Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Uluslararası Ekonomik Ortamda Meydana Gelen Değişmelerin Gelişmekte olan Ülkelerin Dış Borçları Üzerindeki Etkileri

Dünya ekonomisinde özellikle 1980'li yıllardan bu yana büyük değişiklikler meydana gelmiştir. 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren ABD doları uluslararası borsalarda değer kaybederken, Japon yeni özellikle ABD dolarına göre değer kazanmıştır. ABD. 1977 yılından sonra hızla artan dış ticaret açığına bağlı olarak "net borçlu" ülke durumuna düşmüştür. 

Bu ülkenin net borçlu duruma düşmesinde dış ticaret açığının hızla büyümesi kadar, 1983 yılından sonra ülkeye gelen büyük miktarlardaki Japon ve Batı Avrupa sermayesinin de etkisi vardır. Bu yıla kadar ABD'nin dışarıdaki yatırımlarından net geliri, ticaret açığını finanse ediyor ve 1970'lerde dış yatırımlarından yılda ortalama 15 milyar dolar gelir sağlıyordu. Bu gelir, 1981'de 34 milyar dolarla en yüksek seviyesine ulaşmış ve daha sonra hızla düşmeye başlamıştır. 

VoIcker-Reagen Plana çerçevesinde uygulamaya konulan yüksek faiz oranları, ABD'de enflasyonu önlemiş ve bu ülkeyi yabancı yatırımcılar açısından çok çekici bir duruma sokmuştur. Bunun sonucunda 1987 yılında tahminen ABD'de yabancıların kontrolündeki aktifler, 1.3 trilyon doları bulmuştur. Bunun 200 milyarlık kısmı doğrudan yatırımlara ilişkindir. Diğer bir deyişle artık ünlü bazı Amerikan şirketleri, yabancılar tarafından kontrol edilmektedir. 

ABD'nin büyüyen bütçe açıklarını finanse etmek için iç borçlanmada, dış tasarrufları ülkeye çekme yöntemini benimsemesi ve bu olayların Japonya ile Batı Almanya'nın önemli dış ticaret fazlalarının ortaya çıktığı zamana denk gelmesi, ülkeye önemli ölçüde sermaye girişine yol açmıştır. Bunun 'sonucunda yabancıların ülkede sahip oldukları menkul değerler, ABD'nin, dışarıdaki nakitlerini aşmış ve ülke dünyanın en büyük kredi veren ülkesi durumundan en büyük borç alan ülkesi pozisyonuna düşmüştür. Şüphesiz bu gelişmeler, uzun dönemde dünya ekonomisinde ABD'nin et­kinliğinin azalmasına. doların uluslararası likidite içindeki yerinin küçülmesini ve ekonomik güç ekseninin Japonya ve Batı, Avrupa'ya kaymasına yol açmıştır. ABD'de bu gelişmeler olurken Japonya, dünya eko­nomisinde giderek büyük bir kredi veren ülke durumuna gelmiştir. 1980" yılında Japonya'nın net dış yatırımları 11.5 milyar dolar iken, bu rakam 1986'da 180 milyar dolara yükselmiştir.

1980'1i yıllardan itibaren gelişmiş ülkelerde, sanayide yapısal uyum konusuna giderek önem verilmeye başlanmıştır. ABD, bütçe ve dış ticaret           açıklarının kapatılması ve imalat sanayiinin canlandırılmasına yönelik tedbirlerini arttırmış; AB üyesi ülkeler 1992'de ortak tek bir pazarın yaratılmasına hazırlıklarına başlamışlar, Japonya Yeni’nin aşırı değerlenmesine paralel ola­rak ihracata yönelik ekonomi politikasından, iç talebe ağırlık veren politikalara kaymıştır. 

 Gelişme yolunda Olan ülkelerden Asya kökenli yeni sanayileşen ülkeler büyük bir ekonomik gelişme kaydederken, sınai mamul ihracatlarını da hızla çoğaltmışlardır. Buna karşılık dış borcu yüksek olan ülkeler önemli dış borç ödeme sorunu ile karşılaşmış ve bu borçlarının ödenmesi için yeni yöntemler geliştirmişlerdir. Japon şirketleri, özellikle Güney Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika bölgesindeki yatırımlarını, ihracatlarını arttırmak ve işbölümünden daha fazla yararlanmak amacıya önemli ölçüde arttırmışlardır. 

Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bu gelişmeler karşısında hemen hemen bütün ülkeler, dış borca fazla bağlanmadan yatırımlarını genişleterek büyüme ilkesini benimsemişlerdir. Bunun için, içeride yatırımlara teşvik tedbirlerine başvururken, mevcut sermayenin de dışarıya akmaması için önlemler almışlardır. Ayrıca, iç tasarruf oranlarını yükseltmek, daha iyi kaynak kullanımı sağlayarak sermaye piyasasını ve etkili aracı kuruluşları geliştirmek gibi kurumsal reformları da başarı ile uygulamaya koymuşlardır. Bütün bunlardan sonuç alınması, şüphesiz uzun bir zaman süreci içinde mümkündür. Bu sebeple, içeride yatırımları arttırmak ve finanse etmek için önemli miktarda döviz e ihtiyaç hissedilmektedir. Bu durum, ülkeye daha çok yabancı sermaye gelmesine yönelik politikalara ağırlık verilmesi sonucunu doğurmaktadır. 

Dış borcu yüksek ülkeler, yabancı sermayeyi ülkelerine çekerek borç yükünden kurtulmak istemekte, daha fazla döviz elde etmek için özelleştirme faaliyetlerine. ağırlık vermekte kamu işletmelerini yeniden gözden geçirmekte ve dışa açık liberal politikalara yönelmektedirler.

Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bu gelişmelere paralel olarak daha fazla sayıda Gelişmekte Olan Ülke uzun süredir izledikleri ithal ikamesi politikalarından vazgeçerek, ihracata yönelik politikalara yönelmeye başlamışlardır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005