Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Enflasyon Çeşitleri, Enflasyon’un Sebepleri ve Sonuçları 

Türkiye Enflasyon ve Etkileri 

Enflasyon fiyatların sürekli olarak artmasıdır. Türkiye'de fiyatların her ay %3-5 arasında arttığını gazetelerden okuyoruz. Türkiye'de yıllık enflas­yon ise, son üç yıldır, yüzde 50'lerde ve 60'larda seyretmektedir. 

İktisat kitaplarında enflasyon çeşitleri üçe ayrılır. Bunlar, maliyet enflasyonu, talep enflasyonu ve psikolojik enflasyondur. Bu enflas­yon tipleri birbirinin içine girdiği için, bunları mutlak olarak ayırmak, ve han­gisinin enflasyona ne oranda tesir ettiğini kesin olarak ifade etmek çok zordur. Bu nispetler ülkeden ülkeye değiştiği gibi, aynı ülkene bile bir yıl­dan ötekine göre değişebilir. 

Maliyet enflasyonunun başlıca kaynağı faiz hadlerinin yüksek sevi­yelerde seyretmesi, KİT mamullerine sık sık yapılan zamlar, petrol fiyatla­rındaki artışlar ve döviz kurlarında (fiyatlarında) yükselme ve aşırı ücret ar­tışları diye sıralanabilir. Talep enflasyonunun başlıca kaynağı ise para arzındaki yüksek seviyelerdeki artışlara ilaveten, maaş ve ücretlilerin ge­lirlerinin, faiz gelirlerinin, kârların ve yüksek taban fiyatı uygulamaları so­nucu çiftçi gelirlerinin genellikle yıllık enflasyon hızından daha yüksek se­viyelerde gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkabilir. Ayrıca, kredili satışlar da talep enflasyonunu hızlandırır. İlaveten, döviz fiyatlarının düşük tutulması, ithal girdilerini suni olarak ucuzlatarak maliyetleri (maliyet enflasyonunu) düşürür. Ancak ithal edilen tüketim malların fiyatlarını da yine suni olarak düşürerek bu mallara olan talebi (talep enflasyonunu) artırabilmektedir. 

Psikolojik enflasyon ise yukarıdaki değişkenlerin etkisine ilaveten bütçe açıklarının GSMH'ya oranının ve para arzındaki artışların yüksek oranlarda seyretmesi sonucu ortaya çıkan enflasyon beklentisindeki artış­lardır. Bu durumda, herkes yıllık enflasyon hızından veya seviyesinden da­ha yüksek gelir ve kazanç peşinde koşar. Psikolojik enflasyona tesir eden en büyük faktörlerden biri de ülkede varolan politik ve iktisadi istikrarsız­lıktır. 

Kanaatimce, Türkiye'de son üç yıldır yüksek seviyelerde seyreden enflasyonun ne tür bir enflasyon olduğu hakkında hüküm vermek zorunda kalırsak, bunun üçte biri (1/3'ü) maliyet enflasyonu, 1/3'ü talep enflasyo­nu, geriye kalan 1/3'ü de psikolojik enflasyondur diyebiliriz. Tabi, bu oran­lar bir değer yargısıdır. Kişiden kişiye değişebileceği gibi, bir yıldan öteki­sine göre de değişebilir.

Türkiye'de enflasyonun, kaynağı ne tür bir enflasyon olursa olsun, ana kaynağı bütçe açıklarının yüksekliği, KİT açıkları ve bunların verimli çalıştırılamaması, işçi başına üretimin (verimliliğin) düşük olmasıdır. Diğer taraftan, her gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, hızlı nüfus artışı Türki­ye'de kamu fonlarının büyük bir kısmının yol, baraj, eğitim, sağlık gibi alt yapı yatırımlarına kaydırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu yatırımların tamam­lanmasının 10-15 yıl gibi çok uzun zaman alması ve bunların dolaylı ola­rak üretime katkısının ancak tamamlandıktan sonra ortaya çıkması ülke ekonomisini enflasyona duyarlı hale getirmektedir. 

Parayı bir mal olarak kabul edersek, bollaştığı anda değeri (fiyatı) dü­şer. Yukarıda sözünü ettiğimiz alt yapı yatırımlarına sürekli para harcan­makta, karşılığında, bitene kadar, milli üretime bir katkı olmamaktadır. Mi­sal vermek gerekirse, yıllardır GAP projesine harcanan trilyonlarca lira enflasyonist baskı yapmaktadır. Kısaca, tamamlanmamış yatırımlar enflasyonist baskı yapmaktadır. Bu proje bitince, tarımsal üretim artışı başlaya­cak, neticede bu projenin enflasyonist baskısı da ortadan kalkacaktır. 

Yukarıda Türkiye'de enflasyonun anası devletin bütçe açığı, KİT açık­ları ve bu açıkların neticesi olarak ortaya çıkan para arzındaki hızlı artışlar­dır demiştik. Para İngilizce'de "Money" olduğu için, bizde bu kelimenin baş harfinden gelen, üç çeşit para arzı vardır. M1, M2, M3 olarak.

Bu para çeşitlerinin neleri ihtiva ettiğine (kapsadığına) kısaca bak­makta yarar görürüz. M1 = Tedavüldeki (dolaşımdaki) para + vadesiz mevduat + Merkez Bankasındaki mevduatı ve çek hesaplarını içine alır. Dolaşımdaki para (emisyon) ise piyasaya sürülen banknotlar (kağıt para­lar) ve ufaklık (metal) paralardan ibarettir. Vadesiz mevduat ise vadesiz ti­cari ve kişilerin, vadesiz tasarruflarını kapsar. M1'e dar anlam da para ar­zı da denir. 

Geniş anlamda para arzı olan M2'ye gelince. M2 = M1 + Bankalarda­ki vadeli mevduattır. Vadeli mevduat da vadeli ticari ve vadeli tasarruf mev­duatlarını ve mevduat sertifikasını içine alır. M3 = M2 + Bankalardaki vade­li ve vadesiz resmi mevduat + Merkez Bankası'ndaki diğer mevduattır.

Enflasyon ve para arzı ilişkisi incelenirken genellikle ve kabaca dar anlamda para arzındaki emisyon üzerinde durulur. Mesela, dolaşımdaki para 1989'da arttığı için, toptan eşya fiyatlarına göre enflasyon hızı da 1989'da % 68 olarak gerçekleşmiştir. 

Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) bir yıl içinde üretilen toplam mal ve hiz­metin parasal değeridir. Emisyon artışının en büyük sebepleri ise devlet bütçesi açıkları ve KİT açıklarıdır. Bunun çaresi ise devletin tasarruflara ri­ayet etmesi, milletin de devletine üzerine düşen kadar vergi vermesinden geçer. Bütçe açığı/GSMH oranı %10'lar yerine %2 dolayına indirilebilse yıllık emisyon artışı %20 dolayına, yıllık enflasyon hızı da %10'lara inecek­tir. Son yıllarda Bütçe açığı/GSMH oranının yüksek seviyelerde seyretmesi sonucu devletin iç borçlanma ihtiyacı çığ gibi artmış, piyasada oluşan ta­sarruf ve fonların % 80'inden çoğu devletçe emildiği için faiz hadleri tekrar yükselmeğe başlamış, özel sektörün kullanabileceği fonlar ise kamuya transfer olduğu için yatırımlarda gerileme trendine girmiştir. Devletin iç borç anapara stoku 1985'te 7 trilyon liradan, 1990'da 57 trilyon liraya, yıl­lık anapara ve faiz ödemeleri tutarı da, 1985'te 1.4 trilyon liradan 1990'da 24 trilyon TL'ye fırlayarak, her yıl devlet bütçesinin en az % 30'una ipotek koymuştur. 

Enflasyon verimli, fakat son derece adaletsiz bir vergi türüdür. Mese­la, elektrik ve tüp gaz gibi zorunlu ihtiyaç mallarına %10 zam yapıldığı za­man, TL cinsinden asgari ücretliden de ve bu ücretin 5-20 katı geliri olan kişilerden aynı miktar vergi alınmaktadır.

Enflasyon yüksek oranlarda seyredince gelir dağılımı dar ve sabit ge­lirliler ve orta sınıf aleyhine bozulur. Eğer, bu kesimlerin gelirleri, çeşitli se­beplerle en az yıllık enflasyon seviyesinde ayarlanamazsa sosyal ve ahla­ki bünye sarsılır, hırsızlık ve rüşvet giderek artar. Enflasyonist ortamda zengin daha zengin, fakir daha da fakirleştiği için sosyal dayanışma ve hu­zur iyice tahrip edilir. Bunun ise uzun vadede hiç kimseye faydası olmaz. 

Enflasyonun en önemli sebebi bütçe açığı olduğuna göre, bir an ön­ce devlet yönetiminde israfa ve iktisadî yönetimde başıbozukluğa son ve­rilmeli, millet olarak da herkes üzerine düsen verginin tamamını ödemeli ve bu davranışı bir vatan ve namus borcu olarak sürdürmelidir. Devletten kaçırılan vergilerde de "saçı bitmedik yetimin hakkı olduğu" hiçbir zaman unutulmamalıdır. 

Kaynak: Prof. Dr. Emin Çarıkcı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005