Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Tarımsal Kesim İle Esnaf ve Küçük Sanatkarlara Yönelik Devlet Destekleri 

Üretim, milli hasıla, milli gelir, ekonomik kalkınma, büyüme, toplum­sal refah, bütün bunlar birbirleriyle bağlantılı kavramlardır. Ekonomi'nin bu temel kavramları arasında ana belirleyici olanı ise "üretim"dir. Üretim olmadan, ne kalkınma, ne büyüme, ne milli gelir artışı ve dolayısıyla nede toplumsal refahtan söz edilemez. 

Uygarlıklar tarihi, ekonomik ve toplumsal dönüşümlerin de tarihidir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan bilgi toplumu­na dönüşüm uygarlık düzeyinde birer sıçramadır.

Her toplumsal dönüşüm, çözümlenmesi gereken pek çok sorunu da beraberinde getirir. Dönüşümün yaşandığı süreçlerde, bazı toplumsal kes­imlerin önemi azalırken, kimi toplumsal kesimlerin önemi artar ve/veya yeni toplumsal gruplar ortaya çıkar. 

Nitekim, tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşüm de, tarım sek­töründe faaliyet gösteren yığınların önem ve fonksiyonlarını azaltmış, onları bir dizi ekonomik ve toplumsal sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştır. Bu yapısal dönüşüm süreci, tarımsal kesime destek (sübvansiyon) gereğini de beraberinde getirmiştir. Benzeri bir gelişme, küçük üretici ve ticaret erbabı için yani esnaf ve sanatkarlar için de söz konusudur. 

Yapısal Dönüşümlerden Kaynaklanan Ekonomik ve Toplumsal Sorunlar 

Tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşüm, tarımsal kesim ile geleneksel küçük işletmeci ve ticaret erbabı için büyük toplumsal sıkıntılar yaratmıştır. Kırsal alanda geçimini temin edemeyen insanların şehirlere akın etmesi, kentsel sorunları arttırmış, şehirlerin hemen yanı başında get­tolar oluşmaya başlamıştır. Kentsel düzeni tehdit eden bu çarpık yapının, sosyal patlamalara dönüşmeden düzeltilmesinin büyük kaynaklara ihtiyaç göstermesi, öncelikle köyden kente göçün durdurulmasını gerektirmiş, bu da tarımsal destekleme kavramını.gündeme getirmiştir. 

Öteyandan, sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan kitlesel üretim, ticarette büyüme ve entegrasyon sürecini başlatmış, bu gelişmeler de geleneksel esnaf ve sanatkar kesiminin önem ve fonksiyonlarını azaltmıştır. Giderek güç kaybeden ve piyasadan çekilen bu kesimin yaratabileceği benzeri sosyal sorunların önlenebilmesi için de devletçe desteklenmesi gereği ortaya çıkmıştır. 

Yapısal Dönüşümlerden Zarar Gören Toplum Kesimlerine Devlet Desteğinden Vazgeçilemez 

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş süreci tamamlanıncaya kadar bu süreçten zarar gören toplumsal kesimlere devlet, destek vermek zorundadır. Bu destek, sanayileşme süreci tamamlanıncaya, tarım sek­törüyle esnaf kesimi, yapısal dönüşümün koşullarına uyum sağlayıncaya, yeni ekonomik paylaşım ve sınıfsal yapılanma tamamlanıncaya kadar devam etmek durumundadır. Kaldı ki bugün, sanayileşme sürecini tamam­layan ve bilgi ekonomisi sürecine giren batı toplumlarında dahi ekonomik bir zorunluluk olmadığı halde, sırf sosyal dayanışma ve hakça gelir paylaşımı kaygısıyla, destekleme uygulamalarına devam edilmektedir. İlginç olan ise destekleme politikalarının bu ülkelerdeki rakamsal boyut­larının, aynı konudaki yapısal dönüşüm çalışmaları nedeniyle daha büyük kaynaklara ihtiyaç duyan az gelişmiş ülkelerin bile çok üzerinde bulun­masıdır. 

Ülkemizde bugün uygulanması gereken destekleme modeli, tarım toplumdan sanayi toplumuna geçiş sürecinin sorunlarını asgariye indirmeli ve bu geçişi süratlendirmelidir. Bu nedenle sanayileşme sürecini tamam­lamış batı ülkelerinin destekleme uygulamalarından yararlanmak uygun, ama bunları aynen ve tartışmaksızın benimsemek yanlıştır. 

Ülkemizin Devlet destekleme politikalarının amaç, hedef ve ilkeleri, gelişmiş ülkelerinkinden farklı olarak belirlenmek durumundadır. Bizim destekleme politikalarımızda temel amaç; yapısal dönüşümden zarar gören toplumsal kesimlere destek vermek, onları üretken kılmak ve rekabet üstünlüğü kazandırmak olmalıdır. 

Bilindiği gibi; halen, Tarımsal üretimle uğraşan ve kayıt altına alınan çiftçilere 500 dekara kadar arazi miktarı için dekar başına 16 milyon TL doğrudan gelir desteği ödenmektedir (Tarımsal Üretimle İlişkili Olarak, Doğrudan Gelir Desteği Ödemesi Yapılmasına ve Bu Amaçla Çiftçi Kayıt Sisteminin Oluşturulmasına İlişkin Tebliğ. Tebliğ No: 2004/22). 2003 yılında doğrudan gelir desteği olarak 2 748 477 çiftçiye toplam 2 Katrilyon 629 trilyon TL ödenmiştir. 

Arazi sahibine, üretimle ilişkilendirilmeksizin ödeme yapılmasını öngören böylesi bir sistemin ülkemizde benimsenip uygulanması son derece yanlıştır. Ödemelerin ürüne değil araziye yapılması nedeniyle, üretkenliği ve üretimi köreltebilecek bu model, çiftçimizin hayrına değerlendirilemez. Tarımdaki sorunlarımızı toprak sahibine sadaka dağıtmak suretiyle çözemeyiz. Çok yönlü bu sorunun çözümü ancak, çiftçinin doğru ürünü, doğru maliyet ile üretmesiyle mümkündür. Doğrudan gelir desteği modeli ile bugün tarımsal kesime aktarılan destek, sosyal yardımdan öteye bir anlam taşımamaktadır. Bu sosyal yardım uygu­laması kuşkusuz küçümsenemez ve yararsız değerlendirilemez. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde tarım kesiminin yaşadığı sıkıntıların hafifletilmesi için böylesi sosyal yardımlar gereklidir, yararlıdır ama yeterli değildir. Bu bağlamda yapılması gereken, doğrudan gelir desteğini tarımda üretkenliği artırıcı bir araç olarak kullanmak veya gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yeni üretim kompozisyonunu belirleyici, üretim planlanmasına dönük, üretkenliği artırıcı, pazar fiyat desteği ile girdi kullanımını da içeren yeni bir destekleme modelini uygulamaya koymaktır. 

Aynı şekilde esnaf ve sanatkarlar için de düşük faizli kredi desteği, bu kesimin üretimini artırıcı, rekabet gücünü geliştirici bir araç olmalıdır. Ülkemizde sanayileşme süreciyle birlikte sorunları giderek artan esnaf ve sanatkarlarımızın desteklenmesi için uygulanan yegane politika aracı, düşük faizli kredi uygulamasıdır. Türkiye Halk Bankası aracılığıyla Hazineden faiz sübvansiyonları şeklinde sürdürülen bu uygulamaya, istikrar programı gerekçe gösterilerek başlangıçta tümüyle son verilmiş, ancak daha sonra toplumsal baskılar sonucu uygulamanın kısmen de olsa sürdürülmesine karar verilmiştir. Bugün esnaf ve sanatkarlara yönelik olarak sürdürülen kısmi düşük faizli kredi uygulamaları, üretimi ve üretkenliği artırma gibi özel bir amacı bulunmayan, sosyal yanı ağır basan kimi uygulamalar niteliğindedir. Halihazırdaki uygulama biçimiyle model, sosyal fonksiyonları dışında bir amaç ve anlam taşımamaktadır. Üretimi ve verimliliği gözetmemesi, uygulamanın yıllar içinde kaldırılacak olması nedenleriyle, bugün uygulanan model orta ve uzun vadede esnaf ve sanatkarlarımızın yararına değerlendirilemez. Yapılması gereken, bu toplumsal kesimi, düşük faizli ve sosyal amaçlı kredi uygulamalarıyla desteklemenin yanı sıra, onları sanayi toplumunun yeni üretim sektörleri ile katma değeri yüksek yeni mal ve hizmet üretimlerine yönlendirmektir. Bunun için uygulanacak politikalar selektif olmalı, sanayi toplumunun ve giderek bilgi toplumunun olası koşullarına uygun bulunmalıdır. 

Özetle, bugün yapılması gereken; tarımdaki doğrudan gelir desteği ile esnaf ve sanatkarlara yönelik düşük faizli kredi uygulamalarını, yeni ekonomik ve toplumsal yapının öngördüğü amaçları gerçekleştirmeye yön­lendirmek olmalıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005