Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Cari İşlemler Açığı

GOÜ’lerde 1980’lerin ortalarından sonra mal ticaretinde serbestleşme sürecini takiben sermaye hareketleri önündeki kısıtlamalar azaltılmıştır. Finansal serbestleşme akımının özellikle Bretton Woods sabit döviz kuru sisteminin terk edilişinden itibaren GOÜ’leri de içine alacak şekilde yayılması ve bilgi teknolojilerinde yaşanan devrim niteliğindeki ilerlemeler, uluslararası alanda finansal araçların çeşitlenmesine ve işlem hacimlerinin büyük oranda artmasına sebep olmuştur. Bu süreçte gelişmiş ve GOÜ’lerin cari işlem dengelerinde 1998 yılında bir dönüşüm başlamıştır. Bu dönüşümde GOÜ’ler öncesinde grup olarak cari işlem açığı verirken, 1998 sonrasında cari işlem fazlası vermeye başlamışlardır. Diğer taraftan gelişmiş ülkeler ise grup olarak 1990’ların sonlarında cari işlem fazlası verirken cari işlem açığı vermeye başlamışlardır (Cural, 2010:176).

1980’li yıllar aynı zamanda küreselleşme olgusunun da güç kazandığı yıllar olarak bilinen bir gerçektir. Ancak aynı olumlu gelişme büyüme oranlarında görülmemektedir. Bu süreçte 1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan neoliberal makro ekonomik politikaların rolü bulunmaktadır. Diğer yandan neoliberal iktisat politikalarının dünya ölçeğinde yol açtığı üretim ve tüketim dengesizlikleri istikrarsızlıkların nedeni olacaktır. Büyük şirketlerin Asya ülkelerinin düşük emek ücretleri ile maliyetlerini düşürme çabaları, bu ülkelerde düşük tüketim ve yüksek tasarrufa yol açarken, merkez ülkelerde ise yüksek tüketim ve sürekli artan cari açık önemli bir dengesizlik unsuru olmuştur (Aytekin, İzgi, Kalaycı, 2010:9).

Küreselleşme sürecinde 1990’lı yılların başından itibaren GOÜ’lere yönelen sermaye hareketleri katlanarak büyümüştür. Ancak bu dönemde gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yönelen sermaye hareketleri, daha çok spekülatif nitelikli kısa vadeli sermaye (sıcak para) akımları olmuştur. Finansal piyasaların küresel düzeyde bütünleştiği bu ortamda, bir yandan gelişmiş ülkeler ve GOÜ’lerin sermaye ve para piyasaları arasındaki bağımlılık düzeyi, diğer yandan finansal krizlere karşı mali kırılganlık artmıştır. Bu ortamda, birçok GOÜ’nün oluşan iç/dış açıklarını kapatmak için denetimsiz biçimde sermaye piyasalarını sıcak para akımlarına açmaları nedeniyle, bu yıllardaki finansal krizler daha çok GOÜ’lerde görülmüştür (Dikkaya, Üzümcü, 2010:273).

Gelişmiş ülkeler 1990’lardan 2000’lere nihai mallarda net ithalatçı, ara mallarda net ihracatçı konumuna gelmektedir. Gelişmekte olan ülkeler 1990’lardan 2000’lere nihai mallarda net ihracatçı, ara mallarda net ithalatçı konumuna gelmektedir. Teknolojik gelişme, artan uluslararası rekabet, ticaret üzerine konan engellerin azaltılması ve ulaştırma maliyetlerinin düşmesi üretim süreçlerinin dikey olarak bölünerek farklı ülkelere taşınmasına sebep olmuştur. Dikey uzmanlaşma üretimin ithalat gereğini artırmakta ve gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında üretim süreçlerinin bölüşülmesine sebep olmaktadır. Doğrudan yatırımlar gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak bu sürece destek olmakta ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerine katkıda bulunmaktadır. Teknolojik gelişme, artan uluslararası rekabet, ticaret üzerine konan engellerin azaltılması ve ulaştırma maliyetlerinin düşmesi üretim süreçlerinin dikey olarak bölünerek farklı ülkelere taşınmasına sebep olmuştur. Dikey uzmanlaşma üretimin ithalat gereğini artırmakta ve gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında üretim süreçlerinin bölüşülmesine sebep olmaktadır. Doğrudan yatırımlar gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak bu sürece destek olmakta ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerine katkıda bulunmaktadır (Aydın v.d, 2009:17-28).

1981-1982’den sonra tamamen ortadan kalkan ABD dış fazlalarıyla belirginleşen dengesizlik, 1997-1998 Doğu Asya krizine kadar olan süreçte Japonya, Almanya ve OPEC ülkelerinin dış fazlalarıyla kısmen de olsa gerilimsiz telafi edilebilmişse de, 1997-1998 Asya kriziyle birlikte uluslararası gerilim artmaya başlamıştır. 2006, bu gerilimin en uç noktasıdır. ABD’de artık sınır tanımaz ölçüde artan tüketim ve her geçen gün eriyen tasarrufların yol açtığı bu açıklar, diğer fazla veren ülkelerin marjinal katkıları yanında esas olarak Çin, Japonya ve OPEC ülkelerinin tasarruflarıyla (cari işlem fazlalarıyla) finanse edilmiştir. ABD, astronomik boyutlara varan cari işlem açıklarının finansmanını FED’in izlediği gevşek para politikası ve doların değer kaybetmesini önleyici müdahalelerle mümkün kılmış ve bu doğrultuda çekiciliği artırılan Amerikan finansal varlıklarıyla ülke içine sürekli bir sermaye akışını sağlamıştır. Amerika’nın bu kadar rahat davranmasının

nedeni, doların uluslararası rezerv para olması ve bunun dolar cinsinden varlıklara ayrıcalıklı ve rakipsiz bir güç vermesidir (Güler, 2010:34).

Cari işlemler dengesi, ekonomik performansın önemli göstergelerinden biridir. GOÜ’de yüksek oranlı ve uzun süreli cari işlem açıkları ekonomide ciddi sorunlara yol açabilir. Uzun dönemde, bu açıkların varlığı yurtiçi faiz oranlarının göreli olarak artmasına ve gelecek nesillerin, artan borç yükü nedeni ile hayat standartlarının düşmesine neden olabilir. Bu açıkların varlığı makroekonomik dengesizliğin döviz kurunun değerlenmesi veya sıkı para ve maliye politikaları uygulanarak düzeltilmesi gerekebilir (Akçağlayan, 2006:242).

Dünya Toplam Cari Açık ve Fazlalarında Ülke ya da Bölge Payları

 

Ülkeler

1995-2000

2001-2005

2006

ABD

-77.8

-94.1

-89.1

Avro Bölgesi

14.9

5.9

0.8

Japonya

37.6

22.9

17.8

Britanya

-6.1

-5.9

-8.3

OECD’nin kalanı

2.7

9.2

7.2

Çin

6.5

10.1

26.0

Asya (Çin ve Japonya hariç)

4.3

13.1

10.6

Afrika ve Ortadoğu

0.9

15.4

24.9

Orta ve Güney Amerika

-16.1

0.6

5.4

Orta ve Doğu Avrupa

1.8

16.4

7.3

Dünya (istatiksel uyumsuzluk

31.3

16.4

-2.5


 

Kaynak: Lİ, Ming (2009); Yükselen Çin ve Kapitalist Dünya Ekonomisinin Çöküşü, Çeviren: Aytül KANTARCI, Ercüment ÖZKAYA, 1. Baskı, Epos Yayınları, Ankara, s.116.

 

Tablo, büyük ekonomi ya da ekonomik bölgenin dünyanın toplam cari açık ya da fazlaları içindeki paylarını gösteriyor. 2001 ile 2002 arasında, büyük ekonomiler arasında cari açık veren sadece iki ülke vardı: ABD ile Britanya ve ABD dünyanın artı tasarruflarının %90’nını emmekteydi. Çin ise dünyanın en büyük artı

tasarruf kaynağı olarak Japonya’yı yerinden etmişti. Çin ve (Afrika ile Ortadoğu’daki) petrol ihracatçısı ülkeler, dünyanın toplam artı tasarruflarının yaklaşık dörtte birini sağlıyordu. Başka ilginç bir olgu, “dünyanın” da (yani ülkeler arası istatiksel fark ve uyumsuzlukların) bu dönem sonunda büyük bir net borç vericiyken küçük bir borç alıcısına dönüşmesiydi. ABD cari açığının finanse edilebilmesi için dünyanın geri kalanının aynı büyüklükte tasarruf sağlamaya gönüllü olması gerekir. Dünyanın büyük bölümünün talep yetersizliğinden muzdarip olduğu ve kurtuluşu çaresizce ihracata yönelik büyümede aradığı 1990’ların sonuyla 2000’lerin başında ABD dünyanın geri kalanından artı sermaye sağlamakta pek güçlük çekmemişti (Li, 2009:116-119).

Üçüncü dünyanın kalkınmasında görülen yetersizliğin açıklanmasına yönelik çabalar Rognar Nurkse, Gunnar Myrdal ve Hans Singer gibi yazarların araştırmalarına ilişkindir; bu yazarların pozisyonu Raul Prebisch liderliğindeki Latin Amerika İçin Birleşmiş Milletler Komitesinin (ECLA) çalışmalarıyla yakın biçimde tanımlanmıştır. Bu yazarların azgelişmişliğe dair ortaya koydukları yapısalcı teori, dünya ekonomisinin ekonomik gelişimlerini sınırladıklarını iddia ettikleri niteliklerine ve özellikle de azgelişmiş ekonomiler için ihraç malları açısından kötüleşen ticaret hadlerine odaklanmaktadır. Uluslararası ekonomiye yönelik bir reformun ve ithal ikameye dayanan bir gelişme stratejisinin bu sorunlar için çözüm olacağına inanmaktadırlar. Bu yüzden azgelişmiş ülkeler hızla sanayileşmeli ve önceden daha ileri ekonomilerden ithal ettikleri ürünleri kendileri üretmelidir (Gilpin; 2011:331).

Gelişmiş ülkelerde meydana gelen krizlere örnek olarak ABD krizleri alınabilir. ABD’de meydana gelen finansal krizler, genelde şu süreci izlemektedir: Bankaların bilançolarında kötüleşme, faiz oranlarında yükselme, borsada düşüş ve belirsizlikteki artış faktörleri, ters seçim (asimetrik bilgiden kaynaklanır ve işlemin yapılmasından önce meydana gelir) ve ahlaki tehlikeye (asimetrik bilgide kaynaklanır ve işlemin yapılmasından sonra meydana gelir) yol açmaktadır. Ekonomik faaliyetteki düşüş, banka paniklerine neden olmakta; bu da yine ters seçim ve ahlaki tehlikeyi artırmaktadır. Ekonomik faaliyet hacmi düşmeye devam etmektedir. Fiyat düzeyinde beklenmeyen düşüşler meydana gelmekte ve yine artan ters seçimi ve ahlaki tehlikeyi ekonomik faaliyetlerdeki düşüş izlemektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen krizlere Latin ve Doğu Asya finansal krizlerinin izlediği sürecin aşamaları şu şekilde sıralanabilir: Banka bilançolarında kötüleşme, faiz oranlarında artış, borsada düşüş ve belirsizlikte artış faktörlerinin sonucu olarak ters seçim ve ahlaki tehlike artmakta; döviz krizi meydana gelmekte; bu da ters seçim ve ahlaki tehlikeyi daha da artırmakta ve ekonomik faaliyet düzeyini düşürmektedir. Bunu bankacılık krizi izlemektedir. Ters seçim ve ahlaki riskin iyice artması sonucu ekonomik faaliyet daha da kötüleşmektedir (Toprak, 2001:861).

2008 yılı itibariyle dünya nüfusunun % 15,1’ini oluşturan gelişmiş ülkeler (33 ülke) dünya GSYİH’nin % 55,1’ini üretmekte ve dünya ihracatının % 65’ini gerçekleştirmektedir. Dünya nüfusunun % 84,9’unu oluşturan yeni gelişen ve gelişmekte olan ekonomiler (149 ülke) ise dünya GSYİH’nin % 44,9’unu üretirken dünya ihracatının % 35’ini gerçekleştirmektedir (Çiftçi, Uğur, 2010:117).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005