Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye Ekonomisi’nin Kayıp Yılları 

 Türkiye jeopolitik konumu itibariyle çok önemli bir noktada yer almaktadır. Yazarında özellikle belirttiği konu;” Anadolu batı medeniyeti ile doğu medeniyeti arasında, fakir ve zengin toplumlar arasında, kalkınmış ülkelerle kalkınmakta olan ülkeler arasında, liberal ülkelerle güdümlü ülkeler arasında ve tüm yaygın dinler arasında çok etkin bir köprü. “ (sayfa:11). Türkiye ticaret potansiyeli yüksek ülkeler arasında yer almakta ve bunu kullanmalıdır. Eğer çevresindeki ülkelerle ekonomik ilişkilerini dengeli bir şekilde kurarsa, bu büyük ticaret pastasının önemli bir payını alabilir. Doğu ile batı arasında daha hızlı ve etkili bir ticaretin oluşmasını sağlayabilir. 

Yazar da, Türkiye’nin sahip olduğu bu önemli ekonomik konumu iyi değerlendiremediğinden yakınmaktadır. Bu görüşe ben de katılıyorum çünkü Türkiye çevresindeki ülkelerle ilişkilerinde bir denge sağlayamamıştır. Sürekli olarak AB tarafında yer almak istemiş ve doğu ile güney ülkelerinden uzaklaşmaya başlamıştır. Yazarın da kitabında söylediği gibi; Türkiye’nin AB ile ticaret hacmi artarken, diğer ülkelerle azalmıştır.

 Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birbirine bağlayan önemli bir yerdedir. Ama bu özelliğinde şuana kadar çok fazla yararlanamadı. Türkiye, bu üç kıtanın ticaret merkezi durumunda olabilirdi.  

Bu ülkenin özgüvene ihtiyacı var. İzlenen ekonomi politikaları sürekli olarak başarısızlıkla sonuçlanınca, önemli bir ölçüde güven eksikliği oluştu. Bu ülkenin özgüvene ihtiyacı var. Her girişim bir krizle sonuçlanınca, bu sefer güçlü olan ekonomilere karşı bir itaat etme duygusu oluştu. Ekonomiyi kendi metodlarımızla düzeltemeyince, IMF gibi yabancı kuruluşların ellerine bıraktık. 

 Bu durum birazda, liberal ekonomiye geçişle birlikte, ülkemizin daha fazla tüketmeye başlamasından ve daha fazla tembelleşmeye başlamasından kaynaklanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında başımızda bize cesaret veren bir önderimiz ve onun başkan olduğu bir hükümetimiz vardı. Böyle bir ortamda, ekonomi alanında çok cesurca hamleler yapılabilinmiştir. Yazarın da üzerinde durduğu Sümerbank kalkınma modeli böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır.  

O yıllarda, Türk insanı Atasının sözlerini benimsemiştir; “Türk, öğün, çalış, güven”. Fakat yıllar geçtikçe çalışma azmi ve isteği azaldı, yeni fikirler üretilemedi ve çözümler yabancı ülkelerde arandı. Oysaki Sümerbank projesi gibi modeller bizi istediğimiz seviyeye getirebilirdi. Devlet ne pahasına olursa olsun Sümerbank projesinden vazgeçmemesi gerekliydi. Şuan ki zararımız, Sümerbank’ın yaratabileceği zarardan çok fazladır.

Türk insanının çalışma azmi azalmış ve tembelleşmiştir derken şunu kastediyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında kendine yetecek kadar üretim yapabilen ve ürettiğini tüketen bir Türkiye vardı. Ama Sayın Ertuna’nın da dediği gibi, liberal ekonomiye doğru giderken ithalat hızla artmış ve ihracat azalmaya başlamıştır. Bunun anlamı, Türkiye artık kendine yetecek kadar üretemiyor. Bu sebepten dolayı bazı malları yurtdışından satın alıyor. 

Bu durumun sorumlusu sadece devlet olmamalıdır. Biz sürekli olarak devletin bizi bir yerlere getirmesini bekliyoruz. Fakat cumhuriyetin ilk yıllarında görünen başarılı kalkınma projeleri bir “Kuvayî Milliye” havası içersinde, topyekûn bir şekilde olmuştur. Devlet halkına güvenmiş, halkta elinden gelen tüm çabayı göstermiştir. Bunun en çarpıcı örneği ise Sümerbank modelidir. “ Yerli mallar pazarları bir yandan Sümerbank ürünlerini, bir yandan da yörenin ihtiyacı olan diğer ürünleri, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar götürmüştür. “ (sayfa:60). Sümerbank sadece belli bir bölgenin kalkınmasında yoğunlaşmamıştır. Türkiye’nin geneline yayılan bir kalkınma modelini izlemiştir.

Benim fikrime göre; Sümerbank modeli, Türkiye’nin etnik yapısına da çok uygun bir modeldir. Eğer siz sadece İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde hizmet ve istihdam yaratır ve doğu illerine bu fırsatları sunmazsanız, ortaya daha kötü sorunlar çıkabilir. Ekonomik kalkınma topyekûn yapılmalıdır. Hiçbir şekilde ayrımcılık yapılmamalıdır. Çünkü bu ayrımcılığı kullanmaya hazır kötü güçler mevcuttur.  

Türkiye’nin milyonlarca dolar harcadığı PKK sorununun çözümü de bence bu topyekûn  kalkınmada yatmaktadır. Sayın Ertuna, PKK sorununa ve onun ekonomimize vermiş olduğu zararlara hiç değinmemektedir. Ama bence ekonomimizin saygınlığını yitirmesi bu tür ekonomik olaylara da bağlıdır. 

Türkiye’nin çok çeşitli bir etnik yapısı var. Bu etnik guruplar yıllardır aynı devlet içinde yaşıyorlar. Bu guruplar arasında hiçbir ayrım yapılmamalıdır. Eğer siz yatırımcı olarak doğu illerimize gerekli yatırımı yapmazsanız veya devlet gerekli teşvikleri o bölgelerde yapmazsa; o zaman oradaki insanlar işsiz ve aşsız kalıyor. Bu aç ve parasız insanların bazıları PKK gibi bölücü örgütlerin himayesine girip isyan ediyorlar. İyi yönetilmediğini, bölgelerinde gerekli sosyal kalkınmanın sağlanamadığını düşünüp, kendi devlet ve düzenini kurmaya çalışıyorlar. Türkiye, PKK Sorunu için ciddi askerî maliyetler ödedi ve ödemeye de devam ediyor. En küçük bir bombalama veya isyan haberinde, Türk ekonomisi, turizmi, ekonomik zarar görüyor. En önemlisi de Türkiye’nin prestiji zedeleniyor. Dış ülkelerin Türkiye’ye karşı güvenleri azalıyor. Bu da ekonomimize büyük zararlar veriyor. Saygınlığımızı yitirdiğimiz bir ortamda, Avrupa, Asya ve Afrika arasında önemli bir ticaret merkezi olma şansımız azalıyor. Bu bence üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. 

Yazar kitabında cumhuriyet döneminden günümüze gelene kadar yaşamış olduğumuz krizlerden bahsetmektedir. Benim dikkatimi çeken, bu krizlerin temel nedenin, piyasa dengelerinin sağlanamamış olunmasıdır. Yazar da bu noktaya parmak basmaktadır. Eğer izlediğiniz ekonomi politikasının sonuçlanmasını istemiyorsanız, öncelikle enflasyon, kurlar, faizler ve ücretler arasındaki dengeleri kurmanız gereklidir. Yazar bu düşüncesini sayfa 91’de şu şekilde söylemektedir; “ Türkiye’nin yapması gereken, enflasyon, kurlar, faizler ve ücretler arasındaki dengeleri kurarak ve kollayarak enflasyonu düşürmesi ve istikrarı sağlamasıdır. “. 

Bu krizlerin yaşanmasının nedenlerinden biri de politikacıların tutumudur. Krizlerde önce değer kazanan Türk lirasını kullanarak enflasyon düşüyor diye halkı kandırıyorlar. Yükselen Türk lirası, ihracatı azaltıp ithalatı yükseltiyor. Dövizin değeri azalıyor ve reel faiz oranları hızla düşüyor. Piyasalardaki bu dengesizlik ekonomiyi yavaş yavaş krize doğru yaklaştırıyor. İthalat yolluyla ülkeye gelen malların tüketimi artıyor. Ülke daha fazla tüketmeye başlıyor. Sonunda ciddi bir dış ticaret açığı ortaya çıkıyor. Yabancı yatırımcılar birikimlerini Türkiye’de kullanıyor, yani sıcak para akışı oluşuyor. Fakat ekonomide işler kötü gitmeye başlayınca yatırdıkları paraları ve faizlerini alarak ülkede kaçıyorlar. Sıcak paranın ülkeden çıkması da krizi ağırlaştırıyor. 

Türkiye’nin geçirmiş olduğu ekonomik krizlere bakınca, devlet başkanlarının çok büyük hatalar yaptığını düşünüyor. Çünkü sahip oldukları otoriter gücün etkisi altında kalıp, önde gelen önemli ekonomistlerin görüşlerini fazla önemsememişlerdir. Eğer enflasyon ortamından kurtulacaksak bunu hep birlikte çalışarak gerçekleştirebiliriz. IMF politikaları, yazarın da söylediği gibi; Nobel ödüllü iktisatçılar tarafından da kabul görmemesine rağmen, Türkiye’nin çözümlerini IMF’de araması hiçte mantıklı bir iş değil. 

IMF politikaları belki bazı ülkelerde işe yaramış olabilir. Fakat diğer ülkeler için aynı sonuç alınamayabilinir. Enflasyon için bir çözüm modeli seçilirken deneyimli ve tecrübeli ekonomistlerinde görüşleri alınmalıdır. Türkiye’deki siyasiler fazla görüş almayı sevmiyorlar. Bu da  Türk vatandaşını cebine zarar getiriyor. 

Tüm vergi, kamu, maliye reformları yapılmalıdır. Ücret, faiz ve fiyat piyasalarını belirleyen bireyler arasında, dengelerin sağlanacağına dair, anlaşmalar yapılmalıdır. Bu model üzerinde istikrar sağlanmalıdır. Bu şartlar gerçekleştiği zaman bir topyekûn kalkınma ortamı oluşabilir. Türkiye çözümleri dışarıda değil kendi içinde aramalıdır. Cumhuriyet dönemindeki özgüvenini ve saygınlığını kazandıktan sonra da etrafındaki ülkelerle ekonomik ilişkilerini dengeli ve eşit bir şekilde geliştirmelidir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005