Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İleri Sanayi Toplumu ve Sınıf Yapıları 

Prof. Dr. Mustafa E. Erkal 

Makalemizin ilk cümlesini seçmekte ol­dukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. Böyle bir makaleden ziyade kitaplara sığabilecek derin-lige sahip bir konuyu özetleyerek bir yazıya sığdırabilmek kolay bir iş olmasa gerektir. As­lında işin zorluğu şuradadır: Bilhassa 19801er başından bugüne öyle kapsamlı ve değişik te­sirler yaratan olaylar dizisi meydana gelmiştir ki, bu olayları bir asra sığdırabilmek belki mümkün olabilir. 

Sosyal ve iktisadî hayatın yaşanan her bir dönemi kendine has kavramları ortaya çı­karmış ve müesseseleşmeye sebep olmuştur. Bir dönemde sosyal gerçekte farkedilmeyen bir değişme ve onun kavramı bir başka dö­nemde kendisini ortaya koymuştur.  Feodal, şehirli, mavi yakalı, beyaz yakalı, mülkiyet, makine, teknoloji, sanayileşme, hizmetler sek­törü gibi birçok kavram belirli bir sosyal reali­te ile doğmuş ve şekillenmiştir. Toplumların sosyal ve ekonomik göstergelere göre tasnifi de zamanla değişmiştir. Benim öğrencilik yıllarımda bize okutulan   "azgeiişmiş-gelişmekte  olan gelişmiş şeklindeki ayırım da oldukça gerilerde kalmıştır. Bilhassa literatürde II. Dün-ya Harbinden sonra hızlanan sosyal ve ekonomik kalkınma gayretleri ülke tasniflerini de de­ğiştirmiş, ikili ve üçlü tasniflerden çoğulcu tas­niflere geçilmişür. Nitekim, "geleneksel-geleneksel yapıdan çıkan-sanayi öncesi-sanayileş-meye geçiş-sanayi toplumu ve ileri sanayi top­lumu" şeklindeki tasnif çoğulcu tasniflere bir örnektir. Ancak, sosyal bilimlerde mutlak tas­nif ve tanımlar olamayacağına göre, bütün bu denemeler itibarî bir değer taşımaktadır. Aslın­da, tarihi süreç içinde aksini iddia edenler ise, yanılmışlardır. Bu bakımdan, 21. Yüzyıhn eşi­ğinde mutlak değişmez tanım ve değişme mo­dellerinden bahsedenler çelişki içine düştükle­rini görmüşlerdir. Teorik iddialar sosyal gerçek tarafından adetâ yargılanmıştır. 

Tarihi süreç içinde göçebe, yarı göçebe, yerleşik tarım hayatı şeklinde yaşayan insan­oğlu daha sonra bol, standart ve kaliteli kitle üretimi ile ve makine ile tanışmış, sanayi top­lumu dönemini yaşamıştır. Sanayi toplumu kavramı birçok sosyolog ve iktisatçı tarafından 18.Yüzyıl Avrupasında imalat sanayinin önemli rolünü yansıtmak amacı ile kullanılmış, kavram 19 ve 20. Yüzyılın ilk yarısına da dam­gasını vurmuştur. Sanayi toplumu; üretimde tezgahtan fabrikaya geçişi, kitle üretimini, be­yaz yakalı menajerler gerçeğini, mülkiyet ve yönetim fonksiyonlarının farklılaşmasını, nü­fusun şehirli niteliğini, tarım dışı faal nüfusu, verimlilik artışını, kitle eğitimine geçişi, kast değil, fakat statü toplumlarını bir başka ifade ile önemli bir sosyal hareketlilik aracı olan eği­tim yolu ile kazanılan statüye kavuşulmasını, sosyal tabakalaşmanın "eğitim-meslek-statü" sü­recine göre şekilenmesini, sanayi sektörünün geniş istihdam imkanları yaratmasını, artan iş-bülümü ve ihtisaslaşmayı ve endüstri ilişkileri­ni gündeme getirmiştir. Çalışma hayatı ile ilgili menfaat birliklerinin doğuşu, çatışmak toplu pazarlık ve "menfaat çatışmalarının müesseseleştiri/mesi" sanayi toplumunun göstergeleri arasında yer almıştır. W insanlık teknoloji ile ta­nışmış ve onun sürekli kendini yenileyen özel­liğine şahit olmuştur.Bu dönemde işçi ve işve­ren kesiminde  merkezî sendikal hareketler sektör seviyesinde yoğunlaşmıştır. Bu yoğun­laşma, siyaset platformunda işçi partileri ile temsil edilmiştir. Sanayi toplumları Dünyanın birçok yöresinde ürettikleri mal ve hizmetlere geniş pazarlar bularak dış ticaret fazlasına sa­hip olmuşlardır. Sanayi toplumu artan milli ge­lir, sosyal refah ve güvenlik, sanayi sektörün­deki nitelik ve nicelik farklılaşması ve birçok alanda sosya! ve ekonomik gelişmişlik gösterime göre büyük başarılar sağlamıştır. 

Ancak, bunların yanısıra, çevre sorunları, çalışma hayatında ve toplumda yabancılaş­ma, fert ve gruplar arasında sosyal ilişkilerin zayıflaması, sanayileşmenin doğurduğu sosyal hastalıklar (içe kapanma, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı,anomi, yüksek intihar ve boşanma oranları, çeşitli sapma davranışlar, yalnızlaşma, sosyolojik anlamda cemaatleşme vb.) ve daya­nışma eksikliği ile inançlardaki aşınma gibi olumsuz sonuçlar da vermiştir. Bundan dolayı günümüzde insanı kobay yapan sanayi toplu­mu ve onun eş anlamlısı "modern toplum" yar­gılanmaktadır, inanç boşluğunun bazı ideoloji­leri dinleştirmesi, insanın moral yönünün tör­pülenmesi, aydınlanma çağı felsefesinin değiş­meden aynı özelliklerle devam ettiğnin varsa-yılması, her şeyde rasyonel ve mantıkîliği ara­yan yaklaşımlar, "iktisadi insan" dar kalıbı, sa­nayi toplumu insanını beklenmedik sorunlara sürüklemiştir. 

ileri sanayi toplumu ve değişen sınıf ya­pıları, sınıf kavramının aldığı yeni şekle geç­meden evvel bir nokta üzerinde duralım. Mo­dern toplum veya sanayi toplumu geleneksel sektörlerini dışlayarak ve reddederek belirli bir yere gelmiş değildir, O bakımdan, geleneks'el-lik ve modernleşme birbiri ile çatışan birbirle­rinin alternatifi olan kavram ve süreçler değil­dir. Modernleşmede tek bir Batı modeli de yoktur. Bütün mesele neyi ne ölçüde koruya­rak yenileyeceğini ve geliştireceğini farkedebilmektir. Geleneksel ve modern ayırımı ve ikilemi yanlıştır, Batı dışındaki gelişmiş ve ge­lişen ülkelere yanlış adres göstermek ve yanılt­maktır, milli direnci kırmaktır. Böyle bir ayı­rımla Batı dışındaki toplumların geleneksizleştirilmesi hedeflenmektedir. Geleneksel ve mo­dern toplum konusunda Batı merkezli yakla­şımlar bilinmeli ama onlara bilim adına teslim olunmamalıdır. 

Sanayi toplumunun genel bir resmini çizdikten sonra, "ileri sanayi toplumu" veya "bilgi toplumu" , "sanayi-ötesi toplumun da mümeyyiz vasıfları üzerinde kısaca duralım. 

Dünya hızlı bir sosyal değişme geçir mekredır. Bu değişme ve ortaya çıkardığı tesir leri sadece bir veya birkaç ülkeyi değil, bütün ülkeleri global olarak etkilemektedir. Bu de­ğişme, çeşitli yazarlarına da kavuşmuştur. Toff-ler, A.'nın sanayi toplumlarının sosyal ve eko­nomik yapısının değiştiğini ortaya koyduğu "Üçüncü Dalga" görüşü, Naisbitt, J.'nin "Me-gatrends" ve "Global Paradoks", Drucker. P.F.'nin "Kapitalist Ötesi toplum" , Bell, D.'nin "The Corning of Post-lndustrial Society" adlı eserleri değişmenin mütefekkirlerini de buldu­ğunu göstermektedir. Ancak, bu eserlerde or­taya konan ve yorumlanan değişmelere bakış tarzları da eskimiştir. 

Meselâ, Toffler A.'nın sanayi sektörün­den hizmetler sektörüne yatırımların ve istih­damın kayması ile sanayi-ötesi toplumlarda yeni bir refah dalgasının ortaya çıkacağı şek­lindeki "üçüncü dalga" yaklaşımı yenilenmek ihtiyacı göstermektedir. Çünkü, sanayi sektö­ründen hizmetler sektörüne geçişte bu defa hizmetler sektöründe de önemli yapısal değiş­meler ortaya çıkmış, mikroteknoloji ve teleko­münikasyona dayalı yeni hizmet sektörleri doğmuştur. 

-  İleri sanayi toplumu üstün nitelikli in­san gücünü sermaye faktörünün önüne geçir­miştir, (Cogniteria)

- Küreselleşme veya globalleşme artmış, Dünya, globalleşme sürecinde "yön verenler" ve "yön verilenler" şekline bürünmüştür. Eko­nomik ölçek, üretimde ve pazarlamada milletlerarası hale gelmiş, çok uluslu sermaye kolay hareketlilik kazanmış, kültürel standartlaştır-ma eğilimleri görülmüş, sosyal devlet anlayışı ve milli devlet fikri engellerle karşılaşmış, par­ça bütünün önüne geçirilmiş, milletaltı teşki­latlanmalar ve milletlerin kalabalıklaştırılması kabile, boy, aşiret şeklindeki biz şuuaı öne çıkarılmıştır. İnsan hakları konusu, milli huku­ku tamamlar olarak düşünülmüştür. Globalleş­me, baz: milli devletleri daha da güçlendirmiş ve Dünya çapındaki istismara haklılık gerekçe­si yapılmıştır,

-  Sanayi ötesi toplumla ferdî karar ver­me alanı öne çıkmış, 1950'li yıllardan sonra gö­rülen merkezi teşkilât disiplini zayıflamıştır,

-  Sınai mal üretimi yerine bilgi üretimi önem kazanmıştır. Buna paralel olarak, imalât sanayi, sanayi toplumundan beri sürdürdüğü ağırlığını yitirmiştir,

-   Yönetim ve organizasyonda adem-i merkeziyetçilik ağırlıkla hissedilmiştir,

-  İşçi sendikaları büyük oranda güçleri­ni kaybetmişler, toplu pazarlık düzeni sektör ve milli seviyede işleri düzeyine inmiş, işgücü-

nün artan niteliği sendikayı bir aracı olmaktan çıkarmış, işyeri ve grup seviyesinde toplu pa­zarlık ağırlık kazanmıştır. Siyasi alanda da bir zamanlar çalışanların çok şey beklediği işçi partileri ilgi odağı olmaktan çıkmıştır,

- Teknoloji tanımı ve kapsamı değişmiş, esnekliği esas alan üretim teknolojileri geliş­miş, bilgisayar ve telekomünikasyon teknoloji­leri önem kazanmıştır,

- Bilimsel alanda haberleşmede ve inter­net ağındaki gelişmeler çalışmalara hız katmış ve dünyayı küçültmüştür. Bilim hayatında di-siplinlerarası ve disiplinlerüstü yaklaşımlara ihtiyaç doğmuştur,

-  Nitelikli işgücüne olan talebin yüksel­mesi hizmetiçi eğitim ihtiyacının artması, işgücünün yaş ortalamasının yükselmesi, mesleklerin yapı ve niteliklerinde değişme görülmüştür,

- Üretimde, çokluk, çeşitlilik ve esneklik belirli ürün üretme stratejisinin yerini almıştır,

- Piyasaların globalleşmesi ve artan kü­resel rekabet ile birlikte liberal pazar ekonomi­si öne çıkmıştır.

-  Devlet eğitim, sosyal güvenlik ve sağ­lık gibi alanların dışına çıkmıştır,

- Ekonomide özelleştirmenin yaygınlaş­ması görülmüştür, 

-  Hızlanan ve yayılan eğitim ihtiyacının sosyal hareketliliği hızlandırması, "eğitim-mes-lek-statü" sürecinde patlama izlenmiştir.

Eğitimin artan bir hızla sanayi toplu­mundan günümüze sosyal hareketliliği şekil­lendiren temel bir faktör olması, toplumların tabakalaşma piramitleri üzerinde de tesirli ol­muştur. Doğuştan elde edilen statüler sarsılmış ve kazanılan statü ön plana geçmiştir. Max We-ber'in statüye göre tabakalaşma ve sınıfların ortaya çıkması tezi günümüze daha uygundur. 

İnsanlık tarihini mensupları değişme­yen iki sınıfın çatışması (proleterya ve burjuva­zi) olarak gören anlayışın nostalji halini aldığı günümüzde, tabaka ve sınıfların insanların ha­yat boyu hapsedilebileceği hapishane koğuş­ları olmadığını somut olarak ortaya koyan sa­nayi toplumları olmuştur. Sanayileşme ve şe­hirleşme süreci ile Batı toplumlarına has ikili tabakalaşma modeli çok sınıflı bir zemine otur­muş, bunu sanayi toplumunun gelir yaratıcı ve refahı yaygınlaştırıcı sosyal devlet anlayışı sağ­lamıştır. Ekonomide devlet müdahalesi, çalı­şanların menfaat farklılaşması ve satın alma güçlerinin çeşitli politikalarla arttırılması, taban fiyatların asgari ücret ve sosyal güvenliğin çe­şitli baskı gruplanının sendikal teşkilâtlanma­nın,  ekonomik  ve  siyasal  katılmanın,sanayi toplumunun sınıf yapılarını değiştirdiği, istis­marın ve emeğin vasıf kaybının, aşağı doğal sosyal hareketliliğin insanlar için bir kader ol­madığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Sanayileş­me süreci ile beraber şehre ve sanayiye has mesleklerin ortaya çıkışı (esnaf, zanaatkar, tüc­car ve beyaz yakalılar) orta sınıflaşma süreci­ni hızlandırmış, eski ve yeni orta sınıflar ikili sı­nıf kutuplaşmasını çökertmiştir. Parsons'a gö­re, bir taraftan "seçkinlerin çoğulculuğu", di-ğer taraftan "orta sınıflar", sanayi öncesi mev­cut kutuplaşmayı değiştirmiştir. Bir sınıfın di­ğer sınıflar üzerinde mutlak egemenliği tezi paylaşma, katılma, birlikte yaşama ve milli bir topluma dahil olma şeklinde değişmiştir.

Sanayi toplumlarının dikkat çeken özel­liği, kesin ve keskin sınıf tariflerinin ve sınıf sınırlarının tartışılma ortamını ortadan kaldırım­sıdır. Bilhassa, şehidi gerçeği içinde ortaya çı­kan değişik meslekler, aydınlar ve seçkinler, emeğin niteliğindeki ilerlemeler, kol işçisinin vasıflı ve teknik işçi niteliğine bürünmesi, kla­sik sınıf tanımlarını ve sınıflar arasında hasma-ne duyguları sermaye yapan görüşleri boşa çı­karmıştır. Sanayi toplumu, sınıf çatışmalarını değil; farklı sektörlerde menfaat çatışmaları­nın müesseseleştirildiği, "çatışma-uzlaşma-uyum" sürecini işleterek menfaat çatışmalarını çözen mekanizmaların var olduğu bir toplu­mun adıdır. Bu gelişmeler bazı neomarksistlerin klasik teoriye bakışını değiştirmiş, demok­ratik sistemle bütünleşen ve baskı grubu hali­ne gelen sendika ve partilerin Marx'ın öngör­düğü  ihtilâl  ütopyasının  gerçekleşmeyeceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu durumda sınıf çatışması tezinden de uzaklaşılmış, bunun ye­rine çevre, cinsiyet, etnik gibi yeni malzemeler konmuştur. 

Sanayi toplumundaki bu ve buna ben­zer değişmeler ve yapılaşmalar ileri sanayi top­lumlarında daha da gelişmiş, "azalan homo­jenlik' 've "artan heterojenim' sınıf şuuru yeri­ne, meslekî dayanışmayı, ferdi içinde anlamlı kılan ve monotonluktan kurtaran "takım oyu-nu"nu koymuştur.Bazen de dev firmalar ve çok uluslu şirketler, milli toplumların yanı sıra mensubiyet şuurunun odaklandığı unsurlar ol­muştur. Sınıf gibi belirli kriterlere güre gruplaş­malar anlam ve önemini yitirmiştir. Artık fertler üretim araçlarına sahip olup olmamaya göre tasnif edilmemekte, eğitim yolu ile kazandıkla­rı yaratıcı ve yönlendirici özellik ve kabiliyetle­rine göre statü kazanmaktadırlar. Nasıl ki , bir dönem büyük toprak sahipliğine dayanan iti­bar, yerini sermaye ve menkul değerlere bırakmışsa, bugün bunun yerini de "bilgi"ve tekno­lojiye hâkim "beşerî kapital" almıştır. 

Sanayi toplumlarının tartışıldığı dönem­lerden günümüze, A.Giddens'in kaleme aldığı "Gelişmiş Toplumların Sınıf Yapıları" eserin­deki görüşler yenilenmek durumundadır. Zira "ileri sanayi toplumu" sınıfların ortadan kalk­madığı, sınıfsızlığın söz konusu olmadığı, an­cak global sınıf bütünlüğünün farklı göster­gelere göre parçalara ayrıldığı (atomize ol­duğu) bir sosyal yapıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005