Gelirin Vergilendirilmesinde Global Eğilimler
Dünya ticaretinde son yıllarda gözlenen
globalleşme ve elektronikleşme beraberinde
gelir vergisi ve kurumlar vergisinin genel
kabul gören kurallarının yeniden ele alınıp
değerlendirilmesini gerektirmiş
bulunmaktadır. Bu kuralların açıklığa
kavuşması, hem gelir ve kazanç elde eden
mükellefler, hem de bu konuda gelir kaybına
uğramak istemeyen devletler yönünden önem
arz etmektedir (TOBB, 2001, s.8-9).
Uluslar arası ekonomik ilişkiler yönünden
global sorun teşkil eden başlıca konular,
şirketlerin iş merkezinin belirlenmesi ile
yeni gelir türlerinin ortaya çıkışının
karşısında, gelirin tanımlanmasıdır.
Kurumlarda iş merkezinin belirlenmesi
sorunu, kurum kazancının hesaplanması,
transfer fiyatlandırması, ülkede yerleşik
olmayan dar mükelleflerin vergilendirilmesi,
bu mükelleflere kazançlarının affedilmesinin
mümkün olup olmadığı konularını içerirken,
gelirin tanımlanmasında elektronik
hizmetler, know-how, royalti gelirleri ile
ilgili konular ön plana çıkmaktadır
Globalleşmede vergileme yetkisinin ait olduğu ülke
belirlenirken, bu küreselleşmede en önemli rolü
oynayan çok uluslu kurumların merkezinin tespiti
oldukça hayati niteliktedir. Türk kurumlar vergisi
sisteminde de kabul edilen kurala göre 'kurumun
işlerinin bilfiil toplandığı yer' uluslar arası
ilkeler itibariyle, merkezi yönetim ve denetimin
gerçekleştiği, en üst düzeyde yönetim kararlarının
alındığı yer olarak tanımlanmaktadır. Bu yer genelde
kurum yönetim kurulunun toplandığı yerdir. Ne var ki
teknolojik gelişmeler sonucu, video-konferans ya da
e-maii aracılığı ile gerçekleştirilen sanal
toplantılarda, bir kurum birden çok ülkede faaliyet
gösteriyor sayılabilrnekte, bu da çifte
vergilendirmeye yol açmaktadır.
Bu çalışmanın diğer bölümlerinde ele alınan transfer
fiyatlandırması ve mukim olmayan satıcıların, daimi
temsilci ya da uzaktan satış yoluyla yaptıkları
satış hacminin artması, gelir ve kurumlar
vergisindeki tam mükellef, dar mükellef ayırımını
güçleştirmektedir.
Gelirin tanımlanması açısından, örneğin yayın,
fotoğraf, video, bilgisayar yazılım ürünlerinin
elektronik olarak satılmasının, bir dijital mal ve
hizmet satışı mı yoksa bir royalti ya da telif hakkı
ödemesi mi olarak mütalaa edilmesi gerektiği
tartışmalıdır. OECD ülkeleri bu gelişmeler
karşısında.
i) Transfer fiyatlandırması ilkelerini elektronik
ticaret konusundaki gelişmeleri içerecek şekilde
değiştirmek istemektedir.
ii) Web-sitesi ya da sunucunun, sürekli işyeri
olarak kabul edilip edilmemesini tartışmaktadır
iü) Dijital ürünlerin uluslar arası işlemlere konu
olması halinde, royalti. hizmet satışı ya da
kiralaması olacağı konusunda bir rehber
düzenlenmesini planlamaktadır.
Tüketimin Vergilendirilmesinde Global Eğilimler
Bilindiği gibi vergilendirilecek kaynak ile ilgili
iki temel teorik tartışma mevcuttur. Bunların
birincisi gelir mi tüketim mi vergilenecektir.
İkincisi, tüketim vergilemesinde, yurt içinde
tüketilen mallar mı, dış ticarete konu olan mallar
mı (ithalat mı) vergilendirilecek tartışması ağırlık
kazanmaktadır (TOBB, 2001, s.43-45).
Vergi yükü dağılımında adalet açısından yapılan
tartışmalarda tüketim vergilemesinin gelir
vergilemesine oranla daha regresif nitelikte (azalan
oranlı) olduğu zira tüketim vergilemesinde artan
oranlılığın uygulanmadığı, ya da uygulanamadığı
şeklindeki yaygın kanaat belli ölçüde değişmektedir.
Bunun sebebi katma değer vergisi ya da perakende
satış vergisi gibi genel satış (tüketim)
vergilerinin statik değil de yaşam boyu tüketim
bileşimi açısından bakıldığında sanıldığından
sanıldığının aksine ric'i (azalan oranlı)
karakterinin
fazla olmadığı ve gelir bölüşümünü bozmadığı tespit
edilmiştir. Öte yandan gelir vergisi yerine ikame
edilmek istenen Kaldor tipi harcama vergisinin de
vergi yönetimi açısından güçlükleri verginin sisteme
sokulmasını engellemektedir. (Nitekim, bu vergi ile
ilgili son yıllarda İsveç'te kurulan Lodin Komisyonu
da böyle bir verginin uygulanamayacağı sonucuna
varmıştır.). Dolayısıyla gelir-tüketim vergilemesi
dengesinde, gerek etkinlik gerek adalet açısından
geleneksel tartışmaların ötesine geçilemediği
görülmektedir. Genel gözlem, gelişmiş ülkelerde
gelir (özellikle sosyal güvenlik vergilerinin
ağırlık taşıdığı), buna karşılık gelişmekte olan
ülkelerde tüketim vergileri içinde özellikle, Dünya
Ticaret Örgütü'ne (WTO), ASEAN, NAFTA ve Mercousur
gibi bölgesel örgütlere ve gümrük birliklerine
katılım ve bilaterel anlaşmalar sebebiyle dış
ticaret vergilerinin ağırlığının azalması, bunu
telafi amacıyla yurt içi tüketim vergilemesine
yüklenilmesi eğilimi gözlenmektedir.
Günümüzde 116 ülkede uygulanan genel tüketim vergisi olan katma
değer vergisi (KDV) ile ilgili temel sorun, bu
verginin yapı ve tasarımının etkinlik ve adalet
açısından uygunluğu ile ilgilidir. Bu vergide zor
vergilenen kesimlerin varlığı indirim hakkı tanınan
işlemlerdeki kısıtlamalar, tüketim tipi KDV
uygulamasındaki sapmalar vergideki katmerleşmeyi
(şelale etkisini) artırmakta, bu vergiden beklenen
yarar sağlanamamaktadır
KDV'de çoklu oran yapısının benimsenmesi, yük dağılımında adalet
amacına hizmet etmesine karşın, vergi yönetimi
açısından ciddi güçlüklere yol açmaktadır. Nitekim
KDV uygulayan çok sayıda az gelişmiş ülkede bu
konuda yönetim maliyetlerine katlanılmaktadır. Bu
konuda standart oran dışında en fazla liste ve bağlı
oran yapısı benimseyen ülke Kolombiya'dır (Altı
çeşit oran).
Yurtiçi özel tüketim vergilerinde ise bu vergi konusu olan mal ve
hizmetlerde seçici (selektif) davranmak ve özellikle
topluma negatif dışsallık yükleyen malları vergi
konusu olarak seçmek önem arz etmektedir. Talep
esnekliği düşük, toplumsal bağımlılığı yüksek bu
özel mal ve hizmet vergilerinde iyi bir vergi
yapısının özellikleri dar bir tabandan, düşük
yönetsel maliyetlerle büyük hasılat toplanmasına
bağlıdır. Optimal mal vergilemesinin etkinlik
açısından talep esnekliklerinin tersi ile orantılı
olması gerektiği kuralından hareketle tütün, alkollü
içkiler ve motorlu araçların bu vergiye uygun
konular olduğu anlaşılmaktadır.
Gümrük vergilerinde ise, belirtilen dış ticaret liberalizasyonunun
etkileri son döneme yansımış bulunmaktadır. Bu
vergilerle ilgili iki temel sorun gözlenmektedir.
İlkinde ithalat gümrük vergilerindeki indirimlerin,
sektörler arasındaki etkin koruma ile ilgili nispi
hadlerde istenmeyen değişikliklere yol açmaması
sağlanmalıdır. Bunun içinde gümrük tarifelerindeki
indirimlerde, farklı indirimler yerine aynı oranda
yapılacak indirimler tercih edilmelidir. İkincisi,
gümrük vergilerindeki indirimin doğurduğu gelir
kayıplarının telafi edilmesi gereğidir. Burada da üç
şey yapılabilir. KDV'nin oranları artırılabilir
özel tüketim vergisinde telafi edici düzenlemeler
öngörülebilir ya da gümrük vergilerindeki
istisnaların kapsamı daraltılabilir
|