Sosyal Güvenlik Reformu ve Bağkur
Son günlerin en güncel konusu kuşkusuz Sosyal
Güvenlik Reformudur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sn. Yaşar OKUYAN'in tıkanan sosyal güvenlik
sisteminin önünün açılabilmesi gerekçesiyle
hazırlayarak Meclis'e sevk ettiği Kanun tasarısının,
daha bir süre Türkiye gündeminin ön sıralarındaki
yerini koruyacağı anlaşılmaktadır. Sn. Okuyan'ın,
bugünkü gidişle Sosyal Güvenlik Sistemimizin 2005
yılında tümüyle çökeceği gerekçesine dayandırdığı
Reform Yasa Tasarısının ana amacının da, Sosyal
Güvenlik Kuruluşlarımızın aktüerya dengelerinin
sağlanması olduğu açıktır.
Bilindiği gibi, çağdaş bir sosyal güvenlik reformu,
sosyal güvenlik kuruluşlarının mali sorunlarının
çözümü kadar, bu kuruluşların yeniden
yapılandırılmasını, sağlık ve sigortacılık
hizmetlerinin biribirinden ayrılmasını, devletin
prim ödeyerek sosyal sigorta finansmanına katkıda
bulunmasını sağlayacak düzenlemeleri
gerçekleştirecek ve işsizlik sigortası ile iş
güvenliği müesseselerini de kapsama alacak
bütünsellikte olmalıdır. Oysa hazırlanan Sosyal
Güvenlik Reformu Yasa tasarısı esas itibariyle,
Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının mali sorunlarının
çözümünü amaçlamış ve bu da emeklilik yaşı ile
sigorta primlerinin yükseltilmesi ve "Aylık
Bağlamada Referans Dönemi Sistemi" getirilmesi
suretiyle gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Çağdaş
bir sosyal güvenlik reformunun, işsizlik sigortası
ve iş güvenliği gibi kurumsal düzenlemeleri içerme
zorunluluğu bir yana Tasan bu haliyle, Sosyal
Güvenlik Kuruluşlarının mali sorunlarını bütünüyle
çözümleyebilecek yeterlilikte de değildir.
Sayın Bakan'ın basına yaptığı açıklamalardan
(29.6.1999 tarihli Milliyet Gazetesi - Taha Akyol)
öğrendiğimize göre tasarı yasalaşırsa, 2005 yılında
Sosyal Güvenlik için bütçeden aktarılacak kaynaklar
8,6 milyar Dolar'dan 6,5 milyar Dolar'a inecek,
kabaca 2 Milyar Dolarlık bir tasarruf sağlanmış
olacaktır. Yani Tasarı, Sosyal Güvenlik
Kuruluşlarımızın halihazırdaki mali sorunlarına
nihai bir çözüm de getirmemektedir.
Yalnızca Sosyal Güvenlik Kuruluşlarımızın mali
sorunlarının çözümü bile olaya, erken emeklilik
dışında çok daha geniş bir açıdan yaklaşılmasını
gerektirmektedir.
Sosyal Güvenlik Kuruluşlarımızın erken emeklilik
olgusu dışındaki finansman sorunları da doğaldır ki
son derece önemlidir. Sigortasız işçi
çalıştırılmasının engellenmesi, prim karşılığı
olmayan sosyal yardım zammı uygulamaları, prim
tahsilat oranlarının düşük olması, fınansal konudaki
diğer sorunlardır.
Reform Yasa Taslağı bu olumsuzluklardan yalnızca
erken emekliliğe çözüm arayışı içerisindedir.
Sigortasız işçi çalıştırılması, prim tahsilatının
düşüklüğü konularında getirilmiş etkin bir önlem
mevcut değildir. Kayıt dişiliği önleyici yeterli
düzenleme de yoktur. Sigortasız çalıştırılan 5.5
milyon insanın Sosyal Güvenlik kapsamına alınmasına
ilişkin bir çözüme de Tasarıda yer verilmemiştir. Bu
tasarıyla, Sosyal Güvenlik şemsiyesi dışındaki 20
milyon insanın sorununa herhangi bir çözüm de
öngörülmemektedir. Kaldı ki, yalnızca emeklilik yaşı
ve sigorta primlerinin yükseltilmesinin, kayıt dışı
çalışmayı arttırma, kaçak işçiliği özendirme riski
de vardır.
Esnaf ve küçük sanatkarları yakından ilgilendiren
Bağ-Kur'un içinde bulunduğu durum bu balomdan da son
derece ilginçtir. Bağ-Kur'un 2 844 950
sigortalısından 800 000'i yani %28'i bugüne kadar
hiç prim ödememiştir. Yapılan tespitlere göre
Bağ-Kur sigortalılarının %63.5'i de arada sırada
ödeme yapmaktadır. Bağ-Kur'a hiç borcu bulunmayan
sigortalıların oranı %8,5 olup bu rakam çiftçi
sigortalılar için %2,3'dür. Bir başka deyişle
Kurumun, 2 844 950 sigortalısından yalnızca 190
500'ünün Kuruma prim borcu bulunmamaktadır. Bu,
Bağ-Kur sigortalılarının %90'ı Kuruma borçlu
demektir. Yasa taslağında, Bağ-Kur sigortalılarının
prim borçlarının tahsili sorununun nasıl
çözümleneceği bir yana, kayıt dışı olduğu bilinen
milyonlarca çiftçi ve serbest çalışanımızın sosyal
güvenlik sistemine nasıl dahil edilebileceği
konusunda yeterli ve etkin bir çözüm de yoktur.
Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Taslağı ile 1479 sayılı
Kanun'da yapılan değişiklikler, öncelikle Sosyal
Güvenlik Kurumlarımız arasındaki norm, standart ve
uygulama farklılıklarını giderici içerikte
olmalıdır.
Gerek TC Emekli Sandığı gerekse Sosyal Sigortalar
Kurumu iştirakçilerinin, Sosyal Güvenlik Mevzuatı
bağlamında tabi bulundukları kural ve uygulama
standartları, Bağ-Kur sigortalıları ile
kıyaslanamayacak ölçüde yüksektir.
Bu norm ve standart farklılığı uygulamada, bazı
açıklanması zor sorunlara da neden olmaktadır.
Bugün, SSK kapsamındaki bir işçi, yararlandığı kural
ve olanaklar yönünden, işvereni konumundaki
Bağ-Kur'lu bir esnaf ve sanatkara göre çok daha
yüksek sosyal güvenlik standartlarına sahiptir.
Gerçekten de bu iki sigortalı grubunun gerek
yararlandıkları yaşlılık aylığı, gerekse istifade
ettikleri sağlık hizmetlerinin kalitesi yönünden,
aralarında büyük farklılıklar vardır.
Diğer taraftan, bir SSK sigortalısının emekliye
ayrılabilmesi için 5000 işgünü yani 14 yıl prim
ödemesi yeterli olduğu halde bir Bağ-Kur
sigortalısının emekliye ayrılabilmesi için bu süre
9000 işgünü yani 25 yıldır. Sigortalıların sağlık
hizmetlerinden yararlanabilmesi için prim ödemeleri
gerekli asgari gün sayısı yönünden de farklılıklar
vardır. Bir SSK sigortalısının sağlık yardımlarından
yararlanabilmesi için 120 işgünü prim ödemesi
gerektiği halde bu süre Bağ-Kur sigortalısı için 8
aydır. Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Bu ve
benzeri norm ve standart farklılığının herhangi bir
haklı gerekçesi de yoktur.
Mevcut Sosyal Güvenlik Reformu Yasa taslağı bu
farklılığı, bir ölçüde ve prim ödeme gün süreleri
ile emeklilik yaşını yükseltmek suretiyle gidermeye
çalışmıştır. Ancak, hem belirli konularla sınırlı
kaldığı için yetersiz ve hem de yüksek prim ödeme
günü ile yüksek emeklilik yaşı nedeniyle gerçekçi ve
sosyal bulunmayan bu düzenlemeler, yeterli ve hakça
değerlendirilemez.
Bu nedenle Tasarının, reform niteliğini
kazanabilmesi için gerçekleştirilmesini öngördüğü
ilk amaç; Sosyal Güvenlik Kuruluşları arasında norm
ve standart birliğinin sağlanması olmalıdır. Artık
Esnaf ve Sanatkarlarımız da Sosyal Güvenlik mevzuatı
yönünden diğer kuruluş ve sigortalılarla aynı
kurallara bağlı olmalı ve aynı olanaklardan
yararlanmalıdır.
Halkımızın bir bölümü daha kaliteli Sosyal Güvenlik
Standartlarından yararlanırken, diğer bir bölümünün
daha düşük Sosyal Güvenlik olanaklarına sahip
bulunması Sosyal Devlet ve Sosyal Dayanışma
kavramlarıyla izah edilemez.
Bir başka söyleyişle, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda
yapılacak değişiklikler esas itibariyle; Esnaf ve
Sanatkarlarımız için son derece yetersiz olan Sosyal
Güvenlik Norm ve Standartlarının, tüm Sosyal
Güvenlik Kuruluşlarımızı kapsayacak biçimde ortak ve
makul bir yaklaşımla yeniden belirlenecek çağdaş
düzeylere çıkarılması şeklinde olmalıdır.
Sosyal Güvenlik Reformu Yasa taslağında Bağ-Kur
sigortalıları yönünden üzerinde durulması gerekli
bir diğer nokta da emeklilik yaşı sorunudur. Hali
hazırdaki mevzuata göre 25 yıl içerisinde 5000
işgünü prim ödeyen bir SSK sigortalısının 43 yaşında
emekli olabildiği eleştirisinden hareketle emeklilik
yaşının 60'a çıkarılması, mevcut yanlış ve yetersiz
uygulamaya tepki niteliğindedir. Emeklilik için
öngörülen 60 yaş sınırının mesleki özelliklere göre
farklaştırılması şarttır. Bugün elli kişinin canını
emanet ettiğimiz bir otobüs şoförünün, 60 yaşında bu
mesleği sürdürmesi fıziken olanaksızdır. Demircilik,
kaynakçılık, kaportacılık vb., gibi daha pek çok
meslek dalında 60 yaş sınırı emeklilik için son
derece yüksektir. Bu konunun meslek grupları
itibariyle tek tek gözden geçirilerek yeniden
belirlenmesi uygun olacaktır.
Yasa taslağında Bağ-Kur sigortalılarının
ödeyecekleri primlerin aylık miktarları TÜFE ve GSMH
artış oranına göre her ay yeniden belirlenirken,
emeklilik aylıklarının arttırılmasında yalnızca
TÜFE'nin esas alınması da çifte standarttır. Prim
artışlarının, yaşlılık aylıklarının artış
yöntemlerinden daha farklı ve yüksek ölçütlerle
ilgilendirilmesi, nimet-külfet dengesini
sigortalılar aleyhine bozucu niteliktedir.
Tasarıda, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kadınlar
için 20, erkekler için 25 tam yıl prim ödeme
süresini henüz doldurmamış iştirakçilerin emekliye
ayrılabilmeleri için getirilen yeni yaş
sınırlamaları da müktesep hakları ihlal edici
niteliktedir. Bu düzenleme, müktesep hakları gözeten
bir yaklaşımla yeniden ele alınmalı ve
yumuşatılmalıdır.
Yasa taslağında Sosyal Yardım Zammının sabit bir
rakama bağlanarak, yıllar içerisinde bu uygulamaya
son verilmesi düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Prim
karşılığı olmayan bu ödemenin aktüerya dengesini
bozduğu bir gerçektir. Bu konuda yapılan düzenleme
prensipte uygun görülmekte ancak, sigortalının bu
gelir kaybını telafi edici bir çözümün madde
metninde ayrıca öngörülmesinin de uygun olacağı
düşünülmektedir.
Tasarıda, başta Bağ-Kur olmak üzere Sosyal Güvenlik
Kuruluşlarının organizasyon ve yönetim sorunlarının
çözümüne ilişkin herhangi bir düzenleme de
öngörülmemiştir. Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının
organizasyon ve yönetim sorunları
küçümsenmemelidir. Yapılan bir araştırmaya göre,
1965-1993 yılları arasında SSK kaynaklarının kötü
kullanımı sonucu oluşan gelir kaybı 20 milyar Dolar
(8 katrilyon TL) olmuştur. Yalnızca bu rakam bile,
Kurum kaynaklarının verimli bir şekilde yönetilmesi
gereğini açıklıkla ortaya koymaktadır.
Özetlemek gerekirse bu tasarı, gerçek anlamda bir
Sosyal Güvenlik Reformu değildir. Sosyal güvenlik
kuruluşlarının mali sorunlarını rahatlatma
düzenlemesidir. Bu amacın bu tasarıyla ne ölçüde
gerçekleştirilebileceği de oldukça kuşkuludur.
|