Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Piyasa Süreci Teorisinin Ahlâk Anlayışı Üzerine Bir Not 

1.  Giriş 

Sosyal bilimler felsefesinde ahlâkın pratik ve teorik yeri en önemli tartışmalar­dan birini oluşturmaktadır. Özellikle, "modern" kavramıyla tanımlanan sosyal düşüncenin bir uzantısı olan "neo-klâsik" iktisat, ahlâk kavramını dışlayan bir sistem kurmaktadır. Nitekim neo-klâsik iktisadın firma teorisinde, ahlâkın yeri olmadığı gibi, bütüncül bir model olarak tanımlanan bu sistemde herhangi bir ahlâk temelli yapı, sistemin yetersizliğine de işaret edeceğinden, teorik tutarsızlı­ğa yol açmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bireylerin davranışları ve piyasada or­taya çıkan sonuçlar arasında nedensellik kurmak her zaman mümkün olmamakta, ayrıca belirli bir ahlâkî normdan hareketle piyasada ortaya çıkan sonucu değerlen­direbilmek de imkânsız hale gelmektedir.

Bu yazı çerçevesinde vurgulanmak istenen en temel nokta, piyasaya dışarıdan belirli bir ahlâk normunu zoraki bir şekilde uygulatmanın beklenilmeyen olumsuz sonuçlar doğuracağını ifade etmektir. Toplumların kendi çıkarlarını güden birey­lerden oluşması ve bu bireylerin hali hazırda bir ahlâk tasavvurlarının olması hem bireylerin sübjektif değer yargılarında hem de tercihlerinde etkin rol oynamakta­dır. Bunların dışındaki ahlâkî dayatmalar sadece işlem maliyetlerini daha da artı­racaktır. Ahlâkın piyasa iştirakçilerinin kendi yapısında varolduğunu ifade eden ve piyasa dışından yapılacak olan ahlâkî baskıların olumsuzluk meydana getirece­ğini ortaya koyan piyasa süreci teorisi bu konuda "ahlâkın ilgisizliği argümanı"nı geliştirmiş ve kendiliğinden bir düzenin kendi ahlâk anlayışını da geliştereceğini öngörmüştür. Bu nedenle, ahlâk sorununa dışsal bir çözüm bulma çabasının sade­ce sosyal problemleri artıracağını iddia etmiştir. 

2.  İktisat, Piyasa ve Ahlâk 

İktisat bilimi içinde ahlâk tartışmaları, çoğunlukla, piyasanın, servetin yaratıl­masında oldukça etkin olmasına karşın, dağıtım süreçlerinde başarısız olduğu iddiası çevresinde yapılmaktadır. Buradan hareketle, ahlâkı temel alan bir mekanizma­nın dağıtımı yapmakta daha etkili olacağı görüşü, yaygın olarak kabul edilmekte­dir. Ancak, piyasa süreci teorisi, bu görüşün karşısında yer almaktadır. Bu teoriye göre, piyasa mekanizması ekonomide bilginin en etkin aktarılması yoludur. Bu an-lamıyla da, herhangi bir adaletsizliğe yol açmamaktadır. Kendi kararlarını vermekte özgür olan bireyler, piyasanın yarattığı ve dağıttığı bilgi ile hareket edeceklerdir. Daha da önemlisi, piyasanın herhangi bir adaletsizliği düzeltmek gibi bir amacı da yoktur. Piyasa, bireylere daha etkin kararlar vermelerini sağlayacak bir araçtır. Piyasanın hem servetin yaratılmasını hem de dağıtımını etkin yaptığını savunan piyasa süreci teorisine göre; bu sisteme yapılacak müdahaleler, sisteme yanlış bilgilerin girmesine ve bireylerin sistemdeki bilgileri yanlış yorumlamalarına neden olacaktır. Piyasa, bireysel tercihlerin ve bekleyişlerin fiyatlar yoluyla birbiriyle uyumlu hale getirildiği bir sistem olduğu için, ahlâkî normlar veya tercihlerin de etkin bir şekilde işlemesi piyasa sisteminde yer alacaktır. Sübjektif tercihlerin yön­lendirmesi ile işleyen piyasa, bireylerin bir düzen içerisinde hareket edebilme­lerine de imkân sağlamaktadır. Tercihlerin ne ölçüde realize edilebileceği de piya­sa içerisinde belirlenmektedir. Bireylerin tercihlerini yanlış yapmaları veya piya­sadaki bilgiyi yanlış yorumlamaları sonucu ortaya çıkacak olan etkinsizlikler bile, diğer bireyler için işlem maliyetlerini azaltan unsurlar olacak ve piyasa dinamik bir süreçte bilginin daha etkin kullanımını sağlayabilecektir. 

Bu çerçevede, piyasada işlem yapan bireyler, piyasanın yarattığı ve dağıttığı bilgiyi istedikleri şekilde kullanma özgürlüğüne sahiptirler. Piyasa mekanizması­nın, bireylerin tercihleri ve amaçları dışında sağlamayı hedeflediği ve önceden ta­nımlanmış bir amacı bulunmamaktadır. Bu sistem içinde, toplam piyasa iştirak­çileri açısından, minimum maliyete yol açan amaçların gerçekleştirilmesi daha fazla olacaktır. Nitekim, bireylerin niyetleri veya motivasyonlarından ziyade, top­lumdan yansıyan sübjektif bekleyişleri ne ölçüde karşılayabildikleri belirleyici olacaktır. Bireylerin ahlâkî tercihlerinin ne olduğu, davranışlarının piyasadaki so­nuçları açısından belirleyici olmayacaktır. Piyasayı bireylerin tercihleri ve anla­yışları dışında genel bir ahlâk normunu sağlamaya yönelik bir araç olarak gör­mek, dışsal amaçları modele dâhil etmeyi getirecektir. 

Herhangi bir ahlâkî meşrulaştırmayı dışlayan piyasa süreci teorisi, klâsik libe­ral prensipler içerisinde, piyasanın ahlâk yapısından bağımsız olmasını ileri sür­mektedir. İşleyen bir piyasa içinde zaten ahlâkî tercihler ve niyetler piyasayla uyumlu hale geleceği için, bireylerin ahlâkî anlayışının piyasa üzerinde bir etkisi olmaya­caktır. Bununla birlikte, piyasa mekanizmasının adaletli işlemediği argümanı, ahlâkın tamamlayıcı bir unsur olarak sunulmasına meşru bir zemin sağlamaktadır. Belirli bir düzen anlayışı ve özgürlüklerin kısıtlanması yoluyla piyasaya müdahale çaba­ları, piyasanın etkin bir şekilde işlemesini engellemektedir. 

Ahlâkın gerekliliği problemini devletin ekonomik hayattaki yeriyle de ilişki-lendirmek faydalı olacaktır. Eğer piyasa sistemi, Hayek ve takipçilerinin iddia ettiği gibi, ahlâktan bağımsız olarak serveti hem yaratıp hem de dağıtacaksa, bu açıdan devletin de ekonomik gerekliliğinin tartışılması söz konusu olacaktır. Birey­sel hakların bir koruyucusu olmaktan öte bir anlam taşımaması beklenen devletin, bireylerin amaçlarım belirli şekillerde tanımlar hale gelmesi ve belirli bir ahlâkî normu uygulatma çabası içine girmesi, piyasanın işlemesi önünde önemli bir engel teşkil edecektir.' Piyasadaki bireylerin fiyat sinyallerini etkin olmayan sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamasına yol açacak olan bu müdahaleler, nihaî amaçlar-dan bağımsız olan piyasanın belirli amaçlar yönünde manipüle edilmesine neden olacaktır. 

Devletin toplumsal refahı artırıcı bir fonksiyon üstlenmesi, bireysel hakların korunmasının önüne geçtiği durumlarda, bireysel ahlâkın üstünde bir sosyal kamu ahlâkının empoze edilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Bu ise, sadece ekonomik sonuçları itibariyle bile bireylerin seçim özgürlüklerinin kısıtlanmasına neden ol-inakta ve bireyin üstünde olan bir devlet anlayışına yönelmektedir. Devlet müdahalelerinin başarısızlığının teorik nedenlerinin başında gelen bilgi problemi açısın-dan bakıldığında da, böyle bir sistemin kendi hedeflediği amaçları açısından bile etkin olmayan sonuçlar ortaya çıkaracağı muhakkaktır. 

Ekonomik kurumlan ahlâkî bir temele dayandırma çabası, devletin de ahlâkî bir temele dayandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu, yukarıda işaret edilen problemle­rin sistemin ayrılmaz bir parçası olmasını kolaylaştırmaktadır.

Buraya kadar piyasa süreci teorisinin genel olarak ahlâk ve piyasa ilişkisine bakış açısını ifade ettikten sonra, şimdi piyasa süreci teorisinin dışarıdan ahlâk empoze edilmesine karşı olmasının nedenlerini ve fikrî temellerini belirtmek yararlı olacaktır. Her ne kadar bu soruya etraflıca bir cevap verebilmek bu yazı içerisinde mümkün değilse de bu karşıtlığın Avusturya İktisat Okulu'nun kurucusu olan Cari Menger ile şekillendiğini söyleyebiliriz.

3. Piyasa Süreci ve Ahlâk 

Piyasa süreci teorisinin kumcusu olarak kabul edilen Cari Menger, sosyal bi­limlerin metodu üzerine yazdığı eserinin (1985) son kısmında, iktisada ahlâkî yak­laşımı üç sayfalık kısa bir notta tartışmaktadır. Menger'e göre ahlâk, insan faali­yetini ve sosyal kurumların gelişimini anlamakta özel bir yere sahip değildir. Ahlâk'ın da bilimsel bir kategori olarak incelenebileceğini kabul eden Menger, bu bağ­lamda ahlâka ayrıcalıklı bir yer vermeye de gerek görmemektedir (1985, s. 62). Bu nedenle, ahlâk piyasadaki bireylerin bilgiyi değerlendirmelerinin bir üst kategorisi olarak kullanılmamalıdır. Piyasa sistemi, bir başka deyişle katallaksi (evrensel mübadele ağı) içinde, bireylerin davranışları her zaman ilk baştaki niyetlerine uy­gun sonuçlar vermeyebilmektedir. Diğer bütün sosyal kurumların olduğu gibi, ah­lâkî davranışların da niyetlenmemiş (unintended) sonuçları kaçınılmazdır. Bu ah­lâkı incelemenin anlamsız olduğu veya ahlâkın gereksizliği şeklinde bir sonuca gitmemektedir. Aksine, sosyal kurumların kendiliğinden oluşumunda toplumun ahlâk dokusu önemli bir belirleyicidir. Ancak, nedensellik ilişkileri bağlamında ahlâk, ekonomik hayata ilişkin anlamlı sonuçlar üretememektedir. Kendiliğinden doğan düzen geleneğinin önemli bir temsilcisi olarak kabul edilen Menger'in iktisadî anlayışının merkezinde, kendi çıkarını düşünen bireyle-rin davranışlarının niyetlenmemiş yansımalarıyla ortaya çıkan düzen kavramı bulunmaktadır. Bireylerin motivasyonlarının öneminin olmadığı bir sistemde, ah-lâkın belirleyiciliğinin de ortadan kalkacağını tahmin etmek güç olmayacaktır. Zira bireylerin davranışlarında belirleyici olan rasyonellik olmaktadır. Daha da ötesi, bireylerin motivasyonlarını ve niyetlerini davranışların sonuçlarından ba­ğımsız olarak değerlendirebilmek mümkün değildir. 

Ahlâkî davranışın ekonomik davranışa göre daha etkin sonuçlar ortaya çıkara­cağı düşüncesi, belirli bir ahlâkî norma göre hareket eden bireylerin davranışları­nın niyetlenmemiş (unintended) sonuçlarının olmadığını varsaymaktadır. Bu du­rumda da ahlâkı, diğer sosyal kurumlardan ayrı düşünmek gerekmektedir ki, Men-ger buna yanaşmamaktadır. İnsanın anlayışının ötesinde bir bilgi kategorisine da­yanmak zorunda olan bu düşünce, hermenötiğin bizlere gösterdiği pek çok prob­lemin de bir varsayımla dışlanmasını getirmektedir. Böyle bir anlayış, bizi, doğru­nun objektif ve mutlak olması ve bireylerin de bu insanüstü kategoriyi tam olarak anlayıp uygulamaları gibi tarihle pek de uyumlu olmayan bir sonuca götürmekte­dir. 

Menger'e göre, sosyal kurumlar bireylerin bilinçli davranışlarıyla değil, kendi çıkarları peşinde koşmalarının tali sonuçları olarak ortaya çıkmaktadır (1985, s. 146). Bunun ekonomideki en önemli örnekleri, piyasa ve paradır. Bireyler, piyasa­ları bilinçli olarak kurmazlar, nihaî amaçlan piyasada mübadele yapmaktır. Piyasa bunun bir tali sonucudur. Tarihte de piyasalar kendiliğinden doğan bir düzen çerçe­vesinde ortaya çıkmışlardır. Aynı şekilde, paranın ortaya çıkışı da kendiliğinden doğan bir düzeni takip etmektedir7 (1985, s. 146; 1994, s. 257-62). Ahlâkın da bireylerin bilinçli tercihlerinin dışında ortaya çıktığını düşünen Menger, doğal kanunların bu bilinçli tercihlerinin dışında ortaya çıktığını düşünen Menger, doğal kanunların bu alanda da işlediğini savunmaktadır.8 Sosyal bir yapı olarak ahlâk sistemi de kendiliğinden doğan düzen ve evrim kavramları çerçevesinde anlaşılabilecek bir olgudur. Menger'in görüşlerinin doğal bir uzantısı sübjektif değer teorisinde ken­disini bulmaktadır. Malların değerinin tüketicilerin bu mallara verdiği değer üstü ne kurulu olduğunu düşündüğümüzde, bireylerin ahlâkî değerlendirmeleri de mal ların değerinin ne olacağı üzerinde dolaylı olarak etkili olacaktır. 

Ahlâkî yapıların toplumun işlem maliyetlerini azalttığı bir gerçektir. Bireylerin davranışlarının istenmeyen sonuçlarını azaltmak, veya daha az maliyetli hale getirmek yönünde ahlâkın önemli bir fonksiyonu vardır. Ancak bu fonksiyon, ahlâkı diğer sosyal kurumlardan ayrıcalıklı bir noktaya taşımamaktadır. Meselâ, aynı fonksiyonu hukuk kurumunun da oynadığını söylemek mümkündür. Esas amacı işlem maliyetlerini azaltmak olarak belirlediğimiz zaman, ahlâkın gerekliliğini değil, maliyetleri azaltmanın önemini vurgulamış olmaktayız. Hatta bir adım daha  ileri gidersek, böyle bir yaklaşım, ahlâkın herhangi bir sosyal kurum olduğu anla­yışını da desteklemektedir. Hayek'in fikirleri çerçevesinde, ahlâk da diğer kurum­lar gibi grup seçimi (group selection) süreci içinde oluşmaktadır (1988, s. 68). 

Bireylerin sübjektif anlayışlarını ve davranışlarını şekillendiren ahlâkî norm­ların, niyet dışı olarak ortaya çıkan sosyal kurumların anlaşılmasında da yardımcı olması söz konusu değildir. Niyetlerin ahlâkî bir değerlendirmesi, bize motivas­yonlarla sonuçlar arasında mekanistik veya nedensel bir ilişki kurma konusunda yardımcı olamayacaktır. Zira bireysel davranışın sosyal sonuçları, bireysel amaç­larla her zaman aynı değildir. Piyasada sosyal olarak ortaya çıkan sonuçta, sadece bir bireyin değil, diğer bireylerin de etkisi vardır. Düzen ise ancak sosyal sonuç­larla açıklanabilir. 

Bununla birlikte, iyi niyetten iyi sonuçlar ortaya çıkmaz demek (veya tam ter­si), ahlâkın insan davranışları üzerindeki belirleyiciliğini dışlamak anlamına da gelmez. Ancak, bilginin ve zamanın sınırlılığı (veya daha geniş olarak, insanın sonluluğu) ahlâkı temel alan davranış kalıplarının sosyal düzleme taşındığında aynı mükemmellikte sonuçlar vermemesine neden olmaktadır. 

Kendiliğinden düzen içerisinde bireylerin bilgileri azaldıkça ve kısıtları arttık­ça, davranışlarının niyetlenmemiş sonuçlan da artacaktır. Menger'e göre, sosyal bilimlere yönelik araştırmaların temelinde niyetlenmemiş sonuçların azaltılması hedefi olmalıdır. Bireyler belirli davranışlarda bulunurken, diğer bireylerin nasıl davranacaklarını da dikkate almak zorunda olduklarından, kendi ahlâkî motivas­yonlarını bilinçli olarak da değiştirme eğilimi geliştireceklerdir. Kendiliğinden doğan düzen zaman içinde dinamik bir dengenin oluşmasını sağlayacaktır. 

Bu sistem içerisinde kurallar, bilgisizliği azaltmaya yönelik evrimsel bir süreçte oluşan kurallardır. Ahlâkın sosyal düzlemden ziyade bireysel boyutta yer almasını savunan klâsik liberal görüşün kaynağı da böylece ortaya çıkmaktadır. Libe- ral bir sistem kendine ulaşılacak somut ahlâkî kurallar veya ahlâkî uygulamalar koymaz. Bunun yerine, uyulacak kuralların sosyal bir evrim yoluyla oluşmasını "savunur (Hayek, 1988, s. 79). Toplumu bir düzen içerisinde tutacak olan da bu organik doku olacaktır. Böylece davranışların belirli ahlâkî normlara uyup uyma­dığından ziyade, oluşan sosyal kurallara uygunluk belirleyici olmaktadır. Bu da bizi, piyasa süreci teorisinin en temel argümanları arasında yer alan hukukun üs­tünlüğüne götürmektedir. Zira, piyasanın karşılıklı olarak bekleyişlerin uyumlulaştırıldığı bir süreç olduğu kabul edilirse, hangi ahlâkî sistemin tercih edileceğin­den bağımsız olarak bir düzen oluşacaktır. 

Burada özetlenen klâsik liberal anlayış, ahlâkın önemini dışlamamaktadır, sa­dece, bireysel sorumluluğu, sosyal sorumluluğun önüne geçirmektedir. Belirsizli­ğin ortadan kaldırılmasına yardımcı olan ahlâkî davranış, bireyin kendiliğinden doğan düzen içinde uyumlu bir şekilde faaliyet göstermesini kolaylaştırmaktadır. Belirli bir ahlâkî çerçevenin piyasa davranışını kuşatması yerine, piyasa davranı­şını ortaya çıkaran kuralların yapısı daha öncelikli problem haline gelmektedir. 

Bu yüzden, belki de, bütün sosyal kurumlara ilişkin anlayışı tek bir temel düs­tur ile tanımlamak daha doğru olacaktır. 'Rule oflaw' ifadesindeki law (kanun, hukuk) bizi, sosyal hayatı düzenleyen bütün kurumsal yapıların evrimine ilişkin genel bir kurala götürmektedir. Piyasa sistemini oluşturan gönüllü değişim ilkesi, sosyal kurumların ortaya çıkmasında da temel belirleyici olmaktadır. Bu sisteme yapılan müdahaleler, ortaya çıkan kurumsal yapıların, aynı piyasada olduğu gibi, daha düşük sosyal etkinlik düzeylerine ulaşılmasına neden olmaktadır. 

Ahlâkî anlayışlarının ne olduğundan bağımsız olarak, bireylerin ahlâk (ve din) tercihlerine yapılan dışsal müdahaleler kurumların etkin bir şekilde işlemesini engelleyecektir. Herhangi bir ahlâkî düzenleme, ancak bireylerin tercihleri ile uyum­lu ise piyasada kendisine bir yer bulacaktır. Eğer toplumun ahlâkî tercihleri bu düzenleme ile birebir uyuşmuyorsa, bireylerin toplum içindeki faaliyetleri daha maliyetli hale gelecektir.

Buraya kadar tartışılanları özetleyecek olursak, piyasaya dışarıdan ahlâkî norm­ların dayatılması, sadece piyasanın işlemesini zorlaştıracaktır. Bireylerin ahlâk anlayışları, onların piyasadaki tercihlerinde zaten belirleyici olacağı için, bireyle­rin kendi ahlâk anlayışlarının da kendiliğinden bir düzen çerçevesinde geliştiğini düşünmek yanlış olmayacaktır. 

Toplumun bir evrim sonucunda dengeye gelen ahlâk anlayışının dışındaki zorla­malar, devletin toplum üzerinde dışsal amaçlar tanımlamasına yol açar. Bu ise, bireylerin davranışlarını belirleyen teşvik mekanizmalarının etkin sonuçlan orta­ya çıkarmaktan uzaklaşmasına neden olur.  

Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Fuat Oğuz, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005