Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yitik Bir Masal: Endüstri Devrimi Nedir 

Sanayi Devriminin Etkileri ve Sonuçları 

İnsanların genel olarak Endüstri Devrimi'ne bakışı; onun, devrime kadar neşe ve bolluk içerisinde yaşayan insanlığı, geniş boyutlu bir yoksulluğa sürüklediği yönündedir. Bu yaygın kanaate karşılık son yıllarda bu döneme ilişkin alternatif yaklaşımlar o kadar arttı ki, akademik düşünme anlamında, yenilikleri her zaman gerilerden takip eden Batı uygarlığının miskin ders kitapları dahi, son gelişmeler­den sonra bu konunun tartışmaya açık olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. 1940 ve 50'lerde, Avusturyalı büyük iktisatçı F.A.Hayek ve Ludwig von Mises bu ko­nuda alternatif bir yaklaşım geliştirenler arasındaydı. 

Hayek'e göre Endüstri Devrimi hakkında aklımızı karıştıran ve bizi yanlışlara sürükleyen nedenlerden biri, dönemle ilgili çalışma yapan tarihçilerin konuya kendi ideolojilerinin öngörülerine dayalı at gözlükleriyle bakmış olmasıdır. Bu tarihçi­lerin çoğu Marksisttir ve endüstrileşmenin işçileri mutlaka mağdur ettiğine ina­nırlar. Hayek bu konuya şöyle değinir: "Onları kollayan teorik öngörüler kapita­lizmin gelişimini işçi sınıfına zararlı addettiklerine göre, peşinde oldukları şeye ulaşmaları hiç de şaşırtıcı olmasa gerek." Uzun lafın kısası, konuya yaklaşımları bilimsel tarafsızlığın ortaya koyduğu kanıtlarla değil, propaganda amaçlı ve ideo­lojik içeriklidir.

Ekonomist ve filozof Leopold Kohr, Ulusların Çöküşü adlı eserinde reform hareketlerinin inanılmaz yükselişinin ve Endüstri Devrimi'nin doğuşuna dair sos­yal eleştirilerin daha da kötüleşen koşulların habercisi olduğunu söyleyerek, kapi­talizme ihtiyatlı yaklaşan entellektüeller arasında özgünlük kazanmıştır. Kohr'a göre "Reform hareketlerinin yaygınlaşması iyileşen değil, kötüleşen koşulların habercisidir. Önceki çağlarda sosyal reformistlerin sayısının az olmasının başlıca sebebi, o günlerin bizim yaşadığımız bugünlerden daha iyi olmasıydı." 

Fakat, Hayek'e göre; ille de böyle olması gerekmez. Muhtemelen durum tam tersinedir; zira, 18.y.y'ın sonları ve 19.y.y'ın başlarında insanların büyük bir bö­lümünün yaşayıp çalıştığı korkunç şartlara ilişkin tuhaf bir şekilde Endüstri Dev­rimi'nin savunusunun ekmeğine tam anlamıyla yağ sürmektedir. Endüstri Devri-mi'nden önce herkes mutlak bir yoksulluk içinde yaşayacağını; dahası aynı kade­ri çocuklarının ve onların çocuklarının da taşıyacağını bilirdi. Endüstri Devrimi'-nin getirdiği şaşırtıcı zenginlik, insanları yoksulluğun her alanda süratle yok edil­mesi konusunda sabırsızlığa düşürdü. Endüstri Devrimi'nden önce, hemen her­kes en derin yoksulluğu yaşarken, kimseden çıt çıkmıyordu. Buradan ve Hayek-'in söylediklerinden anlaşılıyor ki: "18.yy'da o zamana kadar fark edilmeyen bir­çok gerçek anlaşılmıştır." Hayek devamında: "Zenginleşmedeki ve gelişmedeki artış, standartları ve hedefleri de yükseltmiştir. Yüzyıllardır, doğal ve değişmez diye kabul görmüş ve hatta geçmişte ilerleme olarak addedilmiş ne varsa, yeni çağm vaad ettiği olanaklarla karşılaştırıldığında yetersiz ve hatta komik bulun­muştur. Ekonomik sıkıntılar bundan böyle hem daha fazla göze çarpar olmuş, hem de daha az mazur görülmüştür, çünkü genel olarak zenginlik daha önce hiç olmadığı kadar hızla genişlemiştir/yayılmıştır."

Burada, büyük ekonomist Joseph Schumpeter'in ünlü gözleminden de bahse­dilebilir. Schumpeter yeni bir tartışma açarak şunu belirtiyor: Her şeyden öte kapitalizmin yarattığı muazzam zenginlik, kapitalizmin eleştiricilerinin entelek­tüel olarak konumlanmalarını, boş zamanlarını değerlendirebilmelerini ve lanet­ler yağdırdıkları uygarlığın tadını çıkarmalarını mümkün kılmaktadır. Schumpe­ter'in korkusu, bu gelişmelerin kapitalizmin sonunu getireceği sanısına dayanı­yor. Çoğu iktisattan anlamayan ve her toplumsal sıkıntının faturasını kapitalizme çıkaran ve farklı sınıflardan gelen bu aydınların çoğalması, insanların sisteme olan bağlılıklarını zaman içinde yıpratıp, kapitalizmin yerine sosyalist bir ekonomik yapı oluşturulmasına yol açabilir. Yani, Schumpeter kapitalizmin bu büyük başa­rısıyla kendi sonunu hazırlamasından endişe duymuştur. 

İşçi Sınıfını Kapitalizm Yaratır 

Hayek konuyla ilgili açıklamalarına şöyle devam ediyor: "Kapitalizmle işçi sınıfı hareketinin yükselişi arasındaki hakiki ilişkinin tarihi kapitalizmin geniş kitleleri (proleteryayı) istismar ettiği yolundaki iddiaları çürütmektedir." Hayek'e göre, kapitalizmin sağladığı istihdam olanakları, daha çok insanın yaşamını sür­dürebilmesini sağlamıştır. "Kapitalizm eliyle yaratılan işçi sınıfı, kapitalizm ol­madan varolamaz; zira bu sınıf, kapitalizmin sağladığı yeni iş olanakları sayesin­de büyüyebilmiş ekstra bir popülasyondur/kitledir. Endüstri Devrimi'nden önce, tarımsal yollardan ekmeğini kazanamayan bireyler; ticaret yapmak için, ailesi ta­rafından sermayelendirilmemişse kendini uçurumun kenannda buluyordu. Endüstri Devrimi'nin bu noktada mümkün kıldığı şey, piyasaya sunabileceği hiçbir katkısı bulunmayan bu insanların, iş güçlerini ücret karşılığı kapitalistlere satabilme ola­nağıdır. İşçilerin hayatta kalabilmelerini sağlayan şey de işte budur. Bu yüzden endüstri devrimi, endüstri öncesi durgun dönemlerde/koşullarda varlığının deva­mının sağlanması bile mümkün olmayan nüfusun patlamasına izin vermiştir. 

Hayek ve Mises, Endüstrisi Devrimi öncesi dönemin müreffeh ve tatmin edici olduğu görüşüne karşı çıkarlar. Mises tarafından aktarılan standart bir hikâyeye göre:

Köylüler hayatlarından memnundu. Fabrika işçileri de feodal sistemde mut­luydular. Kendi çiftlik evlerinde çalışıyorlar, kendilerine ait bağ, bahçede kendi aletleriyle hoş bir yaşam sürüyorlardı. Ne var ki sonraları "Endüstri Devrimi bu insanların üzerine savaş ve veba gibi çöktü. " Fabrikalar bağımsız işçiyi lam anla­mıyla bir köleye dönüştürdü; onu yalnızca boğaz tokluğuna çalışır hale getirdi; kadınları ve çocukları imalathanelere hapsederek aile yaşamına zarar verdi; top­lumsal ve etik temellerin yıpranmasına neden oldu.''

Endüstri Devrimi öncesi koşulların akıl almaz boyutlarda yoksulluğa dayandı­ğını belirten Hayek'e, Mises de katılır. Devrimin hemen öncesinde ekonomi son derece durağandı ve sistem artık tarımla veya imalathane üretimiyle yaşaması mümkün olmayan ve sayıları her geçen gün artan milyonlarca insana çıkış yolu sunamıyordu. 

Mises'e göre insanların fabrikalara girmesi, fabrika işçiliği bize bugün ne den­li itici gelirse gelsin, onların o ana dek ellerine geçen en iyi fırsattı (Bu Murray Rothbard'ın "gösterilen /teşhir edilen tercih" kavramının bir tasviridir / izahıdır. Bu kavrama göre, bir bireyin tercihleri, gönüllü eylemde ifade edildiğinde, onun daha az tatmin edici olan yerine daha çok tatmin edici olduğuna inandığı şeyi yerleştirdiğinin yegâne güvenilebilir göstergesidir.). Mises şöyle diyor: "Fabrika sahipleri insanları zorla fabrikada çalıştırma gücüne sahip değillerdi. Yalnızca teklif edilen ücretle çalışmaya hazır insanları kiralayabilirlerdi. Ücretler ne kadar düşük olursa olsun, yine de bu insanların başka bir alanda çalışarak kazanabileceği paradan daha çoktu. Fabrikaların, kadınları mutfaklarından, evlerinin içinden; çocukları da oyunlarından kaldırıp çalışmaya zorladığını söylemek gerçekleri çarpıtmaktır. Bu kadınların tencereleri kaynamıyordu bile, bu çocuklar yoksuldu ve açlık çekiyordu. Sığınacakları tek çatı fabrikaydı; fabrika tam anlamıyla onları açlıktan, ölmekten kurtardı." 

Mises de kabul etmektedir ki, Endüstri Devrimi'nin ilk on yılında fabrika işçi­lerinin yaşama standartları, dönemin üst sınıflarıyla veya günümüz işçi sınıfıyla karşılaştırılmayacak oranda kötüydü. Çalışma saatleri çok uzundu, imalathaneler-deki sıhhî koşullar esef vericiydi... Fakat halen şöyle bir gerçek kendini gösteri­yor: Korkunç yoksulluk çeken ve günün üretim sisteminde kendine yer bulama­yan bu artık nüfus için tek çare fabrikalarda çalışmaktı. Bu insanlar hayat stan­dartlarını yükseltmek arzusuyla fabrikalara akın etti. 

Kitle Üretimi, Sanayi Devrimi Hakkında Bilgi 

Diğer bir temel nokta ise endüstriyel kapitalizmin kitle üretimine göre şekil­lenmiş olmasıdır. Mises şöyle diyor: "İlk çağlarda hüküm süren ticaret hemen hemen yalnızca varlıklı insanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti. Ticarî bü­yüme, gelir seviyesi yüksek tabakanın kaldırabileceği maliyetlerle edinilebilecek lüks mallarla sınırlandırılmıştır."9 Öte yandan fabrikadaki üretim, sokaktaki ada­mın satın alabileceği ucuz ürünlerin kitlesel üretimine yönelik bir üretim tarzıydı. Bu tarz, herkesin yaşama standardını inanılmaz şekilde ilerletti. İşte endüstriyel kapitalizmin dayandığı prensip tam da buydu. 

Endüstri Devrimi'nin en büyük icraatı, kitlelerin ihtiyaçları üzerine kurulu kit­lesel üretim çağını açmış olmasıdır. Ücretli işçiler bundan böyle yalnızca varlıklı­ların refahı için çalışan insanlar olmaktan çıktı. Artık fabrikadan çıkan malların asıl tüketicileri işçilerin kendileri oldu. Büyük yatırımlar kitle tüketimine dayanır. Bugün Amerika'da, tek bir holding yoktur ki kitle ihtiyaçlarına yönelik üretim yapmıyor olsun. Kapitalist bir işverenin temel prensibi sokaktaki adama hizmet vermektir... Pazar ekonomisinde, vatandaşın istediği tüm ürünlerin en kaliteli ve en ucuz yoldan sunulması, zenginliğin kazanılıp muhafaza edilmesinin tek yolu­dur. 

Tarihî olayları algılayış biçimimiz kaçınılmaz olarak politik bakışımızı etkili­yor. Endüstri Devrimi'ne bakışımız günümüz iktisadî konularına dair yaklaşımla­rımızı doğrudan şekillendiriyor. Kendi haline bırakıldığı, engellenmediği vakit kapitalizm herkesin zenginliğini arttırmaya yönelik midir? Ya da yoksulluğun ya­yılmasını önlemek için devlet müdahalesi gerekli midir? İşte bu sorular, Endüstri Devrimi ile ilgili günümüzdeki tartışmaların temelini oluşturuyor ve F. A. Hayek ile Ludwig von Mises bu tartışmaların kendi çağlarında başını çekiyordu. 

Çeviren: Emrah AKKURT 

Kaynak: Thomas E. WOODS Jr.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005