Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ayırma Prensibi

Vergilemede ayırma ilkesi ile de, bir yandan mükellefin vergi ödeme gücüne göre vergi vermesi ve böylece âdil bir vergileme sonucuna ulaşılmaya çalışılırken; bir yandan da vergilemeden beklenen temel bazı ekonomik ve sosyal fonksiyonların gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Daha önce incelediğimiz artan oranlılık belirtilen amaca ulaşılabilmek için yükümlünün gelir seviyesini göz önünde bulundurduğu halde, ayırma prensibi gelirin elde edildiği kaynak ile yükümlünün sosyal durumunu dikkate almaktadır. Böylece bu prensip, bir bakıma artan oranlılık ve en az geçim indirimi uygulamaları ile dikkate alınamayan hususları dikkate almak suretiyle, vergi yükünün âdil dağılımına imkan vermeye çalışmaktadır.

Daha önce belirtildiği gibi artan oranlılık, ilkesi ekonomik faaliyetler sonucu oluşan geliri, gelirin kullanımı noktasında ele alarak tüketim ve tasarruf eğilimlerine göre vergilemeye konu ederken; vergide ayırma ilkesi, sözü edilen gelirin doğuşunu, yani kaynaklarını dikkate alan bir ilke olmaktadır. Toplum yapısı içinde, üretim faaliyetlerine katılma ve bunun sonucunda faktör geliri, ekonomik ve mali güç, sosyal statü ve istihdam imkanı elde etme gibi hususlar bakımından üretim faktörleri arasında belirli farklılıklar mevcuttur. Bu konuda temel farklılık emek gelirleri ile sermaye ve teşebbüs gelirleri arasında kendini göstermektedir. Bu nedenle bu ilkenin uygulanmasında elde edilen gelirler üç kategori altında ele alınmaktadır. Bunlar: emek gelirleri, sermaye gelirleri, emek-sermaye karışımı gelirler şeklinde sıralanmaktadır, Üretim faaliyetini meydana getiren bu faktörler yukarıda gösterilen ayrıma tabi tutulmak suretiyle; bu faktörlerin üretime katılması ile elde edilen gelirlerin oran, istisna ve muafiyet ve benzeri teknik ve araçlarla farklılaştırılarak vergilendirilmesi sağlanmaktadır.

Nitekim Türk vergi sistemi içinde yer alan ve bu tür uygulamalara en geniş ölçüde imkan veren ve şahsi gelir vergisi niteliği taşıyan Gelir Vergisi Kanunu'muzun çeşitli maddelerinde değişik şekillerde ayırma ilkesine yer verilmiştir. Gerçekten, örneğin anılan kanunun 1. ve 2. maddelerinde geliri oluşturan unsurlar, ikili bir ayrım içinde, "kazanç" ve "irat" gelirleri şeklinde ele alınmıştır. Ayrıca bu gelirler, üretim faktörleri ve bazı ekonomik kriterler bakımından da bir ayrıma tabi tutulmuştur. Buna göre Türk gelir vergisi sisteminde gelirin unsurları yedi madde halinde belirlenmiştir. Bunlar: Ticari kazançlar, zirai kazançlar, serbest meslek kazançları, ücretler, menkul sermaye iratları, gayri menkul sermaye iratları ve sair kazanç ve iratlardır. Görüldüğü gibi bu unsurlar arasında ilk dört sırada yer alanlar "kazanç" niteliğindeki geliri; beşinci ve altıncı sırada yer alanlar "irat" şeklindeki geliri, sonuncu unsur da bunların karması şeklindeki geliri meydana getirmektedir. Bu ayrım dikkate alınarak, gelir vergisi sisteminde her bir gelir unsuru için safi gelirin tespitine müteallik hükümlerle, oran tespiti ile ve istisna ve muafiyet hükümleri ile amaca uygun önemli farklılıklar oluşturulmaya çalışılmıştır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri