Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Modern Ekonomi Teorisi ve Maliye Politikası

Piyasa mekanizmasının serbest işleyişi ile ekonomik dengenin korunacağına inanan ve bu işleyişi bozacak herhangi bir dıştan müdahaleye kesinlikle karşı çıkan klasik iktisatçıların bu görüşleri 1929 Dünya Ekonomik Krizi'nden sonra kökünden sarsılmıştır. Klasik iktisatçıların ekonominin yapısı ve işleyişi hakkında İleri sürdükleri bazı varsayımlar ve bu varsayımlara dayanarak belirttikleri ekonomik kanun ve kurallara daha önce değinilmişti. 1929 ekonomik krizinden sonra geçerliliğini büyük ölçüde kaybeden piyasa ekonomisi işleyişi ile ilgili bu varsayımlar ana başlıklar altında şöyle özetlenebilir' 

- Piyasa ekonomisi, geiir bölüşümünde, kaynak kullanımında ve gelişme hızında optimum düzeyi sağlayacak bir yapıya sahiptir.

- Piyasada her zaman tam rekabet şartları mevcut ve geçerlidir.

Ekonomik ve sosyal yapıda zaman içinde ortaya çıkan gelişmeler, piyasa ekonomisi işleyişinin bu varsayımlara dayandırılmasının doğru olamayacağı yargısını meydana getirmiştir. 

Nitekim, sanayide kullanılan ileri teknoloji, sermayede temerküz (bütünleşme) hareketi vb. gelişmeler, daha önceleri geçerlik kazanabilen tam rekabet işleyişini günümüzde istisna durumuna getirmiştir. Gerçekten günümüzde özellikle büyük sermayeye ya da sermayede bütünleşme hareketine gerek gösteren pek çok faaliyet alanında, milli ve milletlerarası iktisat seviyesinde kartel, tröst, konzern, konsorsiyum gibi tekelci kuruluşların doğup gelişmesine şahit olunmuştur. Bunun en güçlü örneğini, çok uluslu firmaların her geçen gün ekonomik alanda biraz daha fazla ağırlık kazanmasında görmekteyiz.

Bunun gibi, yine günümüze doğru iktisadi hayatta yukarıda temas edilen doğrultudaki gelişme, gelir dağılımında sosyal adaleti sağlamak bir yana, gelir eşitsizliği bizzat bu olaylar sonucu ortaya çıkan bir duruma gelmiştir. Milli ekonomi bakımından da geçerlik kazanan bu sonucu, uluslararası ekonomik alanda daha açık bir şekilde görmekteyiz. Gerçekten milletlerarası iktisadi ve ticari faaliyetlerde günümüze doğru meydana gelen gelişme, daha önce kendini açık olarak hissettirmeyen bloklaşmanın önemli bir sonuç olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur, böyle bir gelişme sonunda dünya ülkeleri kesin olarak fakir ülkeler-zengin ülkeler ayrımı altında düşünülür olmuştur. 

Gelir bölüşümünün, kaynak kullanımının ve iktisadi gelişmenin serbest piyasa işleyişine bırakılmasının, dengeli ve sağlıklı bir ekonomik yapı için son derece mahzurlu olduğunu gösteren yukarıda özetlenen doğrultudaki gelişme, günümüzde devletlere, ekonomik ve sosyal hayata iradi ve bilinçli olarak müdahale hakkını vermiş ve bu konuda onlara görev yüklemiştir. Böylece günümüzde hemen her devlet, gerek konjonktür hareketleri gerekse kalkınma ve büyüme açısından ekonomi üzerinde önemli bir müdahale ve kontrol görevini yürütmektedir.

Ekonomik düşüncede köklü değişikliğe yol açan olayların ayrıntılı anlatımına burada gerek görülmemiştir. Ancak bu değişikliği sistemli bir şekilde ve yeni çerçevede geçerli varsayımlar altında ele alan ilk yazarın J.Maynard Keynes olduğu belirtilebilir. Keynes'den sonra da gerek onun fikirlerini açıklamaya çalışan ve geliştiren gerekse hızla değişen ekonomik ve sosyal olaylar karşısında yeni varsayımlar kabul ederek yeni teoriler ortaya atan pek çok ilim adamı olmuş ise de, devletin ekonomiye müdahalesinin teorik ve pratik temellerini Keynes'de görmek mümkündür. 

a- Müdahaleci Devlet Anlayışı 

Tüketici devlet anlayışında kamu faaliyetleri, kaynak israf eden, üretimde kullanılması mümkün ve muhtemel kaynakları, üretime katkısı olmayan kişilerin tüketimi için kullanan bir nitelik taşıyor; devlet zorunlu bir kötü olarak görülüyordu. Yeni ekonomik ve sosyal çerçevede ise, devletin tüketici bir nesne olarak kabulü mümkün değildir. Çünkü, bir yandan yeni çerçevede kamu hizmetleri eskisiyle kıyaslanamayacak boyutlara ulaşmış ve bu hizmetlerde ağırlık gitgide ekonomik ve sosyal amaçlara yönelmiş; öte yandan, devletin genel ekonomi üzerindeki payı ve rolü ihmal edilemez ölçülere varmıştır. Böylece devletin milli ekonomi bakımından önemli ölçülere varan gelir ve giderleri, gerek gelirlerin elde edilmesi gerekse giderlerin yapılması aşamalarında ekonomiyi etkileme ve yeniden düzenleme fonksiyonuna kavuşmuştur. 

Bilindiği gibi bütçe ile belirlenen gelir ve giderler, devletin veznedarlık ya da kasadarlık görevini yüklenen hazine aracılığı ile toplanmakta ve buradan ekonomiye dağıtılmaktadır. Gerçekten hazineye parasal değerler olarak giren gelirler orada kalmaz; maaş, ücret, faiz, anapara, mali yardım ve sosyal yardım şekillerinde yeniden hazineden çıkarak milli ekonomiye ve uluslar arası ekonomiye atılır. Bu niteliğiyle hazine, günümüzde bir havuzdan çok; bir süzgeç olarak görülmektedir. Çünkü bütün kamu gelirleri süzgeçten geçerek hazineye girer ve bütün kamu giderleri de yine hazineden süzülerek çıkar; ekonomiye katılır. Devlet hizmetlerini rutin işler;

yani geleneksel idari, askeri ve adli hizmetlerden ibaret sayıldığı dönemlerde hazineyi bir havuza benzetmek mümkün ve doğrudur. Ancak kamu hizmetlerinin hem nicelik hem de nitelik yönünden oldukça geliştiği günümüz devletlerinde hazineyi gelir ve giderler yönünden bir havuza benzetmek geçerli olamaz. Günümüzde hemen her ekonomi için belirlenen ekonomi ve maliye politikası amaçlarına göre, kamu gelir ve giderierine bir süzgeçten geçirerek toplamak ve dağıtmak anlayışı kabul görmektedir.

 Esasen bu anlayışın hazineye yansıyısın», hazinenin değişen fonksiyonlarında da görmek mümkündür. Gerçekten hazinenin geleneksel fonksiyonları yanında modern ekonominin gereklerine uygun olarak ortaya çıkan modern fonksiyonları da vardır.

Hazinenin geleneksel fonksiyonu, hazine fonlarının yer ve zaman itibariyle denkleştirilmesinden ibarettir. Tarihi gelişme süreci içinde kasa, vezne ve banka şeklindeki bir hazine anlayışından, esasen kamu idaresi birimi biçimindeki bir idare bir hazine anlayışına çoktan geçilmiştir. Kamu idaresi birimi olarak kabul edilen hazinenin günümüze doğru ortaya çıkan yeni görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmesi bakımından, fonları yer ve zaman itibariyle denkleştirme fonksiyonu yanında yeni birtakım fonksiyonlar üstlenmesi gerekli olmuştur.Hazinenin bu yeni veya modern fonksiyonlarını da; 

- Paranın istikrarını sağlama ve koruma fonksiyonu,

- Ekonomiyi düzenleme fonksiyonu,

- Hazinenin öz kaynaklan ile gelir oluşturma fonksiyonu,

başlıkları altında özetleyebiliriz. Şimdi önce hazinenin geleneksel fonksiyonu olan, fonları yer ve zaman itibariyle denkleştirilmesini biraz açıklamaya çalışalım. 

Hazinenin fonları yer itibariyle denkleştirmesi, ülkenin değişik yerlerinde ya da ülke dışında hizmet görenlerin yaptıkları hizmetin karşılığını aksatmadan ödeyebilmek görevi biçiminde özetlenebilir. Yani değişik yerlerde yapılan devlet hizmetlerinin karşılığını aynı zamanda ödeyebilmek imkanı hazinenin geleneksel bir fonksiyonu olarak kendini gösterir, bu görevi günümüzde merkez bankaları ve onun şubeleri yerine getirmektedir. 

Aynı şekilde hazinenin fonları zaman itibariyle denkleştirmesi de, kamu gelir ve giderlerinin zaman itibariyle karşılaştırılmasında, belirli zaman dönemlerinde gelir ve giderler arasında biri lehine diğeri aleyhine bozulabilecek dengeyi temin etmek görevi biçiminde özetlenebilir. Esas olarak kamu gelirlerinin yapılmasında bir yılın belirli dönemlerinde bazen kamu gelirleri bazen de kamu giderleri lehine bir fark ortaya çıkmaktadır. Başka  bir  deyişle,  nispeten  istikrarlı   bir  seyir  izleyen  kamu  giderleri

karşısında kamu gelirlerinde görülen dalgalanmayı gidermek üzere, hazine bir istikrar fonksiyonu görmektedir. İşte yıllık denge anlayışı içinde yılın belirli dönemlerinde ortaya çıkabilecek gelir-gider dengesizliklerini gidermek üzere yürütülen fonksiyon, "fonları zaman itibariyle denkleştirme" olarak ifade edilmektedir, bunun çeşitli yolları vardır (mesela, devletin borçlanması, hazine özel hesaplarına, bütçe emanetlerine, adi emanetlere, altın ve döviz stoklarının yeniden değerlendirilmesi yollarına başvurmak, aracı kuruluşlar vasıtasıyla borçlanma, hazineni kısa vadeli borçlanması gibi) 

Modern fonksiyonlar içinde yer alan "paranın istikrarını sağlama'' fonksiyonu bakımından da şu işlemler önem kazanmaktadır:

-  Kredi arz ve talebi dengesinin kurulması: bunun için de kantitatif ve kalitatif (niceiik ve nitelik) kredi kontrolü gerekli olmaktadır. Kantitatif kredi kontrolünde iskonto politikası, reeskont politikası, açık piyasa işlemleri, kanuni karşılıklar ve kredi tavanlarını tespit gibi yollar geçerli olabilmektedir. 

-   Sermaye arz-talep dengesinin korunması: hazine bu dengeyi sağlama ve koruma yolunda önemli işlemlerde bulunabilir. Mesela, bilindiği gibi sermaye piyasaları bir menkul kıymetler borsasıdır. Bu borsalar sürekli olarak hazinenin kontrolü altında tutulmaktadır. Gerçekten, gerek borsalara atanacak kilit elemanların seçimi ve tayini bakımından gerekse belirli miktarı aşan hisse senedi ve tahvil ihracını denetleme bakımından devletin önemli bir etkiliği olmaktadır. Bunun yanında hazine, sermaye arzının gösterdiği fazlalık durumuna göre gerektiğinde doğrudan bu piyasalara katılarak kısa veya uzun vadeli borçlanma yoluna da gidebilir.

-  Döviz arz-talep dengesini korumak: Bu alandaki dengenin tesisi ve korunması bakımından da kambiyo kontrol sistem ile serbest kambiyo rejiminin işlerliği söz konusudur. 

Diğer bir fonksiyon, "hazinenin ekonomiyi düzenleme" fonksiyonudur. Hazine bu fonksiyonunu da;

- iktisadi Devlet teşekkülleri aracılığıyla ekonomiyi düzenlemek,

- Karma Teşebbüsler aracılığıyla ekonomiyi düzenlemek,

- Mali kurumlar aracılığıyla ekonomiyi düzenlemek,

şeklinde yerine getirebilir.

Hazinenin modern fonksiyonları içinde yer alan bir başka fonksiyon da, "gelir doğurucu" fonksiyonudur. Hazine bu görevini de; Hazine Bonoları ihraç ederek ve emisyon yoluna başvurarak gerçekleştirebilir.

Görüldüğü gibi günümüz çağdaş devletleri yönünden ona süzgeç devlet niteliğini veren, onun ekonomiye müdahalesine ve ekonomiyi düzenlemesine imkan sağlayan önemli gelişmeler olmuştur. 

b- Kamu Hizmetlerinde Verimlilik 

Kamusal ihtiyaçlar ve hizmetler dizisinde ortaya çıkan gelişme, kamu teşebbüslerine günümüzde önemli fonksiyonlar verilmesini zorunlu kılmıştır. Mesela, özellikle ekonomik kalkınma açısından gerekli bazı alt yapı ve ağır sanayi yatırımları ile kamu yararını ön planda tutan faaliyetlerin kamu teşebbüsleri aracılığıyla yapılması kabul edilmektedir. Ayrıca, yeni iktisadi analiz metotları ve hizmetlerde verimliliği belirleyen veri teminindeki kolaylıklar; kamu faaliyetlerinde de marjinal fayda-marjinal maliyet ölçüsünü bir dereceye kadar imkan dahiline sokmuştur. Bunun yanında üretimde dış fayda-dış maliyet unsurunun önem kazanması da, kamu faaliyetlerinin anlamını ve çerçevesini değiştiren bir etken olmuştur. 

c- Kaynak ve Gelir Dağılımının Düzenlenmesi 

Günümüzde kamu harcamalarında tarafsızlık düşünülemez. Çünkü, bileşimi ve hacmi bu ölçüde değişen kamu harcamalarının genel ekonomi üzerinde tarafsız olması beklenemez.

Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde devletler toplumsal ve yarı toplumsal hizmetleri görebilmek üzere kamu harcamalarının hacmini büyük ölçüde artırmak ve bileşimini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Mesela, gelişmiş ülkelerde gelişme seviyesi ile doğru orantılı olarak artan kamu harcamaları içinde özellikle transfer harcamaları, daha hızlı bir artış seyri göstermiştir. Bu ekonomilerde milli güvenlikle ilgili ödemeler de önemli bir artış eğilimi ortaya çıkarmıştır. Bilhassa bu alandaki uluslararası rekabet, hem kamu giderlerinin seyrini artırmış, hem de teknolojinin gelişmesine hizmet etmiştir. 

Gelişmekte olan ülkelerde de başlıca sorun olarak kabul edilen kalkınma çabası ile devletler, kamu harcamaları içinde yatırım harcamalarına özel bir önem ve yer vermek zorunda kalmışlardır. Hatta bu konuya verilen önem sonucu, genei bütçe yanında özel bir yatırım bütçesi düzenleme yoluna bile gidilmiştir. Bu alandaki kamu harcamalarının ise genel ekonomik etki yönünden tarafsız kalması pek tabi beklenemez. 

Kamu harcamaları yanında kamusal gelirler bakımından da tarafsızlık düşünülemez. Gerçekten, bilhassa vergi gelirlerinde günümüzde görülen önemli artışlar, her ülkede toplam vergi yükü ile kişi üzerinde vergi ödeme sonucu hasıl olan vergi baskısının gittikçe artmasına sebep olmuştur. Artan vergi yükü ve vergi tazyiki ise, bir yandan vergi yükümlülerini vergiye karşı daha duyarlı duruma getirmiş; öte yandan, vergi ile azalan kişi veya firma gelirleri sebebiyle (vergi olarak alınan kısmın kişi ve firmaların ya tüketim harcamalarına gidecek ya da tasarruf edilecek gelirlerinden alınıldığı düşünüldüğünde) piyasa ekonomisi alanının daralmasına veya bu kesimin ekonomik faaliyetlerinin önemli ölçüde etkilenmesine yol açmıştır. Ancak, genel olarak bir mali sistem içinde yer alan bütün vergi ve benzeri gelirlerin ekonomik faaliyetler ya da makro ve mikro ekonomik etkileri de aynı değildir. Mesela, genel bir vergi tasnifi içinde dolaysız vergiler daha çok vergi adaletini gerçekleştirmek ve gelir dağılımı eşitsizliğini gidermek amacıyla alınan ve yine çoğunlukla tasarruftan karşılanan vergilerdir. Buna karşılık dolaylı vergiler, harcama sırasında; satış anında; bir üretim olayının çeşitli aşamalarında veya bir muamele dolayısıyla alınan vergilerdir. Bu iki grup verginin ekonomik faaliyetleri veya piyasa ekonomisi işleyişini etkileyişi bu sebeple farklı olmaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri