Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yönetimde Yapılanma ve Çalışma İklimi 

Dr. Veysel Gani 

Türk İdari Yapısı "TİY" incelendiğinde birbirinden kopuk, uyumsuz ve hizmet sunu-lacak kitlelerin taleplerinden uzak olduğu gö­rülecektir. Seksen yıla yaklaşan Cumhuriyet Döneminde idaredeki kopukluk ve uyumsuz­luk önlenememiştir. İşin en kötü tarafı da bu süre içerisinde mevcut idari yapıyı inceleyerek geleceğe dönük iyileştirmelerin de yapılmamış olmasıdır.

Merkezi ve bir ölçüde mahalli idarelere 1960-71 ve 80 yıllarında yapılan müdahalele­rin de istenen hedeflere vardığı söylenemez. 1950-1980 döneminde on yıllik periyotlarla müdahaleye maruz kalan bir idarenin sağlıklı olduğu da iddia edilemez. Kaldı ki 2000'li yıl­lara gireceğimiz bu dönemde bile çeşitli mah­filler ve basında yer alan müdahale söylentileri idarenin yeterli olmadığının bir göstergesi sa­yılabilir. O halde ne yapılabilir? Bu sorunun cevabını vermek oldukça güçtür. Ancak bölge ve dünya hakimiyetine aday olan ülke ve top­lumumuz bu soruya cevap aramak ve bulmak   zorundadır. 

Devlet yönetimi; işyeri, fabrika, şirket ve benzeri özel organizasyonlardan yanlardan farklı olarak millete hizmet vermek için vardır.  Bu fonksiyonunu kaybeden idare er veya geç yeniden şekillendirilecektir. Bu şekillenme Türk örf, adet ve geleneklerine uygun, milli talebe cevap verebilecek tarzda olmalıdır. Bu tarz ise ancak ilmi araştırma ve vatandaş talep­lerinin çakıştırılması ile ortaya çıkacaktır. Bu iki hususa riayet edilmeden ortaya konan her çözüm kısa zamanda müdahaleye maruz kala­caktır. Nitekim 1960'ta idareye vaki olan mü­dahale neticesi ortaya çıkan idari yapı 1971de benzer şekilde değiştirilmiş ancak beklenen ■ sonuç çıkmamıştır. 

İster mahalli ister merkezi idare olsun idarenin görevi vatandaşa hizmet sunmaktır. Bugün vatandaş idare ile temasa gelmekten kaçındığı gibi bizatihi idarede görev alan bü­rokratlar da huzursuzdur. Kısaca hizmet bek­leyenler de hizmet sunanlar da idarenin çalış­masından yeterince memnun ve mutlu de­ğillerdir.

Şimdilerin moda tabiri ile küçültülen devlet yani Genel İdare neyi yapacak neyi yapmayacaktır. Yapacaklarını belirleyecek mevzuatın kaynağı ne olacaktır? 

Hukuki mevzuata bakıldığında çerçeve kanunların hepsi ithal edilmiş olup Türk örf adet gelenek ve inançlan ile çatışma halinde­dir. Medeni Kanundan - Ceza Kanununa ka­dar bütün mevzuat dış kaynaklı olduğundan Türk Milleti'nin sosyal yapışma nüfuz edeme­miş, biçilen elbise bazen dar, bazen de bol gelmiştir. Bu durum vatandaşı devletten ko­parmış ve giderek itimat kaybolmuştur. 

Devletin temel görevleri arasında yera-lan Güvenlik, Sağlık, Eğitim ve Adalet hizmet­leri bütün olarak vatandaş ihtiyaçla;rına cevap verememektedir. Bunları teker teker inceledi­ğimiz zaman meselenin ne ölçüde aciliyet kesbettiği görülecektir.

Birbirini izleyen reaksiyoner tedbirler idareyi günübirlik yaşar hale getirmiştir. Gün­dem çok defa sebepler yerine sonuçlara kilit­lenmiş ve sonuçlanri değerlendirilmesine göre tedbirler düşünülmüştür. Hazırlanan beş yıllık plânlar bile ulaşılan sonuçları referans almış sebeplere hiçbir dönemde inilememiştir. Çok zaman bürokrasi hazırladığı beş yıllık plânlar kadar bile ömürlü olamamıştır. Yetmiş yılda altmış hükümet gören bir idarenin sadece bu yönü olmuş bile olsa yeniden değerlendirilme gereği açıktır. 

Maddi ve manevi bütünlük içerisinde ele alınmayan her tedbir ömürsüz olacaktır. Bilim ve medeniyet sahalarında beynelmilelci olmak normal hatta gereklidir. Ancak sosyal yapı, kültürel gelişme ve bunun neticesi ola­rak ortaya çıkan İdari Yapı ve Organizasyon­larda muhafazakar olmak kaçınılmazdır. Aksi halde devlet olmanın gerekçesi kaybolur. Bey­nelmilel yaklaşımlarla kendi kültür değerle­rine yabancı bir yönetimin kökleri olmaz, böy­lece kısa vadede tükenişler birbirini takip e-der. 

"TİY" genel ve özel hedefleri belirlen­meden, bu hedeflerin hatları kesin çizgilerle tesbit edilmeden sübjektif tarif ve tasniflerle ortaya konacak felsefe ve yapı sathi kalacaktır. Bu tür bir idari yapının ve felsefenin takipçisi, destekçisi ve savunucusu olmayacak "Devlet" sahipsiz kalacaktır. Bugün yaşanan başıboş­luk, talan, istikrarsızlık ve düzensizlik sahip­sizliğin bir neticesidir. 

Devlet ne parlamenterin, ne bürokratın ve ne de vatandaşın tam desteğini alabilmiştir. Diğer bir ifade ile idarenin yapı ve işleyişin­den bütün olarak memnun bir çoğunluk maa­lesef mevcut değildir. Bu memnuniyetsizlik i-daredeki iklimi bozmakta, iç huzur ve istikrar temin edilememektedir.

Bölge ve dünya üzerinde söz sahibi ol­mak ekonomilerini güçlendirmek ve kalkın­malarını tamamlayarak müreffeh ülkeler arasında yeralmak isteyen toplumların öncelikle uygun bir idari yapı ve iklimi oluşturmaları ge­rekir. Ülke yönetiminde söz sahibi olan, gö­revi alan; politik liderler, sermaye sahipleri ve bürokratlar ülke çapında uygun bir çalışma ik­limi tesisine uğraşmalıdırlar. İstikrar içerisinde çalışma hayat ve iklimi düzgün idari yapısı sağlıklı olan ülke ve toplumlar diğerlerine oranla büyük bir avantaj sağlamış olurlar. Aksi durumlarda ise politik, ekonomik ve sosyal is­tikrarsızlıklar ile sınırlı olan imkân ve kaynak­larını heba ederek gelişmiş ülkelerin pazarı ol­maktan kurtulamazlar.

Türk İdari Yapısının "TİY" yeniden ya­pılanması bir fantazi ve/veya nostaljiden kay­naklanmamaktadır. 2000 li yıllara hazırlanan dünyamızda Türkiye hak ettiği yeri ve payı al­mak zorundadır. Bu talep tarih boyu medeni­yetler kurmuş bütün ülke ve toplumlar için geçerli olurken, Türkiye açısından niye olma­sın? 

Biz istesek de istemesek de Türkiye mevcut coğrafi jeopolitik yapısı ve ikiyüz mil­yonluk Türk Dünyası desteği ile önce bölgede ve daha sonra da dünyada güç olacaktır. Bu güç sadece bizim değil bütün mazlum millet­lerin de isteğidir. Güç olma işleminin ilk adımı mahalli ve merkezi idarede yeniden yapılana­rak, idarede uygun bir çalışma ikliminin tesisi olacaktır. Türk milleti bu yapılanmayı gerçek­leştirecek bilgi birikimi ve arzuya sahiptir. Tek eksiğimiz araştırma ve plânlamaya dayalı ka­rar mekanizmalarının yavaş işlemesidir. Bu eksikliğimizi yetişen yeni nesil gidererek 2000' li yıllar istikrarlı huzurlu ve müreffeh bir Tür­kiye oluşacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005