Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
,
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Cumhuriyet Dönemi İktisat Politikaları Üzerine Değerlendirme
Türk İktisat Tarihi ve İktisat Politikaları

Görüldüğü üzere, Cumhuriyetimizin ekonomik sisteminin hareket nok­tası kapitalizm olduğu gibi varış kavşağı da yine kapitalizmdir. Değişiklik sadece, ilgili dönemlerin ulusal ve uluslararası strüktürlerinin özellikleri doğrultusunda nispeten liberal veya nispeten müdahaleci (devletçilik, karma ekonomi vd) oluşlardaki gidip gelmelerde görünmektedir. Yani kap­italist sistemin genel yörüngesi içinde kalan ve önemine göre değişen-gelişen yeni strüktürlerle farklı kapitalist modellerin oluşumu söz konusudur. Kapitalist sistem, 1923'den buyana değişen şartlara göre yeni şekiller almıştır (*). 

Cumhuriyet döneminin ekonomisini değerlendirirken karşımıza önce geçtiğimiz 80 yılı hangi ölçütlere göre yorumlayacağımız sorusu çıkmak­tadır. Bu konuda iktisatçıların üç temel ölçütü söz konusudur. 

a)      İktisadi büyüme ya da kişi başına gelirdeki artış

b)      Yapısal dönüşümler ve

c)      Gelirin paylaşımı ya da bölüşümü. 

Ölçütleri belirlemek kuşkusuz yalnız başına yeterli değildir. Bu ölçütler üzerinde Cumhuriyetin 80 yılındaki performansı neyle karşılaştıracağımız da önemlidir. Örneğin Cumhuriyet Türkiye'sini 19'uncu yüzyıl Osmanlı ekonomisi ile mi yoksa 20'nci yüzyılın aynı dönemindeki diğer ülkeler ile mi karşılaştıracağız. 

Osmanlı dönemi ile karşılaştıracak olursa, son 80 yılda çok büyük mesafe alındığı tartışmasızdır. Ancak Cumhuriyet ekonomisini değerlendirirken uluslararası karşılaştırmalara başvurmak daha anlamlı olacaktır. 

Biz bu çalışmamızda, Cumhuriyetin 80 yıllık sanayileşme serüvenini genel bir yaklaşımla, 1923-1980 dönemi ile 1980 ve sonrası dönem olmak üzere iki ayrı başlık altında ele alarak inceledik. Ancak farklı bir açıdan, bir­inci dönemin 1923-1950 ve 1950-1980 olarak iki ayrı bölüm halinde ele alınması da kuşkusuz mümkündür. 

Bilindiği üzere, Cumhuriyetin kuruluşundan 1950 yılına kadarki ilk dönem içerde ve dışarıda büyük sıkıntılarla ve belirsizliklerle doluydu. Dağılan bir imparatorluğun yerine bir ulus devlet kurmanın güçlükleri ile iki dünya savaşının yükü bunların arasına sıkıştırılan bir dünya bunalımıyla birleşmişti. 

Türkiye bu zor dönemi dünya ekonomisindeki bunalımın da etkisiyle içine kapanarak ve devletçi sanayileşme modelini benimseyerek aşmaya çalıştı. Bu dönemde Osmanlıdan devralınan tarımsal yapıyla karşılaştırıldığında sanayileşme yoluyla bir hayli mesafe alındığı kuşkusuz­dur. 

Öte yandan, günümüzün gözlükleriyle ya da öncelikleriyle bakıldığında, İnönü liderliğinde geçilen bu dönemin mali disiplin ve iç ya da dışborçtan uzak durma kaygısını da takdirle anmak gerekir. 

Bu zor dönemde 1923 yılını temel alırsak, 1950 yılına kadar kişi başına gelirler neredeyse iki katına yükselmiştir. Bu, döneminin fert başına milli gelir rekorudur. 

Satın Alma Paritesine Göre Kişi Başına Gelir 1990 ABD Doları ile

Ülkeler

1913

1923

1950

1980

2000

Türkiye

1200

800

1600

4160

6550

ABD

5300

6170

9560

18600

28970

İtalya

2564

2700

3500

13150

18050

Yunanistan

1600

 

1915

8970

11400

Japonya

1385

1810

1930

13430

21100

Güney Kore

950

1190

770

4110

13600

Çin

690

 

440

1070

3350

Hindistan

660

660

620

940

1850

Arjantin

3800

3900

4990

8245

9250

Brezilya

810

1020

1670

5200

9400

Mısır

 

 

720

1640

2200

Afrika

 

 

850

480

1410

Dünya Ortalaması

1550

 

2114

4400

5850

 Cumhuriyet ekonomisinin ikinci dönemi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya tarihinin en hızlı iktisadi büyüme ve refah dönemine, ikti­sat tarihçilerinin deyimiyle "altın Çağı"na denk düşer.

1950 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 75'den fazlası kırsal alanlarda yaşamaktaydı. Demokrat Parti döneminde tarıma ağırlık veren Türkiye daha sonra planlı ithal ikamesine yönelmiş ve Adalet Partisi döneminde özel sektöre dayalı sanayileşme, hızlı büyüme ve hızlı kentleşmeyi birlikte yaşamıştır. Ortalama gelirler 1950'den 1980 yılına kadar yüzde 250'nin üzerinde artış  göstermiş,  tüketim  düzeylerinde  ve ortalama yaşam süresinde büyük sıçramalar gerçekleşmiştir. 

Olumlu ekonomik gelişmeleri içeren bu dönem, petrol krizi ile sona ererken, Türkiye olumsuz koşullarla dış borçlanarak ek süre kazanmayı tercih etmiştir. Ancak, dış iktisadi dalgalanmalar ve iç siyasal istikrarsızlıklar ortamında ithal ikameci ekonomi duvara vurmuştur. 

1980 yılından bu yana içinde bulunduğumuz üçüncü dönemde, daha önce 19. yüzyılda olduğu gibi küreselleşme eğilimleri güçlenmektedir. ABD'nin önderliğinde neo-liberal politikalar uluslararası iktisadi kuruluşların da baskısıyla yaygınlık kazanırken, sermaye hareketlerinin önemi ve etkisi artmıştır. 

1980'li yıllarda ekonomisini hızla dış ticarete yönlendirebilen Türkiye, mali dengelerini kurmadan dış sermaye hareketlerine açılınca ağır bedeller ödemiş, giderek acımasızlaşan dünya koşullarına uyum sağlamakta zor­lanmıştır. Populist uygulamalar, yolsuzluk ve soygunlarla birleşince, ortaya ağır bir borç yükü çıkmış, Cumhuriyet tarihinin en derin bunalımı yaşanmıştır. 

Cumhuriyetin kuruluşundan buyana geçen 80 yıl içerisinde, ekonomik ve soysal yaşamda önemli yapısal dönüşümler gerçekleştirilmiş ancak, gelir dağılımında adaletin sağlanması konusunda başarılı sonuçlar elde edilememiştir. Gerçektende, Devlet İstatistik Enstitüsünün Kasım 2003 tarihinde açıklanan, 2002 yılı Hane Halkı Bütçe Anketi sonuçlarına göre; nüfusun en fakir %20'lik diliminde kişi başı ortalama gelir 685 Dolarken en zengin %20'lik dilimde bu rakam 6476 Dolar olarak tespit edilmiştir. Bu analizin, nüfusun %5'lik yada %1'lik dilimlerinde yapılması halinde, gerçek gelir dağılımındaki çarpıklık kuşkusuz çok daha açık bir şekilde sergilenmiş olacaktır. 

Son olarak, Cumhuriyet döneminin temel iktisadi göstergelerine bir göz atacak olursak, 80 yılda Türkiye'de kişi başına gelirin en az dört-beş kat arttığını, okuryazarlığın yetişkin nüfus içindeki payının yüzde 10'un altından yüzde 90'lara yükseldiğini ve pek çok diğer göstergede ciddi iyileşmeler sağlandığını görüyoruz. Bunlar çok önemli kazanımlardır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin son 80 yıldaki toplumsal gelişme ve iktisadi büyüme sicili Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden daha güçlüdür. Güney Amerika ülkelerine ve dünya ortalamalarına bir hayli yakındır. Ancak 20'nci yüzyılın başarılı ülkelerinin siciliyle karşılaştırıldığında, bardağın boş yarısı da gözlerden kaçmamaktadır. 20'nci yüzyılın ikinci yarısında Güney Avrupa ve Doğu Asya'da iktisadi mucizeler gerçekleşirken, iktisadi ve sosyal göstergelerde çok daha çarpıcı sıçramalar sağlanırken, Türkiye benzeri bir hamleyi gerçekleştirememiştir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye ile Batı Avrupa ve ABD arasında 1:4 yada 1:5 düzeyinde olan ortalama gelir farkları Cumhuriyet döneminde kapan­madan sürmüştür. Güney Avrupa ve Doğu Asya ülkeleriyle aramızdaki farklar ise özellikle 1950'den bu yana Türkiye'nin aleyhine gelişmiştir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005