Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sancılı Bir Yüksek Öğretim

Ülkemizin eğitim ve öğretim alanında, en yüksek derece­de ve hemen hemen en üst noktasında faaliyet gösteren eğitim ve öğretim kurumlarının tümüne yükseköğretim kurumları ya da kısa adıyla YÖK adı verilmektedir. Ülkemizdeki tüm yükse­köğretim kurumları, 12 Eylül 1980 Harekatı'na kadar, kendi arasında birer özerk kurum olarak faaliyetlerine devam ettir­mekteyken, Harekattan sonra yeni düzenlemelere gidilerek, YÖK adı altında toplanmış ve 1982 Anayasası'nın 130. ve 131. maddeleri ile görev ve yetkileri belirlenmiştir. 

130. Maddenin ilk cümleleri ise şöyledir; "Çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülke­nin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; orta­öğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişili­ğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur..."

Evet, burada altının çizilmesi gereken cümleler ise şunlar­dır; "Çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiş­tirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ül­keye ve insanlığa hizmet etmek..." 

Bugün ülkemizin yükseköğretim kurumları, yukarda belir­tilen çizgide, acaba ne derecede görevlerini sürdürebilmektedir­ler? Bilimsel araştırmalar hangi boyutlardadır? Yayınlar yeterli midir? İşin en önemlisi; Yükseköğretim elemanları, mevcut yerli ve yabancı yayınları takip edebilme gücüne sahip midir­ler? Her ay ellerine geçen maaş ile kitap veya dergi alma imka­nını bulabilmişler midir? Yoksa...

İşte bu sorulara cevap bulabilmek için, yükseköğretimi; 1980 öncesinden bugüne kadar incelemek gerekir. Görünürde, üniversite sayısı hızla artmış ve ülke gereksinimlerine cevap verecek düzeye getirilmiştir. Bu doğrudur. Ancak, artırılan üni­versitelerde görev yapacak olan öğretim üyesi sayısı ne yazık ki arzu edilen gelişmeyi gösterememiştir. İşin önemlisi, Üniversite Öğretim elemanlarının bilimsel araştırma yapma, yayınları ta­kip etme ve yayın hazırlama imkanları, ne yazık ki hemen he­men ortadan kaldırılmıştır.

Bugün Üniversite öğretim elemanı, değil bir yabancı ya­yın, Türkçe yayınları bile, satınalma gücüne sahip değildir. Da­ha da gerçeği söylemek gerekirse, maalesef bugün Üniversite öğretim elemanları, ailesinin geçim derdiyle uğraşmaktadırlar. Bu durum, nereden kaynaklanmıştır? Geçmişte Üniversite öğre­tim elemanlarının durumları aynı mı idi? Hayır. 

Çok basit bir örnekle konuyu dilerseniz daha da aydınlata­lım. Bu yazının sahibi, YÖK kurulmadan önce Üniversiteye intisab etmiş bir öğretim üyesidir. Üniversiteye, asistan olarak atanmadan önce, hem de ücretleri oldukça yüksek, Kamu İkti­sadi Devlet Teşekkülü (KİT) olan bir kurumda, şef olarak görev yapmakta ve  o günün parasıyla 12.000 lira maaş almaktaydı. Üniversite'ye asistan olarak göreve başladığı ay, eline 28.000 lira maaş geçmişti. İşte bu belirgin farklılıktan dolayı, bir asis­tan kadrosu için, çok sayıda aday arasmda oldukça zor bir sı­nava tabi tutularak seçilmişti. Ancak YÖK kuruldu, 1983 yılla­rında, Üniversite öğretim elemanlarının maaşlarında yeni dü­zenlemeler yapıldı. Ve önceden göreve başlayan elemanların yenilerle eşitleninceye kadar, tüm maaş artırmaları durduruldu. O yılların hızlı enflasyonu ve maaş artırımına rağmen, YÖK öncesi Asistanların maaşı yaklaşık 2-3 yıl yerinde saydı. Ancak 3 yıl sonra, güya tüm Öğretim elemanlarının maaşları eşitlendi. Eşitlendi amma, YÖK sonrası bir Üniversite Rektörü'nün geliri, YÖK öncesi bir asistanın geliri seviyesine düşürülüverdi. Bu durum daha sonraki yıllardaki artışlara büyük oranlarda et­kiledi ve bugünkü arzu edilmeyen ve beklenmeyen sonuca ula­şıldı. Bu değişimden, devlet ve Üniversiteler ne derecede etki­lendi? Kazançlı mı, yoksa zararlı mı çıkıldı? 

Ev kiralarının astronomik rakamlarda seyrettiği büyük şe­hirlerimizde, öğretim elemanlarının nasıl geçindiği, ne şartlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürdüğü, geçim sıkıntısı içinde olan Üniversite hocalarının ruhsal ve psikilojik durum­larının ne durumda olduğunu, sadece içinde bulunan insanlar bilmektedir. Zamanında öğretim üyeliği yapmış, ancak bugün yönetici kadrosunda bulunanlar, sanki bu durumdan habersiz-miş gibi davranmaktadırlar. Onlara bir çift sözümüz var; "Elle­rine vicdanlarına koysunlar. Üniversite hocalarına verilen ma­aşla, sadece bir ay ailelerini geçindirmeye çalışsınlar. Bakalım becerebilecekler mi?" 

Devlet, Üniversite sayılarını artırırken, öğretim elemanla­rının aylık maaşlarını düşürmekle, görece karlı gibi göründü. Oysa madalyonun öbür yüzü böyle değildi. Çünkü, Üniversite­ler kanunda belirtilen amacından oldukça çok uzaklaştırıldı. Burada, yetkililer ne yazıkki, şunu söyleyebilmektedirler. "Canım, her şey parayla ölçülmez. Eğitim ve öğretim bir gönül işi­dir, havır işidir. Üniversite hocası kendini ülkesine adam alıdır." Bu söz, ilk anda doğru gibi görünmektedir amma şu yazının sahibi, bugüne dek herhangi bir yayınevinden, hayır için para­sız bir bilimsel kitap alamamıştır. Yayınevine gittiğinde^ önce kendisinden kitabın ücreti istenmiştir. Çoğu kez kitabın fiyatı. maaşının yüksek bir bölümünü oluşturduğundan, yayınevinden kitabı alamadan boynu bükük ayrılmak zorunda kalmıştır. Sanı­yorum, bu acıklı ve hüzün verici olay, bugün ülkemizde tüm öğretim elemanlarının başına defalarca gelmiştir. Yetkililere Şöyle bir soru yöneltmekte fayda var; "Kendini yenileyemeyen , (işin doğrusu yenilettirilmeyen) bir üniversite hocası, üniversi­telerde çağdaş bir eğitimi nasıl verebilsin?" Gerçekten bugün üniversite hocalarımızda engin bir vatan sevgisi ve öğretme aş­kı olmasaydı, ülkemizde yükseköğretim faaliyetleri çoktan dururdu. Ancak şunu da belirtmekte fayda var. Üniversite hocala­rımızın, bu hasleti lütfen kötüye kullanılmasın! 

Bugün, artık Üniversite öğretim elemanları; değil araştır­ma yapmak, araştırmanın en büyük gereksinimleri olan araç ve gereçleri alabilme gücüne sahip değildirler. Üniversitelerimiz sancılıdır. Üniversitelerin çoğu isteği, denek yok diye geri çev­rilmektedir. Tüm demirbaş alımları durdurulmuştur. Üniversite hocalarının çoğu kırık-dökük masalarda oturmakta, sağlıksız ortamlarda ders işlemektedirler. Ders araç ve gereçleri adeta yoklara karışmıştır. Yayınlar ve araştırmalar, ödenek kesintisin­den dolayı, durma noktasına gelmiştir.

Sonuçta, Üniversitelerin sayıları arttırılmaktadır amma onu ayakta tutan öğretim elemanları maddi ve manevi sıkıntı­larla eritilmeye ve yokedilmeye çalışılmaktadır. Bunun aksini savunanlara şu soruyu sormaktan kendimizi alamıyoruz;"Yoksa bizim bilemediğimiz, Öğretim elemanı olmadan Yükseköğre­tim yapma tekniği mi geliştiriliyor?" 

Geçmişe göre bugün, bugüne göre yarının daha iyi ve da­ha gelişmiş bir Türkiye olmasını arzu eden yöneticiler, Üniver­sitelerimizin içinde bulunduğu bu sancılı durumu görmeleleri ve acilen müdahale etmeleri gerekmektedir. Yapılacak iş, Üni­versite öğretim elemanlarının alım gücünü, öncelikle YÖK ön­cesi seviyeye getirilmeli, sonra yaklaşık 15 yıllık ülke kalkın­ma hızı da gözönünde tutularak, tüm gelişmeler Üniversite Öğ­retim elemanlarına yansıtılmalıdır. 

Herşeyden önce Yükseköğretim'de görev yapan hocaların saygınlığı yeniden sağlanmalı ve öğretim üyeleri maddi ve ma­nevi yönden hak ettikleri seviyeye çıkarılmalıdır. 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005