Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yanlış Adres, Yanlış Hedef 

Millet bir aile değildir. Milletin anası da söz konusu olamaz, babası da! Bunlar duygu sömürüsüdür. Ancak millet, farklı sı­nıflardan oluşan bir sosyal bütündür. Sınıflar arasında ise, ça­tışma vardır. Bu çatışma belirli düzeyde tutulduğu sürece, işler düzgün gidiyor, gibi görülebilir. Ancak, çatışma tolerans düzeyi­ni aştığı zaman, ciddi sorunlar var, demektir. Eğer bir devlet sorumlusu, sınıflar arası bir sorunu halkın önüne, hem de çarpı­tılmış olarak getiriyor ise, bir değil, birkaç sorun var demektir. Sorunlardan birincisi, sınıflar arası çatışmanın büyümüş olduğu­dur; ikincisi, devletin klâsik demokrasilerdeki ara-bulucu rolünü yerine getiremiyor olmasıdır; üçüncüsü, medyayı kullanarak, halka çarpık görüntü sergilemenin akılcı bir davranış olduğunun sanılmasıdır; nihayet dördüncüsü ise, akıl almaz savlarla toplu­mun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmenin sonucunun kav­ranamamış olmasıdır. 

Ücret ve maaş artırımları ile açıklanan enflâsyon oranlarının ilişkilendirilmesi, nedense hep yanlış yapılmaktadır. Açıklanan enflâsyon oranlan, geçmiş döneme ait olduğu halde, maaş ve üc­ret artırımları ileriye yöneliktir. Diğer bir ifade ile, ücretler önce erimekte, sonra ileriye yönelik bir düzenleme yapılmaktadır. Kı­sacası, ücret artışları daima enflâsyonun gerisinde kalmaktadır. Kaldı ki, yine ne hikmetse, hep ücretlerle enflâsyon ilintilendirilmekte, kârlar bu hesapların dışında tutulmaktadır. 

Toplumda kaynaklar, hiç kuşkusuz, sınırlıdır. Ancak payla­şım söz konusu olduğunda, tüm toplumun dikkate alınması ge­rekmez mi? Monopolcü kârlar ve ekonomiye hiçbir katkıda bulunmadan sağlanan yüksek faiz gelirleri ne bir havuza katılmak­tadır, ne de vergilendirilmektedir. Bütçe gelirlerinin sınırlı oldu­ğunu belirten Sayın Başbakan, bu tür kazançları vergilendirmeyi niçin gözardı ettiğini keşke açıklasaydı! 

Çalışana para verirken, ''Halkın parası!" kavramına sarılan bir kişi, halkın öz malını birkaç iç ve dış kartel ajanlarına dev­retmeyi plânlarken, aynı kavrama sadık kalmayarak, halka baş­vurmayacağını ve bu konuda ısrarlı olduğunu söylerse, inandırıcı olmaz, çünkü bu bir çifte standarttır. İşçi ücretlerinin enflâsyona neden olduğu ileri sürülürken, kartelleşen piyasada fiyatların nasıl belirlendiğini göz ardı etmenin, en hafif ifade ile, korkunç bir yanılgı olduğu ortadadır. 1980 deneyimi göstermiştir ki, üc­retler reel olarak gerilerken, kârlar artmış ve.enflâsyon yükselmiş­tir. Ücret kıpırdanmalarının enflâsyona neden olacağını ileri sürmek, piyasanın monopolist bir yapıya sahip olduğunu, kârların hiçbir şekilde törpülenemeyeceğini kabul etmek, demektir. 

Sınırlı olan milli kaynakları nasıl bölüştüğümüz meselesi, iç­ler acısıdır. Fert-başına gelir itibariyle gerilerde olan Türkiye'­nin, dünyada ünlü zenginler arasına isimler sokması, gelir dağı­lımı açısından utanılacak bir niteliktir, bir geriliktir. 1980'lerin başından beri muazzam dış ve iç kaynak kullananlara hesap sormadan, bunların borcunu, milli serveti satarak kapatmaya çalışan devlet yetkililerinin, kimseyi kimseye şikâyete, daha da kötüsü, birbirine düşürmeye hakkı yoktur. Geride binlerce işsiz varken, ücret pazarlığı yapmanın yersiz ve haksız olduğunu söyleyebilmek için, topluma hiçbir şey katmadan, bu ücretlerden çok daha yüksek pay alanları ortadan kaldırmak gerekir. İşsiz ve ekmeksiz binlerce insanın hakkı üzerine oturanlar, ücret pazarlığı yapanlar değil, devlete vergi yerine borç verip, faiz alanlar, nereden kazandığı belli olmayan servetini yurt dışına kaçıranlar ve nihayet inanılmaz lüks içinde sarhoş olanlardır. İş güvencesi yasası, yüzüne vurulurcasına geri çevrilirken dahi sokağa dökülemeyen bir grubu, müzakerelerde kıl payı kalmışken, "Benim dediğim olacak!" edası ile ayak direyip, halka şikâyet etmek, zaten kotarılmış bir meseleden çıkar sağlamaktır. 

Devletin ve milletin üzerindeki yük, ücret pazarlığı yapanlar değil, bu kaynakları tüketenlerdir. Kaynaksızlık nedeni ile, bunca sıkıntı içinde olan toplumumuzun önemli kesimlerini bu hale getirenler, ücret pazarlığı yapanlar değil, gümrük birliği kapıya dayanınca, ne yapacağını şaşıran ülkesini düşündüğü savlanan sermaye çevreleridir. Gücümüz yetiyorsa, halka bunları anlata­lım. Halka, halk şikâyet edilmez!  

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005