Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Karadeniz Bölgesi’nin Çilesi 

Anadolu yarımadasının kuzeyinde bir deniz yeralıyor. Adı; karadeniz... Karadeniz, Sarp sınır kapısından, Trakya'da Rezve deresine kadar olan çok uzun bir kıyı şeridi ile Türki­ye'nin kuzey sınırlarını oluşturuyor. Ayrıca, Sarp sınır kapısın­dan, Sakarya nehrinin doğu yakınlarına kadar uzanan ve içine Anadolu'nun kuzeyindeki tüm sıradağları da alan bölgeye adını vermiş, Karadeniz. İşte bu nedenledir ki, bu bölgemizde yaşa­yan insanımızın genel adı, Karadenizli olmuş... Evet Karadeniz­li denince, akla ilk önce çile geliyor, göç geliyor ve çözüm bek­leyen bir yığın sorun geliyor.

Karadeniz Bölgesi, 7 coğrafî bölgemizden biri. Yüzölçü­mü bakımından Doğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerimizden sonra üçüncü büyüklükte olan Karadeniz Bölgesi, 1990 sayım sonuçlarına göre, 8,5 milyon nüfusu ile, Türkiye toplam nüfu­sunun yaklaşık % 7'sini teşkil ediyor. Yine 1985-1990 arasın­daki nüfus artış hızı itibariyle, 7 coğrafî bölge içinde nüfusu en az artan bölgemiz; Karadeniz. Bu durum, bölgedeki doğum oranlarının az oluşundan değil, bölgeden diğer bölgelere olan hızlı göçten kaynaklanıyor. 

Karadeniz bölgemizden diğer bölgelerimize özellikle Marmara bölgemize olan hızlı nüfus göçünün elbette çok çeşitli sebebleri var. Bütün bu sebebler, fiziki, ekonomik ve sosyal olarak üç ana grupta toplanıyor. 

Fiziki olarak, Karadeniz arazisinin çok dağlık ve sarp olu­şu ve bu dağlık arazinin hızlı akan akarsuların oluşturduğu de­rin vadilerle yarılmış olması önemli rol oynuyor. Herşeyden ön­ce, ülkemizin en fazla yağış alan bu bölgemizde, tüm akarsular, yıl boyunca fazla su taşımakta ve arazinin dik olmasından ötürü hızlı akış göstermektedirler. Hızlı akan akarsular, vadi içinde ne varsa alıp götürmektedir. Arazi yapısının da, müsait olmasından ötürü çok sık, sellenmeler, toprak kayması ve heyelanlar ol­maktadır. Karadenizli'nin yaptığı evi, tarlası ve bahçesi ile bir­likte; çoğu kez her yıl yer değiştirirek, tepeden yamaç boyunca vadinin içine doğru sürekli haraket halinde olup, vadinin içine gelince, akarsu hepsini alıp götürmektedir. Evini ve arazisini sele kaptıran Karadenizli, çareyi göçte aramaktadır. Bazı heye­lanlar da, çok miktarda can ve mal kaybına yol açmaktadır. Bunlara en tipik örnek, Çatak heyelanı. O günlerde yurdumuzu, büyük bir yasa boğan bu olay, 23 Haziran 1988 tarihinde, Maç­ka ilçesi, Çatak köyünde meydana gelmiştir. Sözkonusu heye­landa, 63 vatandaşımızı, toprak ve kaya altında kaybetmiştik. 

Kuşkusuz ekonomik nedenlNrin başında, bölge arazisinin çok dağlık ve sarp oluşu ve buna bağlı olarak tarım arazilerinin çok kısıtlı oluşu geliyor. Bölge çalışan nüfusun % 80'i tarımda çalıştığı halde, tarım arazisi oldukça azdır. Zaten bölge yüzöl­çümünün yarısından fazlası, çayır ve otlak alanlar ile verimsiz boş arazilerden oluşuyor. Buna rağmen, Türkiye genelinde bazı önemli tarım ürünleri ile dikkati çekiyor. Örneğin Dünya fındık üretiminin % 65'ini Türkiye, Türkiye fındık üretiminin % 90'ını Karadeniz bölgesi verir. Yine, Türkiye çay üretiminin % 100'ünü, mısır üretiminin % 45'ini, tütün üretiminin % 15'ini Karadeniz bölgesi sağlar. 

Karadeniz bölgesi, madencilik yönüyle de, Türkiye eko­nomisine damgasını vurmuş bir bölge. Çünkü Türkiye taşkö­mürü üretiminin % 100'ünü bu bölgemiz vermektedir. Öte yan­dan, ülke deniz ürünleri üretiminin % 81'i , yeşilin kırk tonu­nun hakim olduğu bölge, ülke orman ürünleri üretiminin % 25'ini karşılar. Ayrıca, Ereğli ve Karabük demir-çelik fabrika­ları ülke ekonomisine büyük katkıda bulunurlar. 

Ekonomik kaynaklarda söz sahibi olan bu bölgemizden, geçmişten bugüne hala hızlı bir göç dalgası devam ediyor. Ne­den? Çünkü halkın geçim kaynağını bir veya iki tarım ürürtü oluşturuyor. Çay, fındık, veya tütün. Kısacası çeşitlilik yok. Karadeniz insanı umudunu sadece tek bir gelir kaynağına bel bağ­lamış. Zonguldak ve çevresinde sadece karaelmas denilen taş-kömürüne, Samsun ili insanları tütüne, Giresun fındığa, Rize çaya umud bağlamış. Geçim kaynağı sadece bir veya iki ürüne düşünce ve o ürün de bazı yıllarda gelir getirmeyince, Karade­niz İnsanı, çareyi "Gurbetçilik"te buluyor. 

Fiziki ve ekonomik nedenler kadar, sosyal nedenler de, göçte etkili olmuş. Sosyal nedenlerin bazıları; bölge dışı evlilik­ler, basm-yayın, eğitim, etkileşim ve sosyal dayanışma olarak sıralanabilir. Özellikle, daha verimli ve hayat şartlarının daha iyi olduğu bölgelerle evlilik yapanlar, daha iyi yaşamak için bölgeyi terketmi'ş. Basın-yayın, sürekli olarak Türkiye'nin ta­rım ve sanayi bakımından daha gelişmiş bölgelerini gösterince, Karadeniz insanı bu bölgelere doğru göçetmeye başlamış. Gö-çeden insanlar, bölgede kalan insanları etkileyince, göç daha da hızlanmış. Nitekim bugün Türkiye'nin büyük şehirlerinde, Ka­radenizli Terin hakim olduğu mahalle veya semtlerin olmasında, etkileşim ve sosyal dayanışmanın etkisi büyük. 

Gurbetçilik, sanki Karadeniz İnsanı'nın yazgısı. Sanki her Karadenizli, dünyaya gelirken gurbetçi olarak geliyor. Gurbet­çiliği benimsemeyen ve göçetmeyen Karadenizli ise, bir avuç toprağında çile dolduruyor. Ürünü para ederse, o yıl rahat. An­cak tarımsal ürününün verimi düşük olur veya para etmezse, o yıl Karadenizli'nin evi bir çilehane. Peki, çözüm ne? Karade­nizli'nin çilesi hiç bitmeyecek mi? Sorunların çözümü yok mu? Elbette var. 

Başta yukarda belirtilen sorunların çözümünü aramak ge­rekir. Çözüm bekleyen sorunları tamamen çözmek yada aza in­dirgemek, bölgeden diğer bölgelere göçü azaltacaktır. Tarım ürünlerini çeşitlendirmek, çeşitli iş imkanları yaratma, eğitim ve öğretim imkanlarını bölgeye çekmek, basın ve etkileşimin etkilerini azaltmak, önerilerden bazıları. Kısacası, Karadeniz Bölgesi'ni bir bütün olarak değil, birbirinden farklı özellikler gösteren yöreler bazında, sorunlarına çareler aranmalıdır. Bölge üzerinde, çok ayrıntılı araştırmalar yapılmalı ve gerçekçi yatırımlara yönelinmelidir. 

Göç Haritasının Düşündürdükleri 

Ekonomik, toplumsal veya siyasi sebeblerle, bireylerin veya toplulukların bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim bi­rimine ya da bir ülkeden diğer bir ülkeye gitme işine göç "muhaceret" denir. Göçe katılan bireylere veya topluluklara göçmen "muhacir", göçden önce ikamet edilen yere göçveren bölge, göçden sonra iskan edilen bölgeye de göçalan bölge de­nilir. Dünya üzerinde göçler, nicelik ve nitelik bakımından çok çeşitlidir. 

Türkiye'de ise, göçler daha ziyade kırsal bölgelerden bü­yük şehirlere olmaktadır. Türkiye'nin Göç haritasına bakıldı­ğında; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Konya gibi bü­yük şehir merkezlerinin çok fazla oranlarda göç alırken, Tunce­li, Kars, Rize, Artvin, Kastamonu, Sinop, Sivas, Gümüşha-ne,Trabzon, Erzurum gibi illerin de göç veren iller arasında ön sıraları aldığı görülmektedir.Göç veren illerde, kırsal kesimler­de göç verme oranı oldukça yüksektir. Sözgelimi, Erzurum İli, Merkez ilçesi sınırları içinde yeralan Serçeme yöresindeki 29 köy yerleşmesinde yaptığımız bir araştırmada, 1985-1990 dev­resinde nüfusun %o 30 oranında azaldığı tesbit edilmiştir. Azal­manın "aynı hızla devam ettiği takdirde, yöre nüfusunun 2000'li yıllarda sıfırlanacağı hesaplanmıştır. 

Öte yandan Gümüşhane ilinde yaptığımız başka bir araş­tırmada ise, Gümüşhane, Merkez Kale bucağına bağlı Düğün-yazı köyünün nüfusunun sıfırlandığından, 1990 tarihinde, Gü­müşhane Valiliği tarafından, adı geçen bu köyün kayıttan silin­diği ve bu köyün tarihe gömüldüğü tesbit edilmiştir. Ayrıca, Gümüşhane'de, 9 adet köyün nüfusunun 20 kişiden az olduğu ve diğer köylerin de 20 ile 50 arasında nüfusa sahip olduklarını söylersek, bugün için Gümüşhane ili, artık geçmişte söylenen " İki dükkan bir hane, işte size Gümüşhane" özdeyişinin gerçeği ile karşı karşıyadır. Bu ve buna benzer durumlar, göç veren di­ğer iller için de geçerlidir. 

Göç'ün sebebleri arasında; geçim sıkıntısı, daha rahat ya­şama arzusu, şehirlere olan özlem, evlenmeler, eğitim gibi fak­törler sayılabilir. Büyük şehirlerde yüksek öğrenim gören genç­ler, iş sahası olmadığı için, artık kendi köyüne dönmemektedir­ler. Şehirlerde daha rahat yaşama özlemi, kırsal kesimde evlilik yaşına gelmiş genç kızların eş seçmede " Ya şoföre! Ya şehi-re!" tekerlemesini söylemeleri, evlilik yolu ile şehirlere olan göçü, çok iyi bir şekilde açıklar.

Ülkemizde yaşanan göç olayının bir diğer sebebi, terö­rizmdir. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde; terör se­bebiyle, 477'si köy, 1254'ü mezra olmak üzere toplam 1731 yerleşim birimi tamamen, 129'u köy, 154'ü mezra olmak üzere, toplam 283 yerleşim birimi de kısmen boşaltılmıştır. Bu boşel-tılmalar sonucu, Diyarbakır, Adana, Mersin gibi şehirlerimiz çok hızlı bir şekilde göç almış ve bunun sonucunda, bu şehirle­rimizde tüm şehirleşme hareketleri altüst olmuştur. 

Ülkemizin daha ziyade, Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerinden; Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerine doğru gerçekleşen göçler sonucunda büyük sorunlar ortaya çıkmakta­dır. Göç alan illerde; çarpık şehirleşme, alt yapı eksiklikleri,si-yasal huzursuzluklar, sosyal ve kültürel değişimlerden kaynak­lanan sorunlar doğururken, göç veren bölgelerde de; yerleşme­lerin küçülmesi veya ortadan kalkması, tarımsal gelirlerin azal­ması, alilelerin parçalanması gibi sorunlar görülmektedir. 

Bugün İstanbul'a yapılan "Megaköy" "Sivastanbol" "İs-tanbulköy" gibi yakıştırmalar boşuna değildir. Zaten bu şehri­mizin son üç dönemdeki anakent belediye başkanlarının, Bay­burt, Sivas ve Rize kökenli olmaları, İstanbul'a olan göç sahalarmı açıkça ortaya koymaktadır. Peki, ülkemizde göçler durudurulabilir mi? 

Ülkemizde cereyan eden göçler, göç sebebleri ortadan kaldırıldığında, elbette durdurulur. Bunun için de, göç veren bölgelerde; yerleşmeleri, tarım ve hayvancılığı modernize et­mek, atölye tipi sanayi faaliyetlerini teşvik etmek, eğitim ku­rumlarını bu bölgelere kaydırmak, kontrollü olarak bölge kal­kınma kredileri vermek, kırsal kesimdeki can emniyetini sağla­mak ve kısacası şehirsel hayat şartlarını kırsal yerleşmelere ak­tarmak gerekir. Sanırız bu uygulamalar, göçlerin hızını mutlaka azaltacaktır. Nitekim bugün, A.B.D ve Gelişmiş Avrupa ülke­lerinde, göçler ülkemizdekinin tersine olmakta ve sanayi şehir­lerinden kırsal yerleşmelere doğru bir göç hareketi yaşanmakta­dır. 

Eğer 2000'li yıllara, kalkınmış bir Türkiye ile girilmek is­teniyorsa, mutlaka göç sorununa gereken önem verilmeli ve ça­releri üzerinde durulmalıdır. Yoksa, ülkemizde megaköylerin sayısı yıl geçtikçe artacak ve sorunlar yumağı çözülemez bir hal alacaktır. Parolamız; "Hadi köyümüze geri dönelim" olsun, am­ma köylerimiz mahrumiyet bölgesi olmasın. 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005