Ölçek Ekonomileri, Hükümetler ve
Bölgesel Ekonomik Birlikler
Ölçek ekonomisi kuramında, firmalar üretim
düzeylerini arttırdıkça azalan marjinal maliyetle
karşılaşırlar. Bu tür firmalar için, kar
maksimizasyonunu sağlayacak optimal üretim seviyesi,
ülke sınırlarını aşan bölgesel bir pazarın varlığını
gerektirebilir. Böyle bir pazarda hakimiyet
kurabileceğine inanan firmalar, gümrük birliği
benzeri bölgesel ticaret anlaşmalarının başlıca
taraftarıdırlar. Bunu gerçekleştirmenin yolu
hükümetler üzerinde baskı oluşturmaktır. Ancak
siyasi liderlerin gözettiği tek şey firma karları
değildir. Politikacılar, normalde yeniden
seçilmelerini sağlayacak politikaları
uygulayacaklardır. Bunun için firma karlarının yanı
sıra, tüketicilerin faydasını ve hükümet gelirlerini
arttırmanın da peşindedirler.
GİRİŞ
Bölgesel ticaret anlaşmalarının sayısı, 1980'lerin
başından bu yana hızla artmaya başladı. Geçtiğimiz
onyıl boyunca Avrupa Birliği Tek Pazar Yasasını
tamamladı ve Maastricht Avrupa Para Birliği
anlaşmasını kabul etti. Kuzey Amerika' da Kanada,
ABD ve Meksika tarafından kurulan ve NAFTA diye
bilinen serbest ticaret alanı Orta ve Güney
Amerika'ya doğru genişlemeye başladı. Ayrıca, Güney
Amerika'daki ülkeler tarafından da çeşitli bölgesel
ekonomik paktlar oluşturulmuş durumda. Bunların en
önemlisi MERCOSUR. Ayrıca, ASEAN ve APEC de serbest
ticaret bölgeleri oluşturma konusunda anlaşmaya
vardılar.
Bu
anlaşmaların kaynakları çeşitli ve karmaşık. Uluslar
arası güç dengelerinin değişmesi, içerde sermaye ve
emek arasındaki güç ilişkilerindeki değişimler,
ideolojilerde değişimler, eski politikaların
başarısızlığı dünyadaki bölgeselleşme eğiliminin
artmasının başlıca nedenleri arasında sayılabilir.
Burada, ele alınacak konu biraz farklı. Sözü edilen
birliklerin, çoğu gümrük birliği veya serbest
ticaret anlaşması diye adlandırılmalarına rağmen,
neden farklı farklı yapılarda oldukları aşağıda
ortaya konulmaya çalışılacak. Daha somut olarak
ifade edersek, her bir anlaşmada her bir endüstrinin
neden farklı muameleye tabi tutulduğu ve sektörler
arasında liberalizasyon derecelerinin neden
farklılaştığı ortaya konmaya çalışılacak.
Burada varsayılmaktadır ki, hükümetler bölgesel
paktları oluştururken tüketici (aynı zamanda seçmen)
çıkarları ile özel ekonomi sektörlerinin sanayi,
finans, tarım, hizmetler ve sektörlerdeki firmalar
baskıları arasında bir denge gözetirler. Belli
endüstriyel yapılardaki firmalar bölgesel çapta
ticari liberalizasyonu tercih ederler ve bunun için
hükümetlerin optimal ticaret politikası
değerlendirmelerini etkilemeye çalışırlar. Bunun
sonucunda, tekrar seçilme arayışı içinde olan siyasi
liderler, belirli koşullar altında, bölgeselciliği
kendileri için en iyi politika olarak görebilirler.
Üstelik, bazı sektörlere daha fazla liberalizasyon
getirmenin kesinlikle bir sakıncası olmadığı gibi,
belli sektörler daha az liberalizasyonu tercih
ettiğinden sektörler arasında bu açıdan bir
farklılaşma daha mantıklı olabilecektir.
Mesela, NAIT A' da giyim ve tekstil sektörü ile
telekomünikasyon sektörü farklı muamele görmektedir.
Ticari liberalizasyon ikincisinde çok daha büyük ve
hızlı iken, ilkinde daha küçük ve yavaştır. Aynı
bölgesel anlaşmanın, sektörler arasında böyle farklı
sonuçlar getirmesinin sebebi ne olabilir? Eğer
hükümetlerin davranışlarını uluslar arası düzeyde
faktörler mesela cari dış ticaret dengesi, siyasi
ittifaklar, güç dengeleri, vs.- yönlendiriyorsa,
bölgesel ekonomik paktlarda sektörler bazında
herhangi bir sistematik farklılaşma olmaması
beklenmelidir. Üstelik bölgesel paktlar GA TT
kurallarını ihlal eğilimlidir. GATT'ın 24. maddesi
bölgesel ticari anlaşmalara iki şartla izin
vermektedir: Anlaşma sonucunda koruma duvarlarının
yükseltilmemesi ve bütün sektörlerin tamamen
liberalize edilmesi. O halde, bölgeselcilik uluslar
arası siyasi koşullara bir karşılık ise, neden
sektörler arasında böyle bir ayırım yapılmaktadır?
Neden GATT'ın eşit muamele kuralları ihlal
edilmektedir?
ÖLÇEK EKONOMİSİ KURAMI
Firmalar ticaretin serbestleşmesini neden sadece
birkaç ülkeyi kapsayan bölgesel
çapta arzulamaktadırlar? Hangi
durumlarda onu hem küresel serbest ticarete hem de
korumacılığa tercih edeceklerdir? Bir diğer deyişle,
yürüttükleri bölgesel ticaret stratejisinde ne
zaman karlarını maksimize edeceklerdir? Yeni uluslar
arası ticaret teorisini kullanarak diyebiliriz ki,
ölçeğe göre artan getirili firmalar bölgesel serbest
ticaret taraftarı olacaktır. Böyle firmalar için,
kar maksimizasyonunu sağlayacak optimal üretim
seviyesi ancak bölgesel bir pazarın varlığında
gerçekleşebilir.
Yeni uluslar arası ticaret teorisinden yola
çıkılarak, ölçeğe göre artan getirili firmaların
bölgesel birlikleri savunması gerektiği öne sürülür.
Bu tip firmalar için, kar maksimizasyonunu sağlayan
optimal üretim seviyesine ancak, ülke sınırlarını
aşan bölgesel pazarlar içerisinde ulaşılabilir.
Ticaret politikaları genelde eksik rekabet
şartlarının varlığı kabul edilerek oluşturulur. Tam
rekabet koşulları içinde bulunmayan endüstriler için
tamamen serbest bir ticaret politikası optimal
politika olmayabilir. Tam rekabetçi piyasalardaki
firmalar için kar maksimizasyonu küresel düzeyde
serbest ticaret ortamında sağlanabilir. Ancak, tam
rekabet ortamı bulunmayan serbest piyasalarda da,
himayeci ticaret politikaları en iyi çözüm
değildir.
Önemli, eksik rekabet piyasalarından biri de ölçek
ekonomilerinin varlığıdır. Ölçek ekonomisi, üretim
düzeyleri arttıkça azalan marjinal maliyetle çalışan
firmalar anlamına gelmektedir. Bu durumda, bir birim
daha üretmenin maliyeti, üretim seviyesi arrtıkça
düşmektedir. Bu genelde, üretim düzeyi arttıkça
verimliliğin de artmasının sonucudur. Ayrıca,
üretime başlamadan önce çok büyük tutarlarda sabit
maliyetin üstlenilmesi de ölçek ekonomilerine yol
açabilir. Bu sabit maliyetler, üretilen her birimle
beraber, ortalama üretim maliyetinin düşmesi
sonucunu doğurur. Ancak, ölçek ekonomisi,
endüstrinin tam rekabet koşullarında çalışmasına da
engel oluşturmaktadır. Zira ölçek ekonomileri, bir
endüstri içindeki optimal firma sayısının çok az
hatta sadece bir ya da birkaç olmasını
gerektirebilmektedir. Bu endüstrilerde optimal
üretim düzeyine ulaşmak kar maksimizasyonu için en
önemli şartı oluşturmaktadır. Bu nedenle ancak, çok
büyük üretim düzeylerine sahip yalnızca birkaç firma
sektör verimliliğini sağlayabilecektir. Küçük
miktarlarda üretim yapan çok sayıda firma verimli
olmayacağı gibi kar maksimizasyonu da
sağlanamayacaktır. Çünkü firmalar maliyet eğrilerini
minimuma düşürecek üretim düzeylerine
ulaşamayacaklardır. Bu yüzden bu tür endüstrilerdeki
piyasa yapıları monopolcü ya da oligopolcü olmaya
eğilimlidirler.
Burada öne sürülen tez, ölçek ekonomili firmaların
bölgesel ekonomik birlikleri, himayeciliğe ya da
global düzeyde serbest ticarete tercih
edecekleridir. Zira, bölgesel pazarlar düzeyinde
karları, belirtilen diğer iki durumdan daha fazla
olacaktır. Yani, korumacı bir ekonomide faaliyet
gösteren ölçek ekonomili endüstriler bölgesel blokla
oluşturulan daha büyük pazarlara geçişle birlikte
karlarını arttıracaklardır. Bu tez, ekonomik
bölgesel anlaşmaların gerçekleştirilmesini üç
aşamaya bölerek açıklayan bir model yardımıyla
aşağıda ayrıntılı olarak ortaya konulmaktadır.
Ancak, bu modeli iyi anlamak için öncelikle gümrük
birliğinin mantığını anlamak gerekmektedir.
GÜMRÜK BİRLİĞİ KURAMI
Yukarıda öne sürülen, ölçek ekonomilerinin
bölgesel liberalizasyon ile karlarını maksimize
edeceği tezi gümrük birlikleri teorisine
dayanmaktadır. Bir gümrük birliği, iki ya da daha
fazla ülkenin kendi aralarındaki ticaret engellerini
kaldırmaları ve üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük
vergisi uygulamaları anlamına gelir. Burada bizi
ilgilendiren şey, gümrük birliğinin firma karları
üzerinde ve tüketici rantı üzerindeki etkisi. Gümrük
birliklerinin statik analizinde, ekonomistler refah
etkisinin ölçülmesinin zor olduğunu göstermişlerdir.
Tüketici rantının, refah ölçümünde kullanıldığını
varsayarsak, gümrük birlikleri aşağıdaki iki etkinin
bileşimine göre sonuçta zararlı ya da . faydalı
gözükebilir. Gümrük birlikleri, iki zıt etki
yaratır: Ticaret yaratıcı ve ticaret saptırıcı
etki. Ticaret yaratan etki, vergi ve diğer
engellerin kaldırılmasından sonra ticaretin artması
anlamına gelir. Burada sözü edilen, eğer gümrük
birliği nedeniyle söz konusu vergi ve diğer engeller
kaldırılmamış olsaydı var olmayacak olan ticaret,
yani ticaretteki artıştır. Ticaret saptırıcı etki
ise, gümrük birliğinden önce düşük maliyetli
ülkelerle yapılan ticaretin artık bu.avantajını
ortak ülkelere kaptırması nedeniyle daha az rağbet
görmesi ve azalması şeklinde oluşur. Bu iki etkinin
toplam sonucu gümrük birliğinin faydalı olup
olmadığını belirler. Eğer ticaret yaratıcı etki daha
fazla ise, tüketici rantı büyümüş demektir ve
gümrük birliği faydalı olmuştur denilebilir. Gümrük
birliğinde, üçüncü ülkelere karşı duvarlar ne kadar
az yükseltilirse, ticaret daraltıcı etki o kadar az,
dolayısıyla tüketici rantı da o kadar yüksek
olacaktır.
Tam rekabet piyasalarında, ticaretin, ister bölgesel
ister global düzeyde oldun, serbestleştirilmesinden
gelen bütün kazanımlar tüketicilere gider. Bu
liberalizasyonun maliyeti ise himayeciliğin
rantlarından vazgeçmek zorunda kalan firmalar ve
gümrük gelirlerinden mahrum kalan hükümetler
tarafından yüklenilir. Ancak, tabiidir ki,
hükümetler tüketicilerin elindeki bu kazanımların
bir kısmını alıp yeniden dağıtabilirler.
BİRİNCİ ADIM: ÖLÇEK EKONOMİLERİNİN BÖLGESEL PAZAR
TALEPLERİ
Eksik rekabet piyasalarında, ticari liberalizasyonun
etkileri standart analizden farklı olabilir. Bununla
birlikte, aşağıda açıklanacağı gibi, belirli
koşullar altında, firmalar ticari duvarların
alçaltılmasından yararlanabilirler.
Ölçekle birlikte artan getiri söz konusu olduğunda,
gümrük birliğinin yukarıda belirtilenler dışında iki
etkisini daha göz önüne almak gerekmektedir. Bu
durumda, ticaret yaratılması ve ticaretin
saptırılması dışında, maliyet azaltıcı etki ve
ticareti engelleyici etkiler de gümrük birliğinin
sonuçları olmaktadır.
Maliyet azalması etkisi, ölçek ekonomisini gümrük
birliği içinde gerçekleştirmekten doğar. Ölçek
ekonomili X malını üreten, her ikisi de korumacı A
ve B ülkelerini düşünelim. İkisi aralarında bir
tercihli ticaret anlaşması yapsınlar. Bu durumda,
muhtemelen ülkelerden birisi, diyelim A, bu malın
üretiminde daha verimli olacak ve diğer ülkedeki
pazarın tamamını ya da bir kısmını eline
geçirecektir. A ülkesindeki endüstri, B ülkesindeki
yüksek fiyatlı yerli üretimin yerini alacak, üretim
düzeyi artarken ortalama maliyeti de azalacaktır.
Yani A ülkesinde daha düşük maliyetle daha fazla
üretim yapılacaktır. B ülkesindeki tüketiciler ise
daha ucuza mal satın alabileceklerdir.
Ticaretin engellenmesi etkisini açıklamak için de,
aynı B ülkesinin gümrük birliğinden önce aynı X
malını üretmediğini ve üçüncü bir ülkeden ithal
ettiğini varsayalım. Gümrük birliğinden sonra A
ülkesi B ülkesinin pazarını ele geçirecek ve üçüncü
ülkeden yapılan ithalatı durması sonucunu
doğuracaktır. Böylece üçüncü ülke ile yapılan
ticaret engellenmiş olacaktır.
Sonuç olarak, korunan yerli pazarlardan tercihli
ticaret anla§malarına geçişte, ölçek ekonomili
firmalar fayda sağlayabilirler. Hem maliyet azaltıcı
etki hem de ticareti engelleyici etki bu tür
firmaların karlarının artmasını sağlayabilir. Bu
sonucu sağlayan üç mekanizma vardır. İlki, ticaret
engelleyici etki, aynı tam rekabet piyasalarındaki
ticaret saptırıcı etkiye benzer biçimde firmanın
karını arttırır. İkincisi, maliyet azalması, ürün
farklılaştırması ile birleştiğinde, her iki ülkedeki
üreticilerin de karlarını arttırmalarını
sağlayabilir. Son olarak, mal farklılaştırılması
olmadığı hallerde bile, gümrük birliğinden sonra her
iki ülkede fiyatlar düşecek, talep artacak ve daha
büyük düzeylerde üretim yapan firmaların ortalama
maliyeti düşecektir. Maliyetteki bu azalma nedeniyle
her iki ülkenin firmaları da üçüncü ülkelerdeki
rekabet §ansı artacak ve satışları ile birlikte
karları artacaktır.
İKİNCİ ADIM: HÜKÜMETLERİN TİCARET POLİTİKASINA
İLİŞKİN TERCİHLERİNİN OLUŞTURULMASI
Modelimizde, hükümetler, bölgesel ticaret
anlaşmalarının alacağı şekil konusunda nihai karar
organlarıdır. Siyasi liderlerin de fayda
maksimizasyonunu iktidarda kalmakla sağlayacakları
varsayılmaktadır. Yani, onların amacı belli bir
ticaret politikası gütmek değil, iktidarı elde
tutmaktır. Bu yüzden, kendilerine iktidarı elde
tutma §ansını en fazla vereceğine inandıkları
ticaret politikasını uygulayacaklardır. Bu şansı bir
bölgesel liberalizasyon durumunda daha fazla elde
edeceklerine inanmalarını sağlayan koşullar
nelerdir?
Üç
faktör, politikacıların yeniden seçilmelerine yardım
eder: tüketici rantı, firma karı, gümrük gelirleri.
Dolayısıyla, politikacılar bu üç faktörden elde
edecekleri faydaları optimize edecek ticaret
politikalarını uygulayacaklardır. Böylece, ülke
koşullarına göre bu üç faktörden en fazla toplam
faydayı sağlayacak şekilde yerine göre korumacılık
ve liberalizasyona gideceklerdir.
İlk olarak, seçmen oylarına bağımlıdırlar.
Politikacılar, seçmenlerin ekonomik koşulların
iyileşmesine verdiği önernin farkındadırlar. Oy
oranını yükseltmenin başlıca yollarından biri,
tüketici rantını arttırmaktır, zira tüketici rantı
bir nevi gelir artışıdır. Politikacılar ne kadar çok
tüketici rantı yaratırlarsa oy oranlarının o kadar
yükseleceğini hesaplarlar.
Gümrük birliği teorisine dönelim ve tüketici
rantının bölgesel liberalizasyondan nasıl
etkilendiğini hatırlayalım. Korunan bir ekonomi ya
da global liberalizasyona nisbetle bölgesel
anla§malarda tüketici rantı ne ölçülerde
etkilenmektedir. Ekonomistler, global
liberalizasyonda bölgesel liberalizasyondan daha
fazla tüketici rantı yaratıldığını göstermişlerdir.
Sebep basittir, çünkü ticaret saptırıcı etki global
liberalizasyon durumunda söz konusu olmaz. Tüketici
açısından en kötüsü, korumacı politikalardır. Bu
yüzden, demokrasilerde, bütün sektörlere korumacı
politikalar uygulayan hükümetlere pek rastlanılmaz.
Politikalar arasındaki bu fark önemlidir, çünkü
tüketici rantı politikacıların tercihlerini
etkilemektedir.
İkincisi, politikacıların göz önüne almak durumunda
olduğu başka çıkar grupları da vardır. Bunlar
önemlidir, çünkü siyasi liderlerin yeniden
seçilmelerine yardım edecek bağışlarda bulunur,
kampanyalar düzenler ve seçmeni etkileyebilirler. Bu
baskı gruplarının başında firmalar gelir. Firmaların
karları ile politikacıların yeniden seçilme
sansları arasında doğru orantı vardır. Bu nedenle
politikacılar, bu baskı gruplarının taleplerini
ticaret politikalarına yansıtma durumundadırlar. Bu
durumda tüketiciler ile firma çıkarları arasında
bir denge oluşturmak zorunluluğu ile karşılaşırlar.
Koruma isteyen sektörlerin memnun edilmesi yoluna
gidildiğinde, tüketici rantı feda edilmek zorunda
kalınacak, bu da muhtemelen oy kaybına yol
açacaktır. Fakat firmalar her zaman korumacılığı
tercih ve talep etmezler. Yukarıda belirtildiği
gibi, ihracata yönelik firmalar ile ölçek ekonomili
firmalar serbest ticaret taraftarı olabilir. Bu,
politikacıları bir bedel ödeme zorunluluğundan
kurtarır. Yani, gümrük duvarlarını kaldırarak
tüketici rantını ve firma karlarını maksimize
edebilirler. Bu durumda, yapabilecekleri iş, sadece
tüketici rantı ile firma kadarını maksimize edecek
optimal koşulları sağlayan bir bölgesel anlaşma
yaratmaktır.
Son olarak, politikacılar gümrük
gelirleri ile de ilgilenirler. Bunlar, önemli bir
gelir kaynağıdır. Yeniden seçilme şansını arttıracak
çok çeşitli şekillerde harcanabilirler.
Sonuç olarak, politik liderlerin çıkarı, üç faktörün
bir fonksiyonu olarak görülebilir: Tüketici rantı,
firma karı, gümrük gelirleri. Bunların her birinin
optimizasyonu yeniden seçilme şansını maksimize
eder. Dolayısıyla; hükümetlerin ticaret
politikalarını belirleyen kararları, bu üç faktörün
nasıl etkileneceği gözetilerek alınır. Yukarıda
belirtildiği gibi, ölçek ekonomilerinde firma
karları bölgesel liberalizasyonda korumacılığa ya da
global liberalizasyona nisbetle daha fazla
olacaktır. Bu tür firmalar, hükümetlerin bölgesel
serbestlik politikaları uygulamaları yönünde pozitif
bir etken oluştururlar. Politik liderler, bölgesel
ticaret anlaşmalarını, bu tür sektörlerin en fazla
liberalize edilmesini sağlayacak şekilde
yapacaklardır. Bu özelliklere sahip olmayan
sektörler ise daha az liberalize edileceklerdir.
Özetlersek, korumacılık, bölgesel ve global
liberalizasyon şeklinde üç alternatif arasından
seçim yapılırken politikacılar çeşitli tercih ve
taviz zorunlulukları ile karşı karşıyadır. Global
liberalizasyon tüketici rantını maksimize eder fakat
bazı ölçek ekonamilerinin karım ve öte yandan
gümrük gelirlerini azaltır. Diğer uçta yer alan
korumacılık ise, tüketicilerin zararınadır fakat
gümrük gelirlerini ve bazı firmaların
karınıarttırabilir. Bütün sektörleri kapsayan bir
bölgesel liberalizasyon ölçek ekonomili firmaların
karını maksimize eder, fakat tüketici rantın ve
gümrük gelirlerini bir dereceye kadar azaltır.
Yalnızca ölçek ekonomileri ile sınırlandırılmış bir
bölgeselliberalizasyon bir orta yol alarak
seçilebilir. Bu durumda, tüketici rantından ve
gümrük gelirlerinden diğer seçeneklere göre daha az
fedakarlıkta bulunulmuş olur.
Burada temel soru ne çeşit bir bölgesel
liberalizasyonun politik liderlerin en fazla
faydasına olacağıdır. Hangi koşullar altında,
politikacılar bölgeselci politikaları tercih
ederler?
En
azından dört koşul sayılabilir:
1)
Mevcut gümrük vergilerinin düşük olması. Bu durumda
ticaret saptırıcı etki daha az olacaktır. Dolayısıyla global liberalizasyon
politikası uygulanmaması nedeniyle kaybedilen
tüketici rantı ve korumacılığın terk edilmesi
nedeniyle kaybedilen gümrük gelirleri daha az
olacaktır.
2) Ölçek ekonomilerinin sayısı ve yoğunluğu arttıkça,
diğer koşullar aynı kalmak şartıyla, bölgesel
politikalar için talepler daha fazla olacaktır.
Sabit getirili ekonomiler ise rekabet güçlerine
göre ya korumacı ya da global liberalizasyon
taraftarı olacaklardır.
3) Politikacıların, anlaşmaları şekillendirirken
sektörler arasında ayırım yapabilme imkanları
mevcut ise, bölgesel politikalar uygulanma şansı
artacaktır. Bazı sektörlerde liberalizasyona
giderken bazılarında gitmemeleri mümkünse bunu
değerlendirerek kendileri için de optimal çözümü
gerçekleştirmek isteyeceklerdir.
4)
Ölçek ekonomilerinin büyüklüğü ile kıyaslandığında
iç pazar ne kadar küçükse, bölgesel liberalizasyonla
ulaşılabilecek pazarın önemi o kadar büyük olacak,
yani muhtemel kar daha fazla olacaktır. Diğer
şartlar aynı kalmak kaydıyla bu durumda
politikacılar daha bölgeselci politikalar
uygulayacaklardır.
ÜÇÜNCÜ ADIM: KARŞILIKLI VERGİ TAVİZLERİ
Bütün bölge pazarına hakim olacağına inanan
firmaların bölgeselleşmeyi savunacağı tabiidir.
Böyle bir inancı ve güveni olmayan firmalar, ölçek
ekonomisine sahip olsalar bile, bölgeselleşme
konusunda daha az istekli olacaklardır. Bu durumda,
yan endüstri kollarının varlığı önem kazanmaktadır.
Bu yan endüstrilerin, bir diğer deyişle alt
sektörlerin her birinin anlaşma ile getirilen
bölgesel rekabet sonucunda piyasaya hakim konuma
gelmesi mümkündür. Belirli sektörlerde bir ülke
pazarı ele geçirirken başka sektörlerde diğer ülke
hakimiyeti sağlayabilir. Eğer bir ölçek ekonomisinde
sadece homojen bir ürün üretilseydi, gümrük
birliğinden sonra taraf ülkelerden biri bu piyasadan
tamamen çekilmek zorunda kalabilirdi. Ancak, gerçek
hayatta daha sık rastlanılan durum bu değildir. Ürün
farklılaştırılması yolu ile bir endüstri içinde çok
değişik alt sektörler yaratılabilmektedir. Bölgesel
anlaşmalar sırasında, bütünüyle bir endüstri yerine
bu alt sektörlerin her biri teker teker müzakere
konusu edilir. Sonuçta, her ülkede belli malların
üretimini teşvik edecek şekilde karşılıklı tavizler
ve vergi indirimlerine gidilir. Mesela, uçak
endüstrisinden örnek verirsek, anlaşmadan sonra A
ülkesi küçük ölçekli uçak, B ülkesi büyük ölçekli
uçak üretimine yönelebilir.
Burada önemli olan, endüstrilerin ölçeğinin ülke içi
pazarın büyüklüğüne olan oranıdır. Bu bağlantının
bir sonucu olarak da, küçük ülkelerdeki ölçek
endüstrilerinin büyük ülkelere nazaran daha çok
bölgeselleşme taraftarı olmaktadırlar.
Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, bir firmanın
ölçek ekonomisinin sağladığı avantajdan faydalanarak
tüm bölge pazarını ele geçirmesi nedeniyle
pazarlarını kaybeden rakip firmaların ürün
farklılaştırması yoluyla başka bir üründe avantaj
sağlaması ve bu üründe hakimiyeti ele geçirmesi
mümkün olmalıdır. Aksi takdirde, bölgeselleşmenin
bunlar için bir anlamı kalmayacağından taraftar
olmayacaklardır.
SONUÇ
Yukarıda birden fazla ülkenin daha büyük pazarlar
oluşturma yoluna gitmelerinin arkasında yatan
ekonomik gerekçeler ile, bu amaçla gümrük birliği,
serbest ticaret anlaşması, ortak pazar gibi değişik
adlar altında bölgesel ticari ve ekonomik birlikler
oluşturulmasında işleyen siyasi mekanizmayı üç
aşamada açıklayan bir model ortaya konulmaktadır.
Bununla birlikte, bölgesel birliklerin mantığına
ilişkin pek çok alternatif teorilerin bulunduğunu da
unutmamak gerekmektedir. Bunlardan belki de en
önemlisi siyasi bir bakış açısına sahiptir. Buna
göre, tercihli ticaret anlaşmaları, daha çok siyasi
müttefik ülkeler arasında oluşturulurlar. Bölgesel
ekonomik birliklerin kaynağını siyasi ilişkilere
bağlayan bu görüşe göre, ticaretin yarattığı
kazanımları ülkeler halihazırdaki ya da potansiyel
düşmanlarıyla paylaşmak istemezler. Fakat, bu görüş,
siyasi müttefiklerin ne zaman ekonomik birlikler
oluşturacağına ve birliğin alacağı şekle dair bir
açıklama getirmemektedir. Örneğin, ABD, Kanada ve
Meksika hemen hemen bütün yirminci yüzyıl boyunca
müttefik olmalarına rağmen NAFTA'yı ancak 1994
yılında oluşturmuşlardır.
Modelimizde ise, bölgesel ekonomik birliklerin
iktisadi mantığının yanı sıra bu birliklerin
aldıkları şekli belirleyen koşullar da
açıklanmaktadır. Serbest ticaret bölgesi, gümrük
birliği veya ortak pazar şeklinde bir yapılanmaya
gidilmesini belirleyen koşullar aynı zamanda hangi
sektörlerin hangi derecede liberalize edileceğini de
tayin etmektedir. Sonuçta bazı sektörler anlaşmadan
tamamen muaf tutulurken bazı sektörler yüzde yüz bir
serbesti kazanabilmektedir. Daha büyük ölçekli
sektörlere daha fazla liberalizasyon getiren NAIT A
bu modeli destekleyen canlı bir kanıt olarak
karşımızda durmaktadır.
Kaynak: Mustafa YAŞAR - Gümrük Müfettişi
|