|
Bilgi ve iletişim teknolojileri açısından bilgi toplumu
Bilişim Toplumu
Prof. Dr. Aydın Köksal
Yazımın başlığı bilişim toplumu. Bu belli bir
kişinin nitelemesi değil, bir toplumun özelliğidir.
Biliyoruz, ilkin insanlar avcı, toplayıcı olarak
orman içinde yaşadılar. Sonra kendi ürünlerini ekip
biçip öyle yaşamayı öğrendiler. Çiftçi olarak
"Tarım Toplumu" düzeninde yaşamayı öğrendiler. Daha
sonra "Endüstri Toplumu" adı verilen düzende,
özellikle köylerin dağılıp insanların kentlere
yerleştiği ve işçilerin makinalar ürettiği, işlerin
makinayla yapıldığı dönem başladı. Köy toplumu
dağıldı ve çoğunluğu kentli toplum başladı. Endüstri
Toplumu, toplam olarak bütün toplumun ortak
özelliğidir.
Şimdi de "Endüstri Toplumu" geçmişin uygarlığı
durumuda kalıyor ve "Bilişim Toplumu" denilen bir
toplum dokusu ya da yeni bir kültür biçimi, yaşayış
biçimi doğuyor. Doğuyor diyorum çünki, böyle bir
süreç henüz yaşanmakta. Çağımızda ileri uygarlık
düzeyini temsil eden Japonya gibi, ABD gibi ya da
Avrupa uluslan gibi gelişmiş ülkelerin bu sürecin
içinde olduğu. Hatta şimdiden yavaş yavaş Bilişim
toplumunun bütün özelliklerini yansıttığı
toplumbilimcilerce savunuluyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün "Kültür Uygarlıktır" sözü
vardır. Atatürk "Çağdaş uygarlık düzleminin üstüne
çıkacağız" derken çağdaş uygarlığı, bugünkü en ileri
toplumların çağımızı damgalayan, onu temsil eden
yaşam biçimleri olarak tanımlamıştır. Başka bir
deyiş ile en ilerdeki toplumların yaşadıklan kültür
biçimi, aynı zamanda bu çağın uygarlığıdır. Ama bu
çağda (20. yüzyıl biterken) kuşkusuz Avustralya'nın
yitik bir köşesinde yaşayan tarım toplumu aşamasına
bile gelmemiş, nerede ise mağara toplumuyla tarım
toplumu arasında yaşayan insanlara rastladığımızı da
biliyoruz. Bu onların geri kalmış kültürü , ama
endüstri toplumu diyebileceğimiz ya da 20. yüzyılda
çağdaş toplum uygarlığı diyeceğimiz uygarlığın bir
parçası değil.
Dolayısıyla "Bilişim Toplumu"yla birlikte, yeni bir
kültür biçimi, yeni bir uygarlık biçimi doğdu. Bunun
doğmakta olduğunu gördük, yaşadık. 1972 yılında üç
ay Japonya' da, Tokyo'da kaldım. Orada bilişim
toplumu aşamasında, deneysel ortamda yaşayan
yaklaşık 100.000 nüfus vardı. Bu insanları bilişim
toplumunun koşullarında yaşatarak, Japon
toplumbilicimcileri, saydam, hoşgörülü ve her-şeyin
açık olduğu bir toplumda, insanların mutluluğunun
zedelenip zedelenmeyeceğini, olayın kişisel
gizliliği nasıl biçimleneceğini deneysel olarak
inceliyorlardı. Japonya'da "Bilişim Toplumu"
kavramı bilgisayarın ortaya çıkmasıyla birlikte
ortaya atılmıştır. Bu aracın önemini çok çabuk
kavrayan Japonya, 1970'lerin öncesinde daha 1966,
19ö7'de "bilişim toplumu" diye endüstri ötesi bir
toplum biçiminin ortaya çıkacağını öngörmüştü.
"Endüstri Ötesi Toplum" ya da "Bilişim Toplumu"
adıyla Japon tolumbilimcilerinin ve öğreticilerinin
kitaplara geçmiş bildirileri olduğunu biliyoruz.
Demek ki olay o kadar da yeni değil. Örneğin ben, 30
yıllık meslek yaşamımın tümünü kapsayan bir
uygarlık dönemecine tanık olarak yaşıyorum.
Ankara'da, 1971 yılında Türkiye Bilişim Derneği'ni
kurduk. O yıldan beri "Bilişim Toplumu"nu
konuşuyoruz. Şimdi "Bilgi toplumu" da deniyor. Ama
bu adlandırma bence uygun değil, çünkü "Bilgi
Toplumu" başka bir şey ifade ediyor ve hiç
yansıtmıyor bu dönüşümü. Yeni uygarlık biçiminin
doğru adı "Bilişim Toplumu."
Bu girişten sonra, kültürel değişim aşamalarında
toplumlarda ne gibi özellikler değişti, hızla
gözden geçirelim. Avcı toplumu ormanda yaşardı,
tarım toplumu köyde yaşıyor, ekip biçiyor, endüstri
toplumu fabrikalarda yaşıyor, makina üretimi ile
yaşıyor. "Bilişim Toplumu", bir bakıma artık
apartman dairelerinde veya küçücük evlerde,
birbirinden kopuk işçiler gibi yaşamıyor,
"Elektronik bir köy" oluşuyor yeryüzü ölçeğinde.
İnternet gibi bilgisayar ağları aracılığı ile, ben
istediğim ülkedeki, istediğim dostumun makinasıyla
iletişime geçiyorum. Faksla, telefonla
konuşabildiğimden daha ucuza bilgisayarla
konuşabiliyorum.
Değişen özelikleri sayarken, ormanda klanda yaygın
otorite var. Yani yaygın bilinç. Klandakiler hep
birbirinin benzeri insanlardır ve toplu olarak
herkese yansır otorite, zaten birisi ne istiyorsa
hepsi de onu yapar. Değişik davranış yasaktır,
düşünülemez. Köyde ortak bilinç söz konusu, gene
sürü psikolojisi var bir parça, herkes birbirinden
haberdar, bütün olayları, herkes biliyor. Kentte
bireysel boyut var. Saklanıyorsunuz, gizlilik
başlıyor. Herkes kendi ailesiyle yaşıyor. Köylülükte
büyük aile, kentte çekirdek aile var. Şimdi "Bilişim
Toplu-mu"nda birlikte yaşayanlar yalnızca aile
bireyleri değil.
Şimdiye kadar Türkiye'de "Bilişim Top-lumu"nun
altyapısını kurduk. Şimdi bakın değişik meslekten
olan kişilere böyle bir konu, seminer biçiminde
sunuluyor. Ben bugünden İnternetle ya da başka ağlar
üzerinden istediğim dostumla elektronik köy kavramı
içinde, ağlar üzerinden Tokyo ile, New York ile
ileti-şim kurarak birlikte iş yapabiliyorum. Yeni
Zelanda ile de, geri ülkelerle de iletişim
kurabilirim. Herkes benim dostum, dostumu
seçiyorum, artık yalmzca kardeşim değil benim
dostum. İletişim içinde yaşamak istediğim bütün
insanlar benim kardeşlerim ve ailem. Sınırlar yapay
duruma düştü, onun için açılıyor, Çünki iletişimi
durduramıyorsunuz. Bütün "zararlı" (!) yayınlar,
yabancı TV yayınlan ve başka "zararlı" (!) yayınlar
Türkiye'den izlenebiliyor (zararlıyı tırnak içinde
söylüyorum, alay ederek.) Propaganda
izleyebilirsiniz, porno izleyebilirsiniz, gericilik
izleyebilirsiniz, kışkırtıcılık izleyebilirsiniz.
Yurt içinde, yurt dışında herşey özgür. Anayasamızda
TV ya da radyo yayıncılığı tekel olduğu halde,
biliyorsunuz eski Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın
oğlu aracılığı ile tekel kırıldı ve hiçbir şey
olmadı, hapiste yatmadı Ahmet Özal. Hatta
alkışlandı. Geç kalmış bir özgürlük, anayasa
yıkıcısına alkış sağlaya rak, bütün halk tarafından
beğenildi. Şimdi illerimizde, ilçelerimizde bile
yerel radyo, tele vizyon yayınlarımız var.
Bireysel bilincin yerini, çevre bilinci aldı. Artık
yalnızca ailesel, kentsel bilinç değil, çevre
soaınları ortaya çıktı; biz bilişim toplumu
oluyoruz. Bizde de bu bilinç ortaya çıkıyor.
Küresel sorunlarla ilgilenmiyorduk, şimdi
ilgileniyoruz.
Bilişim toplumunda bu arayış evrensel, yani ben
yalnızca Türk yurttaşı olmaktan çıkıyorum, biraz da
dünya yurttaşıyım. Gümrük Birliği'ne üye olursak
bile, ben artık yalnızca Avaıpa'lı değil, dünya
yurttaşıyım. Afrika'da insanlar kesilse, artık ben
etkileniyorum. Hutu-ları, Tutsileri, Ruandayı,
Burundi'yi izliyorum. Bilinç, evrensel bilinç, çünki
dünya artık benim köyüm. Çünki dünya yapay uydudan
baktığımızda küçük bir gezegen, masmavi bir
portakal. "Bu küçük mavi gezegende neden bu kadar
kötülük olur?" diye hayıflanır Halikarnas Balıkçısı.
Telefonu yapan insanlar daha iki nokta arasında hat
bağlanıp konuşulduğu anda bütün evlere ileride
telefon bağlanacağını söylemişler. Köylülükte
eylemsizce yaşayan İnsan-lar , bekliyorlar ve birşey
yapmıyorlar. Belki dua ediyorlar, ama bekliyorlar.
Yöneticiler de öyle. Sonra "tepkisel" davranış
başladı. Olay olsun bekleyelim görelim. Ona göre
önlem alalım. Halbuki bilimde "öngörme" vardır.
Şimdi bilişim toplumundaki yöneticilerin ve
insanların davranış biçimine ise "etkileşimli"
davranış deniyor. Yani geleceği sen olduruyorsun,
ben olduruyorum; beklemiyorum, öngörmekle
yetinmiyorum; sen, ben öyle olsun istiyoruz ve öyle
oluyor. Bu davranış türü, eğer ilkokul çocuğunda,
ana babalarda, öğretmenlerde varsa, doğal olarak
bakanda da olabilir, başbakanda da.
Dünyamız elektronik köyse, Cumhuriyetimiz de
elektronik köy cumhuriyeti oldu artık. Site
Cumhuriyet değil. Yani köleler ve efendilerden
oluşan, toplumu yöneten patriçilerinki gibi bir Roma
Cumhuriyeti değil. Şimdi ne oldu feodaliteye?
Feodalitenin ilkesi korku, despotizm.
Montesquieu'den alıntı yapıyorum, 1735 de yazmış
"Yasaların Ruhu"nu. Krallıkta onur, cumhuriyette
erdem ilkedir diyor. Özgürlük, bütünleşme ve
küreselleşmede evrensel insan haklan söz konusu,
insan Hakları değil, evrensel insan hakları.
Amerikan özgürlük savaşında bu kavram "evrensel
insan hakları" diye söylendi. "Amerikan insanlarının
haklan" değil, kentli insan haklan da değil. Bizim
de buna ayak uydurmamız gerek.
Toprak, enerji, para, emek gibi "geleneksel
kaynaklar"a bilişim toplumunda yeni ve pek önemli
bir kaynak ekleniyor; Bilgi. Aslında "bilgi"
yerine, "bilişim sistemleri" sayesinde bilgi
kaynaklarıyla bilgiye gereksinme duyan kullanıcılar
arasındaki sürekli iletişime konu olan "akışkan
bilgi" demek daha doğru olurdu. "Bilgi Sistemi"
demek yerine, daha doğru olan "Bilişim Sistemi",
"Bilgi Toplumu" demek yerine, daha doğru olan
"Bilişim Toplumu" demeyi, "bilişim" sözcüğü
bilginin bu akışkan durumunu belirttiği için yeğ
tutuyoruz, ingilizce ve Fransızcadaki "information"
sözcüğünün örneğin "knowledge" ya da "sa-voir"
sözcüğünden ayrıldığı özellik de bu "akış"kanlık.
Burada ayraç içinde hemen belirtmeliyim ki 1966'dan
beri, benim de kişisel olarak emek verdiğim, onur
duyduğum Türkçe bilişim terimleri, gerçekten Türk
insanının çağdaş Bilişim Toplumuna yönelmede
kullanabileceği, taban oluşturan bir kolaylığı
gecikmeksizin sunuyor bize. Örneğin "yazılım"
sözcüğü, (ABD'de "hardware" sözcüğüyle karşıtlığı
gösteren bir jargon ya da meslek argosu olarak, ilk
kez 1960 dolaylarında kullanılmış olan tng. "sofnvare"
sözcüğünü saymazsak), yeryüzünde herhangi bir
ulusun kendi anadilinde kullandığı ilk ulusal
terimdir. 1966 tarihli "yazılım"! , bizden tam 8
yıl sonra Fransızca'da "le logiciel" bunu da daha
sonra italyanca "i sistemi logici" ve ispanyolca
"el logical" sözcükleri izlemiştir.
Gelecek yüzyılın en büyük endüstrisi olmaya aday
"yazılım" endüstrisinin adını, kendi ana dilinde
koyan ilk ulusun Türkler ulamasından dolayı kıvanç
duyuyorum, ileride Türkler yazılım konusunda küresel
boyutta başarılar kazandığında -bunu gerçekten
umuyorum- Türkçe "yazılım" sözcüğünün zaman
içindeki önceliğinin ne denli değer
kazanabileceğini düşünmek benim için tatlı bir düş.
Bilişim toplumunda, geleneksel anlamda okullar yok.
Herkes ne öğrenmek istiyorsa açacak bilgisayarını,
kendi hızında öğrenecek; öğretmenlik mesleğinin rolü
değişecek, kitaplar, dergiler, gazeteler büyük
ölçüde ortadan kalkacak; bunların yerine çoklu
ortamlarda (multimedia) hizmet sunan elektronik
yayıncılık hizmetleri alacak.
Bilişim toplumunda, geleneksel anlamda bürolar da
yavaş yavaş ortadan kalkacak. Birçok meslekte
çalışanların çoğu evlerinde ya da bulundukları
yerde, bilgisayar başında işlerini yapıp elektronik
posta vb. ofis özdevinimi (ofis otomasyonu)
olanaklarını kullanacak.
Bilişim toplumunda parasal işlemler, kredi
kartlarıyla, ev bankacılığıyla yürütüleceğinden,
nakit para da büyük ölçüde ortadan kalkacak.
Bu boyutta değişikliklerin yaşandığı bir hızlı
dünüşüm çağına, Türkiye olarak Devlet yapımıza
çeki-düzen vermeden kendimize çe-ki-düzen vermeden
nasıl ayak uydurabiliriz?
Trafik düzenimizden çıkmaz sokaklarımızdan tek
yönlü dar yollarımızın labirentinden kurtulmak
zorundayız; okullarımızda çocuklarımızı baskıdan,
ödev yükü altında yabancı dille öğretimin güçlüğü
altında ezilmekten; kurslar, özel dersler nedeniyle
onları sürekli olarak 2-3 vardiya çalışma
işkencesinden kurtarmak zorundayız; sözcüğün en
geniş anlamında özgür ve demokratik bir yaşam
biçimini, ailelerimizde, okullarımızda, işyerleri-mizde,
kentlerimizde, köylerimizde geliştirmek zonındayız.
Yasakçılığı bir yana bırakıp katılmacı, demokratik
toplumu oluşturmak zorundayız.
Bunu yapabildiğimizde kuşkusuz Türkiye'de, öteki
uygar uluslar gibi, Bilişim Toplu-mu'nun eşiğini çok
yakında aşacaktır. Biz Türk bilişimcileri buradayız
ve bunu başaracağımıza inanıyoruz.
|