Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sömürgecilik ve Kapitalizmden Küreselleşmeye 

Küreselleşme konusunda yapılan bazı değerlendirme­lerde 'yeni kapitalizm' veya 'kapitalizm çağında küresel­leşme' ifadeleri kullanılarak kapitalizm ile küreselleşme ilişkilendirilmektedir. Kapitalizmin Avrupa'da çıkmış ol­masına rağmen, genelde bütün toplumlarda aynı şekilde görüleceği varsayılan evrensel bir süreç olarak yorumlan­ması bu ilişkinin daha iyi görülmesini gerektirmektedir. Eğer sosyal hayatta bütün insanlığı kapsayacak evrensel ve determinist yasalar egemense ve bu yasalara dayalı belli süreçler yaşanmak zorundaysa, günümüzde de adına ne denirse densin benzer süreçlerden bahsetmek gereke­cektir. Buna bağlı olarak kapitalizme alternatif olarak ile­ri sürülen evrenselci sosyalizmin Sovyetler Birliği ve Do­ğu Bloğu'ndaki uygulamasının olumsuz bir şekilde sona ermesi ve çökmesinden sonra yeniden evrenselci bir sü­reç başladığı iddiası gündeme gelmektedir. Fukuyama'nın 'tarihin sonu' tezi ile dile getirdiği insanlığın artık liberal demokrasi ve kapitalizm safhasıyla birlikte varabileceği en üst zirveye çıkmış olduğu iddiası bunun somut örne­ğidir. 

Kapitalizm, sömürgeciliğe bağlı olarak Orta Çağın egemen sosyal yapısının ve üretim tarzlarının değişmesi sonucunda ortaya çıkan bir süreçtir. Giddens'a göre Marks 'kapitalizm' terimini spesifik bir anlamda -temel­de emek gücünün pazarda sermaye ile değiş-tokuş edilen bir ürün olarak bulunduğu bir üretim sistemine işaret et­mek için kullanır. (Giddens 1999: 177) Weber'in kapitalizm anlayışı bu terimi iki anlamda kullandığı için daha kar­maşıktır. Birinci anlamı kapitalist girişimin geçmişte farklı zaman dilimlerinde ve yerel mekanlarda görüldüğü üzere geneldir. İkinci kullandığı anlam ise Batı'daki dere­beylik  sonrası  toplumsal yapının  tanımlaması  için, Marks'ın modern kapitalizm olarak ifade ettiği döneme uygun olarak kullanır. Modern kapitalizm Weber'in ifade­sine göre, ekonomik girişimde yüksek derecede bir 'ras­yonel hesaplanabilirlik' başarısını gösteren, rasyonel örgütlenme prensipleri içinde hesaplanan 'rutinleşmiş' bir üretim sistemi olarak karşımıza çıkar. (Giddens 1999: 178) Weber modern ekonomik girişim noktasında rasyo­nel hesaplanabilirliğin önemine vurgu yaparken , kapita­lizmin gelişmesi ile mekanikleşmenin ve fabrika üretimi­nin yayılmasını öne çıkartır. Sanayileşmenin ortaya çıkar­dığı kapitalizmin vurgularıyla, sanayi sonrası çağın tekno­lojik ve uluslar arası gelişmelerinin ortaya çıkardığı küre­selleşme arasındaki benzerlikler önemlidir. 

Küreselleşmeyi yirmi birinci yüzyıldaki kapitalizm olarak yorumlayan yazarlar, kapitalizmi ve modernleşme­yi genellikle dünyanın Batılılaştırılması, kolonicilik, sö­mürgecilik ve emperyalizm çerçevesinde ele almakta­dırlar. Buna göre küreselleşme, 15. yüzyıldan itibaren Av­rupalı beyazların Asya, Afrika, Avustralya ve Latin Ame­rika'da koloniler oluşturmaları ve kapitalizmin gelişme­siyle başladığını iddia edilebilir. Bir anlamda küreselleş­me emperyalizmle birlikte gelişmiş olan bir süreçtir. (Pet-ras 2001:1) Bu bakımdan küreselleşme yeni bir süreç değil­dir. Önce Avrupa merkezli yayılmacılığın ve sömürgecili­ğin üzerinde başlamış, sonra da Amerika egemenliğinde devam etmekte olan bir sömürgecilik ve kapitalizm ola­rak yorumlanabilir. Özellikle ticari ve ekonomik ilişkiler temelinde gelişmeye başlayan küreselleşme, günümüzde oldukça fazla gelişme göstererek kültürel ve siyasi boyut­la kendisini göstermektedir. 

Batılı tüccarların ve yöneticilerin aşın tamahkarlık ve kazanma hırsları ile: Avrupa kıtasından denizlere açılma­kları sonucu, yeni dünyaların ve eski dünyaların bir kısmının işgal edilmesi yoluyla, sömürgecilik başlamıştır. 

Sömürgecilikle birlikte dünyanın dört bir tarafından zen­ginliklerin Avrupa merkezine akmaya başlaması ile hızlı bir gelişme sürecine giren Batı Dünyası, dünya üzerinde gittikçe yaygınlaşan bir hegemonya kurmaya girişmişti. İşgal ettikleri ülkelerin mevcut bütün zenginliklerini ve hatta insanlarını köle olarak kendi ülkelerine taşıyarak, muazzam bir sermaye oluşturmuşlardır. Gittikleri yerler­de hem şiddet uygulamışlar, hem de dinlerini, dillerini ve kültürlerini uygulatmak için baskı kurmuşlardır. Bir ta­raftan buradaki zenginlikleri taşırken, bir taraftan da ken­di sanayileriyle ürettiklerini oralara satarak birikimlerini daha da artırmışlardır. (Harrison 1991: 28-38) Bu süreç Ba­tının küresel bir hegemonya kurmasında önemli bir saf­hadır. Sömürgeci Batı devletleri bir taraftan kendi içinde modernleşme ve homojenleşme çabaları gösterirken, bir taraftan da işgal ettikleri yerleri Batılılaştırmaya çaba gös­teriyordu. Egemen oldukları bütün ülkelerde kendi dille­rini yerleştirdikleri gibi, kendi tarzlarında şehirler kura­rak, kurumlar oluşturarak benzer mekanlar yaratmaya özen gösterdiler.

Küreselleşmeyi sömürgeciliğin ve kapitalizmin çağdaş biçimi olarak gören düşünürler, küreselleşmenin başlan­gıcını eski tarihlere götürmektedirler. Noam Chomsky, 500 yıl önce Batılıların Amerika'yı keşfetmelerini yabancı bir kültür tarafından Amerika'nın işgal edilmesi ve küre­selleşmenin başlangıcı olarak görür. İstilacı güçler Ameri­ka'da yaşamakta olan yerli halkı çeşitli şekillerde yok et­miş (istatistik verilere göre keşiften itibaren bir buçuk yüzyıl içinde 100 milyon insan öldürülmüş) ve sistemle­rine entegre etmişlerdir. (Chomsky 2001: 18-21) Bu süreç Batılıların Ümit Burnu'nu keşfetmeleriyle birlikte yaygın bir sömürgeciliğe, sermaye birikimi ve endüstrileşmeyle birlikte kapitalizmin doğmasına yol açarak bugünkü küreselleşmeye kadar devam etmiştir. Bugünkü küreselleşmenin baş aktörü Amerika Birleşik Devletleri, o döne­min istilacı ve hegemonyacı mantığına paralel bir şekilde kültürel, siyasi ve ekonomik egemenliğini pekiştirme eği­liminde olarak yorumlanmaktadır. Dünyada İngilizce ko­nuşulan ülkelerin sömürgecilik döneminde artmasına benzer şekilde İngilizce'nin dünyanın en yaygın dili hali­ne gelmesi, ekonomik kaynakların ve tüketimin yönlendi­rilmesinin Amerika kökenli ulus-Ötesi büyük şirketlerin kontrolünde olması, günümüzün en etkili bilişim tekno­lojilerinin bu ülkede ağırlıklı olarak geliştirilmekte ol­ması, Soğuk Savaş sonrası kurulmakta olan tek kutuplu yeni dünya düzeninin tek egemen gücü olması bu iddi­aları pekiştiren olgular olarak değerlendirilmektedir. 

Tarihsel kapitalizm daha çok sermaye biriktirmek için ekonominin bütün alanlarında toplumsal süreçlerin he­men hepsini metalaştırmıştır. Üretim süreçleri, karmaşık meta zincirleri halinde birbirine bağlanmıştır. Örneğin tekstil ve giyim alanında kurulan zincirde, yün-pamuk, iplik, kumaş, makineler, işgücü ve enerji birbirine bağlı olarak gereklidir. (Wallerstein 1996:14) Bu gerekliliği sanayi­leşmenin ve kapitalizmin ilk merkezi olan İngiltere sağla­yarak sanayi devrimini yapmıştır. On sekizinci yüzyılda İngiltere'nin dünya üzerinde kurduğu egemenlikle ham­madde kaynaklarını ve ticaret yollarını kontrol altına al­ması hem büyük karlar elde etmesine, hem de daha önce eşine rastlanmadık bir etkinlik ve ölçekte genişlemesine yol açmıştır. (Chomsky 2000:175) Büyük Britanya'nın dünya­ya yayılmasının altında yatan en önemli faktör zaten çev­re ülkelerdeki zenginlikleri ele geçirebilmek ve merkeze taşıyabilmektir. Sömürgeciliğin yol açtığı kapitalizm, Marks'm şiddetli eleştirilerini alarak genişlemeye devam etmiştir. Kapitalizmin amacı para ve malın maksimum kar için serbestçe hareket edebildiği sınırsız küresel bir ekonomi oluşturmaktır. Küreselleşen ekonomik ilişkiler bunu sağlama konusunda yeni imkanlar sunmaktadır. Büyük Batılı şirketler dünya piyasasında küreseTboyutta önemli roller oynamaktadırlar. (Tiruneh 2002: 2) 

Sanayi devriminin yaşandığı ve kapitalizmin ortaya çıktığı dönem aynı zamanda 'İmparatorluk Çağı' olarak da nitelendirilir. Bu dönem kapitalizmin zirveye çıktığı ve büyük bir dönüşüme sahne olan bir dönemdir. Kapitaliz­min öncülüğündeki üretici sisteme, ekonomik büyüme ve yeryüzüne yayılma yönünde sınırsız bir yetenek ka­zandıran İngiltere'deki sanayi devrimidir. Buna paralel olarak gelişen kuramsal çerçeve de, sosyal gerçekliğin ev­rensel yasalar içinde bütün insanlığı kapsayıcı olarak açıklamaya yönelmiştir. Yaşanan olaylar bu çağın baş­langıçta barış ve ilerleme sağladığı yönünde gelişirken, 1914'lere doğru şiddetli çatışmaların ve dünya savaş­larının çağı olma durumu doğmuştur. Bir tarafta ekono­mik ve siyasi yayılmanın küresel boyutlarda artması, bu­na karşılık tepkilerin ve farklılıkların ortaya çıkması ile yaşanan paradokslar. (Hobsbawm 1999: 18) Bu çerçevede Hobsbavvm'ın İmparatorluk Çağı bugünün küreselleşme macerasına çok benzemektedir. Bu çağın siyasi ve ekono­mik güçleri Avrupa merkezli olarak, dünya ticaretinin, kaynaklarının ve üretiminin büyük bölümünü kontrolleri altında tutmaktadırlar. Bu çağda geçmişe göre hızlanan bir ulaşım ve iletişim ağı kurulmuştur. 

Batılıların sömürgelerde kurdukları ve dünyanın diğer kesimlerine de yaygınlaştırmaya çalıştıkları egemenliğin arkasında ilerleme, modernleşme ve çağdaşlaşma iddi­aları vardır. Dünyanın modernleşmesi bakımından ön plana çıkartılan kültür, gelişme, demokrasi gibi değerler dünyanın Batılılaştırılması sürecinde Batı kültür ve tari­hinden beslenmişlerdir. Yaşanan büyük tecrübeler sonu­cunda kapitalist sisteme alternatif sistemler çökmüş, ye­ni şartlara göre zaten varolan kapitalist sistem dönüşüme uğrayarak yeni çağın yeni küresel gücü haline gelmiştir. 1989 yılında sosyalist sistemin yıkılmasıyla beraber ön plana çıkan yeni çağın küresel gücü olarak ulus-ötesi şir­ketlerin öncülüğündeki kapitalizm, bir yandan birtakım dönüşümler yaşarken, diğer yandan yeni stratejiler geliş­tirme peşindedir. (Amoroso 1998: 1-2) 

Küreselleşmenin başlangıcı ile ilgili uzun tartışmalar yapılmasına rağmen en önemli dayanak noktasının evren-selci - ilerlemeci teoriler olduğu söylenebilir. Küreselleş­me adıyla anılan süreçte ön plana çıkan ilişki tarzı toplum ve devletlerin sınırlarını aşarak ulus ötesi ve uluslar arası boyutlarda birbirine benzemesidir. Kapalı toplum ve dev­letlerin bu süreçte zorunlu olarak dışa açılmalan ve etki altında kalmaları söz konusudur. Bu anlamda toplumların bir uluslararasılaştırılmasından bahsetmek mümkündür. Uluslararasılaşma (internationalization) kavramı, bir ül­ke veya topluluğun diğerleriyle olan ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerini açıklamak için kullanılır. Küreselleş­menin geçmişteki temeli olarak görülen uluslararasılaş­ma, 15. yüzyıldaki Avrupa merkantilizmine kadar götürü-lebilir. Amoroso (1998:34) Merkantilizmden küreselleşme­ye kadar gelişen uluslararasılaşma safhalarını sınıflandı­rırken, sırayla 16-19. yüzyıllar arası yer alan köleciliği, on sekizinci yüzyıldaki koloniciliği ve on dokuzuncu yüzyılın kapitalist emperyalizmi sonrasında dünyanın kuzey bö­lümünde küreselleşme, evrenselcilik ve çok-merkezcili-ğin ortaya çıktığı iddia edilir. 

Özellikle küreselleşme karşıtlarının sıklıkla dile getir­dikleri sömürgecilikten ve kolonicilikten küreselleşmeye devam eden bir vahşi kapitalizmin varlığı önemli bir tar­tışma konusudur. Bu yüzden günümüzdeki küreselleşen dünyanın yeni bir kolonicilik veya yeni bir kapitalizm or­taya çıkardığı iddiaları ciddi taraftar toplamaktadır. Bizi ilgilendiren yönü bu sürecin gerçekten insanlığın varabileceği mükemmellik derecesinin en üst noktası mı^yoksa vahşi kapitalizmin toplumları sömürme ve kendisine ye­ni tarzda koloniler kurma stratejisi mi olduğunu ortaya koymaktır. 

Thomas Friedman'a göre (2000: 15), dünya 1800'lerin ortalarından 1920'lerin sonlarına kadar bugünküne ben­zer bir küreselleşme çağı yaşamıştır. Sınırlar arası serma­ye akışlarını ve işgücü akışını karşılaştırırsak, I. Dünya Savaşı'ndan önceki dönem şu anda içinden geçmekte ol­duğumuz döneme çok benzerlikler gösterir. O günlerin hakim küresel gücü olan Büyük Britanya, dünyanın dört bir yanında olan yatırımlarının sıkıntılarıyla karşılaşmak­taydı. Bununla beraber birçok faktörün yanında buharlı geminin, telgrafın, demiryollarının ve telefonun icadını eklersek, bu dönemin ilk küreselleşme çağı olarak dün­yayı büyük boydan orta boya indirdiği söylenebilir. Bu ilk küresel fınans kapitalizmi çağı I. Dünya Savaşı, Rus Dev­rimi ve Büyük Bunalım'ın art arda indirdiği darbelerle parçalanmıştır. Soğuk Savaş'ın sonuna kadar 75 yıllık dönem bir bakıma, iki küreselleşme çağı arasındaki uzun bir moladan ibarettir. Şu anda içinde bulunduğumuz yeni küreselleşme çağı "küreselleşmenin ikinci raundu" ola­rak adlandırılabilir (Friedman 2000:16). Bugünkü küreselleş­menin niteliği ve biçimi eskiye oranla çok farklıdır. Bu­gün dünyanın tek ve küreselleşmiş bir pazar halinde bir­birine  kenetlenmesinin  derecesi  ve  yoğunluğu  fazla görünmektedir. Aynı zamanda bugünkü küreselleşmenin etkileme alanı çok daha geniş olarak kabul edilmektedir. Sanayileşme ve kapitalizm çağı olarak da adlandırılan birinci küreselleşme çağının motoru o dönemde ortaya çıkan teknolojik gelişmeler ve bunların toplumsal hayatı olumlu yönde etkilemesiydi. Demiryollarının, buharlı ge­minin ve otomobilin icadı sayesinde insanlar çok fazla sayıda yere daha hızlı ve daha ucuz ulaşabilir olmuşlardı. 

Bugünkü küreselleşme çağı ise telekomünikasyon mali­yetlerindeki düşüşe ve yaygınlaşmaya dayanıyor. Bu yeni teknolojiler, dünyayı daha da sıkı biçimde birbirine yak­laştırmakta ve kenetlemektedirler. Bu teknolojiler saye­sinde ülkeler birçok ürününü dünya piyasasına çıkarabil­mekte, global şirketler üretim, araştırma ve pazarlama fa­aliyetlerini çeşitli ülkelere yayabilmekte, bilgisayarlar ve tele-konferanslar yardımıyla, sanki hepsi tek bir yerdey­miş gibi hareket edebilmektedirler. (Friedman 2000: 17) Bu teknolojik imkan şirketlere ve devletlere sunulduğu ka­dar, bireylere de aynı imkanları sağlamaktadır. 

Yeni küreselleşme sürecinin iki önemli unsuru oldu­ğunu vurgulayan Friedman, kitabında, özellikle Soğuk Sa­vaş sonrasının iletişim-telekomünikasyon teknolojisinin meydana getirdiği değişimle birlikte yeni bir uluslar arası düzenin kurulmasına sahne olduğunu ve bu sistemi anla­maya çalıştığını belirtir. Ortaya çıkmakta olan yeni ulus­lar arası sistem, yani küreselleşme bütün dünyayı etkile­yen ve şekillendiren bir kuvvet olarak doğru anlaşılmalı­dır. Soğuk Savaş sonrası dünyada sahnelenen bu karma­şık oyun henüz tamamlanmış değildir. Bu yüzdendir ki, küreselleşme sistemi altında hem uygarlık çarpışmaları­na hem uygarlıkların homojenleşmesine, hem çevresel faktörlere hem göz kamaştırıcı çevre kurtarma eylemleri­ne, hem liberal serbest piyasa kapitalizminin zaferine hem de ona karşı olan tepkiye, hem ulus devletlerin za­mana meydan okuyuşuna hem de olağan üstü güçlü dev­let dışı aktörlerin sahneye çıkışına tanık olabilirsiniz (Fri­edman 2000: 20). Bu sistemde iç içe geçen halkalar misali aynı anda pek çok unsur aynı anda devreye girebilmekte­dir. 

Soğuk Savaş sonrası küreselleşme sistemi öncekinin tersine süregiden dinamik bir süreçtir. Küreselleşmenin ardındaki yön verici düşünce, serbest piyasa kapitalizmidir. Bu süreçte serbest piyasa kapitalizmi hemen her ülke­ye yayılmaktadır ve kendi kurallarını oluşturmaktadır. Bu sistemin Soğuk Savaş sisteminin tersine kendine özgü ba­şat kültürü vardır: sistemin homojenleştirme eğilimi bu­radan kaynaklanır. Küresel tek süper güç olarak Ameri­ka'nın dünya üzerinde aktif rol alması, büyük oranda dünya kültürünün Amerikanlaşması şeklinde bir homo-jenleştirmeye sebep olmaktadır. (Friedman 2000: 31) yeni ka­pitalizmin öncü şirketleri ve markaları bu homojenleşme­yi pekiştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Mc Donald, Big Mac, Mickey Mouse, Nike, Coca Cola gibi dünya marka­ları aynı zamanda küresel kapitalizmin simgesi haline ge­lerek dünyaya yayılmışlardır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005