Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gelişim Rüzgarlarının Düşündürdükleri

Doç. Dr. İsmail Karakuyu 

İnsanlık, günümüze ulaşıncaya kadar-birçok gelişme aşamalarından geçmiştir. An­cak, içinde bulunduğumuz değişim çağının başlangıcında, teknolojik gelişim çok ciddi bir hız gösteriyor. Önümüzde değişim rüzgarları­nın fırtınalara dönüşeceği günlerimiz vardır. Ülkemizi bu fırtınalı değişimi hazırlamak zo­rundayız. 

Bu yüzyılın başında Wright kardeşler ilk planörü uçurduklarında olay olmuştu. Bir bi­lim ekibi çıkıyor ve diyorki: "insanların uçması mümkün değildir, yeni uçakların yapılması ko­nuşuluyor ama, gerçekleşmesi mümkün de­ğil." Yani insanların uçabileceğine bilim dün­yasında bazılarının inanamadıkları bir dönem yaşanıyor. 

Bu yüzyılın sonuna bakıyoruz. İnsanlar sadece uçmakla kalmamışlar büyük uzay atı­lımları yapmışlar. Bugün dünyanın her yerin­den uydularla canlı televizyon yayınlarını takip ediyoruz ve insanlar internet'den bir anda bir­birlerine ulaşabiliyorlar, insanların beyinlerini daha geniş kullanabildikleri bir döneme giriyoruz. Bu Teknolojik değişim sırasıyla ekonomik değişimlere, sosyal değişimlere, politik ve  kültürel değişimlere sebeb oluyor. Dolayısıyla değişim rüzgarları hayatımızın her alanını etki­liyor. 

Telekomünikasyon ve ileşitim teknolo­jisindeki gelişmeler dünyayı küçülterek küre­selleşme sürecini hızlandırmıştır. Bilginin en önemli hünerlerinden biri iletişim teknolojisi­dir. Dünya artık bilgi ve parayı ışık hızıyla taşı­yan elektronik bir ağla birbirine bağlamıştır, iler türlü kontrol, kısıt ve sınıra saygısız ileti­şim araçlarıyla, herkes bir anda herşeye erişir olmuştur. Son yılların en güncel kavramlardan biri olan küreselleşme, doğuşunu iletişim tek­nolojisine borçludur. (bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi) 

Dijital teknoloji, fiberoptik ve laser tek­nolojisi ile ortaya çıkan iletişim teknolojisi bil­gi toplumunu meydana getirdi. Uydular ışık hı­zıyla sınırları kevgire çevirerek haber ve bilgi­yi oradan oraya taşımaktadır. TV katılımlı kon­feranslar, uydu yayıncılığı artık sıradan bir olay haline gelmiştir. Artık iletişim öylesine hızlan­mıştır ki, en büyük kütüphanedeki tüm kitap­lar 24 saatde aktarılabilmektedir. Oysa kon-vansiyonel bakır tel ve 2400 baudluk modem­le bu 2000 yıl sürebilirdi. 

Işık hızıyla sınırları delik-deşik eden teknoloji, haber ve bilgiyi coğrafyanın tutsaklı­ğından kurtarmıştır. Artık insanlar yalnızca bir­kaç yüz dolara internetle dünya pasaportuna sahip olabiliyorlar, ister evlerinden, ister büro­larından tüm dünyayı dolaşıp istedikleri her şeyi öğrenebiliyorlar, alacakları ürünleri seçebili­yor ve paralarını ödeyebiliyorlar. 

Bilgi sayesinde sınırlara hapsedilen, kullanıldıkça tükenen doğal kaynakların yeri­ni, giderek temelde zihin ürünü olan, bu yüz­den gerek duyuldukça üretilebilen bioteknolo-ji ürünleri almaktadır. Artık petrol ve kömür gi­bi fosil yakıtların yerini nükleer ve biokütle gi­bi doğal alternatif enerji kaynaklan almaktadır. Maden ve taşın yerine plastik, bakır telin yeri­ne fiberoptik kablo geçmiştir. Kumdan mikro-yongalar üretilmekte ve bir onsluk mikroyonga bir ton çelikten daha çok kazanç sağlamak­tadır. 3 kg'lık fiberoptik kablo, bir ton bakır telin gönderebileceğinden daha çok mesaj gön­dermektedir. 

Bilgi, üretimin temel unsuru haline gel­dikçe ürünlerdeki madde miktarı da azalmakta, dolayısiyie fiziki ağırlık hafiflemektedir. Bugün 19601ı yıllara göre ürünlerin ağırlığı % 50'ye ya­kın azalmıştır, iletişim ve bilgisayar teknolojisi­nin temel unsuru olan mikroyonga neredeyse tümüyle bilgiden oluşmaktadır. Migroyongada hammadde ve enerji maliyetin sadece % 2'sini teşkil etmektedir. 

Birinci dünya savaşından sonraki döne­me damgasını vuran en önemli şey seri üretim (mass production) idi. Yanı, aynı malı ne kadar çok üretip ucuza çıkarırsan, bunu da çok sayı­da insan tüketir düşüncesi ile seri üretime ge­çildi. Bu dönemde modernleşmedeki temel, ürünün örneği üzerinde çalışmaktı. Seri üreti­min gelişmesi yeni pazar sorunları ortaya çı­kardı. Eskiden ne olsa, nasıl olursa olsun satı­lırken arz, talebin gerisinde kalmaya başlamış­tı. Bu da rekabet koşullarını ağırlaştırdı. Ayak­ta kalmak için yeni teknolojilerin üretimine hız verildi. Yeni teknolojiyi iyi kullanabilenler, çok iyi eğitilenler, dünyanın üretimine ve büyük kapasitesine sahip olmaya başladılar. Bu bili­me sahip olanlar, üretimlerini diğerlerini dışla­yarak yapma eğilimi içinde oluyorlar. Yani, da­ha çok teknoloji kullanıp ülkelerini ekonomik yarışta öne geçirme çabasını sarfediyorlar. 

Teknolojide meydana gelen inanılmaz değişiklikler yeni bir çağın, yeni bir dönemin ilk göstergeleridir. Hemen hemen herkes yeni bir dönemecin başında olduğumuzu kabul ediyor, ancak dönemecin adında ittifak yok Fritz Machlup "Bilgi Ekonomisi", Brezinski "Teknolojik Çağ", Roif Dahrendorff "Post-kapi-lalizm", Amitai Etzioni "Post-modern", Daniel Bell "Post-endüstriyel", Peter F. Drucker "Tica­ret ötesi toplum", Mastıda "Bilgi toplumu", Na-isbitt ve Aburdene "Büyük yönelimler çağı", Ahin Toffler "Üçüncü büyük dalga" demeyi uygun buldu. Dönemin adlandırılmasının bü­yük bir önemi yok ama bilginin öne geldiği dönem geliyor, işte önümüzdeki çağda bilgi­nin toplanması, işlenmesi, değerlendirilmesi, dağıtımı ve kullanımı ülkelerin dünyadaki ye­rini belirleyecek. 

Ticaret, sermaye hareketleri ve teknolo­ji akımının transnosyonel bir özellik kazanarak yayılması ve yoğunlaşması, değişik milletlere mensup bireyleri sıkı menfaat bağlarıyla birbi­rine bağlamaktadır. Bu tür ilişkiler sonucunda ortaya çıkan karşılıklı bağımlılıklar, ülkeler arasındaki sıcak savaş ihtimalini büyük ölçüde azaltmaktadır. Bu olgu özellikle Kuzey Ameri­ka ve Batı Avrupa'da göze çarpmaktadır. Eko­nomileri bilgi birikimi, yüksek teknoloji ve hiz­met sektörüne dayanan Japonya ve Singapur gibi pasifik ülkeleri de bu sistemle bütünleşmiş durumdadır. (2023 bilgi toplumu) 

Günümüzde her ülke küresel teknolojik yapı ve buna parelel olarak oluşan ekonomik sisteme nasıl entegre olacağına karar vermek zorunda kalmıştır. Hızla gelişen bu ekonomik sistemin dışında kalmak, güçsüz olmak, kal­kınma ve gelişme yarışında geri kalmak de­mektir. Daha önce önemli olan doğal kaynak­lar ve pazara yakın olma gibi kalkınma unsur-lan artık önemini kaybetmiş durumdadır. Üre­tim faktörlerinden olan ucuz işçiliğin önemi gi­derek azalmış, yerini eğitimli kalifiye işçiliğe bırakmıştır. Ucuz işçilik artık bir rekabet unsu­ru olmaktan çıkmıştır. 

Bu başdöndürücü gelişme karşısında ülkeler ve insanlar kendi bünyelerini bu bilgi birikimine uydurmaya çalışıyorlar. Sosyal ala­na bakıyorsunuz. Sosyal alanda umulmadık bir biçimde değişmeler olmuş, komünist sistem çökmüş ve piyasa ekonomisi tek başına etkin olmaya başlamış, devletler yan yana gelerek bloklaşmalar oluşturmuşlardır. Bugün Avaıpa Birliği, NAFTA ve APEC gibi üç büyük blok gö­rüyoruz. Bu üç büyük oluşum ve bütünleşme­nin bir tanesi Avrupa'da bir tanesi Amerika'da ve bir tanesi Asya'da. Bu üç blok dünya geliri­nin % 87'sine sahip duruma geldi. Bazı devletler zengileşirken, bazıları da fakirleşiyor. 

insanlar arasında yeni ortak değerler ve amaçların oluşmasına yol açan bu eğilimlere rağmen, milli egemenlik, devletin ülke bütünlüğü ve milli devlet gibi küreselleşmeye zıt kavramların kutsallığını yitirdiği söylenemez. Avrupa Topluluğu devletlerinin Maastricht'e rağmen ortak bir dış politik ve ortak bir savun­ma kimliği oluşturmadaki başarısızlığı, bu ge­leneksel kavramlann hala uluslararası politika­ya büyük ölçüde hakim olmaya devam etmele­rinin bir sonucudur. Hatta evrensel değerlerin karşında yerel değerlerin ön plana çıkarak uluslararası ilişkilerde önemli bir ağırlık kazan­masına yol açmıştır. 

İnsanlık yeni bir hayatın eşiğindedir. Dünyanın vazgeçilmez değerleri ortaya çıkı­yor. Bir yandan global bir köyde iktisadi bü­tünleşme yaşanırken, diğer yandan ülkeler kendi kültürlerine ve öz değerlerine daha çok bağlanmaya başlıyorlar. Yani, dünyada bir ekonomik bütünleşme ve bloklaşma yaşanır­ken ülkeler kendi kültürlerine ve gelenekleri­ne önem veriyorlar. Bunlar çok önemli geliş­meler. Milletlerin kendi öz değerleri, yükselen değerler olarak ortaya çıkıyor. 

Milletlerarası yarış; bilim, teknoloji, kül­tür ve siyasal kulvarlarda başdöndürücü bir hızla sürmektedir. Bütün milletler bu çılgın ya­rışta mecburi koşucular durumundadır. Bu ya­rış acımasız ve insafsızdır, ya koşacak ya da düşüp ayaklar altında kalacaksınız. Yarıştan kopan milletlerin geleceğinde, gelişmiş millet­lerin kol işçisi olmak, gönüllü sömürge haline gelmek, hatta açlık sınırında nöbet beklemek vardır. Bunun için bütün milletler, çağı yakalamak, bir başka ifade ile zamanı yakalamak için canını dişine takıp yarışmaktadır. Türkiye bü­tün engellere, tuzaklara rağmen bu yarışı sür­düren ülkelerden biridir. Büyük imkanlar ve zenginliklere sahip ülkemiz kendi kültür de­ğerleri ile kalkınma ve gelişmenin temel dina­miklerini yakalamak azmindedir. Dünyadan etkilenmemek mümkün değil ama, bizim ne hissetiğimiz, kendi hedeflerimizin neler oldu­ğunu meselesi çok önemlidir. 

20. yüzyıl, tarihin en korkunç savaşları­na, yıkım ve kırımlarına şahit oldu. Bunun ya­nında komünist ülkelerin halkları ayağa kalkıp, rejimleri kökten değiştirmenin yollarını aradı­lar. Bu hızlı değişme dünyayı temeline kadar sarstı. Oysa, pek çok siyaset bilimcisi ve politi­kacısı yıllardan beri komünist sistemin temelle­rinden çürüdüğünü, bilim ve teknolojide tıkan­dığını, toplumun ruh ve duygu gücünden mahrum olduğunu, çökeceğini ileri sürüyorlardı. Bu büyük çöküşün savaşsız gerçekleşmesi, dünya ve bölgemiz için bir talih olmuştur.

Türkiye, tarihte derin kökleri olan bir ülke olmanın yanında, on asırlık büyük bir tec­rübenin bilgi ve moral kuvvetine sahiptir. Bü­tün ihtiyacımız; eğitimde, bilim ve teknolojide yaşanan yarıştan kopmamak; daha çok çalış­mak, daha çok üretmek ve dünya ticaretindeki yerimizi güçlendirmektir. Yüreklerin birlikte vuruşu, gönüllerin buluşması ve "Türkiye Sevgisi"nde harman oluşu, gücümüzün kay­nağıdır. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005