Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Değişimin Toplum, İşletmeler, İşçiler ve Çalışma Hayatına Etkileri 

Erdoğan Karakoyunlu 

Dünyadaki hızlı değişim, globalleşme, liberalleşme, teknolojik gelişmeler, bilginin kazandığı önem, özellikle bilgi ve iletişim tek­nolojisindeki akıl almaz gelişmeler sanayi dev­riminin yarattığı geleneksel yaşamı, özellikle "iş yaşamı "ın çok derinden etkilemiş ve çok köklü şekilde değiştirmiştir. 

Bu radikal ve hızlı değişim tabiidir ki tüm ülkelerde değişimin aynı anda başlaması, paralel yürümesi ve gelişmesi anlamına gelme­mektedir. Şüphesiz uygulamada ekonomik, sosyal ve kültürel yapıya, gelişimi ve yeni iş devrimini algılama hızına göre devreye girme­de faz farklılıkları olacaktır. Bu alanda başanlı ve başarısız örnekler görülecektir. Ancak kü­çülen dünyamızda, dünyanın tek bir pazar ha­line geldiği ve ülke sınırlarının artık kalktığı bir ortamda bunun etkileri çok kısa zamanda tüm ülkelerde hissedilecektir. Nitekim hissedilmiş­tir de...

Kesin olan bir şey varsa o da şudur: geç kalan, kaybedecektir. 

Yeni bir "İş Devrimi "ni yaratan bu baş döndürücü, köklü ve hızlı değişimin dayanak­ları ve etkileri nelerdir? 

Bu soruya çeşitli cevaplar vermek ve çok çeşitli sayıda dayanak göstermek müm­kündür. Ama bütün bunların ayrıntılarına gir­meden tek bir kelime ile bu hızlı değişimi ya­ratan olguyu özetle ifade etmek istersek buna "Globalleşme" olayı diyebiliriz. Globalleşme kavramının arkasında "bilgi", "bilgi işleme", "bilgi ve iletişim teknolojf'si yatmaktadır. Di­ğer bir deyimle "Bilgi ve İletişim Teknoloji-si"nin gelişmesi, kısaca "Teknolojik Gelişim" ve sonuçları da demek mümkündür. Ancak teknolojik gelişim ana nedenlerdendir, sonuç değildir. 

Globalleşme, ülkelerde sınırların kalk­ması, bilginin genişlemesi ve tüm dünyaya ya­yılması, her ülkenin bu bilgiden ve bu bilgileri kullanma olanağına sahip olması, bilgi ve ileti­şim teknolojisinin yaygınlaşması sonucu yeni düşüncelerin, sistemlerin, olaylann ve ürünle­rin sınır tanımaksızın her yere girmesi ve girdi­ği yerlerde de kendisine has etkileri doğurma­sı olayıdır. 

Sanayi Devrimi ile nasıl köklü bir deği­şim yaşanmış, farklı bir dünya ve sistem, farklı kurumlar oluşmuşsa, şimdi de mevcut dünya­mızı kökten değiştiren yeni bir olgu doğmuştur. 

Değişim Niçin Gerekli? 

Alman filozof Friedrich W. Nietzche'nin güzel bir sözü var: "Derisini değiştirmesini bil­meyen yılan ölür". Gerçekten de dünyadaki gelişmeler tüm organizasyonları günümüzde değişime zorluyor. Değişimin nasıl gerçekleşti­rileceğinden önce değişimin zorunluluğunu kavramak çok daha önem taşıyor. Eğer değişi­min kaçınılmaz olduğuna inanırsak o zaman değişimi gerçekleştirmek konusunda daha sa-mimi ve cesur adımlar atmamız mümkün ola-S bilir. Bugün gelişmiş ülkelerde başta özel sek- tör kuruluşları olmak üzere tüm organizasyonların mevcut örgüt yapılarını, sistemlerini ve süreçlerini yeniden inşa ettiklerini görüyoruz. Değişimin bir zorunluluk olduğunu kavrayan şirketler Nietzsche'in deyimiyle "derilerini de­ğiştirmek" için uğraş veriyorlar. 

Organizasyonları (holdingler, şirketler, küçük ve orta ölçekli firmalar, kamu iktisadi teşebbüsleri, kamu kurumlan ve saire) değişi­me zorlayan faktörler neler? Değişim niçin ge­rekli? Organizasyonları değişime, bir başka ifa­deyle transfomasyona zorlayan faktörleri şu şekilde sıralamamız mümkün: 

* Globalleşme ve rekabet: Uluslararası ti­carette sınırların giderek ortadan kalkması ve artan rekabet, organizasyonları daha iyi olma­ya zorluyor. Günümüzde rekabet artık yurt içindeki rekabetin ötesinde "global rekabet" özelliğini kazanmıştır. Dünya pazarlannda re­kabet her geçen gün daha da sertleşmektedir. Deyim yerindeyse uluslararası pazarlarda "ega rekabet" ya da "hiper rekabet" söz konusudur. Rekabet, organizasyonel değişimi gerekli kılan en önemli faktördür.

*  Uluslararası ve bölgesel entegrasyon­ların önem kazanması: Bir taraftan Dünya Ti­caret Örgütü ile uluslararası ekonomik enteg­rasyon yönünde adımlar atılırken öte yanda Avrupa Birliği, NAFTA, LAFTA, APEC ve ben­zeri ekonomik entegrasyon hareketleri, ülkele­ri ve dolayısıyla organizasyonları ister istemez değişime yöneltiyor. 

' Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler: Bil­gisayar kullanımının yaygınlaşması; üretim sü­recinde robotlardan yararlanılması; telekomü­nikasyon alanındaki hızlı gelişmeler tüm orga­nizasyonları bu yeniliklerden istifade etmeye zorluyor.

* Malzeme teknolojisindeki gelişmeler: Örneğin, plastik sanayiinde teknolojik yenilik­ler malzeme hafifliği ve ucuzluğunu getirmek­te, dolayısıyla birim başına üretim maliyetini düşürmektedir. Daha düşük maliyetli ürün su­nabilmek için şirketler ve firmalar ellerindeki eski teknolojilerden kurtulmak ve yenilerini satın almak zorunla kalmaktadırlar. Aksi halde pazardaki paylarını kaybetmekle karşı karşıya kalabilmektedirler. 

' Yeni teknolojik buluşlar: Bu gelişme özellikle Ar-Ge alanında organizasyonların po­litikalarını yeniden belirlemelerine neden ol­maktadır.

' Yeni oluşan pazarlardan pay kapma yarışı: Eski Sovyetler Birliği'nden ayrılarak ba­ğımsızlığını ilan eden yeni oluşan devletlerde ve sosyalizmden uzaklaşarak piyasa ekonomi­sine geçiş yapan eski Doğu Bloku ülkelerinde yeni oluşan pazarlar, diğer ülkelerdeki firmala­rın buraya yatırımlarını artırmıştır. Ayrıca sos­yalist ekonomiden hızla piyasa ekonomisine geçiş yapan Çin önümüzdeki yüzyıl içerisinde dünyanın en büyük pazarlarından ve belki de süper güçlerinden biri olmaya adaydır. Özetle; yeni oluşan büyük pazarlardan pay kapabil­mek için yoğun bir rekabet söz konusudur. Bu da şirketleri değişime zorlamaktadır. 

'Ekonomik kalkınmanın itici gücünün insan kaynağı olduğunun anlaşılması: insan kaynağının giderek önem kazanması ve şirket­lerin "insan sermayesi"ne daha fazla yatırım yapmaları organizasyonları değişime zorla­maktadır. Başta özel sektör olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarının, kısaca tüm organi­zasyonların insan kaynaklarının yönetimine daha fazla önem verdiklerini görüyoruz.

'Müşterilerin bilinçlenmesi ve müşteri beklentilerinin değişmesi: Müşterilerin daha bilinçli olması ve ihtiyaçlarını daha iyi tatmin edecek mal ve hizmetlere yönelmeleri dolayı­sıyla, üreticiler, müşterilerin istek ve beklenti­lerini dikkate almak zorunda kalmışlardır. Gü­nümüzdeki kalite, hızlı servis, ucuzluk, ürü­nün estetik değeri, emniyetli olması ve saire faktörler önem kazanmıştır. 

* Uluslararası ticarette standardizasyo-na gidilmesi: Bugün artık şirketler eskisi gibi kolay mal ihracatı ve ithalatı yapamıyorlar. Uluslararası mal ihracı ve ithalinde bazı stan-dardizasyonlar gerekiyor. Uluslararası Stan­dartlar Örgütü (ISO)nün ISO-9000 kalite gü­vence sistem standartları giderek yaygınlaşıyor. ISO kalite güvence standardına sahip ol­mayan şirketlerin dış ticaretteki pazarlık güçle­ri zayıflıyor, tç pazar açısından da bu belgele­re sahip firmalar diğerlerine göre daha avantaj­lı durumdalar. Bu arada Avrupa Birliği'ne üye ülkelere belirli şartlara uygun olmayan ürünle­rin girmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği ül­kelerinde ürünlerin üzerinde istenen şartlara uygunluğu ifade etmek üzere CE işaretinin bulunması zorunludur. CE, "Conformite Europe-enne" kelimelerinin baş harflerinden oluşmak­ta ve "Avrupa'ya Uygunluk" anlamına gelmek­tedir. 

Gelişmelerin Toplumu Etkilemesi 

Yukarıda kısaca temas edilen gelişme­ler, hızlı ve köklü değişimler toplumları da de­rinden etkilemiştir. Yeni kavramlar, yeni ku-nımlar, yeni metod ve sistemler ve iş alanında yeni "Şirket Türleri" oluşturmuştur. Yeni iş devriminin sonucu olan yeni ve yenilikçi tip şirket türüne "geleceğin şirketleri" denmekte­dir. 

Değişimin ekonomide, iş alanındaki et­kisine girmeden önce toplumdaki genel etkile­rine kısaca değinmekte yarar vardır.

Değişim sonucu oluşan globalleşme ile birlikte tüm dünyada yeni kabuller, yeni eğilim ve kurumlar ortaya çıkmıştır. Örneğin: 

-  Demokrasi

- İnsan hakları

- Ekonomide liberalizm

- Çevre gibi... 

Değişim rüzgarları ile birlikte bu kav­ramlar ülkelere hızla yayılmakta ve bunların gereklerinin yerine getirilmesi söz konusu ol­maktadır. Tüm ülkeler farklı ölçülerde de olsa bu yöndeki değişimlere cevap verebilme gay­retine girmektedir. Bu değişime uyum göstere­bilmek için "Yeniden Yapılanma" (restruct-ring, reengineering) zorunluluğu ortaya çık­maktadır. Zira yeniden yapılanmadan, dünya­daki değişimi inkar veya ilımal ederek geleneksel kurum ve kurallarla toplumun ihtiyaçla­rına cevap vermek mümkün değildir. Bu im­kansızlık hem politika ve toplum, hem ekono­mi, hem de iş hayatı için geçerlidir. Toplumun her kesimini ve kurumunu ilgilendiren "yeni­den yapılanma" gayret ve ihtiyacının sebebi budur. Bu ihtiyacın dürtüsü ile sadece işletme­ler ve ekonomi değil, toplumun diğer kurum­ları (politik sistem, parlamento, bürokrasi, ge­nel ve yerel yönetimler, eğitim, sağlık, adalet kurumları vs...) da yeniden yapılanma olayı ile karşı karşıyadır. Tabiatı ile işyerleri, işletmeler, sendikalar gibi kurum ve kuruluşlar da... Zira bütün bu mevcut kurumlar, bir sanayi toplu­munda çalışmak için tasarlanmıştır. Bu ne­denle yeni dönemin, yeni iş devriminin ihti­yaçlarına cevap veremezler. 

Değişimin İşletmeleri/Ekonomiyi Etkilemesi 

Globalleşme, kollektivist ekonominin çökmesinden, Sovyet blokunun dağılmasın­dan sonra "liberal ekonomiyi tüm dünya için geçerli genel ekonomik sistem haline getirmiş­tir. Liberal ekonominin temel mekanizması, yön verici aleti de "Rekabet'tir. Ticaretin ser­bestleştirilmesi, sınırların açılması, ucuz ve ka­liteli ürünlerin satılabilir ürünler haline gelme­si, pazarların genişletilmesi, ülkeleri ve işlet­meleri rekabet edebilir ürün üretmeye mecbur etmektedir. 

Bu nedenle rekabete cevap vermek, re­kabet gücünü artırmak iktisadi işletmeler için olduğu kadar, ülkeler için de bir hedef ve gö­rev olmuştur. Zira rekabete cevap veremeyen ürün veya hizmetin bir anlamı kalmamaktadır. Bu nitelikte mal veya hizmet üreten işletmeler piyasadan silinmeye mahkumdurlar. Çağın ve rekabetin gerektirdiği yapılanmayı gerçekleşti­remeyen ülkeler de geri kalan memleketler sı­nıfına gireceklerdir. 

Değişim, ilk olarak ekonomiyi ve iktisa­di işletmeleri etkilemiştir. Bu kuruluşların yö­netimlerini, üretim ve yönetim tekniklerini, ürünlerini öncelikle etkilemiştir. Bu nedenle yeni dünya şartları karşısında "yeniden yapı­lanmaya" ilk geçenler işletmeler olmuştur. İş­letmelerde dramatik organizasyon değişiklik­leri yapılmıştır. Kademeler azaltılmış, yönetim kademelerinin rolleri ve etkinlikleri değişmiş­tir. Bilgisayarlar sayesinde herkes direkt olarak bilgi edinebilir olmuştur. Bu ortamda "dene-tim"in yerini "eğitim" almıştır. Bilgi, uzmanlık değer kazanmıştır. Hedeflere varma, herkes ta­rafından yakından izlenir olmuştur. 

Değişim, ekonomik hayatı etkilemiştir. Bu etkileme şirketleri baştan aşağı yenilenme­ye, yeniden yapılanmaya itmiştir.

Küresel ticari pazar, şiddetli uluslararası rekabet, "işletmelerin yapışım" değiştirmiştir. "Üretim teknikleri", "Yönetim teknikleri" işlet­me ve organizasyonların rolleri de değişmiştir. İşletmeler baştan aşağı yenilenme ihtiyacı ile karşı karşıya gelmişlerdir. 

20. asır başlarında, ABD'de otomobil üre­timinde FORD döneminde kurallan oluşan ve et­kisi 50 yıl süren "Seri Üretim "den, "Yalın Üre­tim "e geçilmiştir. Yalın üretim, ürün tasanmm-dan başlayan, hizmet sunumu halkasının so­nuna kadar olan tüm planlama, tedarik, üre­tim, satış, pazarlama safhalarını ve işlemlerini kapsayan iş ve işlemlerde iyileştirmeleri ve ve­rimliliği öngören bir sistemdir. Yalın üretim iş­letmelerde ve ürünlerde, üretim sisteminde katma değeri olmayan "boş zaman'ların, lü­zumlu olmayan tüm işlerin ve her türlü fazlalı­ğın ortadan kaldırılacağı, işletmenin bünyesin­de, bir gram bile fazla yağın bulunmadığı, kişi veya işletmeleri zıpkın gibi yapan bir sistem­dir. Uluslararası şiddetli rekabet "yalın" olmayı, hızlı ve verimli çalışmayı gerektirmektedir. 

Yalın üretimi tasarlayanlar ve gerçekleş­tirenler Japonlar olmuştur. Japonlar hem tek­nolojiyle hem de yeni "yönetim düzenlemele­ri" ile başarılı oldular ve yeni iş devrimini ya­rattılar. Onlar için başarı unsuru "zaman" ve

 "yöntem"di. Zamanı iyi kullandılar, hızlı hareket ettiler. Yarattıkları yeni yöntem ve ürünler-le daha ucuz ve kaliteli ürünler meydana getir-diler. Bu yolla pazara hakim oldular, rakipleri­ne meydan okudular. Bu alanda gerçekleştirdikleri büyük basanları nedeniyle başta ABD piyasası olmak üzere bir çok piyasayı ele ge­çirdiler. Hakimiyetlerini kurdular. Dünyanın hem korktuğu, hem de örnek olarak taklit et­mek istediği bir ülke konumuna geldiler. Ge­tirdikleri hız ve dinamizm sonucu tabiatıyla, esnek olmayan, "Hantal İşletme" kavramı ve uygulaması tarihe karıştı. 

Belirtmek gerekir ki Japonların başarısı başlangıçta teknolojik yenilikten, bilgisayar ve otomatik makinalara dayanmaktan çok ger­çekleştirdikleri "işletmesel yenilik"te yatar. Zi­ra yalın üretim ilk uygulamasında Japonların kullandıkları makina ve teçhizat, atölyelerinde mevcut olanlardı. Yani ileri teknoloji ürünü olan gelişmiş makinalar, robotlar değildi. Ken­dilerine üstünlük sağlayan unsur, mevcut ma­kina ve teçhizatı kullanarak, fakat farklı yöne­tim ve üretim metodlarını geliştirmek olmuş­tur.

Sanayide buna kısaca FORD ile TOYO­TA farkı denir. 

Bu iki ünlü üretim sistemi ve yaklaşımı arasındaki fark, fabrikadaki organizasyona, iş­çilerin beceri ve ustalığına; imalatçılar, tedarik­çiler ve müşteriler arasında eski sistemin tama­men tersi olan ilişkilere dayanmaktadır. Bu ye­ni ve farklı yaklaşımda girdi ve ara malı tedarik eden yan sanayi firmalarının, mükemmele ya­kın kalitedeki mallan, stok yapma ihtiyacı doğ­madan tam zamanında (just in time) ana firma­ya teslim etmesi, eski tedarikçilere sahip çıkıl­ması, onlarla bütünleşme, üreticilerin makina-ları doğru ve verimli çalıştırmaları, müşterilerle ilişkilerin bambaşka bir felsefe ve boyutta ele alınması söz konusudur.

Rekabette kalıcı ve sürekli başarıyı geti­ren etkenler yenilikçilik, yeni ürünler, yeni yöntemler, pazara hızla uyum sağlama ve ge­liştirilebilen üstünlüklerdir; talebe uyum yete­neğidir.

Yukarıda belirtilen bütün gelişmelerin amacı ve hedefi "verimlilik'tir. Toplam verim­lilik elde etmektir. Diğer bir deyimle işletmede her şeyde verimlilik sağlamaktır. 

işletmede, yönetimde, üretimde, malze­mede, işçilikte vs... verimlilik. Verimli çalışma herşeyin temeli oldu. Bu nedenle işletmelerde şu formül oluşmuştur. 

VERİMLİLİK - AYAKTA KALMA 

Yeni işçi Türü 

Yeni iş devrimi sisteme uygun "işçi" ge­rektirmektedir. Sisteme uygun işçi/çalışan ol­madıkça başarı sağlanamaz, yeni şirket türü yaratılamaz.

1970'lerden sonra basitleştirilmiş 1920'ler-deki işçi tipi ve görevleri tamamen değişmiştir. Seri üretim sisteminde işçilerden sadece belirli şeyleri yapmaları istenir ve beklenirdi, daha fazlası değil. Oysa yeni iş devriminde işçi ve çalışanlardan çok daha fazla şeyler beklen­mektedir. Sadece kendilerine söylenenleri de­ğil, söylenmeyenleri de yapmaları, tüm beceri ve yaratıcılıklarını kullanmaları da istenir, işçi­lerin tek iş değil, farklı işleri yapacak yetenek ve becerilere sahip olmaları beklenir. Ekip ça­lışması yapacak yetkilendirilmiş, uzman, bece­rikli ve eğitimli işçiler artık söz konusudur. On­lar, üretim ve sistemin başarısı ile ilgilenecek, bu sistemin bir parçası olacaklardır. Kalite, üretim, hata seviyeleri, satış hacmi gibi unsur­lar onları ve temsilcilerini de artık geçmişten farklı olarak yakından ilgilendirecektir.

işçiyi yeri doldunılamaz kılan şey, eğiti­mi ve becerisidir. 

"Eğitim seviyesi" ile "verimlilik" arasın­da sıkı bir ilişki vardır. Eğiüm seviyesi arttıkça verimlilik artar. Hatalı ürünler ile ıskarta oran­lan düşer. Kalite yükselir. 

işçiler de sürekli değişimle başa çıkabil­mek için gerekli kavram ve becerilerle donatıl­malıdırlar. Hiç kimse yarım milyon dolarlık bir robotu çalıştırmak için kalkıp sokaktan adam almaz. Yeni sistem geleneksel kol işçiliğini de­ğil, aksine bilgili ve eğitimli işçiliği istemekte­dir, imalat işçileri "bilgi işleme"ye dönüşmüş­tür. Yeni düzende imalatta çalışanların dahi bir çoğu "hizmet" üretir hale gelmiştir. Çağdaş iş­letmelerde insan varlıkları belirleyici bir rol oy­namaktadır. Başarı için hepsinin işbirliği ve ka­tılımı gereklidir. Birlik duygusu içinde hareket etmeleri, eğitimli ve nitelikli, becerikli olmaları beklenmektedir. 

işletmeler ve Kader Birliği 

Yukarıda belirtilen gelişmeler göster­mektedir ki ekonomide işletmeler daha özel bir konumdadırlar, işletmeleri ayakta tutmak, onları güçlendirmek, rekabet edebilir niteliğe kavuşaırmak ve bu yolla rekabette üstünlük avantajını elde edebilmek en önemli hedefler­den birisi olmaktadır. Sistemiyle, üretim tekno­lojisiyle, sahip olduğu insan varlığı ile (mavi gömlekli ve beyaz gömlekli) işletmelerin reka­bet dünyasındaki özelliği artık bir "çıkar çatış­ması"değil, "çıkar birliği"dir. Diğer bir deyim­le işyeri ile çalışanlar (ve onların temsilcileri olan örgüt) arasındaki ilişki bir "Kader Birliği" ilişkisidir. Zira ekipteki oyunculardan her biri­nin oyunu iyi oynaması gerekmektedir. Bir spor müsabakasında ve bir spor ekibinde ol-duğu gibi, takımın başarısı her oyuncunun oyunu iyi oynamasına bağlıdır. Burada tam bir hedef ve kader birliği söz konusudur. Takımı oluşturan tüm elemanların birlik duygusu için­de, işbirliği yapması tüm beceri ve yaratıcılığı­nı ortaya koyması; harekete tüm imkan ve ka­biliyetleri ile katılması gereklidir. Buradaki "kader birliği" sadece işletme ile çalışanlar ara­sındaki ilişkilerle sınırlı değildir. Kader birliği çemberi bunların yanında yan sanayicileri, müşterileri de kapsamaktadır. Tabii sendikala-n da...

Dünyadaki ve global pazardaki bu geli­şimin sonucu işletmelerin kazandığı bu konum "işyeri güvencesi "ni çok ağırlıklı bir şekilde tekrar gündeme getirmiştir. Yapısı ve işleyiş şekli itibarı ile işletmeler gerekli teknolojiyi ge­tiremez ve yeniden yapılanmayı başaramazlar-sa, çalışanları ile bütünleşemezlerse rekabet dünyasının gerektirdiği ucuz ve kaliteli üretimi yapamazlarsa, her gün değişen oynak piyasa-nın gelişmelerine esneklik göstererek cevap veremezlerse ayakta kalmalarına imkan yok­tur. Bu nedenle başarılı olma ve ayakta kalma sonınu sadece işletme yöneticilerinin değildir. Tüm sistem işletmelere bu imkan ve ortamı sağlamalıdır. Çünkü temel kurum "işyeri"dir, "işletme"dir. Oysa uygulamada görülen, işçi için "iş güvencesi"ne ağırlık vermek, işyeri gü­vencesini ikinci plana atma şeklindedir, işçi için gerçek iş güvencesi verimli ve ayakta kala­bilen işletmedir. Bu gerçek gözardı edilmekte­dir. 

Global ekonominin "Global Kurallar"a ihtiyacı vardır. Bu açıdan çalışma hayatıyla ilgi­li hukuki düzenlemeler özel bir önem kazan­maktadır.  Bu  konudaki hukuki düzenleme dünyadaki gelişime uygun bir çalışma ortamı hazırlamalıdır. Global ekonomiye, liberal eko­nomi düzenine uygun bir endüstri ilişkileri hukuku mevcut olmazsa, sistem, işletmeleri "esnek" olmak yerine hantallığa iterse, işletme­ler ekonominin gerektirdiği' süratli kararları hızla alıp uygulama imkanından mahrum bıra­kılırsa, böyle bir ortam içerisinde başarılı olma- ları beklenemez.

Bu bakımdan çalışma hayatı ile ilgili hu­kuki düzenlemeler yapılırken bu gerçekler gö-zönünde bulundurulmalı, bunun gerekleri ye­rine getirilmelidir. 

Burada karşımıza çıkan temel bir kav­ram "Esneklik" olmaktadır. Son derece değiş­ken piyasa şartlan karşısında işletmeler esnek olmak durumundadırlar. Burada esneklik de­yimi en geniş anlamda kullanılmıştır, işletme­lerin  ayakta  kalmak,  uluslararası rekabete uyum sağlamak için gerekli kararları süratle al­ması ve hızla bunu uygulamaya koyabilmesi bu tarifin içine girmektedir, işletme bünyesin­de yeni yatırımlara gidilmesi, organizasyonel bünye değişiklikleri bu tarif içine girdiği gibi çalışanların kadrosunu ve niteliklerini belirle-

mek de keza bu tarifin kapsamını oluşturur. 

"Esnek çalışma şekilleri" de bu kavrama dahildir.  

Zira ekonominin yeni işler yaratmaya  ihtiyacı vardır, işsizlik sorununu gidermenin çaresi yeni işlerin yaratılması,  girişimciliğin desteklenmesidir. Bunu sağlamak için uygun bir ortamın sağlanması zorunludur. Hükümet­lerin görevi gerek hukuki düzenlemelerle, ge­rek teşvik edici kararlarla girişimcileri, yatırım­cıları yeni iş yaratmaktan soğutmak ve uzak­laştırmak değil, tam tersine bu konudaki en­gelleri temizleyerek yatırım yollarını açmak, yeni iş yaratmayı kolaylaştırmaktır. Aksi du­rumda yatırımcılar ya yeni işlere girişmek için heyecan duymaz ve yatırımdan uzak dururlar veya yatırımları şartların, iş ortamının daha müsait olduğu ülkelere kaydırırlar. Dünya uy­gulaması bu gibi davranışların örnekleri ile do­ludur. Almanya'da işçi, işveren Federal Hükü­met arasındaki  24.1.1996'da  imzalanan "Al­manya'da İstihdamı ve Ulusal Sanayi Koruma Anlaşması" en son örnektir. Bunu, benzer an­laşmaların izleyeceğinden kuşku yoktur. 

Ülkemizde yeni yatırım yapma, yeni iş yaratma açısından ortamın müsait ve teşvik edici olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir. Aksine istihdama, işsizliği azaltmasına büyük ihtiyaç duyulmasına rağmen, iş yaratma imkanları caydırıcıdır, işletmelere getirilen yükler, yüklenen hukuki ve mali mükellefiyet­ler, yeni işler yaratma, rekabet ve esneklik kav­ramlarına tamamen ters düşmekte, yatırımı teş­vik yerine caydırmaktadır. 

Sonuç 

21. Yüzyıla hazırlık yapmamız gereken bir dönemdeyiz. Kaybedecek zamanımız yok­tur. Toplumumuz, "Bilişim Çağı"na geçme dö­neminde günlük işlerle uğraşarak zaman ve imkanları heder etmiştir. Türk toplumu, kamu kesimindeki atâlet ve verimsizlikten şikayetçi­dir ve bu durumun devamı halinde çağın yakalanamayacağından, Avrupa Birliği'ne entegre olunamayacağından, uluslararası seviyede re­kabet edebilirliğin sağlanamayacağından endi­şe etmektedir. Bu konuda boşa geçirilecek bir tek günümüzün bile olmadığı kanaatindeyiz. Ekonomi ve siyasette yeni bir sayfa açılmalı, toplumun her kesimi doğru hedefler etrafında kenetlenmeli, rekabetçi stratejiler belirlenmeli, doğru ve hızlı kararlar alınarak hem özel sek­törde, hem de kamu sektöründe eksiklerimiz süratle giderilmelidir.

Özetlersek müthiş bir gelişme gücüne, dinamizme, potansiyele ve atılım şevk ve ira­desine sahip olan ülkemizin el ve ayak bilekle­rindeki zincirlerin çözülmesi beklenmektedir.

Özel sektörün kendi yaptıkları ile yetin-memesi ve başarılı, çağdaş gelişme çizgisine gelmiş bir kamu sektörünü özlemesinin, bunu her vesile ile ısrarla vurgulamasının sebebi bu­dur. Bu konuda hükümetin parlamento içinde ve dışında güçlü bir desteği mevcuttur. Vatandaş olarak hükümetimizin zaman geçirmeden bu ortamı oluşturmasını, ülkemizi ileri yıllara taşıyacak köklü reformları yapmasını, kamu kesiminin süratle yeniden yapılanmasını, deği­şimin bu kesimde de gereklerinin yerine geti­rilmesini bekliyoruz.

Çünkü oyunun kuralları temelinden de­ğişmiştir. Değişimin ne kadar köklü ve kap­samlı olduğunu belirtmesi bakımından Güney Kore'nin en güçlü kuruluşu Samsung'un Baş­kanı LEE KUN HEE'nin şu sözlerini hatırlıyo­rum: "Eşleriniz ve çocuklarınız hariç, her şeyi değiştirin."

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005