Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Avrupa Birliği ve Türkiye 

Avrupa Birliği'nin ilk adımı, 1957'de, Roma Antlaşması ile atılmış. Antlaşmaya, Batı Almanya, Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda olmak üzere toplam 6 Avrupa ülkesi imza koymuş. Birliğin ilk kuruluşundaki adı, Avrupa Ekono­mik Topluluğu (AET). 1957'den 1973 yılına kadar, Topluluk dışa açılmadan kendi arasında bazı ekonomik işbirlikleri yap­mış. 

1 Ocak 1973'de, AET'ye; İngiltere, Danimarka ve İrlanda aynı anda üye oluyor ve böylece topluluk üye sayısı 9'a yükse­liyor. Bundan böyle Topluluğa yılın ilk gününde (1 Ocak) üye kayıtları yapılmaya başlanıyor. 1981'de Yunanistan, 1986'da İspanya ve Portekiz üye olunca, Topluluğun üye sayısı 12'ye yükseliyor.

Topluluk içinde, yeni gelişmeler oluyor ve antlaşma me­tinleri genişletilerek, Topluluk bir Birliğe doğru yol alıyor. 1985'de Avusturya, Finlandiya ve İsveç'in de katılımıyla, Av­rupa Birliği'nin üye ülke sayısı 15'e yükseliyor. Aynı dönem­de, Birliğe kabul edilmek istenen Norveç, 28 Kasım 1994'de yaptığı halk oylamasında % 52,1 oranında hayır çıktığı için, Avrupa Birliği'ne katılmıyor. Öte yandan Birliğe yeni üye olan ülkelerde yapılan halk oylamalarında, Avusturya'da % 66,4, Finlandiya'da % 56,9, İsveç'te % 52,3 oranında evet oyu kulla-, nılıyor. Yani bu ülkelerde toplam nüfusun % 35 ile % 48'i ora­nında bir bölüm, Avrupa Birliği'ne katılmak istemiyor. İşte bu halkoylamaları, sözü edilen Birliğin kendi içinde sorunlarının olduğunu ve halkın böyle bir Birliğe endişe ile baktığını vurgu­luyor. 

Avrupa Birliği'ne üye oları 15 ülkenin toplam yüzölçüm­leri 3.235.526 km2.yi buluyor. Yine bu ülkelerin 1993 yılı tah­minlerine göre, toplam nüfusları 370 milyona yaklaşıyor. Birlik üyesi ülkelerin ortalama yüzölçümü 215.681 km2., nüfusu ise 25 milyon dolayında bir değer gösteriyor. Birlik içinde .yüzöl­çümü bakımından en büyük ülke Fransa (543.965 km2.), en kü­çük ülke Lüksemburg (2.586 km2.)'dur. Nüfus bakımından en kalabalık ülke Almanya (81 milyon), en az nüfuslu ülke ise Lüksemburg (392 bin kişi)'dur. 

Bugün Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerin demografik özellikleri incelendiğinde, birbirlerine benzer özellikler göster­diği görülür. Eğitim, sağlık, gelenek, görenek, dil ve din bakı­mından benzerdirler. Eğitim seviyeleri yüksek, sağlık şartları iyi, dil bakımından Lâtince kökenli dilleri konuşurlar. Dinleri ise Hristiyan'dır ve genelde Katolikler çoğunluktadır. Yıllık nü­fus artış hızı oranları oldukça düşük değerler gösterir. En yük­sek oran Avusturya'da yıllık nüfus artış hızı % 0,9'dur. En dü­şük oran ise, İrlanda ve Portekiz'de (% -0,1) tesbit edilmiştir. Bu iki ülkede nüfus gittikçe azalmaktadır. Buraya kadar, Birlik içinde gayet .uyumlu göstergeler hakim. Buna rağmen, Birliğin her toplantısında çeşitli sorunlar ortaya çıkıyor. Sınırların kaldı­rılması, ortak para birimine geçilmesi gibi konularda, henüz bir uzlaşma sağlanmış değil. 

Birlik kendi içinde ortaya çıkan sorunları halletmeye çalı­şırken, Türkiye de Birliğe üye olmak için müracatını yapıyor. Buraya kadar herşey iyi. Ancak Birlik Üyeleri, tüm dikkatlerini Türkiye'ye çeviriyorlar. Ardı arkası kesilmeyen araştırmacı ve uzmanlar gönderiyorlar. Toplanan veriler, hiç de Birliği'n genel yapısına uyum sağlamıyor. Herşeyden önce, Türkiye'nin yüzöl­çümü 814.578 km2., nüfusu ise 60 milyona yakın. Yıllık nüfus artış hızı % 2,2. Öte yandan dili, Lâtince kurallarına hiç uy­mayan, doğu dilleri öbeği bağlı Türkçe. Üstüne üstlük, halkının büyük bir çoğunluğu Müslüman. Ekonomik bakımdan ele alın­dığında, Avrupa Birliği Üyesi Ülkeler'in çoğunluğu kalkınmış. Türkiye ise, henüz kalkınmakta olan ülkeler arasında yerini alı­yor. 

Şayet Türkiye, Avrupa Birliği'ne kabul edilirse, yüzölçü­mü bakımından en büyük ülke, nüfus bakımından da ikinci ka­labalık ülkeyi oluşturacak. Nüfus artış hızının yüksek olması dolaysıyla, en kalabalık ülke olan Almanya seviyesine kısa sü­rede ulaşacak. 

Şimdi siz siz olun. Bir düşünün. Siz Avrupalı olsaydınız, nasıl düşünürdünüz. Şahsen ben kendimi bir an için Avrupalı yerine koyarak düşünüyorum da, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılması için pek olumlu karşılayamıyorum. 

Avrupalı'nın bakış açısı da bu zaten. Bakın, Türkiye'nin sadece Gümrük Birliği'ne katılması için, çeşit çeşit bahaneler ileri sürüyorlar. Her görüşmede, biraz daha bekleyin, biraz daha Avrupahlaşın, biraz daha bizimle ortak paydalarınız olsun, gibi tavsiyelerde bulunmaktadırlar. Ortak paydalar neler olabilir? Burada biraz durun ve iyice düşünün. Milletler arasında, en önemli ortak paydalar; dil, din, ırk, gelenek ve göreneklerdir.

Şimdi sormak gerek, Türk Milleti'ne. Avrupa Birliği'ne girmek için, Avrupa Birliği' Üye Ülkeler ile ortak paydaları paylaşmaya var mısınız? Bazıları diyorlar ki, Efendim, Avrupa Birliği'ne girersek, Avrupa'da Türkler çoğalırmış, İslamiyet hızla yaydırmış. Bu nedenle, Türkiye'nin Birliğe üye olması yararlı olurmuş. Bırakalım, bu mış ve muşları. Gerçeklere dö­nelim. Avrupa Birliği, bu zokayı yutacak kadar, gafil değildir. Kapitalizmin en katı bir şekilde uygulandığı, ailede karı ile ko­canın içtikleri sigaraların bile ayrıldığı, 18 yaşından itibaren ço­cuğun ailesinden hiçbir maddi menfaat talep edemediği, Avru­pa Birliği Üyesi Ülkeler; Türkiye'yi sırf hatır olsun diye, arala­rına almazlar. Lütfen bu gerçeği, Yüce Müslüman Türk Milleti olarak görelim, olmaz mı?

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005