|
Öğrenci ve Öğretmenlerin Sıkıntıları
Kalem-öğrenci-öğretmen kelimeleri
birbiri ile uyum sağlayan üç kelime. Bu iki
kelimeyi telâffuz etmek bile insana huzur veriyor.
Ancak kalem-cop-öğrenci ve öğretmen dörtlüsü gerek
mana ve gerekse telâffuz bakımından zihinleri altüst
ediyor.
Kalem; yazmak, çizmek gibi işlerde kullanılan
çeşitli biçimlerde yapılmış araç. Öğrenci; Öğrenim
görmek amacıyla herhangi bir öğretim kurumunda
okuyan kimse, Bir bilim veya sanat dalında bir
öğretmenin veya yetkilinin gözetimi ve yol
göstericiliği altında belli bir konuda çalışan
kimse. Ö ğ -r e t m en ; mesleği, bir bilim dalını,
bir sanatı veya teknik bilgileri öğretmek, bilgi ve
beceri kazandırmak olan kimse. Cop ise; kalın ve
kısa değnek, polislerin kullandığı araç veya lâstik
sopa demektir. Bir bakıma, öğrencinin ve öğretmenin
kullandığı araç kalem, polislerin kullandığı araç
cop.
Toplumların huzursuzluğa ve karmaşaya doğru itildiği
dönemlerde, en sık yaşanan olay şüphesiz kavram
kargaşasıdır. Toplumun her ferdi, asli görevini
unutup, üstüne vazife olmayan işlerle uğraşmaya
başlar. Sahip olduğu yetkiyi, nasıl ve ne şekilde
kullanacağını bir türlü kavrayamaz. Böylece devletin
tüm mekanizmasında yanlışlıklar artmaya devam eder.
Bir gün gelir, yanlışlıklar o kadar çoğalır ki,
doğru yapılan bir iş kalmaz. İşte o zaman, o
milletin sonu gelmiş demektir. Öyle bir milleti,
harici ve dahili tehlikeler bekliyor demektir.
Ülkemizde de, son yıllarda, sayıları çok olmasa da,
bazı yanlışlıklar yapılıyor ve bazı kavram
karagaşalığı yaşanıyor.
Bunlardan biri, son günlerde tırmanışa geçen öğrenci
ve öğretmen olayları. Özellikle son aylarda, büyük
şehirlerimizde öğrenciler yürüyor, öğretmenler
yürüyor ve polisler copluyor. Öğrenci ve öğretmen
elindeki kalemi bırakmış, sokaklara dökülmüş. Polis
ise, kalem tutan elleri habire copluyor. Böyle mi
olmalıydı?
Yazı yazmasinı, kalem tutmasını öğreten öğretmenine,
Türk polisi cop mu kullanmalıydı? Ömrü kalem
tutmakla geçen öğretmenler, sokağa mı dökülmeliydi?
Geleceğin umudu ölen genç öğrenciler, okul basıp,
sokağa çıkıp terör mü estirmeliydi? Öğretmenin, 7
yaşından en az 20 yaşına kadar çocuğu gibi üzerinde
titrediği öğrencisi, bir gün gelip polis olunca,
kendisini copla döğmeli miydi? İşte bu sorular,
gerçekten cevaplanması zor sorular.
Öğretmenlerin sokağa dökülmesi, öğrencilerin terör
estirmesi, polislerin öğrencileri ve öğretmenleri
coplaması, hoş görülmeyecek ve tasvip edilmeyecek
olaylar. Burada, suçlu aramak gerekirse, belki
hepsi suçlu yada hiçbiri suçlu değil. Bizce gerçek
suçluyu bu üçgenin dışında aramak gerekiyor. Çünkü,
olaylar Türkiye'yi karanlığa götürmek isteyen güçler
tarafından tezgâhlanıyor ve körükleniyor.
Bir kere, dünyada her olay, belli bir gelişmenin
sonucudur. Gelişmeler iyi olursa, olaylar iyi, kötü
olursa kötü yönde seyreder. Türkiye'nin iyi yönde
gitmesini, elbette diğer milletler istemez. Günkü
her millet, dünya hakimi olmak için var gücüyle
çalışmaktadır. Bu hakimiyet yarışında rakibin
çoğalması, elbette yarışçı ülkelerin işine gelmez.
İşte, Türkiye'de yaşanan olayları, bu hakimiyet
yarışında yeralan ülkelerin çalışmalarında aramak
gerekir.
Dünya hakimiyet yarışında safdışı yapma harekatının
bir parçası, eğitimin dejenere edilmesidir. Bu
sebeple, günümüz öğrenci ve öğretmen olaylarının
esas sebebini, bu çerçevede ele almak ve olayların
başlangıç noktasını geçmişte aramak gerekiyor.
Özellikle son yıllarda, Türk Milli Eğitimi oldukça
ihmal edilmiştir. Türk Milli Eğitimi'nde çalışan
personel sayısı arttıkça, harcanan ödenekler yıl
geçtikçe azaltılmış ve Eğitim Sektörü darboğaza
girmiştir. Devletçe yeterince desteklenmeyen
Eğitim, büyük maddi sıkıntılara girmiştir. Yıl
gelmiş, okullarımız tebeşir alacak maddi kaynağı
bulamaz olmuş ve sınıfdaki öğrenciler aralarında
para toplayıp tebeşir almışlardır. Eğitim
sektöründeki çıkmazlar ve aşmazlar derinleştikçe,
ülke toplum olarak huzursuzluğa doğru kaymıştır.
Çünkü, okulda sıkıntı çeken bir öğrenci tüm
çevresini, öğretmen tüm ailesini olumsuz yönde
etkileyince, toplum ümidsizliğe doğru itilmiştir.
Bu arada ülke genelinde başgösteren sıkıntıyı,
devlet yetkilileri bir türlü görmezlikten
gelmişlerdir. Okullarımızın öğretmen açığı
arttıkça, eğitim seviyesi düşmüştür. Seviye
düşüklüğünü, devlet; özel okulları destekleyerek
çözümlemeye çalışmış ve kendi okullarını adeta
defterden silmiştir. Böylece parası bol olan zengin
çocukları, seviyesi çok yüksek olan özel okul ve
kolejlerde çok iyi bir eğitim görürken, parası
olmayan fakir Anadolu çocuğu öğretmensiz,
tebeşirsiz, sırasız ve teknik araç ve gereçsiz soğuk
okul binalarında güya eğitim görmeye çalışmışlar ve
boşuna zaman harcamışlardır.
Üniversiteler, Eğitim ve öğretim ödenekleri
kesilince, istenen düzeyde eğitim yapamaz
olmuşlardır. Eğitim araç ve gereçlerinden mahrum
bırakılan Eğitim Ordusu, günlük geçimini sağlayan
aylık maaşları da hayat şartlarının çok gerisinde
bırakılınca, öğrencisiyle öğretmeniyle eğitim
bırakılmış ve sokağa dökülmüştür. Gerçekten bugün
ilkokul öğretmeninden Üniversite profesörüne kadar
olan tüm eğitim personelenin maaşı gözden
geçirildiğinde iç açıcı bir manzara görülmez. Ancak
özel sektörde çalışan teknik elemanlar, ilkokul
öğretmeninden 10-15 kat, üniversite hocasından 2-3
kat daha fazla maaş almaktadır. Eğer eğitime ve
kültüre karşı saygısız yetişmişse, bu kişi
öğretmenine "Hocam, paran kadar konuş!.." diye dalga
bile geçebilmektedir. Gelir seviyesi yüksek eski
öğrencileri tarafından dalga geçilen eğitim ordusu,
büyük bir bunalıma düşmüştür. Bugünün eğitimcisi,
kendi isteği ile bu hale gelmemiştir. Bilâkis taa 7
yaşından itibaren bir çiçek gibi özenle
yetiştirmeye çalıştıkları ve sonra Ankara'ya
gönderdikleri yöneticileri tarafından getirilmiştir.
Bu tablo son derece acıdır ve hüzün vericidir.
Eğitim sektöründe, devlet; devletliğini ne yazık ki
yeterince yapamamıştır. Ülkeyi yönetenler, artık
eğitim ordusundan özveri beklememelidir. Çünkü
özverinin de, bir sınırı vardır. Bu sınır, eğitimde
fazlasıyla aşılmıştır. Sık sık Avrupa ülkelerini
ziyarete giden değerli yöneticilerimiz, gittikleri
ülkelerdeki eğitim sektöründe çalışanların
aldıkları ücretleri bir sorsalar olmaz mı? Avrupalı
olacağız diye direnen vekillerimiz, eğitimde de
Avrupalı'yı taklid etseler olmaz mı?
Ülkemizi karanlığa götürmek isteyen güçler
tarafından tezgâhlanan öğrenci ve öğretmen olayları,
son günlerde tırmanışa geçse de, biz yine de
Türkiye'nin geleceğini aydınlık görüyoruz. Çünkü bu
Millet; tarihinde çok sıkıntılar görmüş ve tüm
sıkıntıları mutluluğa çevirmesini bilmiştir. Bugün
de, içinde bulunduğu sıkıntıyı, gün gelecek
atlatacaktır. Yine, bugün sokağa dökülen öğretmen ve
öğrencilerimizin elleri, yakın gelecekte kalem
tutacak, polislerimiz öğretmenlerinin mübarek
ellerini öpeceklerdir.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|