Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Devlet İşletmeciliği ve Özelleştirme

Devlet işletmeleri bir dönem Türkiye'de önemli roller oynamışlardır. Bu işletmeler olmasaydı Türkiye bugün bulunduğu noktaya gelemez, sanayisini oluşturamazdı. Özellikle 1930'larda devlet işletmeleri, ekono­minin gelişmesinde alternatifi olmayan görevler üstlenmişlerdir. 

Kuşkusuz artık dünyamız, 1930'îarın dünyası değildir. Küreselleşme denilen olay, rekabetteki kısıtları kaldırmış ve yoğun rekabeti, ekonominin en önemli fonksiyonu konumuna getirmiştir. Rekabet; fiyatta, kalitede ve süratte rekabettir. Artık üretimin fiyat ve kalite bakımından başkaları düzeyinde yapılması yeterli değildir, başkaları kadar da hızlı yapılması gerekmektedir. 

Devletin ekonomik alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurduğu iktisadi işletmelerin bugün, çeşitli nedenlerden kaynaklanan pek çok sorunla karşı karşıya bulunduğu bilinmektedir. 

Devlet işletmeleri hangi nedenlerle kurulmuş olurlarsa olsunlar, arkalarında nasıl bir yasal-tarihsel miras taşıyorlarsa taşısınlar, eğer kay­nakların dağılımına ve etkin kullanımına engel oluşturuyorlarsa ve bu anlamda topluma bir maliyetleri varsa, özel konumları da göz önünde bulundurularak tek tek ele alınmak suretiyle düzeltilecek ve/veya özelleştirilecektir.

Özelleştirme çalışmalarının önem kazanması, kamu işletmelerinin bir gün nasıl olsa özelleştirilecekleri yaklaşımıyla göz ardı edilmelerine neden olmuştur. Bu işletmelere, zaten yetersiz olduğu gerekçesiyle kamu kay­naklarından tahsis yapılmaması yeğlenmekte, bir gün özelleştirileceği yaklaşımıyla zorunlu bakım ve onarım harcamaları dışında herhangi bir içsel yatırım harcaması da yapılmamaktadır. 

Devletin bu yaklaşımı, kamu işletmelerinin çağın gereklerine uyum konusunda gereğini yapamamaları sonucunu doğurmaktadır. Böylece işlet­meler, her geçen gün üretim teknolojileri yönünden gerilemekte, rekabet güçleri azaldığı içinde de karlılık-verimlilik oranları düşmektedir. Sürecin devam etmesi halinde; kamu işletmelerinin rekabet güçlerini büyük ölçüde yitirmeleri bir yana, birer hurdalık haline gelmeleri de olasıdır. 

Böylesi bir bakış açısı kamu çıkarları yönünden kuşkusuz kabul edilemez.                                    

Mülkiyetin kamuya veya özel sektöre ait bulunmasının sosyal demokratlar için özel bir önemi yoktur. Önemli olan, işletmelerin daha verimli ve daha rasyonel bir yapıya kavuşturulmasının nasıl mümkün olacağıdır. 

Bu bağlamda, verimlilik ve özelleştirme konuları biribirleriyle yakından ilişkilidir. Özelleştirme, kamu işletmelerinin verimliliğini artırıcı bir araç olarak kullanılacaktır. Kamu işletmelerinin hurda değeriyle değil, ekonomiye katma değer sağlayabilecek işletme değeriyle özelleştir-ilebilmesi için de bu işletmelerin ihtiyaç duyduğu içsel (tevsii) yatırımlarının doğrudan veya uygun ortaklar bulunarak birlikte yapılması sağlanacaktır. 

Bugün Dünyada uygulanan üç özelleştirme modeli vardır. Özelleştirmeyi finansman aracı olarak gören Latin Amerika modeli, özelleştirmeyi ekonominin sistematik bir dönüşümü için araç olarak kul­lanan Doğu Avrupa modeli ve özelleştirmeyi etkinlik ekseni üzerine oturt­muş olan Batı Avrupa modeli.

 Bizdeki özelleştirme girişimleri daha çok makro amaçlı ve özel olarak da kamu finansman açıklarını dengelemek için yapılmakta ve Latin Amerika tipi özelleştirmeye benzer görünmektedir. 

Ülkemizde, kamu finansman dengesinin sağlanması, kamu borç stoku­nun düşürülmesi, bütçe açıklarının kapatılması için önemli araçlardan biri olarak görülen kamu iktisadi varlıklarının özelleştirilmesi uygulamaları, bu yanlış model tercihi bir yana çok da ağır bir şekilde yürütülmektedir. Bizde 10 yıldır uygulanan özelleştirme laubali, alaturka bir özelleştirmedir. Bugünkü kurumsal yapı içerisinde bu çalışmaların etkin ve süratli bir şekilde yürütülebilirle olanağı da yoktur. 

Özelleştirme, çok ciddi ve tutarlı bir kamu reformu projesi çerçevesinde uygulanabilecek ekonomik politikalar bütününün önemli bir aracıdır. 

Özelleştirme kuşkusuz başlı başına bir amaç değildir. Amaç Türkiye'nin, rekabet gücü daha yüksek ve rasyonel bir ekonomik yapıya nasıl ulaşabileceğidir.

 Özelleştirme bir mülkiyet ve karlılık sorunu değil, etkinlik sorunudur. Özelleştirme bir sihirli değnek değil, kaynakların daha etkin kullanımını, maliyet tasarrufunu ve verim artışını sağlayacak yapısal bir değişim aracıdır.

 Özelleştirme, kaynak kullanımında etkinlik ve verimlilik eksenine otur­tulacaktır. Bu bağlamda kamu işletmeleri, tek tek incelemeye alınacak, ver­imlilik ve etkinlik ihtiyacı bulunanların kamusal olanaklarla ihtiyaçlarının karşılanamayacağının anlaşılması durumunda işletmeler, vakit geçirilmek­sizin özelleştirilecektir. 

Özelleştirme faaliyetlerinin kamuoyunu rahatsız etmeyecek ölçüde şeffaf bir yöntemle yürütülmesi de kuşkusuz gereklidir. Kamu çıkarının korunması, toplumu tatmin eden dürüst ve açık satış yöntemleriyle özelleştirme çalışmalarının sonuçlandırılması zorunluluğu vardır.

Uygulamaların başarısı açısından, özelleştirmenin gerekliliği ve amaçları konusunda kamuoyunun aydınlatılmasına özel bir önem verilecek, çalışmalar açıklık ve objektiflik ilkelerine titizlikle bağlı kalınarak sürdürülecektir. 

Özelleştirme uygulamalarının sosyal sorunlara yol açmasına izin ver­ilmeyecek, özelliği bulunan bölgeler ve sektörler için selektif önlemler yürürlüğe konulacaktır.

 Özelleştirme İdaresinin bugün, mali değeri son derece düşük bir kısım kamu varlıklarının özelleştirilme çalışmalarıyla meşgul edilmesi, gerçekte mesai ve zaman kaybıdır. Bu kurumun bir ihtisas mercii olarak, muham­men bedeli belli bir miktarın üzerinde olan özelleştirme faaliyetleriyle ilgilenmesi, belirlenen rakamın altında kalan özelleştirme işlemlerinin ise ilgili kuruluşlarca doğrudan sonuçlandırılması özelleştirme çalışmalarına sürat ve etkinlik kazandıracaktır. Gerçektende, Özelleştirme idaresi bugün Resmi Gazeteden izlenebildiği kadarıyla düşük değerdeki gayrimenkullerin satışı ile ilgilenmektedir. Böylesi parakende özelleştirme çalışmalarıyla ulaşılabilecek önemli bir hedef olamaz. 5-15 Milyar $ değerindeki işletmelerin özelleştirilme çalışmaları dururken, Özelleştirme İdaresinin düşük bedelli gayrimenkul satışlarıyla ilgilenmesi tutarlı ve kabul edilebilir değildir. 

Özelleştirme İdaresi; uluslararası ihaleler dahil, karmaşık satış yön­temlerinin uygulanmasını gerektiren, örneğin; 50-80 Milyon $'m üzerinde­ki özelleştirme çalışmalarıyla ilgilendirilecek, bu rakamsal düzeyin altındaki özelleştirme çalışmaları ilgili kurumlarca ve/veya Özelleştirme İdaresinin gözetiminde doğrudan yürütülecektir. Böylece hem Özelleştirme idaresindeki uzman kadrolar önemli özelleştirme çalışmalarında belirli bir etkinlik/verimlilik anlayışıyla kullanılmış olacak, hem de özelleştirme faaliyetleri sürat ve derinlik kazanacaktır.

Özelleştirme sonrasında piyasalarda ortaya çıkabilecek tekelleşmeleri ve aksaklıkları önleyici tedbirler de, Rekabet Kurumunun hukuksal altyapı ihtiyacının karşılanması ve işleyiş etkinliğinin arttırılması suretiyle yürür­lüğe konulacak, sermayenin tabana yayılması ilkesi de bu bağlamda, özen­le göz önünde bulundurulacaktır. Burada, çoğu iktisatçıların hemfikir oldukları; "özel tekelin, devlet tekelinden pek çok bakımdan daha kötü olduğu ve özellikle piyasa mekanizmasının işlerliğini engelleyici girişimlerinin daha yaygın ve etkin sonuçlar verdiği" gerçeği de göz önünde bulundurulacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005