Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye'de İç Borç Çıkmazı 

Dr. Adnan Büyükdeniz 

Teoride; kamu açıklannın enflasyona yol açıp açmayacağı büyük ölçüde bu açıkların hangi yöntem (ya da yöntemlerle) finanse edil­diğine bağlı bir durumdur. Kamu açıklarının Merkez Bankası kaynaklarından (emisyon ile) finanse edilmesi, kısa vadede fiyatlar genel dü­zeyine yansıyacak, enflasyonist sonuçlar do­ğuracaktır. Bu açıklann iç borçlanma yoluyla karşılanması durumunda, parasal genişleme söz konusu olmayacağı için enflasyonist bir et­ki ortaya çıkmayacaktır. (Tabiatıyla, teorinin "borçlanma"dan kasdettiği uzun vadeli ve dü­şük faizli borçlanmalardır). Kısaca; kamu açık­larının Merkez Bankası kaynaklarından (emis­yon ile) finansmanı teorik olarak enflasyonist, iç borçlanma yoluyla karşılanması da enflasyo­nist olmayan bir yöntemdir. 

Türkiye'de kamu açıklan 1980'li yıllann ortalanna kadar ağırlıklı olarak Merkez Banka­sı kaynaklarından (emisyon yöntemi ile) finan­se edilmiş, bu dönemde zaman zaman yapılan küçükçaplı iç borçlanmalar ise Merkez Banka-sı-Hazine-Kamu İktisadi Teşekkülleri ekseni dışına çıkmamış ve yapılan bu küçük çaplı iç borçlanmalar ise bir süre sonra monetize edil­miştir. 

İç borçlanma yöntemi, Türkiye'de yük­sek enflasyon ile mücadelede parasal kontro­lün nisbeten önem kazandığı 1980'li yılların ortalarından itibaren ağırlıklı bir biçimde kulla­nılmaya başlanmıştır. îç borçlanma; gelişmiş piyasa ekonomilerinde genellikle çok-amaçlı kullanımı olan bir iktisat politikası aracıdır. Bu ekonomilerde hükümetler iç borçlanmayı, ka mu açıklarının ve uıelkeıı altyapı yatırımlarının finansmanı yanında bir konjonktür ("talep yö­netimi"J politikası olarak.da kullanabilmekte­dirler. Her yıl giderek artan ve öngörülenin üzerinde gerçekleşen kamu bütçe açıkları ne­deniyle, iç borçlanma tekniği Türkiye'de bugü­ne kadar konjonktürel (anti-cyclical) amaçlara yönelik olarak hiç kullanılmamıştır. İç borçlan­manın işlevi sadece kamu açıklarının finans­manı ile sınırlı kalmış, son yıllarda ise büyük ölçüde borç, servis yükünü karşılama amacına yönelik olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mer­kez Bankası'ndan kullanılan kaynaklara ila­ve olarak başvurulan iç borçlanma, kamu ke-simini-enflasyon hızını belirli sınırlar içinde tutarak-daha fazla harcama yapma "imkanı" (!) sağlamıştır.

Bu yazıda teorik açıdan enflasyonist ol­mayan bir finansman aracı olarak kabul edilen iç borçlanma Türk ekonomisi bağlamında ele alınarak; son 10 yıllık dönemde ağırlık kaza­nan iç borçlanma yönteminin enflasyon üze­rindeki etkileri tartışılacaktır. 

1. Iç Borçlanmanın Amacı 

iç borçlanma, çok amaçlı bir politika aracı olup, gelişmiş ekonomilerde gerek bir "toplam talep yönetimi" politikası ve gerekse üretken alt yapı yatırımlanna fon sağlayan bir finansman tekniği olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Üretken kamu altyapıları or­ta ve uzun vadede özel yatırım talebini teşvik etmekte ve ülkedeki ortalama yatırım verimlili­ğini arttırarak mal ve hizmet arzına dolaylı bir pozitif katkı sağlamaktadır. 

Türkiye'de ise iç borçlanmanın nitelik ve amacının oldukça farklı olduğu görülmek­tedir. Türkiye'de iç borçlanma hiç bir zaman bir konjonktür politikası (toplam talep yöneti­mi aracı) olarak gündeme gelmemiş, kamu açıklarının finansmanında Merkez Bankası (parasal) kaynaklarına ilave bir finansman kay­nağı olarak değerlendirilmiştir 

Kamu tarafından gerçekleştirilen iç borçlanmaların büyük ölçüde re-finansman amaçlı olduğu ve hiçbir üretken amaca dayan­madığı gözlenmektedir. Yıllık brüt gayrisafi borçlanma miktannın, ancak o yılki iç ve dış borç servis yükünü karşılamaya yetmesi, Tür­kiye'de kamu borçlanmasının gerçekte ne tür bir amaçla yapıldığına işaret teşkil etmektedir. Her yıl yapılan yeni borçlanmalar mevcut borç stokunun ana para taksiti ve faiz ödemelerini karşılamaya ancak yetebilmekte, borcu borçla ödeme gibi ciddi bir kısır döngü içine girilmiş bulunmaktadır.

Son yıllarda bütçe faiz ödemelerinin toplam bütçe giderleri içindeki artan payı ka­mu yatınm harcamaları aleyhine bir durum ya­ratmış, reel kamu yatınmlan ciddi bir gerileme göstermiştir. Bu açıdan; giderek artan oranda borç servis yükünü karşılamaya yönelik iç borçlanmanın ülkedeki üretken kapasiteye, üretkenliğe ve dolayısıyla toplam arza olumlu katkı sağladığını söylemek Türkiye bağlamın­da mümkün değildir. 

2. İç Borçlanmanın Mali Piyasalar Üzerindeki Etkisi 

1980'li yılların ortalanndan itibaren, ar­tan iç borçlanma ihtiyacına paralel olarak ka­mu kesimi, yurtiçi fon piyasalarının en büyük müşterisi haline gelmiştir. Kamu kesimi, bütçe açıklarının ve vadesi gelen borç stokunun ye­niden finansmanı için, özel kesim fon kullanı­cıları ile yoğun bir rekabete girmiş, piyasa ortalamalarının (ve enflasyon hızının) oldukça üzerinde faiz ödeyerek fon elde etmeye çalışıl­mıştır. 

Mali piyasaların serbest rekabet şartları­na göre işlediği piyasa ekonomilerinde, kamu borçlanma araçlanna ödenen net faiz oranları piyasanın tabanını oluşturmakta ("prime ra-te"), diğer plasman araçlarına ödenen getiriler bu araçlann vade, risk, likidite, vergi statüsü vb. özelliklerine göre belirlenmekte, ama her halükarda "prime rate"in üzerinde oluşmakta­dır. Türkiye'de ise tam tersi bir durum söz ko­nusu olup, kamu borçlanması piyasadaki en düşük faiz oranları üzerinden değil, en yüksek faiz oranları üzerinden yapılmaktadır.

İç borçlanmada ödenen nominal ve reel faiz oranlarının yıllar itibarıyla seyri incelendi­ğinde; iç borçlanmada sürekli pozitif reel faiz ödendiği ve ödenen reel faiz oranlannın çoğu kez dünya ortalamalarının oldukça üzerinde seyrettiği gözlenmektedir. Diğer yandan, Türk Lirası'run aşırı değerlenmesi ile sonuçlanan kur politikaları nedeniyle, iç borç faiz oranlannın döviz bazında daha da yüksek oranlarda ger­çekleştiği görülmüştür. Enflasyon ve kur artış hızlarının oldukça üzerinde ödenen iç borç­lanma faiz oranları, Türkiye'de iç borçlanma­nın diğer bir çok ülkeye göre çok pahalı yapıl­dığına işaret etmektedir. 

1980 sonrası yüksek faiz politikalarının temel amaçlarından birisi de, mali kesime de­rinlik kazandırmak ve mali olmayan tasarrufla­rı mali tasarruflara dönüştürerek, sonuçta faiz oranlannın serbest piyasa koşullan içinde aşa­ğı çekilmesini sağlamaktı. 1980 sonrası faiz po­litikaları amaçlandığı doğrultuda -özellikle-ti-cari banka kesiminin reel boyutlarını genişlet­miş, reel mevduat ve reel kredi hacminde cid­di artışlar sağlanmıştır. Ancak; bollaşan mali fonlara rağmen piyasa faiz oranlarında bekle­nen düşüş gerçekleşmemiş, faiz oranları yük­sek ve değişken seyrini devam ettirmiştir. Özellikle 1980'li yılların ortalarından itibaren piyasa faiz oranlarının seyrini belirleyen temel faktör, kamu kesimi ve bu kesimin giderek ar­tan borçlanma gereksinimi olmuştur.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005