|
Tarih Dersleri: Büyük İrlanda
Kıtlığı
Tarih, çoğu kez güçlü heyecanlar uyandıran bir
konudur. Bazı insanlara sınırlı bir akademik konu
gibi görünen şeyler, diğerleri için derinlerde
tutulan ve tutkulu duyguların kaynağıdır. Tarihçinin
görevi, belirli bir zamanda ve yerde gerçekten ne
olduğunu mümkün olduğu kadar tarafsızca tespit
etmeye çalışmak ve olan şeylerin nedenini ve
nasılını açıklamaya çalışmaktır.
Bu noktada sıkıntı başlar, çünkü bu, kaçınılmaz
olarak tartışmalı olabilecek takdire dayalı bir
yargıyı içerir. Bazı çevrelerde, güvenilir ya da
doğru tarihsel olaylar fikrinin bir aldatmaca
olduğu, bütün tarihsel hikayelerin bir gündeme göre
yönlendirildiği ve efsane yahut kurgu olarak
görülmesi gerektiği fikrini ileri sürmek,
bugünlerde modadır. Bu görüş ikna edicidir, o kadar
ki, yaygın olarak kabul gören çoğu tarihsel
hikayeler bu türdendir ve geçmişi açıklamaktan daha
çok, bugünü etkilemiş oldukları hesaba katılarak
inşa edilir. Yine de bu, geleneksel olarak
anlaşıldığı gibi, tarih biliminin imkânsız olduğu
anlamına gelmez, sadece tarihçiliğin zor olduğunu
gösterir. Tarihin incelenmesi, halkın çoğunluğu
tarafından kabul edilen geçmişe dair görüşleri
sarsabilir ve Artemus Ward'ın ifadesiyle, halkın
bildiklerinin çoğunun "pek de öyle olmadığını" açığa
çıkarır.
İrlanda tarihi, buna yerinde bir örnektir. Yakın
zamana kadar irlanda tarihine. İrlandalıların
baskıcı İngiliz yönetimine ve işbirlikçilerine karşı
nasıl direndikleri ve sonunda onlardan nasıl
kurtulduklarıyla ilgili anlatımlar egemen olmuştur.
Son zamanlarda yeni kuşak İrlanda tarihçileri
tarafından bu sorgulanmış, yeni ve daha
ayrıntılı bir tablo ortaya çıkmıştır.' Bu tablo,
daha kapsamlı bir bakış açısına öncülük etmiş ve
bizim geçmişten farklı sonuçlar ve dersler
çıkarmamızı sağlamıştır. .
Bunun klasik örneği, 1840'larda İrlanda'daki Patates
Kıtlığı'dır. Modern İngiliz tarihinin en trajik
olaylarından biri sayılan bu olayın temel
gerçeklerinden hiç bahsedilmez. 1845 'te İrlanda'nın
patates mahsulü, kısmî ürün kaybına neden olan bir
mantar parazitinin istilasına uğradı. Nadir görülen
yağışlı hava da hem ertesi yıl hem de 1847 ve
1848'de toplam rekoltenin düşmesine neden olmuştur.
Sonuç, 1,5 milyon insanın, kıtlıktan ya da kıtlıkla
ilişkili hastalıklardan ölme-siydi. Aynı sayıda
insan da, çoğu Birleşik Devletler'e (ABD) olmak
üzere göç etti. Bundan ve takip eden göçten dolayı
İrlanda, kayıp nüfus yapısını bir daha telafi
edemedi. Bugün İrlanda'da, 1841'deki 8 milyona
kıyasla 6 milyon nüfus vardır.
Geleneksel İrlanda tarihinde bu büyük felaketin baş
suçlusu olarak İngiliz hükümeti gösterilir. Bu
görüşün Cecil Woodham-Smith gibi temsilcilerine
göre, ölümlere ve ıstırap verici şeylere, İngiliz
hükümetinin ve onun genel valisi Charles
Trevelyan'm yetersizliği, katı umursamazlığı ve
laissez faire'e (bırakınız geçsinler - serbest dış
ticaret anlayışı - ç.n.) katı bağlılığı sebep oldu.2
Bazı suçlamalar çok ciddiydi. Milliyetçi
tarihçilere göre, İngiliz politikası soykırımcıydı
ve bu sonuç amaçlanmış ya da hoş karşılanmıştı. Bu
görüş, yalnızca İrlanda'da değil başka yerlerde de
hâlâ çok taraftar bulur. 1996'da New York
Eyaleti'ndeki bütün okullarda, İrlanda'daki kıtlığın
bir İngiliz soykırım hareketi olarak öğretilmesini
zorunlu kılan bir kanun çıkarıldı.3 Oysa
gerçek çok daha karmaşıktır, bazı yönlerden çok
daha ilginçtir, bugünkü ve geçmişteki olaylar
hakkında çok farklı mütalaalara yol açar.
İngiltere Suçlu mu?
İngilizler bir bakıma bu felaketin suçlusuydu.
Bununla birlikte, bu sorumluluk, yalnızca Lord John
Russell ve 1846'daki meslektaşlarına değil, fakat
daha öncesine, 17. ve 18. yüzyıllardaki
meslektaşlarına kadar gider. II. James'in
1690'daki yenilgisinden sonra, III. William'ı
destekleyen Protestan azınlığın egemen olduğu
İrlanda Parlamentosu'nda bir dizi "ceza kanunu"
kabul edildi. 1695'te kabul edilen ilk kanun,
Katoliklerin silah taşıma hakkını kaldırdı. Bir
diğeri, hem Katoliklerin eğitim için denizaşırı
(seyahate) gitmelerini yasakladı hem de İrlanda
içindeki okullarda öğretmenlik yapmalarını ve okul
açmalarını engelledi. Yine de en önemlisi,
"Papalığın Daha Fazla Gelişmesini Engelleme Yasası"
(1704) idi. Bu yasa, Katoliklerin toprak satın
almalarına veya onu Protestanlardan miras olarak
edinmelerine ya da toprağı 31 yıldan fazla
kiralamalarına engel oldu. Bu sıralarda patates
başlıca ürün olarak ortaya çıktı. Yasama faaliyeti
ve yeni mahsulün bileşimi, sonuçta felaket
getiriciydi.
Ceza Kanunları, diğer kanunlarla birlikte, bir takım
güçlü ve ters etkili müşevvikleri ortaya çıkardı.
Katolik kiracı çiftçiler, toprak sahibi olamadıkları
ve toprağı kullanım güvenliği az olduğu ya da hiç
olmadığı için kısa dönemli kiralamalar dışında
ellerinde tutamadıklarından dolayı, topraklarını
geliştirecek veya tarımsal faaliyetlerini modernize
edecek teşviklerden mahrum kaldılar. Bütün
kazançlar, nefret edilen Protestan yabancı toprak
sahipleri sınıfına daha yüksek rantlar ve daha
pahalı kiralar olarak gidecekti.
Patates emek-yoğun bir ürün olarak, bir aileyi küçük
bir toprak parçasıyla beslemeye imkân sağlamıştı.
Yasal düzenlemelerle patatesin bileşimi şu
sonuçlara yol açtı: İrlanda tarımı ne ilerledi ne
de gelişti. Fakat buna rağmen emek-yoğun faaliyetli
bir geçim vasıtası olmaya devam etti. Toprak sürekli
bölündü, çünkü toprakları birleştirerek üretimi ve
kârlılığı arttırma güdüsü yoktu ve aileler ancak,
besleyici patatesin yüksek verimi sayesinde küçük
bir alanda varlığını (yaşamını) sürdürebilirdi.
1841'de kira ile tutulan arazilerin hepsinin % 45'i
beş dönümden küçüktü. Sermaye eksikliği ve Katolik
çoğunluk üzerindeki kısıtlamalar, İrlanda ticaret ve
üretiminin gelişmediği anlamına geliyordu ve 1841
'de 8 milyondan fazla nüfusun 5,5 milyonu tümüyle
tarıma bağımlıydı. Son ilave düğüm, 19. yüzyılın
başında oluşturulan, fiyatlar belli bir düzeye
ulaşıncaya kadar tohum ithalini yasaklayan İngiliz
tarımını koruma sistemi Tahıl Yasaları'nın
etkisiydi. Bu durum, sakat hale gelmiş İrlanda
çiftçilik sistemini koruyucu bir etkiye sahipti.
19. yüzyılın başlarında İrlanda, patlamayı bekleyen
Maltusgil bir saatli bombaydı. 1820'ler ve
1830'larda birkaç yerel kıtlık yaşandı ve son
felaket neredeyse kaçınılmazdı.
Laissez Faire Suçlu mu?
1840'lann İngiliz bakanları nasıl kabahatli
olabilirdi? Onlar, laissez faire doktrinine
bağlılıklarından dolayı, sınırlı ve yetersiz bir
yardımla yetinmekle itham edilirler. Yine de,
sorunun çapı ve krizin ağırlığı dikkate alındığında,
1846'da ikinci kez ürün yetersizliği ortaya
çıktığında onların yapabileceği çok az şey vardi.
Dahası, temel sorun günümüzdeki gözlemcilerin kabul
ettiği gibi, İrlanda toprak sisteminin yapısıydı ve
sistemi desteklemek yalnızca, gelecekte daha fazla
kıtlıklara sebep olacaktı. Çok sayıda insanı toprak
üzerinde tutmak ve tarımsal ilerlemeyi engellemek,
kesinlikle feci sonuçlara götürecekti. Dahası, Tahıl
Yasaları, 1846'da yürürlükten kaldırılana kadar,
İrlanda'ya büyük ölçekli tohum ithalatını engelledi
(Tahıl Yasaları, bir bakıma İrlanda üzerindeki kötü
etkisinden dolayı kaldırıldı). Neticede, piyasa
güçlerinin, bitkileri mahveden felaketin neden
olduğu ağır gıda kıtlığına ilk tepkisi, asgari
düzeyde olacak kadar körelmişti.
Bu korkunç hikâyeden ne öğrenmeliyiz? Birincisi,
hükümetler, çoğu insanın inandığı gibi, felaketleri
defedecek kadar güçlü ya da etkili değildir. "Bir
şeyler yapmak zorundayız" feryadı çok baştan
çıkarıcıdır ama "bir şeyler yapmak" çoğu zaman
etkisiz olacak, sorunları daha da kötüleştirebilecek
ya da problemi en başta üreten faktörleri muhafaza
edecektir.
İkincisi, ekonomik seçimi etkileyen kanunlar, çok
kapsamlı ve çoğu zaman ters sonuçlar verebilir.
Özellikle, yanlış türde ekonomik müşevvikler meydana
getiren faaliyet ve kanunlar, gerçekten felaket
getirici olabilir ve telafisi zor zararlar
üretebilir. İntikamcı Protestan azınlığın 1690'dan
sonra çıkardığı kanunlar, yüzyıldan fazla bir süre
sonunda İrlanda'da artık vakti geldiğinde kaçınılmaz
olan bir felaketle sonuçlanıncaya kadar işleyen bir
dizi olumsuz yerleşik müşevvikler oluşturdu.
Son olarak, İrlanda kıtlığında günümüzdeki politika
yapıcılar için ciddî dersler vardır. İnsanların
çoğu bugün dünyanın pek çok yerinde, sadece karnını
doyurmaya yetecek çapta çiftçilik yapan köylüye
destek sağlanmasını savunacak ve modern ticari
tarıma öncülük eden serbest ticareti teşvik edecek
tedbirlere karşı çıkacak kadar akılsızdır. "Beş
dönüm ve bağımsızlık" sözü ilhanı veren bir slogan
gibi görünebilir. Ama 1840'lann İrlanda'sı, bu sözün
korkunç bir facianın reçetesi olduğunu
göstermektedir.
Çeviren:
Fatih DEMİRCİ
Kaynak:
Stephen DAVIES
|