Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Para ve Finansman Politikalarında Etkinlik

Giriş

Para ve finansman politikalarının hedeflenen amaçlara ne nispette katkıda bulunduğu hususu iktisatta önem arz eder ve her zaman araştırılması gerekir. 

Para politikası talebin idare edilmesi ve iktisat politikasınca tespit edilen hedefe tevcih edilmesi politikasıdır. Para politikasının hedefi fiyat istikrarını muhafaza etmek kaydıyla üre­tim seviyesinin en az işsizliğe meydan verecek veya tam istihdamı sağlayacak tarzda devamı­nı temin etmekten ibarettir. Bu hedefe varmak için de para politikası araçları diğer iktisat ve maliye politikası araçları ile ahenk içinde sevk ve idare edilir. Para politikası araçlarında za­man içinde meydana gelen değişikliklerin he­defe ulaşmak açısından yeterli olup olmadığı tahlil edilebileceği gibi bizatihi hedefler elde edilen ekonomik göstergelerle mukayese edi­lerek de tahlil edilebilir. ilk tarz tahlil daha çok kantitatif bir mahiyete sahiptir ve teknik yanı ağır basar. İkinci tarz tahlil ise burada takip edilecek amaca daha çok uygunluk arz eder. Ayrıca para politikası araçlarının sevk ve idare­sindeki başarısızlıkların ekonomide ortaya çıkaracağı arzu edilmeyen doğrudan ve dolaylı tesirlerin de müteakip safhada uygulanacak para politikası işleyişini ağırlaştıracağı ve et­kinliğini azaltacağı hususu gözden ırak tutul­mamalıdır. 

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülkemizin iktisadi yapısında büyük değişiklik­ler meydana geldi. Bu değişiklikler para piya­salarının yapılarını değiştirdi. Mali aracıların sayı ve mahiyetindeki değişikler de piyasaya genişlik ve derinlik kazandırdı. Cumhuriyetin ilk yıllarına nazaran paralı ekonomiye enteg­rasyonda kat edilen mesafe, iktisadi bilgilenme ve bilgi maliyetlerinin düşmesi, tüketici ve üre­ticilerin zamanla daha rasyonel davranma alış­kanlıkları kazanması bir taraftan para politika­sı uygulamasını kolaylaştırırken diğer taraftan da uygulanan para politikalarına tavır almanın yaygınlaşması para politikasında netice elde etmeyi güçleştirdi.

İktisadi büyüme olayı tabii olarak artan bir şekilde borçlanma olayını ortaya çıkardı. Klasik borçlanma yöntemleri ekonominin fi­nansman ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kal­dığından yeniden bir şekillenme gerekiyordu ve sermaye piyasaları kuruldu. 

Para hareketleri ile sermaye hareketleri­nin ahenkli sevk ve idaresi etkinlik açısından bir zarurettir. Her iki hareketin unsurları ve iş­leyiş tarzları birbirinden farklı olduğundan ekonomi üzerine tesirleri de farklı olacaktır. 

Ekonominin finansman kapasitesi ile fi­nansman ihtiyacının her an bilinmesi mali akımlar tablolarına ihtiyaç hissettirir. Bu tablo­lar kısa ve orta vadeli planlamalarda büyük ko­laylıklar ve faydalar sağlamaktadır. Para ve fi­nansman politikası ile görevli kuruluşlarımızda yol gösterici bu tekniğin yeterince ve etkin bir şekilde kullanılmadığını düşünüyoruz. Ayrıca ülkemizde tüketici ve üretici olarak iktisadI ünitelerin para ve finansman ile ilgili davranış­larına dair geniş ve sıhhatli araştırmalar yapıl­mış değildir. Para arzındaki ve finansman akımlarındaki bir değişikliğin ne gibi değişikliklere sebep olacağının bilinebilmesi için bu tür araştırmalara büyük ihtiyaç vardır. 

1. Para Politikası 

İktisadı büyümeyi ve fiyat istikrarını kendine hedef seçen para politikası hedefe ulaşmada acaba ne derece başarılı olmuştur? Çok gerilere gitmeğe gerek yok. Son dört yıllık toptan eşya fiyatı endeksi %54 ile %91 arasın­da dalgalanmış ve fiyat artışlarının basit ortala­ması da % 74' e yaklaşmıştır. 

Fiyat artışlarının böyle yüksek seviyeler­de seyrettiği bir ülkede hiç şüphesiz ki para politikasının ilk hedefi fiyat istikrarını temin et­mektir. Bunun temini de para politikası araçla­rına müracaat etmekten geçer. Artık sokaktaki insanımızın da bildiği gibi, adı ister emisyon olsun isterse akademisyenlerin tarif ettikleri herhangi bir para arzı tarifi olsun para politika­sı aracındaki yıllık değişikliklerin ortalaması da ortalama fiyat artışlarından yüksek olmuştur. Emisyon 1995 - 1998 yılları arasında %60 ile %100 arasında dalgalanmış yıllık ortalama artış haddi de %80 olmuştur. Rezerv para aynı dö­nemde yıllık ortalama %83 civarında artmıştır. Buna mukabil M2Y olarak tarif edilen para ar­zı % 80 ile % 134 arasında dalgalanma arz et­miş yıllık ortalama artış haddi %109 olmuştur. 

Para arzı artış hadlerinin, ister yıllık is­terse ortalama olsun, fiyat artış hadlerini eko­nominin büyüme hızından daha fazla aşması genişletici veya ucuz para politikası uygulandı­ğını işaret eder. Böyle bir politikanın fiyat istik­rarını sağlama hedefi ile telifi mümkün değil­dir. Para politikası vasıtası ile iktisadı büyüme fiyat istikrarına tercih edilmiştir. Böyle bir ter­cih iktisadı olmaktan çok siyası bir mahiyet arz etmektedir. Son çeyrek asrın ortalama iktisadı büyüme hızı % 4. 3 olmuştur. Talep ve arz cep­hesi yapısal problemlerle bloke edilmiş bir ekonominin, bu düşük büyüme hızı için, yapı­sal problemlerini daha içinden çıkılmaz bir ha­le sokmanın iktisadı tercih olmayacağı açıktır. Bu ekonomi daha ehven fiyat artışları altında daha yüksek büyüme hızları ile geçmişte tanış­mıştır. Enflasyonist birçok baskının kaynağı ekonominin yapısından doğmaktadır. Ekono­mimizin ihtiyaç duyduğu yapısal değişiklikler muhakkak fiyat istikrarı şartını zaruri kılar. 

Kanuni karşılık nispetleri kaydı para ar­zını, dolayısıyla para arzını azaltarak fiyat istik­rarını sağlayacak tarzda yüksek tutulmamıştır. Ticari bankaların kredi yaratma imkanları azal­tılmamıştır. Mevduat bankalarının ekonomiye açtığı krediler son dört yıl içinde %85 ile %150 arasında dalgalanma göstermiştir. Yıllık ortala­ma artış haddi % 120'dir.

Reeskont hadleri de düşük tutularak Merkez Bankası'nca ucuz para politikasına katkıda bulunulmuştur. 1994 yılından sonra % 5-7 aralığında düşürülen reeskont haddi kredi hacminde iki yıl artışa sebep olmuştur. Söz ko­nusu hadler 1997'de % 67-80 aralığına yüksel­tilmiş ve reeskont kredilerinde bariz düşmeler görülmüştür. 

Açık piyasa işlemleri olarak bono ve tahvil satmak şeklinde uygulanan para politi­kası aracı işleyiş olarak ekonominin likiditesini azaltacağı yerde bilakis artırmıştır. Bütçe açık­larını kapatmak ve kısa vadeli finansman ihti­yacını karşılamak için Hazine'ce gerçekleştiri­len borçlanmaların miktarı veya iç borç stoku o kadar yüksek seviyelere ulaşmıştır ki bunla­rın faiz ödemesi söz konusu dönem içinde konsolide bütçenin üçte birine ulaşmıştır. 1998 de faiz ödemeleri konsolide bütçenin %53'nü, iç borç faiz ödemeleri de % 36'sını teşkil eder hale gelmiştir. İç borç faiz ödemelerinin GSMH içindeki nispeti zaman içinde artarak % 10.6'ya ulaşmıştır. 

Ekonominin likiditesini massetmek için Hazine'nin açtığı her ihaleden elde edilen kay­nak, çok kısa bir gecikme ile, faiz ödemelerine tahsis edilmek suretiyle tekrar ekonomiye likit kaynak olarak geri dönmüştür. Açık piyasa iş­lemlerine tabi tahvil ve bono gibi araçların %90'nına yakını ticari bankaların portföylerin­de yer almaktadır. Mevduat bankalarının port­föylerinin %33'nü devlet tahvili; %52'sini de Hazine bonosu, toplam olarak da portföyleri­nin %85'ini kamu kesimi menkul kıymetleri teşkil etmektedir. Mevduat bankaları portföy­lerinde son dört yıl içinde sırası ile 0/063, % 134, %196 ve 1998'de %107'lik artışlar sağlamışlar­dır. Bu da ticari bankaların likiditesini ve kay­di para yaratma imkanlarını artırmaktadır. Liki­dite olarak bu geri besleme olayı devletin artan finansman ihtiyacı ile birleşerek her müteakip safhada ağırlaşarak devam etmiştir. Bu politika aracı bu işleyiş tarz ile fiyat istikrarını sağlayıcı araç olma vasfını kaybetmiştir. Ayrıca kamu kesimi sermaye piyasasına arz edilen menkul kıymetlerin %97'sini ihraç etmek suretiyle eko­nominin finansmanında kaynak yaratmak ve kullanmak hususunda mutlak hakim unsur olmuştur. 

Faiz hadleri fiyat istikrarını sağlamada diğer araçlar kadar müessir değildir. Tesirleri dolaylı yoldan ve daha uzun süre içinde ortaya çıkar. Başta fiyatlar ve diğer unsurların tesirle­riyle son dört yıl içinde yıllık mevduat faiz had­di % 92 ile %96 arasında dalgalanmış, buna mukabil aynı dönemde azami kredi faiz hadle­ri kısa vadeliler % 215 ile %253 arasında orta vadeliler de % 188 ile % 230 arasında dalgalanma göstermiştir. 

Enflasyonun yüksek olması mevduat ve kredi faiz hadlerinin de yükselmesine sebep olmuştur. Yüksek mevduat faiz hadlerinin ta­sarnıf1arı artırıcı tesiri bir seviyeden sonra ya­vaşladığından, dolaylı yoldan fıyat istikrarına katkısı ihmal edilebilir. 

Enflasyonla mücadelede uygulanan para politikası yurt içi talebi azaltmakta yetersiz kalmıştır. Rusya'da ortaya çıkan krizin ekonomimiz üzerinde ortaya çıkardığı menfi tesirler diğer tesirlerle birleşerek son yılda talep Üze­rinde azaltıcı tesirler meydana getirmiştir. 

Yüksek faiz hadleri yabancı sermaye girişini diğer şartların tahakkuk etmemesinden dolayı artırmada yetersiz kalmıştır. Dış finans­man imkanlarının daralması bir taraftan kamu borçlanma gereğinden doğan baskılar diğer taraftan para piyasaları üzerine baskı yaparak fa­izlerin düşmesini engellemiştir. Son dönemde reel faizlerdeki dalgalanmanın sebebi bu olmuştur. 

Hazinenin kısa vadeli finansman ihtiya­cının şiddeti kısa vadeli kredi faiz hadlerini 5 Nisan Kararları arifesinde çok yüksek seviyele­re çıkmasına sebep olmuştur. Kredi faiz hadlerindeki yükseliş para piyasalarına kısa vadeli ihbarlı yeni teknik araçlar hediye etmiştir. Yük­sek kredi faiz hadlerinin tahvil ve bono piyasasında hüküm sürmesi kısa vadeli plâsman ka­zançlarını artırmış ve kaynakların verimsiz sahalara yönelmesine sebep olmuştur. 

2. Sermaye Piyasası

Ciddi düzenlemesi 1986'da yapılan ser­maye piyasaları ekonomiye entegre olma ve derinlik kazanma için mücadele etmektedirler. Kısa zamanda gerçekleştirilebilecek bir hedef değildir. Menkul kıymetler borsası gelişen bir borsa durumundadır. 

Hisse senetleri piyasasına kote olan şirketlerin sayısında 1986 yılından itibaren 1993 kadar devamlı bir artış meydana gelmiş, piya­sa işleyişine ve mevzuata ayak uydurmakta zorlanan şirketler kote dışı bırakılmışlardır. 

Sermaye piyasasının araç cinsinden iş­lem hacmine göre 1994-1997 yılları arasındaki yapısına bakılacak olursa; hisse senetleri $ cinsinden toplam işlem hacmi içinde yıllar itibari ile sırasıyla % 42, %27, %13 ve % 12 lik bir yer tutmuştur. Tahvil ve bononun işlem hacmi içindeki yeri %8 ile %11 arasında dalgalanmış­tır. Buna mukabil, yeni bir finansman tekniği olarak takdim edilen repo ve ters repo işlemle­rinin toplam işlem hacmi içindeki payı % 49'dan %80'e ulaşmıştır. Klasik ödünç işlemle­rini hatırlatan repo ve ters repo işlemleri uygu­lama sahasında sermaye piyasası aracından zi­yade para piyasası aracı niteliği taşımaktadır.Sermaye piyasası sektörlere göre tahlil edilecek olursa kamu kesiminin ağırlığının git­tikçe arttığı ortaya çıkmaktadır. 1995'de kamu kesimi menkul kıymet ihracı piyasanın %90'nı teşkil ederken 1998'de bu nispet %97'ye çık­mıştır. Özel sektör payının gittikçe azaldığı ser­meye piyasasında ayrıca primer piyasaya su­nulan hisse senetlerinin payı son dört Yıl için­de % 1.5 ile %3 arasında dalgalanma göster­miştir. Adeta sermaye piyasası kamu kesimi için kurulmuş görünmektedir ve onun hakimi­yeti altındadır. Kamu kesimince ihraç edilen menkul kıymetler uzun vadeli yatırımdan ziya­de kısa vadeli menkul kıymet kazancı temin et­meye matuf araçlardır. Halbuki sermaye piya­sası kaynakların uzun vadede sabit hale getiril­diği, mülkiyeti temsil eden bir piyasadır. Ser­maye piyasasından beklenen bir diğer görev de mülkiyeti geniş halk kütlelerine yaymak, sermayeye karşı duyulan menfi tavırları engel­lemek, mülkiyet yolu ile iktisadi ve siyasi hür­riyetleri kullanarak demokratik nizamı pekiştirmektir. 

Hisse senetleri piyasasının ekonomi içindeki büyüklüğü İMKB piyasa değerinin GSMH olan nispeti ile tayin edilir. Bu nispet 1997 yılı için ancak %0003 gibi çok küçük bir değerdir. Milli ekonomi içinde ihmal edilebilir değer taşıyan bir piyasanın etkinliğinden söz etmek mümkün değildir. 

İkinci derece bir sermaye piyasası olan İMKB gelişmiş ve gelişme halinde olan 45 ül­kenin menkul kıymetler borsaları ile mukaye­se edildiğinde aylık işlem görme açısından 6. sırada; işlem hacmi bakımından 20. sırada ve piyasa değeri açısından da 38. sırada yer almaktadır. Hem ekonomi hem de diğer borsa­lar içindeki payının düşük olmasına rağmen aylık işlem görme bakımından dünya sıralamasında 6. sırada olması İMKB' nın ne derecede spekülasyona açık olduğunun bir nevi göster­gesidir. 1995'den 1996 kadar İMKB' de yabancı yatırımcıların işlem payındaki artış hadleri %40 ile %60 arasında değişirken 1996'nın ikin­ci ve Üçüncü çeyreğinde %100 ile % 120 arasında dalgalanma göstermiştir. İMKB'nin gelişmiş ve gelişen borsalar ile mukayesesinde perfor­mans kriterleri değişiktir ve çok tekniktir. 

İMKB'nin dış yatırımcılara açılmasının borsa, uzun vadeli yatırımcılarımız, para piya­sası ve finansman akımları Üzerindeki tesirleri müspet olmamıştır.

Piyasaya ilk defa hisse senedi ihracı ve alınıp satılmasını mümkün kılan primer piyasa çok küçük ve yetersiz kaldığından kendi­sinden beklenen fonksiyonu ve etkinliği gösterememiştir. 

3. Finansman Politikası 

Ekonominin yapısından doğan prob­lemler finansman sahasına da yansıtılmıştır. Bu yansımaları ve neticelerini sektörlere göre tahlil etmek gerekir. 

Özel sektörün finansmanı uzun zaman para piyasalarına havale;: edilmiştir. Para politi­kaları sayesinde mevduat sahipleri aleyhine re­el faiz uygulamaları ve enflasyonlarla büyütü­len özel sektör bir kolaylık ve alışkanlık içine girmiştir. Bu alışkanlık sayesinde özel sektör sabit sermaye yatırım ihtiyaçları kısa vadeli pa­ra piyasalarınca karşılanmıştır. Bu tarz finans­man maliyetleri artırmış ve sektörün yapısını faiz ve kur politikalarına karşı aşırı hassas hale getirmiştir. Uzun zaman şirketlerin mülkiyet yapıları değiştirilmek istenmemiştir.

1986 yılında gerçekleştirilen sermaye piyasalarını yeniden tanzim etme faaliyeti ve o tarihten itibaren sürdürülen yapı değişiklikleri özel sektörü kısmi de olsa uzun vadeli finans­manda sermaye piyasasına yönlendirmiştir. Şirketlerin hukuki yapılarını değiştirmelerinde­ki güçlükler, Sermaye Piyasası mevzuatının uzun ve ağır işleyen sermayenin halka açılma süreci, Sermaye Piyasası Kurulu'nun piyasayı tanzim ve denetleme görevi ve özellikle kamu sektörünün borçlanma araçlarının kazanç had­lerini artırmak suretiyle piyasada yarattığı hak­sız rekabet bu yönelmedeki başarıyı ve etkinli­ği azaltan unsurlar olmuştur. Bunlar aynı za­manda sermaye piyasasındaki primer piyasa­nın küçük ve yetersiz kalma sebebi de olmuştur. 

Sermaye piyasasının bir unsuru olan İMKB'nın işleyişi kısa vadeli kaynakları uzun vadeli kaynak haline dönüştürmekte yetersiz kalmıştır. Spekülasyona ve spekülatif kazanç­lara mahiyeti itibarı ile açık olan bu piyasada, işlem hacminin yüksek olması verimli sahalara sevk edilebilecek yüksek derecedeki likiditele­rin mevcudiyetini gösterir. Bu likiditelerin ka­zanç hadlerine göre ekonomide kah bu finans­man aracından diğerine taşınması kah bu sek­törden şu sektöre doğru kayması serbest piya­sa mekanizmasının tabii bir seyri ve neticesi de olsa bunların finansman aracından diğer bir fi­nansman aracına dönüşmesi sektörden sektö­re geçişi para ve sermaye piyasalarımızın de­rinlik yapısının kaldıramayacağı süratte ve vü­satte olmaktadır. Bu işleyiş ekonomideki diğer unsurlara daha sert bir şekilde intikal etmekte­dir. İMKB'na yatırım yapan yabancı sermaye­nin Uzakdoğu veya Rusya krizi bahanesi ile aniden piyasadan çekilmesi finansman akımla­rım besleyen dış kaynaklarda bir daralmaya se­bep olmuştur. Sığ bir piyasada meydana gelen bu şok piyasanın kendi yapısı ve mekanizmaları tarafından emilmeden ve hafifletilmeden ekonominin diğer piyasalarına intikal ettirildi­ğinde ilk şokun menfi tesirleri olabileceğinden daha büyük olmuştur. 

Özel sektör mevduat toplayan mali ara­cıları diğer bir ifade ile bankacılık sektörü yapı ve zihniyet itibarı ile ekonominin finansman akımlarını daraltıcı yönde davranış gösterebilmekte, sun'i kriz yaratabilmektedirler. Banka­ların bazı ahvalde reel sektörde sıkıntıların baş gösterdiği alanlarda finansman imkanlarını da­raltmaları işsizlik ve Üretim Üzerinde menfi te­sirler meydana getirmektedir.

 Son yıllarda bankalarımızın yeni dış kaynak yaratmadaki başarısızlığı ve kaynak maliyetlerinin hızlı artışı finansman akımlarının verimliliğini ve kaynakların optimal dağılımını ve netice itibarı ile finansman politikası­nın etkinliğini azaltan unsurlar arasındadır. 

Finansman politikasını kamu kesimi cephesinden baktığımızda yine ekonomimizin yapısal problemlerinin buraya yansıdığını açıkça görüyoruz. 

Türk vergi yapısının ve vergi politikası­nın yıllardır değişmeyen cepheleri vardır: Mali teşkilatımızın vergi toplamadaki zaafı, vergi dı­şı kesimin büyüklüğü, vergi gelirleri içindeki dolaylı vergilerin yüksekliği, vergi sisteminin ekonomi ile ahenksizliği. Bu hususların bir kıs­mı enflasyonu önleyici politikaların etkinliğini azaltırken bir kısmı da bütçe açıklarını ortaya çıkarmaktadır. Bütçe açıklarının bütçe gelirle­rine olan nispeti son dört yıl içinde % 33'den % 65'e yükselmiştir. Dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki nispeti hala yüksektir. Son dört yılın ortalaması % 62'dir. Gelir vergilerinin yaygınlaştırılamamasının bütçe açıkları Üzerine olan baskısı da yüksektir.

Sosyal güvenlik kurumlarının muhtelif sebeplerden doğan açıkları, sinai mahiyetteki kamu iktisadi teşebbüslerinin faaliyet zararları ve tarım Ürünlerinin satın alma ve stok faaliyet­leri ile ilgilenen kamu iktisadi teşebbüslerinin faaliyetlerinin ihtiyaç duyduğu finansman büt­çe açıkları ile birleştiğinde "kamu borçlanma gereği" ortaya çıkmaktadır. Bu gerek zaman içinde gittikçe artmış ve GSMH'ya olan nispeti gittikçe yükselmiştir.

 Kaynak: İbrahim Kanyılmaz

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005