Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye'nin Dış Politika Öncelikleri 

Hikmet Çetin 

Türkiye'nin dış politikasını irdelerken, öncelikle ülkemizin kendine özgü benzersiz ve tarihsel birikimini gözönünde tutmak duru­mundayız. Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar, Orta Doğu ve Akdeniz'i kucaklayan bu çok duyarlı coğrafyanın ortasında yer almak, Tür­kiye'ye bir çok sorumluluklar getirmekte, aynı zamanda geniş bir alanda işbirliği olanaklan sağlamaktadır. 

Tutarlı, ilkelerine bağlı ve sözüne güve­nilir bir dış politika izleyen Türkiye, bölge­sinde ve uluslararası boyutta son yıllarda üst­lendiği roller ve gerçekleştirdiği somut katkı­larla sesini daha çok duyuran, sözünü daya iyi dinleten bir ülkedir. Türkiye'nin Somali'den Bosna-Hersek'e, Balkanlar'dan Kafkasya'ya uzanan geniş bir coğrafyada, uyuşmazlıkların çözümü için gösterdiği çabalar ve yaptığı kat­kılar, kuşkusuz zihinlerde gereken izleri bırak­mıştır. 

Türkiye, çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal adalet gibi çağdaş ilkelere sarılmış bir ülkedir. Halkımızın seçtiği idealler ve beklentiler, yerkürede giderek daha çok paylaşılan değerlerdir. Türkiye, çağdaş uy­garlık düzeyine ulaşmayı hedeflemiştir. Gerek bu hedefin gerçekleştirilmesi, gerek halkımıza özlediği ekonomik refahı ve sosyal adaleti sağlayabilmemiz, bölgemizde ve dünyada ba­rış, istikrar ve güven ortamı yaratabilmemize bağlıdır. Türkiye bu amaçla uzun erimli, akıl­cı, gerçekçi politikalar yürütmelidir. Türkiye bölgesinde, çevresinde bir barış kuşağı yarat­mak, siyasi ve ekonomik işbirliği ortamlarını geliştirmek, bu yönde insiyatif almak duru­munda olan bir ülkedir. Bizim için kendi refah ve mutluluğumuz kadar, bölgemizin esenliği de önemlidir. Çevremizdeki ülkelerle, ulusla­rarası hukukun temel ilkelerine ve karşılıklı çıkarlara saygı esasına dayanan dostluk ve komşuluk ilişkileri kurmak Cumhuriyet hü­kümetlerinin temel politikalarından olmuştur,

Türkiye gerek jeopolitik konumu, ge­rek bağlı olduğu evrensel değerler ışığında, uluslararası gelişmeleri yakından izlemek, bunları etkilemek durumundadır. Bu bakım­dan, dünyamızda son yıllarda yaşanan geliş­meleri iyi değerlendirmekte yarar vardır. 

Uluslararası ilişkilerde 1989'dan bu ya­na çok önemli ve beklenmeyen değişiklikler yaşandı. Soğuk savaş sona erdi. İki kutuplu, iki bloklu dünya geride kaldı. Eski Sovyetler Birliği dağıldı. Yugoslavya parçalandı. Varşo­va Paktı feshedildi. NATO, eski hasımlarına işbirliği ve dostluk elini uzatmaya başladı. 

Yeni Avrupa mimarisinde NATO, Avru­pa Birliği (AB), Batı Avrupa Birliği (BAB) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) birbirini tamamlayan örgütler olarak yeni rol­ler almaya başladılar. Avrupa'da Doğu-Batı kavramı, yerini, tek ve bütün bir Avrupa idea­line terk etti.

Bölgeselleşme olgusu giderek yaygın­laşmaya başladı. Avrupa'dan sonra Amerika' da, Asya'da ve Pasifik'te serbest ticaret bölge­leri, bölgesel işbirliği projeleri gibi olgular önem kazandı. 

Önümüzdeki dönemde iki bloklu dün­ya yerine, varlıklı kuzey ile yoksul güney ara­sında artacak olan farklılığın ve çelişkinin dünyada yeni bölünmelere yol açması tehlike­si vardır. Dünya buna çözüm bulmak zorun­dadır.

İnsan haklarına dayalı, çoğulcu ve katılımcı demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal adalet gibi temel değerler daha geniş kitleler-ce paylaşılmaya başlandı. Bunların büyük ekonomik farklılıklara yol açmaması için ge­rekli çaba çok yönlü olarak gösterilmelidir.

Tüm bu değişim ve dönüşümler, Tür­kiye'yi gerek jeopolitik ve stratejik konumu, gerek tarihsel birikimleri ile ön plana çıkardı. Türkiye, uluslararası gelişmelerin ağırlıklı bir bölümünün yaşandığı Avrasya'nın kalbinde bir ülke konumunu aldı. 

Uluslararası ilişkilerde umut verici tüm değişikliklere karşılık, saldırganlık, hegemon-yacılık, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük ve terörizm gibi tehditlerin de kol gezmeye başladığını gördük. Soğuk Savaş bitmiş, ancak bu kez de dünyayı bir sıcak barış dönemi sarmıştı. Bölgesel savaşlarda yüzbinlerce in­sanın yaşamını yitirdiği, milyonlarca insanın yerinden yurdundan olduğu bir süreci yaşa­maktayız. Bu çatışmaların biran önce durdu­rulması ve sorunlara barışçı çözümler bulun­ması en önemli konu haline geldi. Uluslararası örgütlerin bu sorunlara çözüm bulmaması du­rumunda, haklı olanın değil güçlü olanın ödüllendirildiği karmaşık bir döneme girilmiş olacaktır. 

Böyle bir uluslararası ortamda, Tür­kiye'nin bölgesel istikrarın kurulmasına yöne­lik politikalarının ve bu alandaki öneminin gi­derek daha iyi algılanmaya başlamasını umut verici bir gelişme olarak görüyoruz.

- Türkiye, uluslararası toplum tarafın­dan paylaşılan normların çifte standardlı yak­laşımları dışlayan, eşit ağırlıklı ve ilkeli bir şe­kilde uygulanmaları gerektiğini savunmakta­dır. Bu uygulamaların dikkatli bir izleyicisidir. Sınırların silah zoru ile değiştirilemeyeceği ve kuvvete başvurularak yaratılmaya çalışılan ol­du binilere yasallık kazandırılmayacağı ilke­lerini, Bosna-Hersek'te nasıl dikkat ve özenle

gözettiyse, Kafkasya'da da aynı inanç ve kararlılıkla savunmaktadır. 

Gerek küresel, gerek bölgesel ilişkiler bazında önemi artan Türkiye, Avrupa Birliği' ne (AB) tam üyeliği hedeflemiştir. Ulusumuz, kendi inançlarını, kendi kimliğini koruyarak, Avaıpalı değerleri paylaşmalıdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği içinde yer alması Avrupa kültü­rüne zenginlik katacaktır. Atatürk'ün çizdiği bu hedef, 1963 Ankara Anlaşması ile yeni bir aşamaya girmiştir. Kuşkusuz, bu süreç Türki­ye için olduğu kadar Avrupa'nın da yararına­dır. Türkiye, kendi hak ve çıkarlarını en iyi şe­kilde kollayarak, Avrupa Birliği içinde yer al­malıdır. Türkiye'siz bir Avrupa olamayacağını savunan ve nihai hedef olarak AB içinde tam üyeliği benimsenmiş olan Türkiye, 6 Mart'ta Gümrük Birliği kararı alınmasıyla bu yönde önemli bir adım atmıştır. Ancak bütün bunları gerçek boyutları ile değerlendirmeliyiz.

-  Demokrasi ve insan hakları ayrılmaz bir bütündür. Günümüzde artık insan hakları bir ülkenin iç işi olarak görülmemektedir. Bir ülkenin demokrasisinin işlerliği, uluslararası ilişkilerini etkileyen bir unsur haline gelmiştir. Türkiye olarak, kendi halkımız, ulusumuz ve ülkemiz için demokrasi ve insan hakları önündeki engelleri kaldırmalıyız. Bunu yapar­ken üyesi olduğumuz uluslararası örgütlerin standartlarını da yerine getirmiş oluruz. 

Türkiye, insan haklan konusundaki Av­rupa ve Birleşmiş Milletler Sözleşmelerinin bir çoğunu imzalamıştır. İnsan hakları alanında genel standartı yakalamak, Türkiye'nin dış po­litikasına da kuşkusuz güç katacaktır.

- Türkiye, Avrupa-Atlantik ailesi ile Av­rasya uluslarını bağlayan işbirliği zinciri içeri­sinde yer alan önemli halkalardan birini oluş­turan Balkanlarla ilişkilerine önem atfetmekte­dir. Bosna-Hersek soranıma, Bosna-Hersek'in bağımsızlığının, birliğinin ve toprak bütünlü­ğünün korunması ilkelerine dayanılarak çö­züm bulunmalıdır. Saldırganlığa, uzlaşmazığa son verdirilmelidir. Uluslararası camianın da­ha kararlı ve daha etkin hareket etmesi çö­zümü kolaylaştıracaktır. Türkiye'nin oluşu­muna katkıda bulunduğu, Boşnak-Hırvat Fe-derasyonu'na işlerlik kazandırılması için çaba­lara devam edilmelidir.

-  Türkiye, Orta Asya'daki kardeş Cum­huriyetler ve Azerbaycan ile eşit, bağımsız ve egemen devlet ilişkileri çerçevesinde giderek gelişen, sağlam, kalıcı işbirliği bağları kurmak­tadır. Türkiye kardeşlik bağları ile bağlı ol-duğu Azerbaycan'a desteğini sürdürmek zo­rundadır ve daima sürdürecektir. Azerbaycan-Ermeriistari uyuşmazlığının barışçı yoldan çö­zümü için oluşturulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı / Minsk Grubu çalışmalarına faal bir şekilde katılan Türkiye, bu konuda her türlü katkıyı yapmayı aktif olarak sürdür­melidir.

-  Kafkasya'da istikrar bir türlü sağlana­mamışken Çeçenistan'da meydana gelen geliş­meler bölgedeki siyasi uyuşmazlıklara bir ye­nisini daha eklemiştir. Türkiye bundan büyük endişe duymakta, uyuşmazlığın barışçı yön­temlerle çözülmesini dilemektedir. Türkiye, bu konuda da gerekli duyarlılığı sürdürme­lidir. 

Türkiye kendi bölgesinde birçok işbir­liği platformları yaratmaya çalışmaktadır. Tür­kiye'nin bölgedeki çok taraflı girişimleri ara­sında yer alan Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) ve Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO) bu çabaların ürünüdür.

Türkiye, 1976'dan bu yana İslâm Konfe­ransı Örgütü üyesidir. 52 ülkeden oluşan ve uluslararası toplumun yaklaşık 1/3'ünü kapsa­yan İsâam Konferansı Örgütü'nün çalışmaları­na etkin bir şekilde katılmaktadır.

- Türkiye'nin dış politikasında Orta Do-ğu'nun önemi büyüktür. Biz bu bölgenin, üç önemli ülkesi İran, Irak ve Suriye ile komşu­yuz. Bölge ile, tarihsel, kültürel, dinsel bağlara sahibiz.

Körfez Savaşından bu yana beş yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen bölge istikrara kavuşamamıştır. BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde uygulanan yaptırım­ların sürmesi, Irak halkını büyük yokluklarla, sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştır. Irak'a uy­gulanan ambargo nedeniyle Türkiye büyük ekonomik zararlara uğramıştır. Ambargonun ekonomimiz üzerinde yarattığı ağır yükün, toplumsal yansımaları olmuştur. Bölgede du­rumun normalleşmesi dileğimiz ötesinde ya-ranmızadır.

Ancak bu husus tabiatıyla Irak'ın BM Güvenlik Konseyi kararlarını tam anlamıyla uygulamasına da bağlıdır. Türkiye komşu Irak'ın toprak bütünlüğünün ve birliğinin ko­runmasını bölgede barış ve istikrar için de zo­runlu görmektedir.

Orta Doğu barış süreci tüm bölge için yeni bir şanstır. Türkiye barış sürecini başın­dan beri desteklemiştir. Biz Filistin halkının davasını desteklemekteyiz ve Filistinli kardeş­lerimize her türlü yardımı yapma çabasın-dayız. Zira, ekonomik kalkınma olmadığı sü­rece bansın önündeki engeller süregidecektir. İsrail ile ilişkilerimiz de barış sürecinin ya­rattığı olumlu ortamın da katkısıyla son yıllar­da giderek gelişmektedir, 

- 2000'li yıllara, yeni bir çağa doğru hız­la ilerlediğimiz bir dönemde dünyamızda bir­çok çatışmalar geleceğe yönelik belirsizlikle­rin ve tehditlerin devam etmesi acıdır. Uyuş­mazlıkların banşçı yollarla çözümlenemediği bir dünyanın geleceğe uyum içinde ilerlemesi çok güçtür. Bu sorunları aşabilmek, gelecek nesillere daha gönençli, daha mutlu bir dünya bırakabilmek için uluslararası örgütlere ve on­ları oluşturan devletlere önemli görevler düşmektedir. 

Türkiye 72 yıldır yurtta ve dünyada ba­rışa katkıda bulunarak bu alanda kendi üstü­ne düşen görevi yerine getirmektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005