Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden Beklentileri 

Katma protokol içinde yeralan hükümlerin hepsi bir bü­tün olarak ele alınmalı; bir kısmı işletilerek bir kısmının işletilmemesine zemin hazırlanmamalıdır. 

Türkiye-AB ilişkilerinde Gümrük Birliğinin yanı sıra Ser­best Dolaşım ve Mali Protokoller gibi konular da bulunmak­tadır. Bu konularda AB tarafının yükümlülüklerini yerine ge­tirmediği gözlenmektedir. Portekiz, 1991 ile 1993 yılları ara­sında Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'nın % 3,5'una eşit bir mikta­rı AB kaynaklarından mali yardım adı altında almıştır. Türki­ye GSYİH'sının 1 992 yılında 16 milyar USD'ye eşit olduğu kabul edilirse, Türkiye'ye yapılacak GSYİH'nin %3,5'u kadar bir mali yardım 5,6 milyar USDTik kaynak aktarımını gerek­tirecektir. Bu toplam, hala Yunanistan'ın vetosuyla serbest bı­rakılmayan 600 milyon ECU'lük Dördüncü Mali Protokol'ün sekiz katı kadardır.

Portekiz, Yunanistan, İrlanda ve İspanya Gümrük Birli-ği'nin kurulması ile birlikte iki yıl içinde Türkiye'nin de uya­cağı kurallar bütününe ekonomilerinin uyumunu sağlamak için,bölgesel ve yapısal yardımların iki katma çıkarılması ko­şulunu diğer üye ülkelere onaylatmışlardır. Böylece önümüz­deki beş yıl içinde bu dört ülkeye 150 milyar ECU'nun (180 milyar USD) üzerinde bir kaynak "UYUM FONU" adı altında aktarılacaktır. Ancak sıra Türkiye'nin ekonomik uyumuna ge­lince bu bütünleşme ticaret konuları ile sınırlı kalmaktadır.

AB üyesi ülkeler, GATT URUGUAY TURU görüşmeleri­nin Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü hükümlerinin Portekiz tarafından onaylanması için bu ülkeye 1 milyar USD' den faz­la kredi ve hibe verilmesini de kararlaştırmışlardır. 

Türkiye son gelişmeleri dikkatle takip etmeli ve politika­larını bu gelişmelin ışığında tekrar oluşturmalıdır. 

Türk ekonomisini 1994 yılının başında ilgilendiren en önemli dış etmen, 1995 yılı içinde Avrupa Topluluğu ile ku­rulması beklenen Gümrük Birliği'dir. Bilindiği gibi 1995 Tür­kiye-AT Gümrük Birliği 1995 yılı içinde tamamlanacak ve Türkiye ile AB arasındaki ticaret bütün dışalım gümrük ver­gilerinden ve sayısal sınırlamalardan arındırılmış olarak ya­pılacaktır. Ayrıca AB tarafının görüşü, Gümrük Birliği'nin ta­mamlanması için Türkiye'nin, A.T muktesebatı olarak belir­lenen kanunlar ve hükümler bütününü de yüklenmesi gerek­tiği yolundadır. 

Bilindiği gibi Gümrük Birliği, 1970 yılında bağıtlanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol ile koşullan be­lirlenen bir oluşumdur. Ancak Katma Protokol salt Gümrük Birliği konusunu hükme bağlanamamış, bu konu ile birlikte bir çok konu da Katma Protokol ile düzenlenmiştir. Bu konu­lar arasında Türk işçilerinin AB ülkelerinde serbest dolaşımı, damping şikayetleri durumunda başvurulacak çözüm meka­nizması, tarım ürünleri ticaretinde uygulanacak ilkeler, hiz­met sektörü ticareti, Türkiye ve AB ekonomi politikalarının yaklaştırılması için alınması gereken önlemler ve bölgesel zorluklar durumunda başvurulacak yollar bulunmaktadır 

Katma Protokol, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Toplulu­ğu (A.E.T) arasında ortaklık kuran Ankara Anlaşmasının be­lirtildiği gibi, Türkiye ile AT ilişkilerinde ikinci dönem olan geçiş döneminde uygulanacak koşulları tanımlamaktadır. Bu nedenle Katma Protokol içinde yer alan hükümlerin hepsi bir bütün olarak alınmalı; BAZI KISMLARININ İŞLETİLEREK BAZI KISIMLARININ İŞLETİLMEMESİNE ortam yaratılma-malıdır. Ne yazık ki Katma Protokol'ün bağıtlanmasından bu yana geçen 20 yılı aşkın sürede bu gerçek unutulmuş ve Kat­ma Protokol' ün bir parçası olan Gümrük Birliği ülküsü en önemli tek amaçmış gibi AB tarafından sunulmaya başlatıl­mıştır. Her ne kadar Türkiye'nin önde gelen uzmanları bu in­ce ayrımı yakalamış ve bu konuda toplumun ve karar veren­lerin dikkatini çekmeye çalışmışlarsa da bu yolda pek başarı­lı olunduğu öne sürülemez. 

1990'h yıllar AB'nin amacı, 60 milyonluk nüfusu ile önemli bir pazar olan Türk pazarını sınırsız olarak AB sana­yine açmaktır. Gümrük Birliği bu amacı gerçekleştirecek çö­zümdür. Ancak Türkiye AB ilişkilerinde Gümrük Birliğinin yanı sıra bir çok konu bulunmaktadır. Bu konularda AB tara­fının değişik yükümlülüklerini yerine getirmediği gözlen­mektedir. Bu konulardan ilki MALİ YARDIMlardır. AB, Tür­kiye için vermeyi kararlaştırdığı ilk mali protokolü 1964 yı­lında bağıtlamıştır. Bu yardımın tutan beş yıllık bir süre için 175 milyon ECU'dur (210 milyon dolar). Aynı yıl Türkiye dış satımının 400 milyon dolar dolayında olduğu anımsandığm-da bu yardımın Türk ekonomisi için önemi açıkça ortaya çık­maktadır. AB tarafının Türkiye için bağıtladığı son mali pro­tokol, 1980 yılında karar altına alman dördüncü mali proto­koldür. Bu mali yardım beş yıl için 600 milyon ECUTuk (720 milyon dolar) bir kaynağın Türkiye'ye aktarılmasını öngör­mektedir. Yine iyi anımsanacağı 1980 yılında Türkiye'nin dış satımı 1,9 milyar dolar düzeyindedir. 

AB 1980 yılında dördüncü mali protokol üzerinde karara varmışsa da, bu tarihten sonra AB'ye üye olan Yunanistan'ın vetosu nedeni ile bu yardım aradan onüç yıl geçmiş olması­na karşın hala Türkiye'ye ulaşmamıştır. Bu noktada bir par­ça durarak Avrupa Birliği'nin diğer görece yoksul üyelerinin AB kasasından aldıkları mali yardımları irdelemek yerinde olacaktır. Bazı bakımlardan Türkiye ile rahatlıkla karşılaştıra-bilecek durumda olan Portekiz, 1991 ile 1993 yılları arasında Gayri Safı Yurtiçi Hasılasının %3,5'ine eşit bir miktarı AB kaynaklarından mali yardım adı altında almıştır. Türk GSYİH'sının 1992 yılında 160 milyar dolara olduğu kabul edilirse, Türkiye'ye yapılacak GSYİH'mn %3,5'i kadar bir mali yardım 5,6 milyar dolarlık kaynak aktarımını gerektire­cektir. Bu toplam, hala Yunanistan vetosu nedeni ile serbest bırakılmayan 600 milyon ECUTuk dördüncü mali protoko­lün sekiz katı kadardır. Bu gerçekler ortada iken AB hala Tür­kiye'ye mali yardım yapmak konusunda oldukça nazlı dav­ranmaktadır. 

Konuyu bir başka açıdan irdelemek amacı ile, bir diğer örneği sunmak yararlı olacaktır. Avrupa Topluluğu kavra­mından Avrupa Birliği kavramına geçilmesini sağlayan Maastricht Anlaşması'nm onaylanması süreci, üye ülkeler ara­sında çok boyutlu pazarlıklara sahne olmuştur. Bu pazarlık­lar arasında en ilgi çekeni, Birliğin görece en yoksul dört üye­sinin (Portekiz, Yunanistan, İrlanda ve İspanya ) diğer üye­lerden kopardıkları tavizdir. Bu dört ülke Gümrük Birliği'nin kurulması ile birlikte iki yıl içinde Türkiye'nin de uyacağı kurallar bütününe ekonomilerinin uyumunu sağlamak için, BÖLGESEL ve YAPISAL YARDIMLARIN İKİ KATINA ÇI­KARILMASI koşulunu diğer üye ülkelerle onaylatmışlardır. Böylece önümüzdeki beş yıl içinde bu dört ülkeye 150 milyar ECU'nun üzerinde bir kaynak (180 milyar dolar), UYUM fo­nu adı altında aktarılacaktır. Uyum fonunu kullanan bu dört ülke ise, kendi görece zayıf ekonomileri ile diğer güçlü eko­nomiler arasındaki farkı kapatmaya çalışacaklardır. 

Görüldüğü gibi AB, kendi içindeki uyumsuzlukları orta­dan kaldırmak için kesenin ağzını açmaktan çekinmemekte­dir. Ancak sıra Türkiye'nin ekonomik uyumuna gelince eko­nomik bütünleşme ticaret konuları ile sınırlı kalmaktadır. 

Türkiye'nin kendisinden üstün olan bu ekonomiler ile nasıl bütünleşeceği hiç düşünülmemektedir. Türkiye'nin 1993 yılı sonunda AB ile 5 milyar dolarlık bir ticaret açığı vermesi bek­lenmektedir. Bu ticaret açığı Gümrük Birliği ile dış alım güm­rük vergileri sıfırlanınca daha da artacaktır. Ayrıca Türkiye, AB'nin Ortak Gümrük Tarifesine uyacağı ve dışalım gümrük vergisi gelirleri AB kasasına gideceği için tahminen 2 milyar dolarlık bir gelir kaybına daha uğrayacaktır. Bu açığın bir yolla kapatılması ve GELİR KAYBININ bir yolla TAZMİN EDİLMESİ gerekmektedir. Gerekli olan, TÜRKİYE'NİN DE AB'NİN YAPISAL ve BÖLGESEL YARDIMLARINDAN YA­RARLANABİL MESİ'NİN SAĞLANMASIDIR. Özellikle ya­pısal uyum fonlarından sağlanacak kaynaklar, Türkiye'nin uluslararası rekabet şansı olan sektörlere aktarılmalıdır. Tür­kiye, özellikle Gümrük Birliği'nin ardından, bazı sanayi sek­törlerinden, bazı sektörleri de kurmayacaktır. Aynı biçimde AB'nin de Türkiye'nin rekabetçi olduğu bazı sektörlerdeki etkinliğini verimlilik kıstasına oturtması gerekmektedir. Bu sektörlerin arasında tekstil, konfeksiyon, deri, halı, demir-çelik, elektronik eşya, kimya, çimento, seramik ve toprağa da­yalı diğer sanayi kolları gelmektedir. 

Bu gözlemlerden yola çıkarak, Türkiye'ye yönlendirile­cek fonların büyük bir kısmının yukarıda adı geçen sektörle­re yönlendirilmesinin mantığı ve gereği ortaya çıkar. Yakın dönemde hem Avrupa'nın ileri teknoloji kullanan üretimi, hem de Uzak Doğu ülkelerinin ucuz işgücü ile gerçekleşen kaynaklarından yapılacak bu yardım ile evini düzenleyebilir ve gerekli yapısal düzenlemeleri yaparak daha uzun yıllar rekabetçi gücünü koruyabilir 

AB kaynaklarından alınması olası fonların sektörel baz­da kullanılmasının yanısıra, genel yatırımlar için de kullanıl­ması gerekmektedir. Bu yatırımlar Türk sanayisinin gücünü artırıcı yatırımlar ve girişimler olmalıdır. Örneğin haberleş­me, kara ve tren ulaşımı, liman hizmetleri, elektrik ve diğer enerji kaynaklan, bankacılık, sigortacılık, leasing, factoring ve gümrük hizmetleri gibi konulara geniş boyutlu yatırımla­rın yapılması bir zorunluluktur. Ancak bu yatırımlar sayesin­de Türk sanayiyi ve ekonomisi Avrupa'dan ve Dünya'nm di­ğer ülkelerinden gelecek rekabet rüzgarlarına karşı koyabilir. Soğuk savaş döneminin bitmesi ile azalmış gibi algılanan Türkiye'nin politik coğrafyadaki önemi, eski SSCB toprakla­rında, Orta Doğuda ve Balkanlarda yaşanan istikrarsızlıklar ile bir kat daha artmıştır. Bir yıl içinde AB ile Gümrük Birliği'ni gerçekleştirecek Türk ekonomisinin açık bir pazar olma­ması ve içinde önemli oranda üretim yapılan bir kimliğe ka­vuşması için Avrupa ülkelerinin parasal desteğinin sağlan­ması vazgeçilemez bir zorunluluktur. Zaten AB en önemli özelliklerinden biri, dengeli bir ekonomik gelişme için bütün üye ülkelerinin özveride bulunmasını bilmeleridir. Bu tutu­mun en güzel örneği son Uruguay Turu görüşmeleri sırasın­da yaşanmıştır. Öyle ki ulusal çıkarlarına tamamen karşı ol­masına karşın Almanya ve ingiltere, Fransa'nın tarım üreti­minde devlet yardımlarının azaltılması konusundaki tutumu sonuna kadar büyük bir dayanışma içinde desteklemişlerdir. Aynı biçimde AB üyesi ülkeler, GATT Uruguay Turu görüş­melerinin tekstil ve konfeksiyon sektörü hükümlerini Porte­kiz tarafından onaylanması için bu ülkeye 1 milyar dolardan fazla kredi ve karşılıksız hibe verilmesini de kabul etmişler­dir. Oniki ay içinde Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün dış korunması da aynı Portekiz gibi olacaktır. Ama Türkiye ne yazık ki, eğer bugünkü koşullar ve AB ülkelerinin tutumu değişmez ise, Portekiz gibi ne yapısal ve bölgesel fonlardan yararlanabilecek ne de ek uyum kredilerini az gelişmiş yöre­lerinin kalkınması için kullanabileceklerdir. Böylesi bir uygu­lama kelimenin tek anlamı ile HAKSIZLIK ve EŞİTSİZLİK'tir. Aynı yükümlülükleri üstlenen iki ülkenin aynı hakla­rı olmaması kesinkes kabul edilemez. AB karar alma meka­nizması içindeki temsili konusu önemli bir sorun olacak Türkiye'nin yapısal ve bölgesel yardımlar konusunda da haksız­lığa uğraması, Gümrük Birliği'nin TEK GALİBİ OLAN OYUN olması sonucu doğrudur. Bu oyunun en azından iki galibi olması için AB'nin de Türkiye ile Gümrük Birliği kur­mayı bir sağmal inekle işbirliği yapmak gibi görmemesi ge­rekmektedir. Türkiye 'den AB muktesebatmm tümünü yük­lenmesini bekleyen AB de kendi üzerine düşen görevi yap­malı ve hem Türkiye'nin Gümrük vergisi kayıplarını telafi et­meli, hem de Türk ekonomisinin emrine sunmalıdır. 

Gümrük Birliği'nin getirdiği ekonomik bütünleşme süre­cinde de oyunun kuralları iyi belirlenmeli ve taraflardan bi­rinin zarar göreceği bir sonuç yaratılmamalıdır. Aklı selim sa­hibi AB yetkililerinin bu konudaki gerekli özeni göstereceği­ne olan inancımız sonsuzdur. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005