Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sınır Ötesi Bütünleşmede Teknoloji Emek ve Sermaye 

Prof. Dr. Hasan Tekeli 

Giriş 

Bilindiği üzere teknolojik değişim, mev­cut mal ve hizmetlerde gelişmelere, yeni ürün­lerin yaratılmasına, verimlilik artışına pazar ko­şullarında değişimlere neden olmaktadır. Yük­sek düzeydeki yaşam standartları ve yeni ya­şam tarzları ise, mevcut mal ve hizmetlerin fi­yat ve talep yapısında yeni değişimleri berabe­rinde getirmektedir. Bu nedenle, bilgi teknolo­jisindeki değişimin gelişimini izlemek, global­leşmenin, global pazarlamanın, global ürünle­rin ve global medyanın yaşamsal çevre üzerin­deki etkilerini irdelemek yönünden önem ka­zanmaktadır.

Globalleşme, ülkelerin ya da firmaların özgür seçimleri ya da taleplerine bağlı olarak benimsenen veya reddedilebilen bir konu da değildir. Başka bir deyimle, onu bir ideoloji (-izm) gibi düşünmek olanaksızdır. Onun en önemli özelliği, bir dizi çelişkiyi içeren bir fe­nomen olmasıdır. Globalleşme hiçbir örgüt ya da bireyin kaçmamıyacağı ya da inkar edemiyeceği bir olgudur. Aynı Rönesansı ya da mat­baanın keşfini de inkar edememiş olmamız gi­bi. 

Yakın gelecekte yapısal çevrede en çok elektronikte ve iletişimde değişimler görülece­ği muhakkaktır. Elektroniğin en dramatik etki­si iş yaşamı ve serbest zaman etkinliğinde yüz-yüze temas sağlamada görülür. Uzun mesafe­lere veri ve görüntü gönderme yanında bir di­zi finansal işlemler, tartışmalar, konferanslar, ahş-veriş, eğitim, staj ve pasif eğlencelerde ki­şileri buluşturmaktadır. Bu olgu, gelecekte in­sanlara hizmette, insan ve malların nakliyesin­de, binaların inşa ve yönetiminde etkisini gös­terecektir. Şimdiden bir çok kişi evlerinden iş­lerini yürütebilmekte; bu da altyapı hizmet­lerinde yeni düzenlemeleri getirmektedir. Ev ofislerinin yaygınlaşması, kentlerde fiziksel alt­yapı yerine internet türü elektronik altyapıyı geliştirme gereksinimini doğurmaktadır. Bu da global teknolojinin en belirgin bir örneği ola­rak karşımıza çıkmaktadır. 

Öte yandan, globalleşme ve yeni tüketi­cilere açık bir toplumun yarattığı konsümerizm, yoğun çapta kentsel kirliliği de arttırmak­tadır. Toplumda refah arttıkça ya da tamir ve bakım işlerinin maliyeti yükseldikçe, kullanı­lan malların eskimelerinden çok modası geç­miş olmalarından dolayı yenilenmeleri söz ko­nusu olmaktadır. 

Sınırötesi Bütünleşmede Teknoloji Boyutu 

Sınırötesi bütünleşme, ürün standardi-zasyonu, teknolojik gelişmelerin merkezileşti-rilmesi ya da imalatın dikey veya yatay bütün­leşmesini içeren rasyonalizasyonu beraberin­de getirir. Sınırötesi bütünleşme, belli yöreler­deki şirket şubelerinin bilgi, teknoloji, yöne­tim, fonlar ve ürünler yönünden çok uluslu sis­teme sırtının dayandığının göstergesidir. Sınır­ötesi bütünleşmeye katkı sağlayan yapısal en­düstri özellikleri, imalattaki ölçek ekonomisine karşın, teknolojinin göreceli olarak sınırötesibütünleşmede öncelikle ve daha etken oldu­ğunu ortaya çıkarmıştır. 

Pazar girişi engelleri gittikçe azalacağın­dan global rakabet de gün geçtikçe yoğunlaş­maktadır. Bu tür bir rekabet sermayedarları; ra­kiplerine üstünlük sağlamak için, üretimde ve hizmette devrim yapmaya dönük olarak sürek­li yerleşmiş süreçleri değiştirmeye çabaladığı bir ortamdır. Bunun yanında, sermayedarlar ekonomiyi büyümeye zorlayarak, ekonomik dengeleri de bozmaya neden olurlar. Bu ne­denle hiç yapılmamışı yapmak için sürekli ola­rak yeni ürünler, yeni iş örgütlenme biçimleri daha iyi donanım ve değişik üretim malzeme­si, geliştirilmiş pazarlama ve iyileştirilmiş ör­gütlenme yapıları arayışı içindedirler.

Buna paralel olarak, iletişimdeki belir­gin ilerlemeler ve gün geçtikçe gelişen pazar­lardaki işbirliği anlaşmaları sonucunda, yatı­rımcıların dünyası da oldukça genişlemiştir. Daha geniş yatırım seçenekleri, çok çeşitli fır­satlar; yaratmakta ve potansiyel olarak da yük­sek kazançları sağlamaktadır. Dünyanın sayılı büyük global şirketlerinden biri olan Nestle, şu anda ancak faaliyetlerinin % 2'sini anavatanı olan isviçre'de yürütmekte, kalan % 98'ini ise yurtdışına kaydırmış bulunmaktadır. Buna kar­şın birçok global şirketler, faaliyetlerini önem­li düzeyde anavatanlarında da sürdürmektedir. 

Dünya ekonomilerinde hissedilen dur­gunluk ve gelecekte bu durgunluğun artması kaygıları, tüm endüstrilerde verimlilik artışı beklentilerini pekleştirmiştir. Çalışanların ve­rimlilik artışı sağlandığı kadar, sayılarında da azalma görülmektedir. Bu durum daha belir­gin olarak, büro otomasyonu aracılığıyla hiz­met sektöründe de karşımıza çıkmaktadır.

Otomasyon, iyi eğitilmiş insan kaynak­larım ve yeni teknoloji desteğine sahip ülkele­rin büyüme ve gelişmelerinin temel itici gücü durumundadır. Büyüme teknolojik gelişmeyi; teknolojik gelişme de yeniden büyümeyi getir­mektedir. 

Bilgi teknolojisi, özellikle bilgisayar ve elektronik çalışma ve davranışlann anlaşılması ve bilinmesinde yardımcı olabilecektir. Burada vurgulanan teknoloji kavramının, yalnızca ürünlerde yeni buluşlara yönelik olarak sınır-landııılmaması gerektiğidir. Zira, geniş anlam­da teknoloji, firmayı ve firmalar arası örgütlen­meyi de içermektedir. Bunun etkileri de özel­likle anında üretim/lojistik/ulaştırma sistemle­rinin geliştirilmesinde ifade bulmaktadır. Bir gecede uçak kargosu, konteyner devrimi, uy­du haberleşmesi, ağlar ve faksın yaygınlaşma­sı, çok yerleşimli şirketlerin fabrika ve büroları arasındaki bağlantıyı sağlayabilmektedir. Yo­ğun dünya rekabeti, son bir kaç yılda değişik ülkelerdeki firmalara iş kayıpları ve üretim sı­nırlamaları getirmekte etken olmuştur. Sonuç­ta karlar düşüp nakit girişleri azalmıştır. Bu du­rumda varolma ve başarının sırrı, yeniden ya­pılanma ve en yetkin teknolojik üretim işlevle­rine ağırlıklı yatırımların sürdürülmesi ve ve­rimliliğin arttınlmasmın sağlanmasıdır. Sanayi­ciler pazar nişlerini bulmalı, uluslararası pazar dinamiklerinin anlaşılması için gerekli ortamı yaratmalı ve sınıraşın ülkelerde ticaret bağlan­tılarını geliştirmelidir. Bu bağlamda, yerel he­def niş pazarlaması daha iyi sonuçlar yarat­makta, buna karşın daha yüksek maliyeti de beraberinde getirmektedir. 

Ürün çeşitlenmesindeki artışlar, çoğu kez kısa ürün akımlarına ve bölümlenen pa­zarlarda daha yoğun ve karmaşık bilgi gereksi­niminin doğmasına yol açmaktadır. Bu durum, global rekabeti yerel boyuta indirgemekte, ye­ni yaşam düzeylerinde bu savaşı kazanmak pek de kolay olamamaktadır. 

GB'nin istihdam etkisi, gelişmekte olan ülkemizde, özellikle sanayi sektöründe kendi­sini göstermekte olup, bu sektörde işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Türk şirketlerinin zorunlu olarak rekabet üstünlüğü sağlamak çabası ile otomasyon ve robotik gibi yeni tek­nolojileri kalite açısından uygulaması, yine iş­sizlik oranını arttırıcı etken olmaktadır. Ama bilinmelidir ki, AB normlarında üretim yapa­mayan firma ihracat da yapamaz. 

Uluslararası örgütlerden ilgi ve yardım beklentisi olan Türkiye, karşılıklı olarak bu anlaşmalarla benimsenmiş kurallara ve taraf olan öteki ülkelerin de beklentilerine uymak zorun­dadır. Kanımızca, bunların rolünü ve işlevini gün geçtikçe global şirketler daha yoğun ola­rak yüklenecektir. 

Bilgi çağında izlenen hızlı teknolojik ge­lişmeler, sınıf farklılıklarının azalmasının getir­diği toplumsal dinamizm, ekonomi ve işletme bilimlerindeki uzmanlaşma ve yine uluslarara­sı finansal örgütlenme bu değişimin boyutları­nı belirlemektedir. 

Yeni ekonomide global rekabetin yo­ğunluğu, dünyanın herhangi bir bölgesinde bir endüstri, ürün veya servisin pozisyonunu per­çinleştirmeye olanak sağlamamaktadır. Bu içe­rikteki genel kani; işlerini, daha değişik biçim­de, daha maliyet etken ve ilk defada doğru ya­panların başarılı olacağıdır. Çünkü, imalat ile pazarlama arasında yer alan kalite, zihinsel model ile empirik yaklaşımları zorunlu kılmak­tadır. Bunun sonucunda birçok ürünün yaşamı ancak dış pazarlardaki satışıyla sağlanabilmek imalat ve pazarlama yönetimi değişen çevreye uygun olarak sürekli stratejik kararlar almak zorundadır. Belirgin bir zihinsel model, firmadaki imalat ve pazarlama fonksiyonları arasındaki ürün kalitesinin bir geri bildirim ol­gusu olarak, bir arabirim hizmetini yüklenme­sidir. Burada önemli nokta, kalitenin somut bi­çimde değerlendirilmesi ve karmaşık global çevreyi yönetmekte bir araç olma işlevini yü­rütmesidir. 

İmalat sistemlerinin etkin olarak bütün­leştirilmesi, uluslararası pazara yönelen bir imalat firmasının rekabet üstünlüğünü arttıra­bilir. Örneğin: Olivetti'nin, basit bir daktilo üretici şirketten uluslararası bilgi teknolojisi şirketine dönüşümünde,  özgün bir stratejik

 düşünce yapısına ve iç yönetim yapısına bütünleştirilmesi rol oynamıştır. 

Dünyada yükselen bütünleşme çerçevesinde, teknolojinin itici gücüyle değişik ülkelerin insanlan birbirlerine daha sıkıca bağlanmaktadır. Bu bağlamda beş tür stratejik or­taklık görülmektedir: 

1- Rekabet öncesi ortak araştırma,

2- İşletme risk girişimi,

3- Stratejik yatırımlar,

4- Kısmi birleşmeler,

5- Ortak yatırımlar. 

Global rekabet ortamında oluşturulan stratejik işbirliği çerçevesinde, yabancı grup­larla kurulan ortaklıklar, işletmelerimize tek­nolojik yetenek ve pazarlama üstünlüğü ka­zandıracağı kadar, çalışma yaşamının kalitesi ve toplam kalite yönetimi konularında da or­tak yönelimleri beraberinde getirecektir. Top­lam Kalite Yönetimi anlayışı günümüz koşulla­rında kendini yenileyerek, insana yönelik yö­netimsel özellikleri pekleştirmiştir. TKY'de in­sani öğelerin temel misyonu, değişimi yönete­bilmek ve kaliteye ulaşmak olmuştur. 

Günümüzde yöneticiler, süreklilik arze-den değişimleri anında algılayabilen, bu tek­nolojik değişimlerin yol açtığı dinamik değiş­ken ergonomik koşullan yakından izleyebilen ve bu koşullara ilişkin psikolojik etmenleri oluşturan yaklaşımları benimsemek zorunda­dır. Bunun yanında, yöneticilerin iş dünyasın­da "reconfigurable" organizasyon olarak ta­nımlanan, her koşulda yeniden yapılanabilir bir şirket modeli ile başetmek durumunda ol­dukları da bilinmektedir. 

Bu yönetsel özellikler, globalleşme akı­mı içeriğinde demokratikleşme kavramlarına da paralel olan bir çalışma ortamını yaratmak­tadır. Zira, bu yeni pazar ve toplum anlayışın­da sanayiciler için daha demokratik bir şirket yönetiminin uygulanması zorunluluğu doğ­muştur. Demokratikleşmeye katılmak tüm şir­ketler için kaçınılmaz bir durum olmaktadır. 

Toplam Dünya ticaretinin giderek glo­balleşmesi ve rekabetin artması sonucu, üreti­ciler kalite konusunda daha bilinçli olmaya başlamışlardır. Rekabet ortamında ancak belli bir kalite standartını yakalayabilen firmalar yaşamlarını sürdürebileceklerdir. Önceleri, pa­zarlamada kalite, ürün ya da hizmetin alıcı kul­lanımına uygunluğunun sağlanması amacıyla alıcı istek ve gereksinmelerinin karşılanması olarak bir tatminkarlık öğesi olmaktaydı. Üre­timde "spesifikasyonlara uygunluk" kalite tanı­mı olarak benimseniyordu. Artık, bu kavramla­rın sınırlı kaldığı ve toplam kalite yönetimine tam olarak yanıt veremediği de bilinmektedir. 

Sınırötesi Bütünleşmede Sermaye ve Emek Transferleri 

Uluslararası platformdaki bu önemli ge­lişmeler sonucunda ve sınırötesi bütünleşme kavramı ışığında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yeni uygulamalar görülmektedir. Geleneksel endüstrilerin, gelişmekte olan 3-dünya ülkelerine aktarılması eğilimi gün geç­tikçe artmaktadır. Bu durumda, gelişmiş ülke­lerdeki belli başlı endüstrilerde, daha çok bilgi üreten, dağıtan ve denetleme yetkisi olan fir­maların egemenliklerini sürdürmeleri söz ko­nusu olmaktadır. Bloklaşma aşamasındaki top­luluk ülkelerindeki şirketlerle birleşerek yaşamlannı sürdüren firmalar, ağırlıklı olarak teknoloji yoğun üretimine geçmek zorunda kalmaktadır. Doğal olarak bu durum bu ülke­lerde istihdam azalışı yaratmaktadır. 

Sermaye; para ve bilgi biçiminde geliş­memiş ülkelere akarken, ters yönde ucuz emek, gerek göçlerle gerekse üretilen düşük maliyetli mal ve hizmetler aracılığı ile gelişmiş ülkelere aktarılmaktadır. Sosyal gelişmeler so­nucunda, kadınların daha çok işgücüne katılı­mından dolayı ucuz emek de sağlanabilmekte­dir. Ayrıca, robotik ve otomasyon aracılığı ile vasıflı işçiler elimine edilmekte ve bu yolla va­sıfsız işçilerden düşük maliyetle yararlanma yolu bulunmaktadır. 

Öteki koşullar aynı kaldığında iletişim ve ulaştırma devrimi sayesinde, teknoloji, emeğin yetenek ve zihinsel gücünü elimine ederek ucuz emek rezarvuarları oluşturabil­mektedir. Bu durumda, imalat siteleri coğrafi uzaklıklarda bağımsız kalabilmektedir. 

Yoğun olarak erkeklerin yurt dışında çalıştığı ülkelerde emek arzı daralacağmdan ücretlerde artış beklenir. Ama bu durum bir­çok kişinin yaşamının tatsız ve umutsuz hale gelmesinde etken olacaktır. Ailelerin bölün­mesi, bir yetim nesli doğması, göç edenlerin ülkeye geri dönüşünde kırsal alanlara Aids'in taşınması sonuçlan karşımıza çıkacaktır. Kar­maşık bir bağımlılık yapısı içinde, göçmen işçi­ler ve aileleri global pazarlarda öteki emtiada olduğu gibi alınıp satılan mal gibi algılanmak­tadır. 

Sınırötesi bağlantılar temelde ulussuz bir yapıdan, klanlar ve diyalektler gibi genel bir kültür bağı ile birbirlerine bağlanabilir. Bu bağlamda emeğin sınıf kavramı, etnik, ırksal ve cinsiyet özellikleriyle yer değiştirip gözardı edilir. Globalleşmeye doğru bir yoğunlaşma olduğunda, gelişmekte olan pazarlara karşı kültürel tepkiler, emeğin işbölümünün değişi­minden doğan sübjektif algılamalar ve eşitsiz­lik doğacaktır.

Globalleşme, sosyal çerçevede emeğin işbölümünde, toplumsal ilişkilerin zaman ve mekan boyutlarının sınırlandırılması anlamına da gelmektedir. Şayet bu sav geçerliyse, ülke çıkarlarının yanında öteki bazı çıkarların da kollanması ve globalleşmeye karşı savunma stratejilerinden vazgeçilmesi önem kazanmak­tadır. 

Ulusun rolünün yeniden tanımlanması ya da teknolojik buluşların değerlendirilmesi çabalarının ötesinde, emeğin global işbölümü aşamasında aşağıdaki noktalara önem verilme­lidir: 

1. Bölgesel etmenlerin kurumsal ya da biçimsel (formal) olmayan yönlerinin geliştiril­mesi,

2. Bölgelerarası veya bölge içindeki göç hareketlerinin önlenmesi,

3. Global üreticiler ve ürünleri ile belir­gin pazarları arasındaki bağlılıkların karmaşık ilişkilerinin araştırılması,

4. Kültürel oluşumların bölge ekonomi­sine olan katkılarının irdelenmesi. 

Sonuç 

Şirketlerin, bugünkü toplam kalite anla­yışı ile global rekabete hazırlanmalarında, iş­letme içi kaynak ve kabiliyetlerinin yeterli olup olmadığını ortaya çıkarmak ve kumlusun glo­bal rekabete hazırlanmasında ne ölçüde engel­lerle karşılaşacağını belirlemek gerekmektedir. Kalite yönetimi anlayışında karşılaşılan engel­ler işletmelerin sahip oldukları bürokratik ör­güt yapısı ve merkeziyetçi yönetim anlayışı ile paralellik arzetmektedir. 

Global şirketlerle ortak girişimlere yönelinmesi, Türk şirketlerinin bu hızlı değişime çabuk ayak uydurmasında etken olmaktadır. Buna karşın dünyadaki uygulamasının birebir Türkiye'deki yapıya yansıyamayacağı da bilin­mektedir.  Bir dizi uygulamanın incelenerek bünyeye uyan yaklaşımları benimsemek ge­rekmektedir. Bunun yanında insana yapılan yatırımlar kadar, stratejik işbirliği ve çağdaş eğitimin benimsenmesiyle teknolojik olarak da rekabet üstünlüğünde süreklilik sağlanabile­cektir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005