Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İktisatta Belirsizlik 

"Belirsizlik" gündelik dilde çok sık kullandığımız bir kavram; bilimde ise belir­sizliği soyutlamanın bazı zorlukları bulunmaktadır. Bugünkü sohbetimizde konula­rımızı şu başlıklar altında inceleyeceğiz: İlk önce, iktisatta belirsizliğin nasıl tanım­landığına ve nasıl tanımlanabileceğine ilişkin kavramsal bir gezinti yapacağız; ar­dından iktisadi düşünce tarihinde "belirsizlik" kavramının, Smith öncesinden 20. yüzyıla, tarihsel dönüşümler ışığında nasıl şekillendiğini görmeye çalışacağız. Üçüncü bölümde mikro ve makro ayrımını yaparak konuyu ele almak istedim, çün­kü ders kitaplarında bu ayrım üzerinden hareket ediyor iktisat eğitimi. Mikroda Je-vons'ın açmazını, makroda da Keynes'in keşfini eleştirel bir gözle tartışmak istiyo­rum. Ardından 20. yüzyılda bu konuya çok önemli katkıda bulunan -tabii Keynes'le birlikte- Knight, Hutchison ve Shackle gibi iktisatçıların yaklaşımlarım kısaca tanıt­mak istiyorum. Kuramsal bölüm, kavramın iktisadi düşünce tarihindeki seyri ile bu noktada tamamlanıyor. Belki bu arada sizlerin sorularını alma imkânım olabilir. Sonra beş ve altıncı bölümde, bu kavramsal seyahat sonunda önümüze çıkan sorun­lar veya elde ettiğimiz neticeleri politika çıkarsamalarına nasıl yansıtabileceğimizi tartışmak istiyorum. 

Öncelikle birinci konudan başlayalım. İktisatta belirsizlik nasıl tanımlanmıştı? Bugün nasıl tanımlanıyor? Bugün için dört temel tanım var; birincisi "rasyonel bek­leyişler" yaklaşımının tanımı. "Rasyonel bekleyişler" kavramı çerçevesinde belir­sizlik, bir ihtimali dağılım gibi algılanıyor, ölçülebilir bir ihtimal hesabına indirge­niyor. İkinci yaklaşım da buna benzer, yine belirsizlik sayısal olarak ölçülebilir bir ihtimal dahilinde düşünülüyor; ancak bir farkla. Burada elde edilen ihtimaller dış dünyaya ait olmayan sübjektif bilgi ve beklentilerle izah ediliyor. Bu yaklaşımı da beklenen faydanın maksimizasyonu ya da Friedman ve Savage'ın yaklaşımlarının özünü oluşturuyor. Bugünkü konuşmamda bu iki yaklaşım üzerinde durmayacağım. Bunun nedeni, bu iki yaklaşımın belirsizliği, dış dünyada "tesadüfün dağılımı" ola­rak algılaması üzerine kurulu yapısından kaynaklanmaktadır. Esas üzerinde duraca­ğım üçüncü ve dördüncü yaklaşımlardır. Üçüncüsü, belirsizliğin sayısal olarak ölçü-lemeyen bir ihtimale denk düştüğünü ifade eden veya ihtimali bilginin olmadığı du­rum olarak tanımlanan belirsizlik. Dördüncüsü ise, Knight'm yaklaşımı; iktisatta öl­çülebilenle ölçülemeyeni ayırıyor ve ölçülebilen belirsizliği "risk", ölçülemeyen be­lirsizliği ise "ihtimal ve tesadüfün tatbik edilemeyeceği, uygulanamayacağı bir alan" olarak tanımlıyor. 

Özellikle bir ve ikinci tanıma, rasyonel bekleyişlere ve beklenen fayda yaklaşı­mına "ergodik yaklaşım" adı veriliyor. Burada söylenilmek istenen şu: Geçmiş ista­tistiklerden yararlanarak geleceğin hesaplanması; yani geçmiş istatistikleri geleceğe taşıyarak, geleceğe dair bilginin elde edilmesi yoluna ve anlayışına "ergodik" deni­yor. Bir başka ifadeyle, gelecek sadece geçmişin istatistiksel bir yansıması olarak ifade ediliyor bu anlayışa göre. Bu yaklaşımın "belirsizlik" dediğimiz alanı kavra­yamadığını düşünüyorum. Birazdan nedenlerini açacağım. Keynes'in daha 1938'de bir mektubunda Tinbergen'in ekonometri çalışmalarını değerlendirirken şunları yaz­dığını biliyoruz: "Acaba geleceğin, geçmiş istatistiklerin kesin bir fonksiyonu oldu­ğumu mu varsayılmıştır? Gelecekle ilgili bekleyiş ve güven haline yer ayrılmış mı­dır? Buluşlar, siyaset, çalışma hayatındaki çalkantılar, savaşlar, depremler, mali kriz­ler gibi sayısal olmayan unsurlar hesaba katılmış mıdır? İstatistiksel olarak tedarik edilmediği veya hizaya gelmediği için, birçok hayati unsur dikkate alınmamıştır" di­yor. Yani ekonometri biliminde ya da istatistiksel sahada bu hesaba gelmeyen unsur­ların dikkate alınamadığını veya alınmadığını ifade ederek, bu yaklaşıma önemli bir eleştiri yöneltmektedir Keynes. 

Dolayısıyla bizim burada arayacağımız saha, geçmişten elde ettiğimiz bilgi, ista­tistik ve verileri bilmediğimiz bir geleceğe doğrudan yansıtıp geleceğin nasıl şekil­leneceğini önceden kavramak değil; başka bir yöntemin keşfedilmesi gerekiyor. Er­godik olmayan bir yaklaşım çerçevesi içinde buna yaklaşmak gerekir. Peki, belirsiz­lik nedir, nasıl kavramsallaşabilir, nasıl bir tanımdan yola çıkılabilir? Belirsizlik kavramını, tüketici olarak, üretici olarak, girişimci, yatırımcı, bürokrat, kısaca tüm karar birimlerinin zihinlerinde kurdukları ve hayata geçirdikleri beklentilerinin ters­yüz olması, sükutu hayale uğraması, "beklenmedik unsurların yarattığı yıkım" ola­rak tanımlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde kavramsallaştırdığımızda, bu yaklaşımın ne rasyonel bekleyişler formülü içinde, ne beklenen fayda modeli içinde olduğunu, hatta Keynes ve Knight'ın bahsettiğim üçüncü ve dördüncü tanımlarında da tam olarak bulunmadığını görüyoruz. Karar birimlerinin iktisadi hayatta yanılma­sı ve yanılma sonrasında bu yanılmaya karşı tedbirler alması, öncelikler belirleme­si, tercihlerini ona göre yönlendirmesi yaklaşımı bir risk yönetimi yaklaşımı değil­dir ya da belirli bir ihtimal dahilinde bunları öngöremeyiz. Burada ele aldığım be­lirsizlik tanımı, iktisadın ders kitaplarına girmiş bir tanımlama değil. Ama iktisadi hayattaki "panik, sükutu hayale uğrama, yanılma" dediğimiz olayı nasıl kurgulaya-cağız, nasıl kavramsallaştıracağız? Söylemek istediğim şu: Ergodik dünya içinde es­ki istatistik verilerden hareketle gelecekte karşılaşılabilecek belirsizliği ölçmüş, an­lamış olamıyoruz. John Mills 19. yüzyılda şöyle bir anlatım getiriyor: "Ticari kriz­lerin hastalığı esasında para değil, bir zihin sorunudur. Geniş anlamda panik, kana­atler bohçasının zihinde dağılmasıdır". Buradaki "şaşırma, sürpriz" denilen olayı gündeme getirmek istiyoruz, hayatımızda bu durumlarla karşılaşıyoruz. Yoksa ihti­mallere göre düşünüp hareket etme yaklaşımının başka bir açılım olduğunu, risk algılaması içinde değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla burada riskle be­lirsizlik arasında önemli bir ayrım var. 

Şu hatayı yapmamak gerekiyor: "Belirsizlik" ifadesini çok kullanıyoruz, ama bu rasgele ifade çoğu zaman bir anlam kaybı ortaya çıkarabiliyor. Örneğin, bir kriz süreci belirsizlikle özdeşleştirilebilir mi? "Dengesizlik" dediğimiz zaman, "durgunluk" dediğimiz zaman, bu acaba kavramsal olarak belirsizliği mi ifade edi­yor? Bir toplumun, bir sınıfın, bir grubun belirsizliğinden bahsedebilir miyiz? Bu soruların cevabı, "belirsizlik" dediğimiz olayın yanılmayla ilgili ve bunun da in­sanla ilgili olduğu noktasında buluşturuyor bizi. Biraz eskiye giderek, 900 yıl ön­cesinden Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig'inde yer alan şu beyit dikkat çekici: "Bu 'insan' adı insana yanıldığı için verildi. Yanılmak, insan için yaratıldı." Yanıl­ma ve insan, burada hareket noktası belki bu. Ama nasıl kavramsallaştırılacak? Madem kendi kültürümüzden bir geri dönüşle bir beyit okuduk, bir de Naima Ta-rihi'nden yine belirsizlikle ilgili bir saptama yapalım. Tabii burada Naima'nın 17. yüzyıldaki tarihinde herhangi bir kuramsal endişe bulunmamakla birlikte, tarihçi şu şekilde bir tarif üzerinde durmaktadır: "Eşya ziyade bahaya çıkıp kaht ve gala alâimleri zayi olmakla amme-i halkın kulübüne dehşet düşüp..." (aktaran S.Ülge-ner,1951, Tarihte Darlık Buhranları ve İktisadi Muvazenesizlik Meseleleri, s.53n.l9). Burada bahsetmek istediğimiz bu dehşet duygusunun iktisatta aranma­sı gerekmektedir. 

İktisadın düşünce tarihine hızla geçmek istiyorum. Smith'i bir başlangıç olarak kabul etmekle birlikte, Smith öncesi önem kazanıyor bu çalışmalarda. Çünkü biraz­dan göreceğimiz gibi, özellikle bu kavramsallaştırmanın, yani geleceğin bilinmedi­ği veya "yanılma" dediğimiz olayın iktisattan dışlanması 19. yüzyıla ve özellikle Ri-cardo ve sonrasına rastlıyor. Belki iktisadın bir bilim olma arayışı içinde ve dönemi­nin felsefi bakış açısının da hâkimiyetiyle iktisat, fizik gibi bir bilim olma, yerçeki­mi gibi kanunlar bulma arayışı içinde yol alırken belirsizlik gibi, bir adım sonrası boşluk olan bir kavrama ilgi göstermiyor, kavramı dışlıyor.

Ama 18. yüzyılda ve daha önceki yüzyılda eser veren düşünürlere baktığımız za­man, bu düşünürlerin eserlerinde hiçbir şekilde matematikselleştirme, optimizasyon, kâr maksimizasyonu ya da belli tahditler altında maksimizasyon, minimizasyon gi­bi bir kavram arayışı olmadığı için ve herhangi bir şekilde iktisat gibi bir dalı mü­kemmelleştirmek yönünde bir gayeleri de bulunmadığından, tüm bilgi ağını -siya­set, iktisat, tarih, sosyoloji, psikoloji- bir arada, hatta doğa bilimlerini de bir arada değerlendiren bir bakış açısı içinde kuramlar oluşturmaya ve politikalar sunmaya ça­lışıyorlar. Adam Smith'in yaklaşımı bu çerçevede değerlendirilebilir. Dolayısıyla Smith ve öncesi düşünce tarihi, aslında bizim için bu anlamıyla bir laboratuardır. Be­lirsizlik gibi, iktisadi hayatta yanılmalar gibi, "bekleyişlerin gerçekleşmemesi" de­diğimiz olayların değerlendirilmesi gibi yaklaşımlara, herhalde tam bilgi varsayımı üzerine kurulu olan mikrodan hareketle bakamayız.

Cantillon, Condillac, Boisguilbert belirsizlik konusunu iktisat yazılarında ilk ola­rak etraflıca ele alan düşünürlerdir. Türkiye'de hemen hiç işlenmemiş olan bu konu­lar araştırmaların yapılabileceği açık alanlardır.

Adam Smith'de daha derli toplu, belli bir felsefi birikim üzerine yapılandırılmış bir belirsizlik anlayışı var. Burada çok ayrıntılarıyla açmayacağım; çünkü bu plat­formda iki kez Adam Smith konusunu ele aldım, yazılı hale de geldi. Ama en azın­dan bir iki tespit yapayım. Smith'in önemli bir eseri olan Milletlerin Zenginliği'ni besleyen, ölümünden sonra yayınlanmamış "Astronomi Tarihi" adlı eserinde bu "ya­nılma" ya da "belirsizlik" dediğimiz algılamayla ilgili olarak önemli açıklama ve tespitler bulunmaktadır. Yazarın yaşarken yayınlamadığı metin, Smith'in eserleri için bir altyapı oluşturmaktadır. Smith, insanın davranışsal çerçevesi içinde gelişme­ye ve yeniliğe yol açıcı bir unsur olarak insan zihninin denge durumunda olması ge­rektiğini veya huzur ortamı içinde, sükun ortamı içinde olması gerektiğini ifade et­mektedir. Buradan hareketle hukuk, düzen, güven ile yenilikler ve gelişme arasında bağ kurmaktadır. Smith bu noktada David Hume'un bir tespitini geliştirmektedir. Hume, şöyle diyor: "Hukuktan güvenlik, güvenlikten merak, meraktan da bilgi do­ğar." Adam Smith'in bu sözü biraz daha açtığını görüyoruz. Birinci nokta bu. De­mek ki, Smith'e göre "ilerleme" dediğimiz olay zihin dengesi ya da zihnin sükune­ti ile sağlanabilecektir. 

Bir ikinci unsur ise, "yanılma" ya da zihinsel dengenin yıkılması ve dağılması-dır. İnsanı bir süre için kararsızlığa iterek, akıl yürütme mantığını geçici olarak dur­durmakla birlikte, bir süre sonra yeniden dengeye dönme ve yeniden kafa sakinliği­ni arama çabası ile geleceğe yönelik tahayyül gücünü oluşturmaya gayret ederek ilerleme ve yenilikleri harekete geçirir. Adam Smith'e göre hayal kırıklığı duygusu, bilimsel keşif merakını kamçılar. Ele aldığı iktisadi insan veya ideal tipin can alıcı özelliğini, belirsizlik ve yanılgı karşısında aktif bir tutum alması oluşturmaktadır. Bu tipten farklı olan maceraperestliği, vurgunculuğu, defineciliği, spekülatörlüğü eleş­tirmekte ve dışarıda tutmaktadır. Belirsizliği içselleştiren ve karşı tutum arayışları içinde olan aktif tip öne çıkarılırken, belirsizlikten yararlanan, belirsizliği engelle­meye çalışan veya define peşinde koşan 'tipler'in sermaye birikimini harekete geçi-remeyeceği vurgulanmaktadır. 

Ricardo'yla birlikte daha çok kullanılmaya başlanan aşırı soyut tümdengelimci yöntem ve aktörlerin geleceği tam olarak bildikleri varsayımı, belirsizliği analizler­den dışlamıştır. Bu tutum, Ricardo'dan Senior'e, Senior'den John Stuart Mill'e, John Stuart Mill'den Cairnes'e ve Jevons'a, yani 19. yüzyıl içinde marjinali silere doğru çok az değişikliğe uğrayarak devam etmiştir. 19. yüzyıl, belki çağın özellikleri itiba­riyle parada istikrarın sağlandığı, altın standardının egemen olduğu, Avrupa'da uzun süreli savaşların olmadığı, iktisadi dalgalanmaların muntazam inişler ve çıkışlarla hareket ettiği bir çağ. Böylesi bir çağda, sözü edilen düşünürler yaklaşımlarında be­lirsizliğin alanını daha sınırlı tutmakta, hatta dışlamaktadırlar. Tabii burada Ricardo'dan Jevons a doğru giderken, tam bilgi varsayımının bir ölçüde yumuşatıldığını izlemekle birlikte yetersiz bir tanımlamanın geçerli olduğu ileri sürülebilir.

19.  yüzyıla geldiğimizde karşılaştığımız önemli isim, Cliffe Leslie adlı bir İskoç iktisatçıdır. Tarihçi ekolden geldiği için klasik iktisadın bu soyut tümdengelimci yaklaşımına tepki göstererek iktisatta belirsizliğin bu yaklaşımlar içinde dışlandığı­nı, iktisatta belirsizliğin analiz içine tarihi gözlemler, tarihi vakıaların incelenmesi, tümevarım yöntemiyle alınabileceğini ifade ederek klasik iktisadı eleştirmiştir. Neoklasik iktisat içinde bazı arkadaşlarınızın ders kitaplarında izlediği ve okuduğu tam bilgi varsayımı korunmuştur. Kısmen risk tahlili altında bir eksik bilgi kavram-sallaştırması varolsa da, bu yeterli değildir. 20. yüzyıl başında kavramı tekrardan öne çıkaran isim, Schumpeter olmuştur. Schumpeter 1912 yılında, yayınladığı "İkti­sadi Gelişme Kuramı" adlı kitabında yenilikleri kavramsallaştırma çabası içinde, be­lirsizliği de yaklaşımına dahil etmiştir. Bugün dahi bu esere geri dönüşler yapılmak­tadır. Belirsizliğin yeni bir anlatım olarak özellikle 19. yüzyıldaki tanımlamaya tep­ki olarak ortaya çıkması 20. yüzyılladır. 

Tarihsel dönüşümlerin bu kavramsal yeniden şekillenişte önemli bir rolü var. 1914 Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Ricardo'dan Jevons'a gelen çizgi bir ölçüde devam etmektedir. Tek istisna, Schumpeter'in 1912 tarihli eseridir ve Cliffe Les-lie'nin tepkileridir. 1921-29 arasındaki dönemde, Birinci Dünya Savaşı ile iktisadi kriz dönemi arasındaki dönemde en önemli eser olarak Keynes'in ihtimal üzerine yazdığı eseri ile F.H. Knight'ın 1921 yılında yazdığı "Risk, Belirsizlik ve Kâr" adlı eseridir. 20. yüzyıla damgasını vuran asıl katkı, iktisadi bunalım sonrası ortaya çık­maktadır. Özellikle 1937 yılı bu konuda tam bir zirve noktasıdır. O tarihe baktığımız zaman, gerçekten kuramsal düzeyde iktisattaki bu determinizmin, 19. yüzyıl deter­minizminin en çok tartışıldığı, yeni bir anlatım arayışının olduğu bir yıldır. Baktığı­mız zaman, bugün önemli eserler vermiş olan Hayek, Hutchison, Shackle, Keynes gibi önemli isimler bu tarihte belirsizliği iktisada dahil ediyorlardı.

Prof. Dr. Dinç Alada

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005