Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Medya ve Bilginin Değiştirilmesi 

Dr. Füsun Alver 

Haber-Bilgi Bağlantısı 

Haber, dün bilinmeyen birşey olarak kabul edilmiş ya da çok sayıda insanı ilgilendi­ren önemli ve güncel olayların doğru, tarafsız, çabuk bir biçimde aktanlması olarak benim­senmiştir. 

Wilbur Schramm'a göre, haber insanla­rın kafalarında oluşmaktadır. Başka bir deyişle, haber düşünsel boyuta, sübjektif bir yapıya sa­hiptir. "Haber bir olayın kendisi değil, olaydan sonra ortaya çıkan kavrama, olayın yeniden düzenlenmesidir". Buna göre haber, bir olay değil, bir olayın gerçek çatısını tekrar kurmak için yapılan girişimdir. 

Haberin bir başka tanımı ise şöyledir: "Haber, içeriğinde bulundurduğu gerçek veri­lere dayalı olma özelliği nedeniyle, medyanın dağıtım kanallarında verildiğinde, tüketici (okuyucu, dinleyici, izleyici) üzerinde en fazla etkiye sahip olan mesajdır"

Park, bilgi sosyolojisi perspektifinden bakarak haberin bilginin temel formlarından biri olduğunu söylemektedir. Haber, bilimin ortaya çıkmasından daha önce bir haberleşme ürünü olmasına rağmen asla bilimin yerini almamıştır. Aksine bilimin gelişmesi ve haberleş­me araçlarının yaygınlaşmasıyla haberin öne­mi sürekli artmıştır. Haber bilimin yerine geç­memiştir ama haberin bilgi bütünü içinde belli bir yeri bulunmaktadır. Bilgi biçimi olarak ha­berleri incelediğimiz zaman, onun daha çok tarih gibi olaylarla ilgili olduğunu görürüz. Ha­ber, fiziksel bilimler gibi bilgi biçimi değildir. 

"Bilgi biçimi olarak haber, geçmiş ya da gelecekle değil, şimdiki zamanla ilgilidir. Ha­ber, ancak onunla ilgilenenlere ulaşıncaya ka­dar haber niteliğindedir. Yayınlandıktan, içeri­ği bilindikten sonra haber, tarih olmaktadır. Park'a göre; bireyin bilgiyi alması için nasıl ön­ce algılaması gerekiyorsa, halkın bilgiyi alması da iletişim biçiminde olmaktadır ki, bu haber demektir. Haber; küçük, bağımsız, çabuk anla­şılabilir bilgi olarak gelir. Haber, bilgi olarak kabul edildiğinde insanlık kadar eskidir" 

Haberin bilgi bütünü içindeki yerinin daha iyi anlaşılması için bilgi ve enformasyon kavramlarının iyi bilinmesi gerekmektedir. Çünkü; bilgi ve enformasyon kavramları za­man zaman birbirine karışürılmaktadır. Bu ne­denle bilgi biçimleri üzerinde durmadan önce bilgi ve enformasyon kavramlımın ayrımının yapılması gerektiğini düşünüyoruz. 

"Bilgi kavramı klasik sosyologlar ve di­ğer düşünürlerce çok geniş bir fenomenler ala­nını içine alabilecek şekilde kullanılmıştır. Bil­gi kavramıyla dile getirilmek istenen şey bütün bir kültürel ürünler serisidir: Düşünceler, ide­olojiler, hukuk, etik inançlar, felsefe, bilim tek­noloji v.b. Buna göre Bilgi kavramı folklorden modern bilimlerin bilgisine kadar herşeyi kap­samaktadır. Epistemik varsayımlar, tahminler, olgulara dayalı hükümler, politik inançlar, dü­şünce kategorileri, ahlak normları, ontolojik varsayımlar, empirik olgular ve gözlemler. Bil­gi enformasyon değildir. Enformasyon bilginin elde edilmesi için önceden varolması gereken bir şeydir; fakat hiçbir şekilde bilginin yeterli şartı değildir. Bilgi enformasyondan kat kat da­ha fazla miktarda insani emeğe ihtiyaç duyar. Bilgi enformasyondan daha açık, daha sistem­li ve tutarlıdır; kristalize olmuş bir şeydir ve da­ha kalıcıdır. Bilgi kollektif bir şeydir; bireyin ürünü değil, toplum ve kültürün ürünüdür, onu elde etmeye çalışan kişiden daima bağım­sız bir varlığa sahiptir" 

Haberin fonksiyonu, enformasyon ver­me olarak tanımlanmaktadır. Genellikle enfor­masyonun hep saf olduğu düşünülmekte, şek­le bağlı olduğu görülmemektedir. Enformas­yonun objektif, gerçeğe uygun ve deforme edilmemiş olduğvı varsayılmaktadır. Oysa hiç­bir enformasyon tekrar şekillendirmeden baş­ka bir şey değildir. Yaşam sadece enformasyo­nun değişimi değil, aynı zamanda şekil müca­delesidir. Enformasyon, şekilleri hep güçlen­dirmekte ve her yerde kullanılabilmektedir ya­ni daha yeni ve tahrip edici isteğe göre şekil­lendirerek kullanılabilmektedir. 

Croce'a göre bilginin iki biçimi bulun­maktadır: 

1) Pratik Bilgi

2) Deneysel Bilgi Croce, bilginin sezgisel ya da mantıksal olduğunu kabul etmektedir; buna göre, bilgi ya düşgücü ya da akıl aracılığıyla elde edilir, ya tek tek şeylerin ya da kavramların üreticisidir. Sezgisel bilgi bireyselin, mantıksal bilgi tüme­lin bilgisidir. 

Bilgi bütünü içinde haberin yerini belir­lemeye çalışan Robert E. Park'a göre; bilgi ken­di içinde üçe aynlmaktadır: 

1) Klinik bilgi, bireysel deneyim sonucu bilinir.

2) Beceri ve teknik bilgiler.

3) Bilinçsiz olarak tesadüfen öğrenilen bilgiler

Deneysel bilgi ise üç çeşittir:  

1) Felsefe, mantık gibi düşünmeye iliş­kin bilgi,

2) Tarih bilgisi, öncelikle olaylarla ilgi­lenir,

3) Doğa bilimleri ya da sınıflandırılmış bilgiler, öncelikle eşya ve madde ile ilgili bilgi­leri kapsar.

Deneysel bilgi, yalnızca deney sonucu değil, doğanın sistematik araştırması sonucu da birikmektedir. Dış dünya üzerinde sorulan bir takım somlara verilen yanıtlar üzerine ku­rulmuştur.

Bilginin kullanılması için gerekli olan koşullar bilgi sosyolojisi konusunda araştırma yapan Berger ve Luchmann tarafından incelen­miştir. Luchmann'ın fonksiyonel-yapısal sistem teorisine dayanarak bilginin yapısal üç boyutu tasarlanabilir:

1) Nesnel boyut,

2) Sosyal boyut,

3) Temporal boyut. 

Bilginin nesnel boyutu, bilginin biçimi ile ilgilidir. Bilginin sosyal boyutu içerdiği önemle, temporal boyutu ise, yaşam süresi ile ilişkilidir.

Maruyama ise, üç tür bilgi bulunduğunu kabul etmiştir 

1) Smıflandırılabilen bilgi; Bu tür bilgi türü çelişkili kategorilerin karşılıklı olarak tür­lerine ayrılmasına izin verir ve zamana karşı il­gisiz bir eğilimi vardır.

2) Relasyonel bilgi; belirli bir kişiyle, be­lirli bir toplumla, belirli bir dönem ve belirli bir durumla ilgilidir. Sınıflandırılabilir bilgi pozis­yonlara uygun bir özellik gösterirken, relasyo­nel bilgi, pozisyonlar arasındaki relasyona uy­gunluk gösterir.

3) Öneme göre belirlenen bilgi; bu tür bilgi aynı zamanda relasyonel bilgidir. Bu bilgi türü sosyal ve temporal çerçeve koşullarına sa­hiptir. Önemine göre belirlenen bilgiye örnek olarak haberleri verebiliriz. 

Bilginin biçimleri incelendiğinde karak­ter ve işlevsellik açısından pek farklı olmadık­ları görülmektedir. Bilginin farklı biçimleri, bir­birleriyle organik bütünlük içinde bulunmakta ve bu bütünlük içinde haber önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Belirli bir bilginin sadece enformasyon verme, eğlendirme ya da düşün­ce oluşturma fonksiyonu yoktur. Bilgi türleri­nin konuşma kuran, statü yükselten veya ger­çeği kuran sonsuz sayıda fonksiyonları da bu­lunmaktadır. Bilgi sosyal kontrolün ve uzlaş­manın fonksiyonu olmaya çalışabilir.

Bilginin Gücü 

Güç kavramı, yaşanılan çağın ekono­mik, siyasal, teknolojik ve toplumsal koşullara göre değişik içerikler kazanmaktadır. Toffler'in dalga kuramına göre güç, Birinci Dalga toplu­munda Topraktı, ikinci Dalga toplumunda üretim araçları oldu. İçinde yaşadığımız Üçün­cü Dalga toplumunda ise, güç Bilgi kavramıy­la ifade edilmektedir. 

Toffler'e göre, güç şiddet, servet ve bil­gi olarak ortaya çıkmaktadır: 

Şiddetin ya da gücün gölgesi, yasalann içinde sandviç olmuş durumda, hükümetin her hareketinin arkasındadır ve sonunda her hü­kümet kendi istediğini yaptırabilmek için aske­rine ve polisine dayamr. Toplumda her zaman varolan ve varolması gereken bu resmi şiddet, sistemin işlemesini sağlar, iş anlaşmalarını ge­çerli kılar, suç oranını azaltır, anlaşmazlıklann barışçı yollardan çözülmesi için gerekli meka­nizmayı sunar. 

Buna karşılık servet, çok daha iyi bir güç aracıdır. Dolgun bir cüzdan daha çok her biçi­me girebilen bir şeydir. Tehdit savurmak ya da ceza vermek yerine, incelikle derecelendirilmiş ödüller sunulabilmekte, para veya avanta dağı-tabilmekte, bunlan ayni ya da nakdi biçimde yapabilmektedir. Servet hem olumlu hem de olumsuz biçimde kullanılabilir. Bu nedenle ka­ba kuvvetten çok daha esnektir. Servet orta ka­litede bir gücün kaynağıdır.

Sosyal kontrolün bu kök halindeki üç kaynağı arasında en esnek olanı bilgidir. Hem cezalandırmak, hem ödüllendirmek, hem ikna etmek için kullanılabildiği gibi, değiştirmek için bile kullanılabilir. Düşmanı müttefik hali­ne getirilebilir. Hepsinden iyisi de, gerekli bil­giyi elinde bulunduran insan, zaten tatsız du­rumlardan kaçınılabileceği için, şiddet veya servet kullanmasına ihtiyaç kalmayabilir.

Bilgi, şiddet ve servet, aralarındaki iliş­kilerle birlikte, toplumda gücü tanımlayan et­kenlerdir. Bilgi, diğer güç kaynaklarından da­ha esnektir, ayrıca yapı olarak onu diğerlerin­den ayıran birtakım önemli niteliklere de sa­hiptir. Bilgi, bütün güç kaynaklarının arasında en demokratik olanıdır. 

Bilgi, katı bilimsel bilgi dahil olmak üze­re tüm bilgi kendi kendini açığa vurmaz. Tek­noloji gibi bilgiye de sıklıkla kendisinin yarat­mış olduğu toplumsal sorunları çözmesi için başvurulur. Sorulacak temel soru, kimin bilgi­si, ne için bilgidir?

içinde bulunduğumuz kabul edilen bil­gi çağında sorun bilginin olumsuz, hatta sap­kın kullanımlarıdır. Frankfurt okulunun temsil­cilerinin ileri sürdükleri gibi bilgi, günümüzde toplumsal iktidar aracı haline gelmiştir. 

Foucault ise, iktidarın bilgiden ayrı ola­rak algılanamayacağını ve bilginin sürekli ikti­dar etkisi ürettiğini belirtmektedir.

"Bilginin yalnızca iktidar ilişkilerinin as­kıya alındığı yerde varolabileceğim ve bilginin yalnızca iktidarın buyrukları, talepleri ve çıkar­ları dışında gelişebileceğini düşünmemizi sağ­layan tüm gelenekleri terk etmeliyiz, iktidarın çılgına çevirdiği inancını ve aynı zamanda ikti­darın reddinin bilgiye ulaşmanın koşullarından biri olduğu düşüncesini terk etmeliyiz, iktida­rın bilgi ürettiğini kabul etmeliyiz. İktidar ve bilginin doğrudan birbirlerini gerektirdiğini anlamalıyız; bir bilgi alanıyla bağlantılı olmak­sızın herhangi bir iktidar ilişkisi olamayacağını kavramalıyız". 

Bilgi yoluyla iktidar üretimi ve iktidar yoluyla bilgi üretimi arasında olduğu gibi bilgi ve iktidar arasında da dolaysız bir ilişki bulun­maktadır. İktidar sahipleri, ürettikleri bilgiyi meşruiyeti sağlamak ve sürdürmek, toplumu istedikleri gibi yönlendirmek amacıyla kullan­maktadırlar.

"İktidar sahipleri, kamu yararının ve ona uygun insan davranış örüntüsünün ne ol­duğunu; bu davranışı nasıl meydana çıkara­caklarım ve kalıcı olmasını nasıl güvence altına alacaklarını bilmeliydi. Bu becerilerin her ikisi­ni de edinmek için başka insanların sahip ol­madıkları belli bilgileri ele geçirmeleri gerek­mekteydi, iktidar, bilgiye gereksinim duyar; bilgi iktidara meşruluk ve etkinlik kazandırır. Bilgiye sahip olmak iktidardır". 

Bilgiyi stratejik bir kaynak olarak değerlendiren Daniel Bell, sorunun tüm kaynakların kontrolünde olduğu gibi, bilginin kim tarafın­dan kontrol edileceği, kimlere ve ne miktarlar­da tahsis edileceğine kimlerin karar vereceği olduğunu belirtmektedir. Daniel Bell'e göre, içinde yaşadığımız bilgi çağında toplumlann ilerlemesi bilgiyi kimlerin elinde tuttuğuna bağlı olacaktır. Bilgiyi yönlendiren toplumlar, ellerinde tuttukları çağın gücü ile tarihin geli­şim yönünü belirleyeceklerdir. Toplum içinde bulunan farklı sınıflar arasında ise, bilgiye ha­kim olan sınıf, sahip olmayan sınıf üzerinde hegemonya kuracaktır. 

Günümüzde tüm gelir ve servet eşitsiz­liklerine rağmen, güç mücadelesi, bilginin üre­timi, dağıtımı ve bilgiye ulaşabilmekte olmak­tadır. Bilginin üretiminde, değiştirilmesinde ve yayılmasında çok önemli bir rol oynayan med-   ya artık bilginin kontrolünü eline almıştır. Mil­ yonlarca kişinin izlediği ekranı denetiminde  tutan kişi ve kurumlar, bilinci, bilgilenmeyi ve  düşünceyi de kontrol etmektedirler. Bilginin denetimi, geleceğin tüm kurumlarında çok önemli bir yer tutacak ve güç mücadelesinin odak noktasını oluşturacaktır.

Bilgi İletiminde Teknolojinin Gücü 

Medya, kullandığı en son teknolojiyle uzağı yakına getirir ve milyonlarca insana aynı anda seslenerek etkiler. Ancak enformasyon teknolojisindeki bu gelişme farklı kültürlere kendilerini ifade etme olanağını sağlamamakta tam aksine egemen kültürlerin etkisini pekiş­tirmekte ve tek bir kültürün oluşumuna katkı­da bulunmaktadır. Teknolojiyi üreten ve satan ülkeler, teknolojiyi üretemeyen ülkelere karşı her zaman kullanabilecekleri bir iktidara sa­hiptirler. Şüphesiz sadece teknolojinin kullanı­mı değildir gelişmiş ülkelere bu iktidarı sağla­yan. Teknolojinin yapısı başlı başına bir ikti­dardır ve genellikle negatif kullanılmaya elve­rişlidir. 

Marcuse'a göre, tekniğin salt kullanımı değil kendisi de (doğa ve insan üzerinde) ikti­dardır, yöntemli, bilimsel, hesaplanmış ve he­saplayan iktidar, iktidarın belirli amaçlan ve is­temleri tekniğe ancak sonradan ve dışardan empoze edilmiş değillerdir -onlar bizzat teknik aygıtın yapışma dahildirler; teknik her defasın­da tarihsel- o toplumsal bir tasarımdır ve onda bir toplumun ve ona hükmeden istemlerin in­sanlara ve şeylere ne yapmak istedikleri yansı­tılmıştır. İktidarın böyle bir amacı maddidir ve bu bakımdan bizzat teknik aklın biçimine ait-tir

Enformasyon teknolojisinin gelişmesiy­le birlikte, iktidar ve güç ilişkileri gibi kavram­lar, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde değişime uğramıştır. Yeni teknolojiler ulusal sınırların aşılmasını beraberinde getirdiği için, ulusların egemenlikleri şu ya da bu biçimde tehdit edilmeye başlamıştır. 

Uluslararası enformasyon endüstrisi; Batılı özellikle de Amerikalı şirketler tarafın­dan kontrol edilmektedir. Bu nedenle, geliş­memiş ülkelerdeki medya sistemlerinin yapıla­rı, kullanımları ve sunulan mesajların içerikleri gücü ellerinde bulunduranlar tarafından belir­lenmektedir. Amerika ve Batılı ülkelerin, tüm diğer dünya ülkeleri ve ulusları üzerinde kül­türel egemenlik kurdukları görülmektedir. Ge­lişmiş ülkeler sadece haber sunmanın ötesine geçmekte ve haberin üretim ve sunum aşama-lan propaganda ve reklam aracı haline gel­mektedir. Haber, alınan merkezin veya suna­nın yorumu ile birlikte aktarılmaktadır. Haberi hazırlayan kaynak, küreselleşen iletişim yapı­lanması içinde, propaganda gücünü mümkün olduğu kadar kullanmaktadır. Dünya'da mey­dana gelen olaylan büyük haber ajanslarından az gelişmiş ülkeler dünya olaylarını Amerikalı ve Batılı ülkelerin bakış açıları ile görmekte ve değerlendirmektedirler. 

"Kitle iletişim araçları, bilgi aynı zaman­da imge satarak, yayarak, toplumun motivas­yon potansiyelini yönlendirme hakkını ellerin­de tutuyorlar, izleyici, hiç farkına varmadan, kitle iletişim araçlarından yayılan bilgilerle başka toplumların, başka kültürlerin, hayat standartları, yaşam biçimleri, birbirleriyle iliş­kileri, davranış kalıpları, sosyal sorunları ve tü­ketim alanları konusunda bilgilerle donanı-yor".

Günümüzde bilim, bilimsel bilgi ve uy­gulamalı bilim olarak teknoloji toplumsal ve politik iktidann yeni çehreleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimin ve bilimsel bilginin içinde yaşadığımız insan topluluğunu şekillendirme­de belirleyici güçler olduklarını kabul etmeli, bilimin ve teknolojinin toplumsal işlevi üzerin­de daha fazla düşünmemiz gerekmektedir. Bi­lim ve teknolojinin en önemli işlevleri enfor­masyon üretmek ve geniş halk kitlelerinin ya­rarına sunulması olmalıdır. Enformasyonun güçlü azınlığın tekelinde olması güçsüz kesim­lerin dışlanmasını beraberinde getirmektedir. 

Haber Aracılığıyla Bilginin Değiştirilmesi 

Bilgi değişimi, diğer toplumsal süreçler gibi bir süreçtir ve medya tarafından da yapıl­maktadır. Medya, toplumun değişik alanlarına ilişkin edindiği bilgiyi şekillendirerek enfor­masyona dönüştürdüğünde aynı zamanda de­ğiştirmektedir de. Bilginin enformasyona dö­nüştürülerek değiştirilmesinin yanında bilgi kasıtlı olarak özünden koparılarak, istenildiği yanlarıyla sunulması ve istenilmeyen bölümle­rinin gizlenmesi de önemlidir, istenilen bilgi­nin insanlar üzerinde etki yaratmak amacıyla sunulması veya bu doğrultuda medya tarafın­dan üretilmesi, sunulan bilginin gerçekliğini ve yararını tartışılır bir duruma getirmektedir. 

Klasik anlayışa göre, öğrenme, sosyal sü­rece bağlı biçimsel ya da biçimsel amaçlı olma­yan bilgi biçimidir. Günümüzde programlanmış öğrenme parolası altında bilgi değişikliğinin medya tarafından yapıldığı görülmektedir. Bilgi değişikliğinin medya tarafından yapılması, medyanın etkinliğinin artmasını sağlamaktadır. Medya aracılığıyla bilginin değiştirilmesi, med­ya sayısının artması ve artan medya tarafından üretilen çok sayıda medya gerçekliği ile olmak­tadır. Sunulan çok sayıdaki medya gerçekliği ise, bireyleri gerçek yaşamdan uzaklaştırdığı gi­bi gerçek bilgiden de mahrum bırakmaktadır. 

Eğitim sistemindeki noksanlıklar nede­niyle temel bilgileri edinemeyen yurttaşlar, ya­şama ilişkin bakış açılarını medyadan almakta­dırlar. Medya, bilgi üretmekte, yaymakta, olay­lara anlam vermekte, topluma aktarırken ise, değiştirmekte ve çarpıtmaktadır.

Profesyoneller, nötr unsurlar olarak, sa­dece kamuoyunun eğilim ve tepkilerini belirlemiyorlar; bunları birer veri olarak alıp hizme­tinde oldukları senyörün yüksek politikaları için uygun manipülasyon tekniklerinde kullanıyorlar. ikinci olarak insanların bilinçaltına seslenen ses, görüntü, efekt, imajlarla yalın gerçekliğin yerine hissi ve inşa bir gerçekliği ikame ediyorlar. Böylelikle insanların, bütü­nüyle düşünme, yaşamı analiz etme alışkanlık­larına el uzatıp, çıkarlarını görüp değerlendiremeyecekleri ölçüde deforme ediyorlar.' 

Kitle haberleşme araçlarının gerek ha­berlerin dağıtımı, gerekse içeriği açısından oy­nadığı rol, algılamayı derinleştirmek ve niteli­ğini arttırmaktan çok, haberlerin hızını ve nice­liğini vurgulama yolundadır. Daha bir haberi anlayıp, onu belirli bir bağlama oturtma fırsatı­nı bulamadan bir sonraki haberle karşılaşıyo­ruz. O haber de anında yok olup yerini bir baş­ka habere bırakıyor. 

Şekil verilmiş bilgi olan enformasyon, hem fantazinin hem de olgunun hammaddesi­dir ve artık öyle işlenmiştir ki, kökenleri nadi­ren farkedilebilmektedir. O artık neredeyse sı­nırsız olarak imal edilmekte, eğilip bükülmek-te, çoğaltılıp, karıştırılıp, yayılmaktadır.

Haberler peşpeşe sıralanmakta, ortalık karman-çorman olmakta, izleyici, öylesi bir or­tamda yaşadıklarını değerlendirme şansı bula­mamaktadır. Beynin olayları tasnif edip değer­lendirmeye fırsatı olmamaktadır. Zihin, içeri­sinde her saat yüzlerce enformasyon dökülen bir eleğe çevrilmektedir. Bunlardan ancak pek azı önemlidir, gerisi çöplük malzemesidir. En­formasyon, dikkatlerin belirli noktalarda topla­nıp, bireyin uyanık kalmasını sağlamak yerine şuur altım aşırı derecede yükleyip, muhakeme gücünü köreltmektedir. Oysa haberin ve ha­berden alınacak dersin olgunlaşması zamana gereksinim gösterir. Uydulann saniyede yüzün üzerinde haber geçtiği dünyamızda ise, bekle­meye kimsenin tahammülü yoktur. Tüm dik­katlerin yaşanan an üzerinde yoğunlaşması ise, geçmişle olan bağı kopardığı gibi geleceğe uzanan köprülerin sağlıklı bir tarzda inşasını da güçleştirmektedir. 

Medya, gerçek ile yarı gerçekleri, yalan­ları, olay ile yorumu birbirine karıştırarak, çok kısa zaman aralıklarında, bir kaos içinde izleyi­ciye sunmakta ve kafaları kanşürmaktadır. 

Medya, insanların gerçek ile kurguyu, doğru ile yanlışı, adalet ile adaletsizliği, enformasyon ile reklamı ve propagandayı karıştır­ması eğilimini teşvik etmektedir. Bütün bunla redaksiyon tarafından haberlerin içine biline altına etki edecek şekilde yerleştirilmektedir Hoş olmayan gerçekler satır aralarına gizlen­mekte ya da saçmalıkla ve alayla birlikte insa­nın hoşuna gidecek şekilde sunulmaktadır.)

Medyanın bilgilendirici habercilik yaptığı iddialarına karşın bilgilendiricilikten ol­dukça uzak olduğu görülmektedir. Öyle ki medya bilgilendirici olmadığı gibi yalanlardan ve yarı yalanlardan oluşan dezenformasyon vermektedir. Neil Postman bu durumu şöyle açıklamaktadır: 

"Dezenformasyon, yanlış enformasyon demek değildir. Dezenformasyon, yanıltıcı (yersiz, ilgisiz, parçalı ya da yüzeysel) enfor­masyon, yani insanda bir şey hakkında bilgi sahibi olma ilüzyonu yaratan, oysa aslında in­sanı bilgilenmekten uzaklaştıran enformasyon demektir. Haberler eğlence biçiminde paket­lendiği zaman bu kaçınılmaz olmaktadır. Tele­vizyon haberlerinin bizi eğlendirdiği ama bilgi­lendirmediğini söyleyerek, bizim gerçek en­formasyonlardan yoksun kalmamızdan çok daha ciddi bir duruma parmak basıyorum. İyi bilgileri yansıtan verileri artık ayırt edemediği­mizi söylüyorum. Cehalet daima düzeltilebilir bir durumdadır. Ancak cehaleti bilgi olarak ka­bul ettiğimiz zaman ne yapabiliriz?"

Medya, "bilgi" ve "düşünce" üretme­mektedir. Medya olayları gösteri olarak sahne­lemekte, bilgiyi şekillendirerek enformasyona dönüştürmekte ve izleyiciye sunmaktadır. Su­nulan haberin bilgi oranının oldukça az oldu­ğu, bilgi yetersizliğinin sürekli aynı görüntüle­rin tekrarlanarak kapatılmak istendiği görül­mektedir. Bilgi istenildiği kadar verilmekte, gizlenen bilgi ise, verilenden daha önemli ol­maktadır. 

Haberlerin sunum biçimi, izleyiciyi gö­rüntülere ve imgelere bağımlı hale getirmekte ve birey gerçekliği yitirmektedir. Nesneler ve olgular arasındaki bağlantıları kuramamakta, olayları yorumlayamamaktadır. Bu durumda bir meta haline gelen haberler, bireyin üzerin­de egemenlik kurmaktadır. 

Ortaçağı sona erdiren aydınlanma hare­keti hala amacına ulaşamamıştır. Ortaçağın ka­ranlıklarının devam etmesine siyasal, ekono­mik ve eğitim sorunlarının aşılamaması neden olduğu gibi kitle iletişim araçları da gerçek bil­gi iletimim ve düşünceyi durdurarak katkıda bulunmaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005