Hazar Petrol ve Gazları ile İhraç Yolları
Hayrettin Uzun
Dünya enerji kaynakları arasında ekonomik, politik
ve stratejik açıdan son derece önemli bir yer tutan
petrolün insanlık tarihindeki konumu oldukça
eskilere dayanmaktadır. 19- yüzyılın sonlarından
başlayıp 20. yüzyılda asıl önemini kazanan petrol ve
daha sonraları doğalgazın bu özelliğini artırarak ve
pekiştirerek 21. yüzyılda da sürdüreceği açıkça
görülmektedir.
Halihazırda dünya günlük petrol üretimi 70 milyon
varildir. Gelecek 5 yıl içinde günlük dünya petrol
talebi 7 ile 12 milyon varil arasında artış
gösterecek, 2010 yılında 100 milyon varile ulaşacak
ve 2020 yılında 140 milyon varille talep iki katına
çıkacaktır. Bu rakam, 7.3 milyar ton petrol
demektir.
1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla
birlikte bağımsızlıklarını kazanan Hazar Bölgesi
ülkelerinin petrol ve doğalgaz bakımından Basra
Körfezi ülkelerine rakip olacak nitelik ve
nicelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Dünya, petrolün birinci paylaşımını 20. yüzyıl
boyunca büyük kavga ve acılar içinde yaşadı. İkinci
dünya savaşı ve sayısız bölgesel veya iç kargaşa ve
çatışmanın odağı oldu petrol. Petrol para ve güçtü
ve aynı zamanda kan ve gözyaşı oldu. Bu satırların
yazıldığı saatlerde Amerika ve müttefikleri Basra
Körfezi önlerinde petrol odaklı yeni bir kavganın
örneğini sergilemekteler. Pertolün ikinci paylaşımı
olarak da adlandırılan Kafkaslar, Hazar ve Orta
Asya kıpır kıpır, tik tahminlere göre 4 milyar varil
petrol rezevleri ile zengin doğalgaz kaynakları
dünyanın gözünün bu bölgelere dönmesine yol açtı.
Azarbeybacan'daki darbeler ve ülkenin % 20 sinin
işgal altında olması Gürcistan Devlet Başkanının
ikinci suikasttan kurtulması ve birinci Devlet
Başkanının öldürülmesi ve içsavaş ve Petrosyan'ın
Ermenistan Devlet Başkanlığından ayrılması petrolün
ikinci paylaşımındaki kavgaların ilk işaretleri
değil mi? 1995 yılındaki bir görüşmemizde
Türkmenistan Cumhurbaşkanı Türkmenbaşı,
"Kafkaslara uzun süre istikrar gelmiyecek" demişti.
Korkarım; çok haklı.
1991 yılında Sovyetler Birliği dağılırken ve
Komünizim çökerken Çarlık Rusyası zamanında
esasları oluşturulan Rus emperyal emellerin de sona
erdiği sanılmıştır. Bu büyük bir yanılgı idi.
Kanımca Sovyetler Birliği dağılmamış, bir rejimin
iflası dolayısıyla rejimin asıl sahibi olan Ruslar
tarafından bilinçli olarak dağıtılmıştı. Böylece
iflas eden bir ideolojinin Rusya'ya yüklediği
soaımluluk ve zorunluluklardan kurtulunuyor ama
varolan avantajlar ve imkanların muafazası için yeni
oyun ve organizasyonlara başvuruluyor ve
başvurulacak da. Önce dağıtılıp bağımsızlaştırılan
devletler önce birlik devletler ve daha sonra
entegre devletler halinde yeniden
bütünleştiriliyorlar. Direnenler, bir şekilde
cezalandırılıyordu.
Sovyetler Birliğinin dağılması sadece yeni
devletlerin ortaya çıkışına yol açmamış onun
ötesinde tek kutuplu hale gelen dünyanın bu
bölgesinde değişen güç dengeleri sonucu Türkiye ve
İran önemli bir konuma yükselmişlerdir. Türkiye ve
iran'ın Kafkasya ve Hazar bölgesi ülkeleriyle olan
Coğrafi, Tarihi ve Kültürel bağlan ve Rusya
Federasyonunun geçmişten beri devam eden hak ve
talepleri bu üç ülkeyi siyasi ve ekonomik çıkarları
açısından rekabet eder hale getirmektedir.
Bölgenin petrol ve doğalgaz bakımından var olan
zenginliği ve stratejik durumu Batı Dünyasının ve
dünyada tek patron durumunda kalan Amerika Birleşik
Devletlerinin temel ilgi odağı olması, rekabeti ve
çekişmeyi daha da karmaşık hale getimnektedir.
Dünyanın hemen hemen her petrol bölgesinde kuyular
işleten ve nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar her
safhada etkili olan entegre dev petrol
şirketlerinin milyar dolarlarla ifade edilen bu
bölge petrol ve doğalgazına iştahla yaklaşımları ve
bölge ülkelerinin talep ve ihtiyaçları da dikkate
alındığında kurtlar sofrasında petrolün bu ikinci
bölüşümünde nelerin olabileceğini kestirmek çok da
zor olmasa gerek. Her ne kadar A.BD bu bölgede
işbirliği ve herkesin kazanabileceği bir uzlaşma
önermesine rağmen bunun nasıl başarılabileceğini
tam olarak ortaya koyabilmiş değil. Ayrıca iran'a
uygulanan ambargo ve Iran-Rus yakınlaşması
bölgedeki olumlu gelişmeleri engelleyici mahiyette.
Sovyetler Birliğinin aniden dağılması karşısında
Türkiye'nin böyle bir beklentisi olmadığından
herhangi bir hazırlığı da yoktu. Her ne kadar
Mustafa Kemal ATATÜRK ta 1927 de, "Sovyetler Birliği
bizim büyük komşumuz ve dostumuzdur. Ancak bir gün
yıkılacaktır. Orada bize her bakımdan çok yakın
milletler vardır, onun için o güne hazırlıklı
olmalısınız". Mealinde sözlerini hiç dikkate
almadığımız maalesef anlaşılmıştır. Buna rağmen
coğrafyası, tarihi ve kültürel bağları bir anda
Türkiye'yi bölgede önemli ve iddialı Devlet haline
getirdi, iran'ın ideolojik yayılma emelleri, Rusya
Federasyonunun geleceğiyle ilgili belirsizlikler,
Batı Dünyasında Türkiye, Bu bölge Ülkeleri için iyi
bir model olabilir düşüncesini dillendirirken iç
politikaya gömülmüş kısır politikacılar olayın
ciddiyetini ve ehemmiyetini kavraya-madılar.
Kalabalık ama amaçsız ziyaretler ve ziyaretlerde
harcanan zamanlar ve bol kardeşlik nutuklan verilen
ve yerine getirilmiyen sözler hem bu ülkelerde
hayal kırıklığı, hem yeraltı ve hem de hiçbir
birikim ve hazırlık olmadan "Adriyatik'ten-Çin
şeddine kadar Türk dünyası" palavraları Batı
dünyasını ürküttü ve yeni arayış ve stratejilere
yöneltti. Dağılmanın şaşkınlığını atan Rusya
Federasyonu tekrar toplanmağa başlamış bölge
siyasetine ve olaylarına ağırlığını koyuyordu.
1993'ün ortalarında Türkiye ile ortak hareket etmek
için çaba sar-feden ve anlaşmalar yapan Rusya
Federasyonu 1994 başından itibaren insiyatifi ele
geçirmişti. 12 Araık 1994'teki Baku anlaşmasına göre
me-ga projede Türkiye'nin 1.75'te kalırken Azer-beycan
hisselerinden 10'nu Rusya alarak, herhangi bir
bonus ödemeden ve mega projeye tam ortak alarak
yerini alıyordu. Azerbeycan iran'a 5 hissesini
önermişti. Amerika hükümetinin iran'a tepki
göstermesi ve Mega projede yer alan şirketlerin
ortak olarak kabul etmemesi sonucu Iran bu hisseyi
kabul etmedi. Türkiye daha sonra bu 5 hisseyi büyük
uğraşlarla ve American Exxon şirketinin diğer 5
hisse için ödediği miktarı ödiyerek alabildi. Üretim
anlaşmasında büyük bir pay alan Rusya, Azerbeycan
petrolünün taşınmasında söz sahibi olabilmek için
Baku Novorossıysk hattı üzerin-denki Çeçenistan'a
saldırdı.
Azerbeycan ve Kazakistan bağımsızlıklarını
ilanlarının ardından yabancı petrol şirketleri (FOC)
bu devletlere başvurarak ham petrol ve doğalgaz
konularında ortak çalışma teklif etmişlerdi.
Azerbeycan'da Azeri, Güneşli ve Çırak (Mega Proje)
petrol sahalarının işletilmesi için yapılan
çalışmalara TPAO da katılmıştır. Çalışmalar iki
yönlü olarak sürdürülmüştür.
Rezerv tespit, Üretim ve üretim paylaşımı,
Üretilecek ham petrolün ihracı. Botaş, yabancı
petrol şirketleriyle ihraç çalışmalarına Azerbeycan
Hükümetinin daveti üzerinde Kasım 1992 tarihinde
katılmış ve ortak çalışma sonucu ham petrolün ihracı
için üç ana güzergah belirlenmiştir.
- Bakü-Novorossiysk (Rusya)
- Bakü-Poti (Gürcistan)
- Bakü-Ceyhan (Türkiye)
Bu güzergahlar üzerinde yapılan teknik ve ekonomik
çalışmalar sonucu Bakü-Ceyhan teknik ve ekonomik
bakımdan en elverişli yol olarak kabul görmüştür.
Ancak Elçibey'in devrilmesi ile başa geçen Aliev'in
eski çalışma ve anlaşmaları geçersiz sayması sonucu
ve daha sonra kurulan üretim konsorsiyomuna paralel
Boru hattı konsorsiyumunun oluşturulmaması
Türkiye'yi Boru Hattı bakımından geriye
düşürmüştür. Dünya petrol talebini ve bölgedeki
istikrarsızlığı dikkate alarak mega projeye dahil
şirketler üretilecek petrolü erken petrol ve ana
petrol diye ikiye ayırarak Bükü-Ceyhan'ı
belirsizliğe itmişlerdir. Bütün bunlar olurken
Türkiye Bölgede sürekli irtifa kaybetmiş, daha
kötüsü içerde de politik ve ekonomik çalkantılar ve
istikrarsızlıklar petrol politikasını da
başarısızlığa uğratmıştır. Buna rağmen bir avuç
idealist teknokrat hazırladığı Hazar-Akdeniz Ham
petrol Boru Hattı Projesini Ocak 1995 başında
Amerika'da Dünya petrol camiasına ve ilgililere
tanıtmış ve Amerikan Hükümetinin desteğini
sağlamıştır. Bu proje' ile Türkiye; 2010 yılında
bölgede 120 milyon ton/yıl petrol üreteceğini bu
petrolün bir kısmının mevcut hatlarla (Rus Hatları)
dünya pazarlarına çıkarılacağını, bölgede
tüketilmeyen ve mevcut hatlarla da taşınması mümkün
olmayan 25 milyon ton/yıl Azeri petrolü ile 20
milyon ton/yıl Kazak petrolünü Akdeniz'e taşımayı
taahhüt etmiş olmakta ve bu projenin Rus mevcut
hatlarının rakibi olmayıp Karadeniz ve Boğazlar
şartlarından kaynaklanan tamamlayıca bir proje
olduğunu ve projenin herkese açık olduğunu
bildirmiştir. Ayrıca finans ve kalıtım desteği
olması halinde kendisinin finans edebileceği çok
düşük tarife uygulanacağı ve erken petrolü yani
Bakü-Ceyhan inşa edilinceye kadar yapılacak
üretimin tamamını Bakü'de satın alabileceği
hususunu da tayit etmiştir. Bütün bunlar olurken,
Amerika Bakü-Ceyhan'a destek vermiş iken, 28 Şubat
1995'te Tiflis'te Türkiye-Gürcistan Antlaşması
Bakü-Ceyhan'ın Gürcis-tan'dan geçmesi koşulu ile
erken petrolün mevcut hatlar ve demiryolu üzerinden
Ba-tum'a taşınması konusunda imzalanırken za-manın
Başbakanın yakın çevresi ve bir kısım hariciyenin
bir yabancı firma projesi olan Ba-kü-Supsa hattına
destek vermesi, bir anlamda Bakü-Ceyhan projesinin
bitkisel hayata sürüklemiştir.
Türkiye, Hazar-Akdeniz hattı projesi ile belli başlı
amaçları şu idi.
- Petrolün Karadeniz yerine Akdeniz'e inmesini
saklamak ve dolayısıyla Boğazlan ve 10 milyon
insanın yaşadığı İstanbul'u güvende tutmak.
- İddialı bir devlet olarak Bölgede etkin olmak,
- Bölgedeki ekonomik faaliyetler içinde yer almak,
- Bölge ülkelerine yardımcı olmak,
- Kendi ihtiyacı olan petrolü ve doğalga-zı daha
emin bir kaynaktan daha ucuz olarak temin etmek.
Türkiye Ne Yapabilirdi? Ne Yaptı?
Herşeyden önce kendi projesine sahip çıkar
gerçekleşmesi için çaba gösterebilirdi. Erken petrol
iran'a giderken Amerika'nın sert tepkisi ile bu dumm
önlenmişti. Rusya Federasyonu ile anlaşarak erken
petrolün Bükü No-vorossıysk yolu ile ana petrolün
Bakü-Ceyhan yolu ile taşınması sağlanabilirdi.
Bunlar yapılmadığı gibi aksine Bakü-Ceyhan'ın en
önemli rakiplerinden Bakü-Poti (Supsa) hattına
destek verildi. 9 Ekim 1995'te Bakü'de yapılan
anlaşma ile üç taşıma yolundan ikisine
(Bakü-Ceyhan Hariç) izin verildi. Türkiye Bölge
petrolünü Akdenize taşımayı amaçlarken, petrol
hem-de iki hattan Karadenizi hedeflemiş gözüküyor.
Erken petrol, Bakü-Novorossıysk hattından ve
dolayısıyla Boğazlardan dünya pazarlarına çıkarken
ana petrol de Bakü-Supsa hattının tamamlanmasıyla
iki yoldan hızla Karadeniz'e ulaşacaktır.
Bakü-Ceyhan dünya petrol talebinin miktarına ve
yönüne bağlı olarak artan üretim miktannı
bekleyecektir. Tabii bu arada Amerika İran
ilişkileri değişir ve müspet hale gelirse ki bunun
işaretleri görülmektedir, işte o zaman yapımı daha
da gecikecek hale düşer. Alternatif yolların da
gündeme gelmesi halinde tatlı bir Türk rüyası olarak
tebessümle hatırlanacaktır.
Türkmen gazının Türkiye'ye ve Türkiye üzerinde
Avrupa'ya naklini öngören projenin duromu da
belirsizdir.
Türkiye gaz projeleri ile iki temel amacı
gerçekleştirmek istemişti .
-ihtiyacı olan gazı farklı kaynaklardan temin etmek.
-Sadece müşteri olarak değil partner (ortak) olarak
ve eşit şekilde projelerde yer almak ve ayrıca Türk
Cumhuriyetlerinin gazlarının bağımsız bir yolla
dünya hatlarıyla piyasaya arzını sağlamak.
Türkmen gazı Türkiye'ye gelecek ama bu bizim
istediğimiz ve partner olarak yer alacağımız bir
yolla değil.
Türkiye, Türkmen gazının Rusya ve Iran üzerinden
alacak ve sadece müşteri konumunda olacaktır. Bu
iki ülke Türkmenistan'dan çok ucuza kapattıkları
gazı bize dünya hatları üzerinden satacaklardır.
Ayrıca Amerikan şirketleri sıvılaştırılmış doğalgaz
şeklinde pahalı körfez ülkeleri gazlarını yine bize
satacaklardır.
20. yüzyıl Arap aleminin yakaladığı fırsatların
heba edildiği bir yüzyıl oldu. Umarım, 21. yüzyıl da
Türk dünyasının hüsran yüzyıl olmaz.
Bir dönemi kısaca özetlerken "ne yapmalı" sorusunu
cevaplamıyacağım. Sadece bireysel çıkarların yön
verdiği olaylarda doğru cevaplar sadece can sıkıcı
olabilir.
|