yönelik yapısal reformlar büyük önem
taşımaktadır. Kamu kesiminin yeniden
yapılandırılması sürecinde, kamunun ekonomideki
rolünün belirlenmesi, başta sosyal güvenlik sistemi
olmak üzere, vergi, özelleştirme, teşvikler,
tarımsal destekleme, mahalli idareler ve kamu
istihdamı alanlarındaki yapısal reformların
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Ülkemiz ekonomisinin en önemli sorunlarından
birisi, kamu açıklarıdır. Bütçe ödeneklerinin
giderek artan bir kısmının faiz harcamalarına
ayrılması sonucunda bir maliye politikası aracı
olma özelliğini kaybeden bütçenin, yeniden etkin
bir politika aracı haline getirilmesi büyük önem
arzetmektedir. Ülke kaynaklarının da harekete
geçirilerek iç borç stokunun eritilmesi ve faiz
yükünün hafifletilme-siyle bütçeye yeniden esneklik
kazandırmak gerekmektedir.
IV. Yapısal Değişim Programı
Yapısal değişim politikalarıyla desteklenen
anti-enflasyonist bir programın kararlılıkla
uygulanması, 2000 yılında Türkiye'de enflasyonun
tek haneli düzeylere çekilmesinin ön koşuludur.
Ülke deneyimlerinden, bu tür bir programın başarıya
ulaşması için aşağıdaki temel koşulların sağlanması
gerektiği anlaşılmaktadır:
•Toplumsal uzlaşma ve buna uygun konjonktürün
varlığı,
•Programın kamu maliyesinde denge sağlayıcı
nitelikte olması,
• Sürdürülebilir ödemeler dengesi yapısı ve
ihracatın rekabet gücünü koruyacak döviz kum
politikası izlenmesi,
•istihdamı arttırıcı bir ücret-gelir politikası,
•Dış desteğin varlığı.
Bu çerçevede toplumsal kesimlerin de desteğini
alarak 3 yıllık bir ekonomik istikrar programını
uygulamaya koymuş bulunuyoruz. Bu programın ilk
dilimini 1998 yılı programı ve 1998 mali bütçesi
oluştunnaktadır.
Türkiye'nin çağı yakalaması, gelişmiş ülkeler
arasındaki yerini alması, makroekono-mik istikrarı
sağlamaya dönük politikalar yanında, Türkiye'yi 21.
Yüzyıla taşıyacak olan yapısal değişimlerin bir
aksiyon planı mantığıyla ele alınmasını
gerektirmektedir.
Yapısal değişim projelerinin en önemlileri şüphesiz
eğitim, sağlık, istihdam konularını kapsayan insan
kaynaklarını geliştirmeye yönelik olanlardır. İyi
yetiştirilmiş insangücü ülkelerin rekabet gücünü
belirleyen temel unsurdur. Son yıllarda ekonomik
alanda belirli bir atılım gerçekleştiren ülkelerin
bunu büyük ölçüde eğitilmiş insan gücüne borçlu
oldukları görülmektedir. Ekonomide verimliliği
yükseltmek amacıyla eğitime ayrılan kaynakların
arttırılması ve bu kaynakların etkin kullanılması
önem taşımaktadır.
İnsan kaynaklarının geliştirilmesi kapsamında
uygulanacak eğitim reformunun amacı, demokratik ve
laik bir sosyal hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını
bilen, analitik bir düşünce sistemine sahip,
araştıran, bilgi üretimine katkıda bulunabilen ve
bilgiyi yaratıcı biçimde kullanabilen bilgi çağı
insanını yetiştirmektir.
Ülkemizin rekabet gücünün artırılması kapsamında
insangücü potansiyelinin değerlendirilmesi ve
niteliğinin artırılarak üretim sürecine katılımının
sağlanması gereği doğrultusunda, eğitim sistemi
dinamik bir yapıya kavuşturulacaktır. İhtiyaç
duyulan insan gücünün yetiştirilmesi amacıyla orta
ve yüksek öğretim kademelerinde örgün ve yaygın
mesleki-teknik eğitime önem verilecektir.
Sağlıkta devlet temel sağlık hizmetlerini bedelsiz
sunmayı sürdürecektir. Nüfusun tamamını kapsayacak
sigorta sistemine geçilmesine paralel olarak
hastanelerin özelleştirilmesi gündeme gelecektir.
Böylece hastalara hekim ve hastane seçme imkanı
getirilmiş olacaktır. Bu sistemde prim ödeme gücü
olmayanların primleri devletçe karşılanacaktır.
(küreselleşme ve bilgi toplumu)
Dünya ile bütünleşme sürecinde belirli alanlarda
yapılması gereken diğer düzenlemeler kapsamında,
tarımda fiyat sinyallerine duyarlı bir yapının
oluşturulması önemli bir hedeftir. Bunu sağlamak
üzere tarım ürünlerinin fiyatlarına devlet
müdahalesinin en aza indirilmesi amaçlanmaktadır.
Ancak tarımın girdi bazında desteklenmesi
sürdürülecektir. Bu gruptaki diğer önemli projeler
bilim ve teknolojide atılımın sağlanmasını, dışa
açılma ve dünyaya entegrasyonun
gerçekleştirilmesini, rekabet hukuku, fikri ve sınai
haklar, tüketicinin korunması gibi devletin
düzenleyici ve gözetici fonksiyonlarının
geliştirilmesini ve finans reformunu
amaçlamaktadır.
Ekonomide etkinliği arttırmaya yönelik olarak,
devletin idari yapısının gözden geçirilmesi,
altyapı hizmetlerinin verimliliğinin arttırılması,
özelleştirmeye hız kazandırılması ve
işletmeciliğinin rasyonel hale getirilmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede vergi idaresinin yeniden
düzenlenmesi, verginin daha yaygın hale getirilmesi
ve mükellef sayısını artıracak bir yapılanmaya
gidilmesi büyük önem arzetmektedir.
Özelleştirme programının temel amacı, ekonomide
verimliliği ve maliyet yapısını rekabet edebilir
seviyelere getirerek ve serbest piyasa koşullarını
sağlayarak dünya piyasalarına entegre olmaktır.
Böylece, bir yandan sermayenin tabana yayılması ve
teknolojik yenilenme sağlanırken, diğer yandan da
kamu açıklarını azaltmak, kamunun mali piyasalar
üzerindeki baskısını hafifletmek ve kamu borç
stokunu düşürmek mümkün olabilecektir.
Devlet, vatandaş için vardır ve hükümetlerin amacı
vatandaşa hizmet etmektir, "hukuk devleti" ve
"sosyal devlet" anlayışı bugün artık sadece nitelik
belirleyen birer sıfat olmaktan çıkmış, devletin
özünü teşkil eden kavramlar haline gelmiştir.
Günümüz dünyasında hukuk devleti ve sosyal devlet
niteliği olmayan devlet düşünülememektedir. Ülke
kaynak ve varlıklarının hakça kullanımı ve bunun
gereklerinin yerine getirilmesi sosyal devlet
anlayışının sonucudur.
V. Sonuç
Demokratik bir toplumda devlet herşeyi saydam bir
biçimde yapmak zorundadır. Bu temel felsefe ışığında
devletlerin ülke kalkınmasında daha güvenilir ve
etkin bir rol üstlenebilmesi için iki aşamalı bir
strateji önerilmektedir:
* Devletin rolünün kapasitesine uygun hale
getirilmesi,
* Kamu kurumlarının rekabet ortamı ve verimlilik
kriterleri altında canlandırılması yoluyla devletin
kapasitesinin arttırılması.
Buradan da anlaşılacağı gibi, devletin rolünün
azaltılması reform sürecinin sonu değildir. Devlet
kurumlarının daha iyi çalıştırılması yoluyla
kapasite artışı sağlama yönünde ciddi adımlar
atılması bir zorunluluktur.
Çağdaş şekilde eğitilen, sağlık, çevre, ulaşım ve
kentleşme sorunları çözümlenmiş, adil ve hızlı
işleyen adalet sistemine sahip bir kurumsal yapının
insanımızın hakettiği bir yaşam biçimi olması
yanında, artık dünya genelinde rekabet etmek
zorunda olan girişimciler için zoruınlu bir ihtiyaç
olduğu görülmektedir. Bu çerçevede istikrarlı bir
makroekonomik ortam ve sağlam bir teknolojik
altyapının temini esas olmalıdır. Böylelikle dünya
genelindeki hızlı değişimlere açık, rekabet gücü
yüksek, esnek bir ekonomik yapı oluşturulurken, yeni
teknolojilerin kolayca transferini sağlayan yabancı
sermaye yatırımlarından azami şekilde istifade
edilmesi de mümkün olacaktır.
|