Sınır Ötesi Bütünleşmede Teknoloji Emek ve Sermaye
Prof. Dr. Hasan Tekeli
Giriş
Bilindiği üzere teknolojik değişim, mevcut mal ve
hizmetlerde gelişmelere, yeni ürünlerin
yaratılmasına, verimlilik artışına pazar
koşullarında değişimlere neden olmaktadır. Yüksek
düzeydeki yaşam standartları ve yeni yaşam tarzları
ise, mevcut mal ve hizmetlerin fiyat ve talep
yapısında yeni değişimleri beraberinde
getirmektedir. Bu nedenle, bilgi teknolojisindeki
değişimin gelişimini izlemek, globalleşmenin,
global pazarlamanın, global ürünlerin ve global
medyanın yaşamsal çevre üzerindeki etkilerini
irdelemek yönünden önem kazanmaktadır.
Globalleşme, ülkelerin ya da firmaların özgür
seçimleri ya da taleplerine bağlı olarak benimsenen
veya reddedilebilen bir konu da değildir. Başka bir
deyimle, onu bir ideoloji (-izm) gibi düşünmek
olanaksızdır. Onun en önemli özelliği, bir dizi
çelişkiyi içeren bir fenomen olmasıdır. Globalleşme
hiçbir örgüt ya da bireyin kaçmamıyacağı ya da inkar
edemiyeceği bir olgudur. Aynı Rönesansı ya da
matbaanın keşfini de inkar edememiş olmamız gibi.
Yakın gelecekte yapısal çevrede en çok elektronikte
ve iletişimde değişimler görüleceği muhakkaktır.
Elektroniğin en dramatik etkisi iş yaşamı ve
serbest zaman etkinliğinde yüz-yüze temas sağlamada
görülür. Uzun mesafelere veri ve görüntü gönderme
yanında bir dizi finansal işlemler, tartışmalar,
konferanslar, ahş-veriş, eğitim, staj ve pasif
eğlencelerde kişileri buluşturmaktadır. Bu olgu,
gelecekte insanlara hizmette, insan ve malların
nakliyesinde, binaların inşa ve yönetiminde
etkisini gösterecektir. Şimdiden bir çok kişi
evlerinden işlerini yürütebilmekte; bu da altyapı
hizmetlerinde yeni düzenlemeleri getirmektedir. Ev
ofislerinin yaygınlaşması, kentlerde fiziksel
altyapı yerine internet türü elektronik altyapıyı
geliştirme gereksinimini doğurmaktadır. Bu da global
teknolojinin en belirgin bir örneği olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Öte yandan, globalleşme ve yeni tüketicilere açık
bir toplumun yarattığı konsümerizm, yoğun çapta
kentsel kirliliği de arttırmaktadır. Toplumda refah
arttıkça ya da tamir ve bakım işlerinin maliyeti
yükseldikçe, kullanılan malların eskimelerinden çok
modası geçmiş olmalarından dolayı yenilenmeleri söz
konusu olmaktadır.
Sınırötesi Bütünleşmede Teknoloji Boyutu
Sınırötesi bütünleşme, ürün standardi-zasyonu,
teknolojik gelişmelerin merkezileşti-rilmesi ya da
imalatın dikey veya yatay bütünleşmesini içeren
rasyonalizasyonu beraberinde getirir. Sınırötesi
bütünleşme, belli yörelerdeki şirket şubelerinin
bilgi, teknoloji, yönetim, fonlar ve ürünler
yönünden çok uluslu sisteme sırtının dayandığının
göstergesidir. Sınırötesi bütünleşmeye katkı
sağlayan yapısal endüstri özellikleri, imalattaki
ölçek ekonomisine karşın, teknolojinin göreceli
olarak sınırötesibütünleşmede öncelikle ve daha
etken olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Pazar girişi engelleri gittikçe azalacağından
global rakabet de gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır. Bu
tür bir rekabet sermayedarları; rakiplerine
üstünlük sağlamak için, üretimde ve hizmette devrim
yapmaya dönük olarak sürekli yerleşmiş süreçleri
değiştirmeye çabaladığı bir ortamdır. Bunun yanında,
sermayedarlar ekonomiyi büyümeye zorlayarak,
ekonomik dengeleri de bozmaya neden olurlar. Bu
nedenle hiç yapılmamışı yapmak için sürekli olarak
yeni ürünler, yeni iş örgütlenme biçimleri daha iyi
donanım ve değişik üretim malzemesi, geliştirilmiş
pazarlama ve iyileştirilmiş örgütlenme yapıları
arayışı içindedirler.
Buna paralel olarak, iletişimdeki belirgin
ilerlemeler ve gün geçtikçe gelişen pazarlardaki
işbirliği anlaşmaları sonucunda, yatırımcıların
dünyası da oldukça genişlemiştir. Daha geniş yatırım
seçenekleri, çok çeşitli fırsatlar; yaratmakta ve
potansiyel olarak da yüksek kazançları
sağlamaktadır. Dünyanın sayılı büyük global
şirketlerinden biri olan Nestle, şu anda ancak
faaliyetlerinin % 2'sini anavatanı olan isviçre'de
yürütmekte, kalan % 98'ini ise yurtdışına kaydırmış
bulunmaktadır. Buna karşın birçok global şirketler,
faaliyetlerini önemli düzeyde anavatanlarında da
sürdürmektedir.
Dünya ekonomilerinde hissedilen durgunluk ve
gelecekte bu durgunluğun artması kaygıları, tüm
endüstrilerde verimlilik artışı beklentilerini
pekleştirmiştir. Çalışanların verimlilik artışı
sağlandığı kadar, sayılarında da azalma
görülmektedir. Bu durum daha belirgin olarak, büro
otomasyonu aracılığıyla hizmet sektöründe de
karşımıza çıkmaktadır.
Otomasyon, iyi eğitilmiş insan kaynaklarım ve yeni
teknoloji desteğine sahip ülkelerin büyüme ve
gelişmelerinin temel itici gücü durumundadır. Büyüme
teknolojik gelişmeyi; teknolojik gelişme de yeniden
büyümeyi getirmektedir.
Bilgi teknolojisi, özellikle bilgisayar ve
elektronik çalışma ve davranışlann anlaşılması ve
bilinmesinde yardımcı olabilecektir. Burada
vurgulanan teknoloji kavramının, yalnızca ürünlerde
yeni buluşlara yönelik olarak sınır-landııılmaması
gerektiğidir. Zira, geniş anlamda teknoloji,
firmayı ve firmalar arası örgütlenmeyi de
içermektedir. Bunun etkileri de özellikle anında
üretim/lojistik/ulaştırma sistemlerinin
geliştirilmesinde ifade bulmaktadır. Bir gecede uçak
kargosu, konteyner devrimi, uydu haberleşmesi,
ağlar ve faksın yaygınlaşması, çok yerleşimli
şirketlerin fabrika ve büroları arasındaki
bağlantıyı sağlayabilmektedir. Yoğun dünya
rekabeti, son bir kaç yılda değişik ülkelerdeki
firmalara iş kayıpları ve üretim sınırlamaları
getirmekte etken olmuştur. Sonuçta karlar düşüp
nakit girişleri azalmıştır. Bu durumda varolma ve
başarının sırrı, yeniden yapılanma ve en yetkin
teknolojik üretim işlevlerine ağırlıklı
yatırımların sürdürülmesi ve verimliliğin
arttınlmasmın sağlanmasıdır. Sanayiciler pazar
nişlerini bulmalı, uluslararası pazar dinamiklerinin
anlaşılması için gerekli ortamı yaratmalı ve
sınıraşın ülkelerde ticaret bağlantılarını
geliştirmelidir. Bu bağlamda, yerel hedef niş
pazarlaması daha iyi sonuçlar yaratmakta, buna
karşın daha yüksek maliyeti de beraberinde
getirmektedir.
Ürün çeşitlenmesindeki artışlar, çoğu kez kısa ürün
akımlarına ve bölümlenen pazarlarda daha yoğun ve
karmaşık bilgi gereksiniminin doğmasına yol
açmaktadır. Bu durum, global rekabeti yerel boyuta
indirgemekte, yeni yaşam düzeylerinde bu savaşı
kazanmak pek de kolay olamamaktadır.
GB'nin istihdam etkisi, gelişmekte olan ülkemizde,
özellikle sanayi sektöründe kendisini göstermekte
olup, bu sektörde işsizliğin artmasına neden
olmaktadır. Türk şirketlerinin zorunlu olarak
rekabet üstünlüğü sağlamak çabası ile otomasyon ve
robotik gibi yeni teknolojileri kalite açısından
uygulaması, yine işsizlik oranını arttırıcı etken
olmaktadır. Ama bilinmelidir ki, AB normlarında
üretim yapamayan firma ihracat da yapamaz.
Uluslararası örgütlerden ilgi ve yardım beklentisi
olan Türkiye, karşılıklı olarak bu anlaşmalarla
benimsenmiş kurallara ve taraf olan öteki ülkelerin
de beklentilerine uymak zorundadır. Kanımızca,
bunların rolünü ve işlevini gün geçtikçe global
şirketler daha yoğun olarak yüklenecektir.
Bilgi çağında izlenen hızlı teknolojik gelişmeler,
sınıf farklılıklarının azalmasının getirdiği
toplumsal dinamizm, ekonomi ve işletme
bilimlerindeki uzmanlaşma ve yine uluslararası
finansal örgütlenme bu değişimin boyutlarını
belirlemektedir.
Yeni ekonomide global rekabetin yoğunluğu, dünyanın
herhangi bir bölgesinde bir endüstri, ürün veya
servisin pozisyonunu perçinleştirmeye olanak
sağlamamaktadır. Bu içerikteki genel kani;
işlerini, daha değişik biçimde, daha maliyet etken
ve ilk defada doğru yapanların başarılı olacağıdır.
Çünkü, imalat ile pazarlama arasında yer alan
kalite, zihinsel model ile empirik yaklaşımları
zorunlu kılmaktadır. Bunun sonucunda birçok ürünün
yaşamı ancak dış pazarlardaki satışıyla
sağlanabilmek imalat ve pazarlama yönetimi değişen
çevreye uygun olarak sürekli stratejik kararlar
almak zorundadır. Belirgin bir zihinsel model,
firmadaki imalat ve pazarlama fonksiyonları
arasındaki ürün kalitesinin bir geri bildirim
olgusu olarak, bir arabirim hizmetini
yüklenmesidir. Burada önemli nokta, kalitenin somut
biçimde değerlendirilmesi ve karmaşık global
çevreyi yönetmekte bir araç olma işlevini
yürütmesidir.
İmalat sistemlerinin etkin olarak
bütünleştirilmesi, uluslararası pazara yönelen bir
imalat firmasının rekabet üstünlüğünü arttırabilir.
Örneğin: Olivetti'nin, basit bir daktilo üretici
şirketten uluslararası bilgi teknolojisi şirketine
dönüşümünde, özgün bir stratejik
düşünce yapısına ve iç yönetim yapısına
bütünleştirilmesi rol oynamıştır.
Dünyada yükselen bütünleşme çerçevesinde,
teknolojinin itici gücüyle değişik ülkelerin
insanlan birbirlerine daha sıkıca bağlanmaktadır. Bu
bağlamda beş tür stratejik ortaklık görülmektedir:
1- Rekabet öncesi ortak araştırma,
2- İşletme risk girişimi,
3- Stratejik yatırımlar,
4- Kısmi birleşmeler,
5- Ortak yatırımlar.
Global rekabet ortamında oluşturulan stratejik
işbirliği çerçevesinde, yabancı gruplarla kurulan
ortaklıklar, işletmelerimize teknolojik yetenek ve
pazarlama üstünlüğü kazandıracağı kadar, çalışma
yaşamının kalitesi ve toplam kalite yönetimi
konularında da ortak yönelimleri beraberinde
getirecektir. Toplam Kalite Yönetimi anlayışı
günümüz koşullarında kendini yenileyerek, insana
yönelik yönetimsel özellikleri pekleştirmiştir.
TKY'de insani öğelerin temel misyonu, değişimi
yönetebilmek ve kaliteye ulaşmak olmuştur.
Günümüzde yöneticiler, süreklilik arze-den
değişimleri anında algılayabilen, bu teknolojik
değişimlerin yol açtığı dinamik değişken ergonomik
koşullan yakından izleyebilen ve bu koşullara
ilişkin psikolojik etmenleri oluşturan yaklaşımları
benimsemek zorundadır. Bunun yanında, yöneticilerin
iş dünyasında "reconfigurable" organizasyon olarak
tanımlanan, her koşulda yeniden yapılanabilir bir
şirket modeli ile başetmek durumunda oldukları da
bilinmektedir.
Bu yönetsel özellikler, globalleşme akımı
içeriğinde demokratikleşme kavramlarına da paralel
olan bir çalışma ortamını yaratmaktadır. Zira, bu
yeni pazar ve toplum anlayışında sanayiciler için
daha demokratik bir şirket yönetiminin uygulanması
zorunluluğu doğmuştur. Demokratikleşmeye katılmak
tüm şirketler için kaçınılmaz bir durum olmaktadır.
Toplam Dünya ticaretinin giderek globalleşmesi ve
rekabetin artması sonucu, üreticiler kalite
konusunda daha bilinçli olmaya başlamışlardır.
Rekabet ortamında ancak belli bir kalite standartını
yakalayabilen firmalar yaşamlarını
sürdürebileceklerdir. Önceleri, pazarlamada kalite,
ürün ya da hizmetin alıcı kullanımına uygunluğunun
sağlanması amacıyla alıcı istek ve gereksinmelerinin
karşılanması olarak bir tatminkarlık öğesi
olmaktaydı. Üretimde "spesifikasyonlara uygunluk"
kalite tanımı olarak benimseniyordu. Artık, bu
kavramların sınırlı kaldığı ve toplam kalite
yönetimine tam olarak yanıt veremediği de
bilinmektedir.
Sınırötesi Bütünleşmede Sermaye ve Emek Transferleri
Uluslararası platformdaki bu önemli gelişmeler
sonucunda ve sınırötesi bütünleşme kavramı ışığında,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yeni
uygulamalar görülmektedir. Geleneksel endüstrilerin,
gelişmekte olan 3-dünya ülkelerine aktarılması
eğilimi gün geçtikçe artmaktadır. Bu durumda,
gelişmiş ülkelerdeki belli başlı endüstrilerde,
daha çok bilgi üreten, dağıtan ve denetleme yetkisi
olan firmaların egemenliklerini sürdürmeleri söz
konusu olmaktadır. Bloklaşma aşamasındaki topluluk
ülkelerindeki şirketlerle birleşerek yaşamlannı
sürdüren firmalar, ağırlıklı olarak teknoloji yoğun
üretimine geçmek zorunda kalmaktadır. Doğal olarak
bu durum bu ülkelerde istihdam azalışı
yaratmaktadır.
Sermaye; para ve bilgi biçiminde gelişmemiş
ülkelere akarken, ters yönde ucuz emek, gerek
göçlerle gerekse üretilen düşük maliyetli mal ve
hizmetler aracılığı ile gelişmiş ülkelere
aktarılmaktadır. Sosyal gelişmeler sonucunda,
kadınların daha çok işgücüne katılımından dolayı
ucuz emek de sağlanabilmektedir. Ayrıca, robotik ve
otomasyon aracılığı ile vasıflı işçiler elimine
edilmekte ve bu yolla vasıfsız işçilerden düşük
maliyetle yararlanma yolu bulunmaktadır.
Öteki koşullar aynı kaldığında iletişim ve ulaştırma
devrimi sayesinde, teknoloji, emeğin yetenek ve
zihinsel gücünü elimine ederek ucuz emek
rezarvuarları oluşturabilmektedir. Bu durumda,
imalat siteleri coğrafi uzaklıklarda bağımsız
kalabilmektedir.
Yoğun olarak erkeklerin yurt dışında çalıştığı
ülkelerde emek arzı daralacağmdan ücretlerde artış
beklenir. Ama bu durum birçok kişinin yaşamının
tatsız ve umutsuz hale gelmesinde etken olacaktır.
Ailelerin bölünmesi, bir yetim nesli doğması, göç
edenlerin ülkeye geri dönüşünde kırsal alanlara
Aids'in taşınması sonuçlan karşımıza çıkacaktır.
Karmaşık bir bağımlılık yapısı içinde, göçmen
işçiler ve aileleri global pazarlarda öteki emtiada
olduğu gibi alınıp satılan mal gibi
algılanmaktadır.
Sınırötesi bağlantılar temelde ulussuz bir yapıdan,
klanlar ve diyalektler gibi genel bir kültür bağı
ile birbirlerine bağlanabilir. Bu bağlamda emeğin
sınıf kavramı, etnik, ırksal ve cinsiyet
özellikleriyle yer değiştirip gözardı edilir.
Globalleşmeye doğru bir yoğunlaşma olduğunda,
gelişmekte olan pazarlara karşı kültürel tepkiler,
emeğin işbölümünün değişiminden doğan sübjektif
algılamalar ve eşitsizlik doğacaktır.
Globalleşme, sosyal çerçevede emeğin işbölümünde,
toplumsal ilişkilerin zaman ve mekan boyutlarının
sınırlandırılması anlamına da gelmektedir. Şayet bu
sav geçerliyse, ülke çıkarlarının yanında öteki bazı
çıkarların da kollanması ve globalleşmeye karşı
savunma stratejilerinden vazgeçilmesi önem
kazanmaktadır.
Ulusun rolünün yeniden tanımlanması ya da teknolojik
buluşların değerlendirilmesi çabalarının ötesinde,
emeğin global işbölümü aşamasında aşağıdaki
noktalara önem verilmelidir:
1. Bölgesel etmenlerin kurumsal ya da biçimsel (formal)
olmayan yönlerinin geliştirilmesi,
2. Bölgelerarası veya bölge içindeki göç
hareketlerinin önlenmesi,
3. Global üreticiler ve ürünleri ile belirgin
pazarları arasındaki bağlılıkların karmaşık
ilişkilerinin araştırılması,
4. Kültürel oluşumların bölge ekonomisine olan
katkılarının irdelenmesi.
Sonuç
Şirketlerin, bugünkü toplam kalite anlayışı ile
global rekabete hazırlanmalarında, işletme içi
kaynak ve kabiliyetlerinin yeterli olup olmadığını
ortaya çıkarmak ve kumlusun global rekabete
hazırlanmasında ne ölçüde engellerle
karşılaşacağını belirlemek gerekmektedir. Kalite
yönetimi anlayışında karşılaşılan engeller
işletmelerin sahip oldukları bürokratik örgüt
yapısı ve merkeziyetçi yönetim anlayışı ile
paralellik arzetmektedir.
Global şirketlerle ortak girişimlere yönelinmesi,
Türk şirketlerinin bu hızlı değişime çabuk ayak
uydurmasında etken olmaktadır. Buna karşın dünyadaki
uygulamasının birebir Türkiye'deki yapıya
yansıyamayacağı da bilinmektedir. Bir dizi
uygulamanın incelenerek
bünyeye uyan yaklaşımları benimsemek gerekmektedir.
Bunun yanında insana yapılan yatırımlar kadar,
stratejik işbirliği ve çağdaş eğitimin
benimsenmesiyle teknolojik olarak da rekabet
üstünlüğünde süreklilik sağlanabilecektir.
|