Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ahlaki Beşeri Sermaye

Doç. Dr. Ömer Demir

I. Giriş

Üretim için gerekli faktörlerden birisi sermayedir. Sermaye, dar anlamda, üretimde kullanılan emek, girişim ve toprak dışındaki girdileri, geniş anlamda ise üretimde kullanılan her şeyi kapsayan bir kavramdır. Bu geniş an­lamdaki sermaye de maddi sermaye ve beşeri sermaye olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mad­di sermaye, araç-gereç, makine-teçhizat, ham­madde gibi elle tutulan üretim girdilerini; be­şeri sermaye ise, yetişmiş faal insan gücünü ifade etmektedir. Üretim yapabilmek için hem maddi hem de beşeri sermayeye ihtiyaç duyul­maktadır.

iktisat teorisinde hem maddi hem de beşeri sermayenin önemi üzerinde yeterince durulmaktadır. Ancak teknik iktisat dilindeki beşeri sermaye kavramı, üretimde kullanılan bilgi, beceri ve deneyimle sınırlıdır. Beşeri ser­maye stokunun artması, insanların gördükleri eğitim ve üretime yönelik olarak sahip olduk-lan becerilerin artmasıyla izah edilmektedir. Ancak böyle bir bakış açısı, beşeri sermayenin önemli bir boyutunun gözardı edilmesi anla­mına gelmektedir.

Bu yazıda, iktisadi kalkınmada çok önemli bir unsur olan beşeri sermayenin ahla­ki boyutu üzerinde durulacaktır

Maddi ve Beşeri Sermaye

insan isteklerinin karşılanabilmesi için üretimin yapılması gerekir. Üretimin yapılma­sı için de kaynağa ihtiyaç vardır. Üretimde kul­lanılan kaynaklar da ana hatlarıyla maddi kay­naklar ve beşeri kaynaklar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Maddi kaynaklar, insanoğ­lunun hazır olarak bulduğu veya kendisinden öncekilerin zaman içinde biriktirdikleri üretim­de kullanılan tüm maddi girdileri içerir. Beşeri kaynaklar ise, başta emek ve girişim olmak üzere üretimin yapılabilmesi için gerekli olan insan çabasının tüm yönlerini kapsamaktadır.

Günümüz ekonomilerinde, birkaç yüz­yıl öncesiyle karşılaştırıldığında, çok büyük bir maddi ve beşeri sermaye birikimi ortaya çık­mıştır. Maddi sermaye, insan emeği veya giri­şim gücü olmadan üretime dönüşmeyeceği için, üretim sürecinde beşeri sermayenin öne­mi zamanla azalmamış, teorisine bazı yönleriy­le artış bile göstermiştir. Maddi sermaye ile be­şeri sermaye arasında birbirinden, kolay aynştı-rılamayacak bir ilişki sözkonusudur. Beşeri sermaye birikimi arttıkça, yeni üretim ve pa­zarlama teknikleri gelişmekte, gelişen teknolo­ji verimliliği artırmakta, artan verimlilik de in­sanların şimdi tüketebileceğinden daha fazlası­nı üretmelerine imkan sağlamaktadır. Bu sü­reç, zamanla, hızlı bir maddi sermaye birikimi sağlamaktadır.

Ancak, zaruri ihtiyaçlannı karşılayama­yan bir üretim düzeyindeki ekonomide beşeri sermeyenin artınlmasına yönelik harcama için kaynak temin edilemez. Yani eğitim, araştırma ve geliştirme olmayınca, kaliteyi artırıcı ve ma­liyeti düşürücü yeni üretim teknikleri geliştiri­lemez. Ayrıca, eğitim, araştırma ve geliştirme olmayınca vasıflı eleman yetişemez. Vasıflı ele­man olmayınca üretim artırılamaz. Üretim an­mayınca da sermaye birikimi olmaz. Burada maddi sermayenin beşeri sermayeyi mi yoksa beşeri sermayenin maddi sermayeyi mi öncel-lediği konusunun, tavuk yumurta hikayesine dönüşecek bir tartışma başlatacağı gözardı edilmemelidir. Fakat bu yazıda ele alınacak konu açısından "birikim sürecinde beşeri ser­maye mi, yoksa maddi sermaye mi önce gelir" sorusunun cevabı (eğer varsa) çok büyük önem taşımamaktadır. Çünkü üzerinde durula­cak konu, maddi ve beşeri sermaye ilişkisi de­ğil, beşeri sermayenin, iktisatçıların pek üze­rinde durmadıklan, ahlaki unsurlandır.

III. Teknik ve Ahlaki Beşeri Sermaye

Üretim faaliyetinin en temel unsurların­dan biri olan beşeri sermayenin, teknik beşeri sermaye ve ahlaki beşeri sermaye olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Teknik beşeri ser­maye, üretimde kullanılan işgücünün bilgi, be­ceri ve deneyim düzeyini ifade etmektedir. İk­tisatçılar şimdiye kadar beşeri sermayenin da­ha çok, bu teknik boyutu üzerinde durmuşlar­dır.

Ahlaki beşeri sermaye ise, üretim ilişki­si ile bir araya gelen ya da bir araya gelmemek­le birlikte işbirliği içinde olan insanların arala­rındaki anlaşmaların, sözleşmelerin veya karşı­lıklı güvene dayalı ilişkilerin yerine getirilme düzeyini nitelemektedir.

Bilindiği üzere, insanlar arasındaki kar­şılıklı sözleşmelerin gereklerinin yerine getiril­mesi, kendiliğinden olmamaktadır, insanlar ekonomik davranışlarında, bir karara varma­dan önce gösterecekleri çaba, gayret ve harca­yacakları zamanın kendilerine yükleyeceği külfet ile sonuçta elde edecekleri kazancın ni­meti arasında bir denge kurmak isterler. Bu yolla, bir şeyler elde etmek için ne kadar çaba sarf edeceklerini belirlerler. Buna kısaca, fay-da-maliyet analizi denmektedir. Ancak, sözün­de durmak, bjr iş veya sözleşme çerçevesinde anlaştığı kişiye verdiği taahhütleri yerine getir­mek için elinden gelenin en iyisini yapmak, böylece teknik beşeri sermayeyi en verimli bi­çimde kullanmak, çoğu zaman kendiliğinden mümkün olmamaktadır. Bunu sağlamak için piyasa sistemi, ödül ve ceza (havuç ve sopa) mekanizmasını işletmektedir. Fakat piyasanın ödül ve ceza mekanizmasının işlemesini müm­kün kılan kuaımlar da bizzat insanlar tarafın­dan denetlendiği ve gözetildiği için, son tahlilde, piyasa kurumlarını da insan davranış normlan biçimlendirmektedir. Teknik beşeri sermaye donanımı yüksek bir birey, eğer ahla­ki beşeri sermayesi zayıfsa, yani sözünde dur­muyor, vadettiklerini yerine getirmiyor, yete­neklerini kullanırken başkalarının o konuda bilgi ve yeteneksiz oluşunu istismar ediyorsa, burada teknik beşeri sermayenin tam anlamıy­la etkin bir biçimde kullanıldığı söylenemez Tersine toplum, teknik beşeri sennayesi yük­sek, ancak ahlaki beşeri sermayesi düşük in­sanların sebep olabileceği kaynak istismarını ve israfını önlemek için tedbir almak gereği görmekte ve bu amaçla bir dizi yeni kurum ve kural geliştirmek zorunda kalmaktadır. Tabii ki bu da yeni maliyetler ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, beşeri sermayenin artmasında, bilgi ve becerili olmak kadar, o bilgi ve becerinin kullanılması sırasında topluma yeni maliyet­lerin yükleyip yüklenmediğinin de büyük önem taşıdığını göstermektedir

Bilgi ve beceri birikimi arttıkça, o bilgi ve becerinin üretime dönüşebilmesi için toplu­ma yeni maliyetler yüklenip yüklenmemesi de, toplumdaki ahlaki sermaye düzeyine bağlıdır. Nitekim toplumsal işbölümünde bazı insanlar sadece bir sözle, bazıları da ancak kanun ve polis korkusu ile üstüne düşeni yapmaktadır­lar. Bazılan için "söz namus" iken, bazıları için­se yazılı senet bile sözün gereğini yerine getir­mek için yeterli olmamaktadır. İşte bu neden­le, teknik beşeri sermayeyi etkin kılan ahlaki beşeri sermayedir.

IV. Ahlaki Beşeri Sermaye Üretimi Nasıl Eîkinleştirir?

Üretim yapabilmek için, iktisatçılann çok iyi açıkladıklan nedenlerle işbölümü ge­rekmektedir. İşbölümü de, birbirinden farklı kaynak, bilgi, yetenek ve zamana sahip insan­ların işbirliğini zorunlu kılmaktadır. İşbirliğinin olabilmesi için tarafların, ortak amaca götürü­cü kuralara uymalarının sağlanması gündeme gelmektedir.

İnsanların işbölümünün bir gereği ola­rak yaptıktan sözleşmelere uymalarını nasıl sağlanacaktır. Açıktır ki; insanlar yapmayı ta­ahhüt ettikleri veya toplumsal işbölümünde kendilerine düşen işleri yerine getirmek için ellerinden gelen tüm gayreti göstereceklerinin bir garantisi yoktur. Çünkü insanlar aynı za­manda, başkalarını aldatabilen, yalan söyleye­bilen, başkalarının yaptıklarına el koyabilen, yaptıklarının maliyetini başkalarına yüklemeye çalışabilen varlıklardır. Bu, bütün insanların içinde yaşadıkları toplumun ortak normlarına harfiyen uymalarının kendiliğinden sağlanma­dığı, bunun için de toplumun bir düzenleme yapması gerektiği anlamına gelir.

Kuşkusuz ahlak bütün insanlara göre iyidir. Ahlaksızlık hiç kimsenin savunabileceği bir durum değildir. Zaten toplumun savundu­ğu davranışlar "ahlak" olarak nitelenmektedir. Ancak ahlak kurallarının iyi olduğunun kabul edilmesi, bütün insanlann bu kurallara uyma-lannı sağlamak için yeterli değildir. En büyük ahlak teorisyenleri, ahlak hocaları bile ahlaki normlara aykırı davranabilir. Ahlaki kuralın ge­rekli ve uygun olduğunu kabul etmek ona uy­mak için gerekli motivasyonu sağlamayabilir. Bu durum, iktisadi faaliyetlerin yürütülmesin­de etkinlik ve verimlilik açısından büyük önem taşımaktadır.

Bir usta, kendisine devredilen işte bü­tün yeteneklerini kullanmakta mıdır? Bir bekçi, işyerini beklerken yapabileceğinin en iyisini yapmakta mıdır? Bir işçi, bir mühendis, bir avukat, bir tamirci, kendisine ödemede bulu­nulan hizmeti için yapabileceğinin en iyisini yapmakta mıdır? Bunu en iyi sadece kendisi bilebilir. Ama kendisinin bilmesi yeterli değil­dir. İlişki içinde olduğu diğer insanlann da bu konuda ikna edilmesi gerekir. Bu nedenle in­sanlar arasındaki işbölümünü düzenlemek için ciltler dolusu kanun ve kurallar çıkarılmakta­dır. Ardında da bireylerin bu kanunlara uyma­larını sağlayıcı, bir dizi kurum oluşturulmakta­dır. Kuşkusuz bu düzenlemeler maliyetsiz de­ğildir. Her yeni düzenleme, toplumda gözetim ve denetim maliyetlerinin artmasına yolaçmak-tadır.

Yukarıda üretimin yapılabilmesi için in­sanların bilgili, beceri ile donanmış ve dene­yimli olmalannın yeterli olamadığı ifade edildi. Ekonomide etkinlik, bilgi ve beceri ile dona­nan insanın hangi motivasyonlarla hareket edeceği ve sahip olduğu asimetrik bilgi nede­niyle diğer insanları istismar edip etmeyeceği­ne bağlı olarak gerçekleşir

işte burada ahlaki sermaye devreye gir­mektedir. Çünkü, teknik beşeri sermaye, ahla­ki beşeri sermaye olmadan etkin bir üretim aracına dönüşmemektedir. Ahlaki beşeri ser­mayenin etkinleştirici rolünü, birkaç açıdan ele almak mümkündür.

Üretim faaliyetine katılma motivasyonu­nu ele alalım. İnsanlar niçin üretim faaliyetine katılırlar? Çalışmanın insanoğlu için sevimli bir faaliyet olduğu çok sık söylenir. Bu bir ölçüde doğrudur. Ancak karşılıksız çalışma yoğun, düzenli ve istikrarlı olmaz. Bunun nedeni, kar­şılık almadan çalışmada, nimet ve külfet den­gesinin kurulamamış olmasıdır. Üretimi örgüt­leyen bir kurum olarak piyasa, insanlara tüket­me imkanı yaratmak için üretime katılma mo­tivasyonu vermektedir. Çünkü piyasa koşulla­rında insanlar ancak üretime katkıda bulunur­larsa yeni mal ve hizmet tüketme imkanı elde edebildiklerinden, daha fazla mal tüketebil­mek için daha çok üretime katılma ihtiyacı his­setmektedirler. Burada bireye çalışma motivas­yonu sağlayan şey, başkalannın tüketeceği mal ve hizmetlerden daha çok üretme isteği değil, ürettiklerine karşılık şimdi veya gelecek­te ihtiyaç duyacağı başka mal ve hizmet tüket­me hakkı elde etme beklentisidir. Bu beklenti­yi para ekonomisi çok iyi karşılamaktadır. Pa­ra ekonomisinde insanlar üretime katılma so­nucu elde ettikleri tüketim haklarını paraya çe­virmekte, istedikleri zaman arzuladıklan mal ve hizmeti satın almak üzere stoklayabilmekte-dirler.

V. Üretime Katılmadan Tüketim Hakkı Elde Etme Yollan

Üretime katılmanın nihai amacı tüketme hakkı elde etmek olduğu için bir çok insan üretime katılmadan da tüketme hakkı elde et-me yollarını aramaktadır. Bunu yapmanın bir kısmı hukuka aykırı bir kısmı da hukuka uy­gun belli başlı bir kaç yolu bulunmaktadır.

1.  Gasp, Talan ve Hırsızlık

Üretime katılmadan tüketme hakkı elde etmenin yaygın olarak bilinen gayri hukuki yo­lu, gasp ve hırsızlıktır. Başkasına ait olan mal ve hizmetleri onların rızası olmadan ve zorla alma yollan, bütün toplumlarda hukuk ve onu hayata geçirici yan kurumlar geliştikçe azal­makta ve zorlaşmaktadır. Bu amaçla özel mül­kiyeti koruyucu yasalar geliştirilmekte ve bu yasalan uygulamak için mahkemeler kurul­makta, buralarda hakimler, savcılar ve avukat­lar istihdam edilmekte; alınan kararların yerine getirilmesini sağlamak için de, güvenlik birim-leri oluşturulmaktadır. Bu kurum ve birimlerin faaliyet yürütebilmesi için toplumun bunlara kaynak ayırması gerekmektedir. Bu da, toplu­mun kıt olan kaynaklarını, refah artışını sağla­yacak mal ve hizmetlerin daha çok üretilmesi yerine insanların toplumun ortak kurallanna uymalarını sağlayıcı kurum ve birimlerin işleyi­şine tahsis etmeleri anlamına gelmektedir. Gasp, talan ve hırsızlığı önlemek için geliştiri­len kurumsal düzenlemeler topluma önemli bir maliyet yüklemektedir.

2.  Üretime Katılıyormuş Gibi Gözükerek Tüketim Hakkı Elde Etmek

Ancak insanoğlunun, üretime katılma­dan tüketme hakkı elde etme usulleri gayri hu­kuki yöntemlerle sınırlı değildir. Bunun hukuki olmakla birlikte ahlaki olmayan bir çok yolu bulunmaktadır.

Para ekonomisinde eline para geçiren tüketim hakkı elde ettiği için, üretime katılıyor-muş gibi davranıp para kazanmak çok yaygın bir yoldur. Üretime katkıda bulunmadan, veya bulunduğu nispete ters biçimde eline para ge­çiren insanların sayısı özellikle, piyasa dışı olu­şumlarda hızla artmaktadır. Piyasa dışı kurum­larda, özellikle de devlet sektöründe, bir kişi­nin yapabileceği veya fiilen birkaç kişinin yap­tığı bir iş karşılığında, çok daha fazla kişi üreti­me katkıda bulunmuş gibi tüketim hakkı elde etmektedir. Bunu önlemek için piyasa sistemi sıkı bir işbölümü ve işbölümüne uymayanların tespitine yönelik sıkı bir denetim mekanizması öngörmektedir. Bu da sonuçta kaynakların önemli bir bölümünün üretime değil, insanla­rın denetimine aynlması anlamına gelmekte­dir. Birçok kişinin hayalindeki mesleklere ba­kalım. Avukatlık, hakimlik, noterlik, müfettiş­lik, denetçilik. Bunlar, mal ve hizmet üretimini artırmaya yönelik değil, insanların genel ve ça­lışma ahlakı kurallarına uygun davranmalarını sağlamaya yönelik mesleklerdir.

3. Rant Kollama Yoluyla Üretime Katılmadan Tüketme Hakkı Elde Etmek

Rant, toplumun hukuk kuralların çiğ­nemeden, kaynak tahsis eden organlara etki etmek suretiyle kazanç elde etmektir. Başka bir ifadeyle rant kollama, piyasa değil, Resmi Gazete yoluyla kazanç elde etmektir. Bazı in­sanlar hiçbir üretim faaliyetinde bulunmadan, toplumu yönetenlerin kararlannı etkileyerek büyük kazançlar elde etmektedirler. Bütün mesailerini mal ve hizmet üretmeye değil, ku­lislerde ve lobilerde birilerini kendi lehlerine yasal düzenlemeler yapmaya ikna etmeye tah­sis etmektedirler. Bunun büyük bir ahlaki zaaf olduğuna kuşku yoktur. Çünkü, üretime katıl­madan tüketim hakkı elde eden kişi, mekaniz­ması ne olursa olsun, sonuçta başkalarının yaptığı üretime onlann rızası olmaksızın el koymaktadır. Bunu sağlayan en temel meka­nizma da devletin herkesi bağlayıcı kanun yapma gücüdür. Birilerinin lehine kaynak tah­sisi yapabilme gücü devlette olduğu sürece rant kollama engellenemez. Ancak asgariye in­dirilebilir. Nitekim ilk anayasal hareketler mer­kezi otoritenin mali konulardaki yetkilerinin sınırlanmasına yönelik olarak başlamıştır.

Bugün istihdam, teşvik ve para politika­larıyla, rant dağıtan bir devlet ile hakem devlet arasındaki fark, yasalardan ziyade karar merci-indeki kişilerin ahlaki beşeri sermayelerinden kaynaklanmaktadır. Rüşvetin neredeyse ola­ğan bir kazanç aracı haline gelmiş olması, bu­nu çok açık bir biçimde göstermektedir.

VI. Sonuç

Ahlaki beşeri sermayesi zayıf bir top­lum, üretimi örgütlerken kaynakların önemi bir kısmını insanların işbölümünde üstlerine düşeni yapmamaları ve bu çerçevede verdikle­ri taahhütleri yerine getirmemeleri durumunda onlan zorla bunu yaptıracak düzenlemelere ayırmak durumunda kalmaktadır. Bu da eko­nomik etkinliği azaltmaktadır. Bir toplumda in­sanlar ahlaki kurallara uygun davranan insan sayısı arttıkça, toplum kaynaklarını, işlem sek­töründen çekip üretim sektörüne) kaydıra­caktır. Bu nedenle toplumun ahlak normlarını aşındırarak kazanç sağlayanlar, sadece bugün için ahlaken kınanması gereken bir faaliyette bulunmakla kalmamakta, gelecekte üretim sektöründeki kaynakların işlem sektörüne kaymasına yol açacak bir ahlaki beşeri serma­ye azalmasına sebep olmaktadırlar. Ahlaki be­şeri sermayenin azalması da toplumun refahı­nın azalmasına yol açacaktır.

Ülkemizde maddi sermaye görece kıt bir üretim faktörüdür. Bunun tarihsel bir çok nedenleri bulunmaktadır. Maddi sermayenin artırılabilmesi, toplumun çok üretip, ürettikle­rinin büyük bir kısmını geleceğe aktarma istek ve eğilimine bağlıdır. Kentleşme ve bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan sosyal değişim ne­deniyle tüketim kalıplan sürekli genişleme eği­liminde olduğu için, tasarrufu artırma yoluyla hızlı bir maddi sermaye birikiminin sağlanma­sı, çok kolay görülmektedir. Teknik beşeri sermaye de, özellikle eğitim sisteminin çarpık­lığı ve ayrılan kaynakların yetersizliği yüzün­den görece kıttır. Teknik beşeri sermayenin artması için de toplumun önemli bir maddi kaynak tasarrufunu bu alana aktarması gerekir. Ancak ülkemizde hem, savurganlığı önle-yip tasarrufu özendirecek, hem de kaynakların kullanımında etkinliği artıracak ahlaki beşeri sermayenin kıt olması için hiçbir neden yok­tur. Toplumun geleneksel inanç ve değer siste­mi, zengin bir ahkali beşeri sermaye oluşumu­na imkan sağlayacak durumdadır. Nitekim son on beş yılda (Özal sonrası dönemde), sağlanan özgürlük ortamında, maddi ve teknik beşeri sermayesi düşük, (az paralı ve az eğitimli) fa­kat ahlaki beşeri sermayesi yüksek "Anadolu insanı"nın önce vakıf, ardından da şirket faali­yetleri biçiminde bir yükselen güç olarak top­lumda temayüz etmeye başladığı görülmüştür. Her alanda ortaya çıkan vakıflar ve küçük ta-rarruflann bir araya getirilmesiyle oluşan "Ana­dolu aslanları", toplumda bir ümit ışığı yakmış­tır. Ancak, ahlaki beşeri sermaye yaygın bir ekonomik hareketlilik toplumdaki egemen güçler tarafından kendilerine yönelik bir tehdit biçiminde algılanmış, sosyal ve siyasal gerek­çelerin arkasına saklanılarak, özgürlüklerin as­kıya alınacağı baskıcı ve totaliter bir "geri dö­nüş" (irtica) projesi başlatılmıştır. İnançlı insan-lann eğitim, adalet, sağlık kurumlanndan tasfi­ye edilmesi, alış veriş yapılacak/yapılmayacak firma listelerinin hazırlanması, özel finans ku­rumları başta olmak üzere "özele" ait bir çok kurumun çember altına alınması bu projenin somut adımları olarak karşımıza çıkmaktadır. Adı ne şekilde değiştirilip süslenirse süslensin, toplumun ümit ışığı olan ahlaki beşeri sermaye yoğun gelişmelerin önünün tıkanması, bu top­luma yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çün­kü, ahlaki beşeri sermayeye önem verenlerin eğitim, ekonomi, siyaset ve medya alanından silinmeye çalışılması, bu toplumun refah düze­yini yükseltmek için en kolay artırabileceği sermaye türünün de, daha kıt hale getirilerek, toplumun adım adım sefalet ve fakirliğe sürük­lenmesinden başka bir şey değildir. Zenginliği ve refahı isteyen herkesin bu fakirleşme proje­si karşısında durması gerekmektedir. Bugün toplumun, devlet-siyasetçi-işadamı-mafya iliş­kileri konuşarak yatıp kalkması, ahlaki beşeri sermayenin azalmasının neleri ortaya çıkardı­ğını gözler önüne sermektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005