Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Kurumsal Kalite 

Bu bölümde kurumsal faktörlerin tanımı, kurumsal kalitenin ölçülmesi, kurumsal kalite ve büyüme ile kurumsal kalite ve sermaye hareketleri arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılacaktır. 

Kurumların Tanımı ve Kurumsal Kalitenin Ölçülmesi 

Kurumlar bir toplumdaki oyunun kurallarıdır. Daha açık bir ifadeyle, insanlar arası etkileşimi, ilişkileri düzenleyen ve bizzat insanlar tarafından oluşturularak şekillendirilmiş sınırlamalar topluluğudur (Douglas, 2002: 8). O halde kurumları, bir toplumdaki devlet ile birey ve birey ile birey arasındaki ilişkileri düzenleyen resmi ve resmi olmayan kurallar topluluğu olarak tanımlamak mümkündür. Wesley C. Mitchel, kurumları ‘yaygın kabul gören iyi düzeyde standartlaştırılmış sosyal alışkanlıklar’ olarak tanımlarken, W. Hamilton ise, ‘sürekliliği olan düşünce ve eylem tarzı’ olarak kurumları tanımlamaktadır (Demir, 1996: 174). Bu tanımlardan yola çıkarak, kurumların günlük hayata kurallar koyarak, hayatın belirsizliğini azaltabileceğini söyleyebiliriz. Böylelikle kurumlar, insanların gündelik yaşamı için bir rehber olma özelliği taşımakta ve bireylerin tercihlerini belirlemekte ve sınırlandırmaktadırlar. Kurumsal sınırlamalar, bireylerin neleri yapabileceklerini ve neleri yapmalarının yasak olduğunu ve bireylerin bir takım işlemleri hangi koşullarda yapabileceğinin sınırlarını çizmektedir. Bu nedenle kurumlar insan etkileşimlerinin meydana geldiği bir çerçevedir (Douglas, 2002: 8). Kurumlar resmi ve yazılı kurallardan (hukuk gibi) oluştukları gibi resmi ve yazılı olmayan (gelenek, görenek, adet ve örfler gibi) kurallardan da oluşabilirler. Burada kurumların işlevlerini yerine getirebilmesi açısından önemli olan husus, ihlallerin tespit edilmesi ve cezaların uygulanmasında kesinlik ifade edilmesidir. 

Günlük hayatımızın sınırlarını belirleyen kurumların, ülkelerin ekonomik performansını da etkileyeceği açıktır. Kurumlar teknoloji ile bağlantılı olarak yatırım ve üretim maliyetleri üzerinde etkide bulunmak yoluyla ekonomik performansı da önemli ölçüde etkileyebilirler. Kurumcu hipoteze göre; bazı toplumlar üretimi, yatırımı, istikrarı, yenilik yapmayı, güveni ve beşeri sermayeyi geliştirmeyi sağlayan iyi kurumlara sahiptirler. Đyi kurumların ise sahip oldukları üç temel özellik vardır (Acemoğlu, 2003: 27). 

Bu üç temel özellikten birincisi; kişilerin ekonomik faaliyetlerinin ve çalışmalarının sonucunda elde ettikleri gelirden yararlanabilmek anlamına gelen, mülkiyet haklarının güvence altına alınmış olmasıdır. Mülkiyet hakları, kişilerin sahip oldukları üretim faktörlerini kullanma ve bundan gelir elde etme hakkı anlamına gelir. Mülkiyet haklarının güvence altına alınmış olmasındaki en temel sorumlu devlettir ve bu hakların belirleyicisi de yine devlettir. Ancak mülkiyet haklarının korunmasında sadece yürürlükteki yasalar yeterli olmayabilir. Yasaların, mülkiyet haklarının korunmasında yeterli olabilmesi için, resmi ve yazılı olmayan, gelenek ve görenekler ile toplumsal baskı gibi faktörlerce de desteklenmesi ve sağlıklı bir biçimde uygulanması gerekmektedir. Mülkiyet haklarının güvence altına alınmasıyla işlemlerin maliyetleri azalacak, böylece ekonomik faaliyetler belirli bir etkinlik kazanacaktır. 

Đyi kurumların sahip oldukları ikinci temel özellik ise; elinde siyasi güç bulunduran kesimler ile toplumun üst kesimini oluşturan gruplara mensup kişilerin, toplumsal geliri, yatırımları kısacası ekonomik faaliyetleri kendi amaçları doğrultusunda ele geçirmelerinin yani yolsuzlukların önlenmesidir. 

Đyi kurumların sahip oldukları son temel özellik ise; beşeri sermayenin yenilikçi, çalışma disiplinine sahip olan, güvenilir, eğitim ve uzmanlığa saygılı, tüketimde rasyonellik özelliklerine sahip olacak şekilde geliştirilmesi, eğitilmesi ve gelir getirici aktivitelere yönelme istikrarına sahip olmasıdır (Gökalp ve Baldemir, 2006: 2). 

Ülkelerin siyasi ve ekonomik gelişiminde büyük bir öneme sahip olan bu kurumsal özellikler günümüzde dahi birçok toplumda mevcut değildir. Bu kurumsal özelliklerin eksikliği ise bireyler arasında hukuk kurallarının ayrım göstermesine, toplumun alt kesimleri için mülkiyet haklarının yeterli derecede koruma altına alınmış olmamasına ve toplumun üst kesimlerinden insanların sahip oldukları sınırsız ekonomik ve politik güçle toplum üzerinde baskı oluşturmasına neden olmaktadır. 

Kurumlar ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleriyle orantılı olarak hem üretkenlik artışına hem de azalışına yol açacak, bir takım unsurları içinde barındıran bir kavramdır. Gelişmiş ekonomilerde kurumlar kuruluşları üretken faaliyetlerde bulunmaya teşvik eder. Az gelişmiş ekonomilerde ise, kurumsal kalitenin yoksunluğundan dolayı ekonomide bir karışıklık hâkimdir. Az gelişmiş ülkelerdeki kurumlar ağırlıklı olarak üretim faaliyetleri yerine, yeniden dağıtım faaliyetleri geliştiren, rekabetçi koşullar yerine tekeller yaratan, fırsatları geliştirmek yerine onları kısıtlayan niteliktedir (Gökalp ve Baldemir, 2006: 3). 

Kurumsal kalite kavramı, birbirleriyle son derece alakalı ancak bir o kadar da faklı olan devlet ile birey ve birey ile birey arasındaki mevcut ilişkinin değişik boyutlarından oluşmaktadır. Bu nedenle bir ülkenin kurumsal kalitesinin tanımlanması ve ölçülmesi oldukça zordur.

Ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleriyle o ülkenin kurumsal kalitesi arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaları üç grupta toplamak mümkündür. ilk gruptaki çalışmalarda; kurumsal kaliteyi ölçmek için söz konusu ülkedeki hukukun üstünlüğüne, özel mülkiyet haklarının korunmasına verilen önem, yolsuzluk seviyeleri, bürokratik kalite ve anlaşmaların uygulanabilirliği ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelenmiştir. Đkinci gruptaki çalışmalarda; bireylerin sahip oldukları politik ve sivil haklar ve demokrasinin seviyesini gösteren göstergeler ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelenmiştir. Üçüncü gruptaki çalışmalarda ise; kurumsal kaliteyi ölçmek için, kurumların o ülkedeki makroekonomik istikrarı sağlamada, piyasaları denetleme ve düzenlemede, sosyal güvenliği sağlamada, politik ve sosyal sorunları çözmedeki etkinliğini kullanmaktadır (Karakayalı ve Yanıkkaya, 2006: 5). Ancak bu yaklaşımlarda kullanılmak üzere, objektif ve tam olarak ölçülmesi mümkün olmayan değişkenlerin bulunması oldukça zordur ve hatta imkânsızdır. Bu nedenle mevcut çalışmalarda genellikle sübjektif anketlerden ve bazı özel firmaların ya da uluslararası uzmanların oluşturdukları verilerden yararlanılmaktadır. 

Kurumsal kalite ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar, kurumsal kaliteyi ölçebilmek için birtakım yöntemlerin de geliştirilmesini sağlamışlardır. Mevcut çalışmalar kurumsal kaliteyi ölçmek için birkaç farklı yöntem kullanmışlardır. İlk grup çalışmalar sade bir şekilde, gözlemlenebilmesi daha kolay olan resmi kurumları (mevcut hukuk kurallarını) kullanmışlardır. Bu çalışmaların büyük bölümü mülkiyet hakları ile ortakların ve alacaklıların haklarının korunabilirliğine odaklanmıştır. Bir bölümü ise yönetimin kalitesini belirleyebilmek için politik kararların sıklıkla değişip değişmediğini dikkate almışlardır. Bu yaklaşımın avantajı ölçmesi ve gözlemlenebilmesi nispeten daha kolay olan değişkenleri kullanıyor olmasıdır. Bununla birlikte bu yöntem sadece sınırlı bir grup resmi kuruma uygulanabilmektedir. Gözlemlenmesi ve ölçülmesi zor olduğundan dolayı resmi olmayan kurumların çalışmalara dâhil edilememesi ve daha da kötüsü resmi ve gayrı resmi kurumların işleyişinin birbirinden bağımsız olduğu düşüncesi sadece çalışmanın kapsamını sınırlandırmakla kalmaz aynı zamanda çalışmadan elde edilen sonuçların ciddi bir biçimde sapmasına neden olabilir. 

Đkinci grup çalışmalar ise; kurumları doğrudan gözlemlemek yerine, kurumsal kalitenin ölçülmesi zor olan yönlerini temsilen iyi bir gösterge olduğu düşünülen değişkenler kullanmıştır. Örneğin; bu yöntemde siyasi istikrar seviyesini ölçmek için darbe ve devrim gibi bir takım siyasi olayların meydana geliş sıklığı bir gösterge olarak kabul edilmiştir. Yargının bağımsızlığını ölçmek içinse kamu lehine açılan davaların sıklığına ve bu davaların kaçının kamu aleyhinde sonuçlandığına bakılarak bir sonuca varılır. Kara borsanın ve kayıt dışı ekonominin boyutlarına bakılarak da ekonomik kurumların etkinliği ölçülmeye çalışılır. Bu yöntemde başarı ağırlı olarak kullanılan temsili göstergelerin başarısına bağlıdır. 

Üçüncü grup çalışmalar ise yabancı yatırımcılar için ülke riskleri hakkında bilgi toplayan uzman kuruluşların sağladığı bilgilerden yararlanır. Bu kuruluşlar genellikle daha söz konusu ülkede daha önce yatırım yapmış olan yatırımcılara yolsuzluğun yaygınlığı, anlaşmazlıkların çözümünde ki etkinlik, mülkiyet haklarının korunabilirliği gibi iş dünyasıyla alakalı sorulardan oluşan bir takım anketler yaparak ülke riskleri hakkında bilgi toplarlar. Bu yöntemin avantajı; araştırmacıya, kurumsal kaliteyi ölçülmesi zor olan hususlarıyla birlikte bir bütün olarak araştırmaya dâhil edebilme şansı sunmasıdır. Diğer taraftansa bu bilgilere ne kadar güvenilebileceği hakkında bir takım sorunlar vardır. Bunlardan bir tanesi elde edilen bilgilerin ve değerlemenin oldukça öznel olmasıdır. Diğer bir sorun ise bilgileri toplanması ve indekslerin oluşturulmasındaki yöntemlerin şeffaf olmamasıdır. 

Çalışmalarda sıklıkla kullanılan kurumsal değişkenler hukuk sistemi (hukukun üstünlüğü), kamulaştırma riski, mülkiyet haklarının korunabilirliği, yolsuzluk, bürokratik kalite ve anlaşmaların hükümetler tarafından reddedilmesi riski, gibi değişkenlerdir. Hukuk sistemi var olan hukuk kurallarını, düzenlemeleri, kanunları uygulayan kurumları ve yargı sistemini içermektedir. Hukuk sisteminin iyi olması hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve herkesin kanun önünde eşit olması anlamına gelir ve yabancı yatırımların karar alma sürecinde oldukça etkilidir (Pournarakis ve Varsakeilis, 2004: 81). Bu değişken bir ülkedeki bireylerin, o ülkede var olan kurumlara, kanunları yapma, onları uygulama ve davalar için hüküm verme konularında o kurumların kararlarını kabul etme isteklerini yansıtır. Etkin siyasi kurumlar, güçlü bir mahkeme sistemi ve iktidarın düzenli bir şekilde el değiştirmesi etkin bir hukuki sistemi temsil ederken, aksine sorunları çözmekte kanuni olmayan yollara ya da fiziksel güce başvurma geleneğinin yaygınlığı ise düşük hukuksal sistemi temsil eder. Mülkiyet hakları ise; arazi, arsa, işyeri, konut ve diğer kaynaklar gibi maddi varlılara sahip olabilme hakkı anlamına gelir. Bununla birlikte patent ve telif hakları, ticari marka ve ticari antlaşmalardan doğan diğer haklarda entelektüel mülkiyet hakları olarak kabul edilir. Yolsuzluk en genel tanımıyla kamu gücünün ve kaynaklarının özel çıkarlar için kötüye kullanılmasıdır. Yüksek yolsuzluk ülkeler için olumsuz bir özellik olarak kabul edilir ve kurumsal kalite seviyesini düşürür. Yabancı firmalar açısından en sık rastlanan yolsuzluk çeşitleri ithalat ve ihracat izinleri, döviz kontrolleri, vergilendirme ve yeterli güvenliğin sağlanması ile alakalı olarak özel ödemeler ya da rüşvet istenmesi durumlarıdır. Bürokratik kalite ise; bir ülkede iş yapabilme yeni yatırımlar gerçekleştirme gibi durumlarda izlenen yasal sürecin etkinliğidir. Burada arzulanan, bürokratik sürecin hızlı ilerlemesi ve en aza indirilmesidir. Daha iyi bir bürokratik yapı, işlemleri daha hızlı gerçekleştirerek, yabancı yatırımcıların iş yaşamına girişini kolaylaştırır. Yatırım öncesi ve sonrası işlemleri hızlandırır (Kaufmann, Kraay, Mastruzzi, 2003: 87). Bürokrasinin kalitesi veya etkinliği   “politik baskılardan bağımsız olma, devlet hizmetlerini kesintisiz ya da politikalarda çok ciddi değişikler olmadan görevlerini yapabilme gücü ve uzmanlığı” olarak da tanımlanabilir. Anlaşmaların reddi ise; kamu ile olan antlaşmaların çok değişik nedenlerle tek yönlü olarak iptal edilmesi, ertelenmesi ya da miktarının düşürülmesi riski olarak tanımlanır. 

Freedom House endeksi 

Çalışmada bu konuyla ilgili olarak yapılmış daha önceki çalışmalardan farklı olarak kurumsal kaliteyi temsilen Freedom House tarafından hazırlanan sivil özgürlükler ve politik haklar endeksleri kullanılmıştır. Freedom House endeksi, bağımsız sivil toplum kuruluşlarından Freedom House tarafından yayınlanan Freedom in the World adlı raporlardan alınmıştır. Politik haklar ve sivil özgürlükler olarak iki tür zaman serisinden oluşan bu veriler 1972 yılından beri yayınlanmaktadır. Politik haklar ve sivil özgürlüklere bağlı olarak; ülkeler özgür, kısmen özgür ve özgür olmayan ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. Ülkelere endekste 1–7 arası puanlar verilmektedir. Bu puanlamaya göre, 1 puanı özgür ülkeleri buna karşılık 7 puanı ise özgür olmayan ülkeleri temsil etmektedir. Endekste yer alan politik haklar ve sivil özgürlükler puanlarının yıllık ortalaması 1 ile 2,5 arasında olan ülkeler özgür, 3 ile 5,5 arası olan ülkeler kısmen özgür, 5,5 ile 7 arası olan ülkeler ise özgür olmayan ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır (Freedom House, 2007). 

Polity Endeksi 

Polity I, Polity II, Polity III ve Polity IV veri setleri devletlerin yönetim özelliklerini belirleyen Polity (yönetim şekli) araştırmasının aşamalarını ifade etmektedir. Her aşamada ele alınan ülke sayısı arttırılarak, bu araştırmanın son şeklini oluşturan 161 ülkeyi kapsayan Polity IV serisine ulaşılmıştır. 

Polity veri setlerinde yönetim şekilleri 0 ile 10 arasında değerler almaktadır. 0 demokratik unsurların olmadığını 10 ise tam gelişmiş demokrasileri ifade etmektedir. Söz konusu bu endeks Siyasal Katılım Rekabetçiliği, Siyasal Katılım Açıklığı, Siyasal Katılım Rekabetçiliği ve Başkanlık Yönetimi Üzerindeki Sınırlamalar ile ilgili puanlamalar ele alınarak oluşturulmuştur. Benzer şekilde otokraside 0 ile 10 arasında değerler almaktadır. Burada da 0 otokratik unsurların yokluğunu 10 ise tam gelişmiş otokrasileri temsil etmektedir. Bu puanlama da Siyasal Katılım Rekabetçiliği, Katılım Düzenlemesi, Siyasal Katılım Açıklığı, Başkanlık Yönetimi Üzerindeki Sınırlamalar ile ilgili unsurlar göz önünde bulundurularak oluşturulur. Elde edilen demokrasi puanlarından otokrasi puanları çıkarılarak Polity endeksi elde edilir. Böylelikle endeks, -10 ve +10 arası değerler almaktadır. Bu endeksin zaman serisi analizlerinde kullanımını kolaylaştırmak için veri setine Polity 2 puanı eklenmiştir. Böylelikle endekste yer alan standart yönetim skorları geleneksel yönetin skorlarına dönüştürülmüştür (Marshall, Jaggers, 2002).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005