Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Devletin Küçültülerek Ekonominin Büyültülmesi Hikayesi 

Sloganlarla konuşmak, ya insanın kendi düşünce yapısının basitliğini ya da karşısındakinin düşünce düzeyini basit sandığını gösterir. Oysa, sloganları oluşturanlar ahmak değildir; tam tersi­ne, bunlar oldukça zeki ve kurnazdır. Slogan oluşturan bir kişi, büyük bir olasılıkla, bu amaçla belki de günlerce düşünmüş, kalıplar geliştirmiş ve çeşitli kalıplardan süzülüp gelen iki-üç sözcüğü bir araya getirerek, sloganı (ürünü) oluşturmuştur. Ne anlamsız bir çaba!

Böyle zeki kişiler tarafından, bu denli zorlu bir hazırlık sonu­cunda oluşturulan ürünün bir amaca yönelik olduğu açıktır. A-maç, topluluğa bir dürtü vererek, onları belirli şekilde hareket etmeye yöneltmektir. Böyle anlamsız, fakat zekice bir çaba so­nucunda üretilen "ürün'u bazıları kullanır, bazıları da bunlara hedef olur. Günümüzde böyle popüler bir ürün de, "Küçük Dev­let, Güçlü Ekonomi" sloganıdır. Gelir ve kaynakların bu denli adaletsiz dağıldığı bir toplumda, devleti "yansız hakem" konu­muna indirgemek, güçlünün yanına koymak demektir. 

Küçük devlet oluşturmanın bir aracı da, özelleştirme olarak sunulmaktadır. Özelleştirme ile devlet küçülecek, ama devletin devrettiği işler yapılırken, evvelce devrede olmayan bir kâr unsu­ru ortaya çıkacaktır. Eğer aynı işler aynı fiyata yapılacaksa, birşeylerin erimesi gerekir. Zira, özel sektöre işletmelerin devre­dilmesi ile verimliliğin artacağı o denli kesin değildir. Bu durum­da, araya bir tümör gibi giren kâra karşılık eriyecek olan ücrettir. 

Genelde emekçinin erimesi, sadece kâr faktörünün ortaya çıkması ile değil, fakat uzun dönemde, tüm üretim araçlarını eline geçiren sermayenin, emekçi ve devlet karşısında bugünkün­den çok daha güçlü olması ile ilgili bulunmaktadır. Tüm monopolist güçleri eline geçiren sermaye, böylece işçi ve tüm toplum üzerinde çok büyük bir hakimiyet kurabilecektir.

İşin bir başka yönü de, satılmaya çalışılan öz varlıklarla, ya­bancılara davetkâr olma gafletidir. Bu denli ağır dış borçlu bir ülkenin borcundan, o borcu alıp da geri ödemeyenler sorumlu­dur. Ne yazık ki, bugün o çevrelerin sözcüleri, her konuda ko­nuşmanın marifet olduğu saplantısına kapılarak, "özelleştirmenameler" diziyorlar. Nasıl dizmesinler ki, özelleştirme ile dış borç yükü azalacak, ilâve vergi gelmeyecek, devlet bir iktisadi güç olmaktan tamamıyla çıkacak, sendikalar eriyecek, böylece hür teşebbüs için gerekli tüm piyasa koşulları, birilerinin omuzların­da yükselecektir. "Talebesiz Milli Eğitimin rahat yönetimi" gibi, örgütsüz bir ekonomiye monopollerin hakimiyeti de inanılmaz ve avuç ovuşturulacak bir mutluluk oluşturacaktır! 

Bunların karşısına varolan sistem içinde iki güç çıkabilir. Bu güçler; işçiler ve sosyal isteklerdir. Eğer bu kesimler, kaçan bir ordu misali, üç-beş kuruşa kanarak, günü kurtarmaya kalkarsa, ileride kendilerinden eser bile kalmaz. Bugünü kurtarmakla ya da bazı yolsuzluk şantajlarına boyun eğmekle, yarın daha hangi çamurlara batacaklarını göremeyen gruplar, büyük bir gaflet içindedir. Oysa bu bir tarihsel görevdir. Hem de çift amaçlı bir görev. Birinci amaç, emek-sermaye çatışmasının emek lehine dengelenebilmesi, ikinci amaç ise, dış sermayeye karşı ülke öz varlıklarının korunması ve hayati karaların dış güçlerle işbirliği içinde değil, iç güçlerin hakimi­yeti ile alındığının gösterilmesidir. 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005