Ekonomİk PolİtİkalarIn Anayasa İle SInIrlandIrIlmasI

Adnan Şahin - Petlas Genel Müdürü 

Giriş 

Dünya ekonomisi hızlı bir değişim tren­di içerisinde bulunuyor. Latin Amerika'dan Uzak Doğu'ya uzanan bir dizi ülkede ekonomi­de serbestleşme, özelleştirme ve yerelleştirme reformları tüm hızıyla devam etmekte. Türkiye, 1980 sonrasında ekonomi alanında aldığı ka­rarlar ve yaptığı uygulamalarla bu değişime ayak uydurmaya çalışıyor. Ülkemizde 1980'den günümüze ithal ikameci sanayileşme strateji­sinden, dışa açık büyüme stratejisine; koruma­cı dış ticaret politikalarından, serbest ticarete; kapalı ekonomiden, Avrupa ile Gümrük Birliği gerçekleştirmeyi ve Avrupa Birliği ile bölgesel ekonomik entegrasyona katılmayı hedefleyen bir ortama; bankacılık ve mali sektörde devlet müdahalelerinden, deregülasyona ve li­berasyona doğru bir değişim yaşanıyor. Türki­ye' de bu alanlarda çeşitli başarılar elde edilme­sine karşın, ülkemiz ekonomisi uzun yıllardır ciddi ekonomik istikrarsızlıktan kurtulamıyor. Çünkü, siyasal istikrarsızlık ve bunun sonucu olan makro ekonomideki istikrarsızlık, Türkiye'nin gelişmesini engellemektedir. 

Makro ekonomi yönetimindeki keyfiyet ve popülizm, basiretsiz maliye politikalarının sonucu mali disiplin ve sorumluluk ahlakının bozulması, tutarsız para politikalarının sonu­cunda para arzının sürekli olarak genişlemesi ve bunun sonucunda giderek kronikleşen en­flasyon ülkemizin içinde bulunduğu ekono­mik kaosu açık bir şekilde gözler önüne ser­mektedir. Ayrıca kamu borçlanmasında disipli­nin yok olması ve iç borç yönetimindeki keyfi­yet, borç ve faiz ödemelerinin sürekli genişle­mesine neden olmaktadır. KİT'ler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının da giderek iflasın eşi­ğine gelmeleri Türkiye ekonomisinde düzen, istikrar, disiplin ve sorumluluk ahlakı için ön­lemler alınmasını kaçınılmaz hale getirmiştir.www.ekodialog.com

Bütün bunların altında, hükümetlerin ekonomiyi politize etmeleri yatmaktadır. Son dönemdeki hükümet uygulamaları da bunun en bariz örneğidir. Daha 6 ay önce reform ola­rak tanıtılan ekonomik tedbirler, 6 ay sonra yeni bir reform paketi ile ortadan kaldırılabil­mektedir. Siyasi iradenin sorumsuzca almış ol­duğu ekonomik kararlar, para politikasından vergi politikasına, harcama ve borçlanma po­litikalarına kadar yine sorumsuzca uygulan­maktadır. Bunun altında "özel çıkar", "oy" he­sabı doğrultusunda karar ve tercihler bulun­maktadır. Bu hesaplar içerisine giren siyasal aktörler sonuçta kamu ekonomisinde sorunla­rın ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. 

Amacı iktidarı ele geçirmek olan siyasetçiler, seçim öncesinde yalan dolan ve aşırı vaatler ile seçmenin oyunu kazanma yarışı içine gir­mekte, iktidarı elinde bulunduran siyasi parti; elindeki mevcut ekonomi politikası araçlarını sorumsuzca ve keyfince kullanarak yeniden seçilme mücade­lesine katılabilmektedir. İşte ekonomi politi­kalarının bu şekilde keyfi kullanılması ekonomik istikrarı bozmakta, ekonomik sorunları ağırlaştırmaktadır. Ülkemizin gelmiş olduğu nokta budur. Bu gidişe mutlaka dur denil­mektedir. 

Son yıllarda dünya iktisatçıları, siyaset­çilerin ve hükümetlerin sorumsuzca kullandık­ları para basma, vergileme, harcama ve borç­lanma gibi yetkilerine sınırlamalar getirilmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. İktisat teoris­yenleri siyasal iktidarların ellerindeki güç ve mutlaka anayasal normlarla sınırlandırılması gereği üzerinde durmakta ve ayrıca Anayasal İktisat (Constitutional Economies) adı verilen yeni bir araştırma alanında hükü­metlerin ekonomiyi daha fazla politize etme­meleri için Anayasanın içerisinde Ekonomik düzenlemelerin oluşturulması önerilmektedir. 

Artık dünyada devlet müdahalesini sa­vunan geleneksel Keynezyen İktisat Teorisi, Sosyal Refah Devleti ve benzeri müdahaleci devlet anlayışları reddedilmektedir. Artık dün­yada hem bireylerin, hem de devletin hak, yet­ki, güç ve sorumluluklarının mümkün olduğu ölçüde kesin çizgilerle belirlenmesi gereği üzerinde durulmaktadır. Gelişmiş ülkelerde uygulanan ve adına Anayasal İktisat Teorisi denilen sistem, devletin iktisadi alandaki gö­rev, fonksiyon ve yetkilerinin mutlaka sınırlan­dırılması aksi halde büyüyen devletin bireyle­rin hak ve özgürlükleri üzerinde tehlike oluş­turacağını belirtmektedir. Ülkemizin bugün gelmiş olduğu noktada ekonomik özgürlükle­rin siyasal ve demokratik özürlüklere ne dere­ce etkili olduğu çok açık ve seçik bir şekilde görülmektedir. Bu nedenle dünyada tartışması yapılan "Ekonomik Anayasa"nın ülkemiz için de son derece elzem olduğuna inanmaktayız. Bu amaçla çalışmamızda ülkemizin ekonomik sorunları ve böyle bir düzenlemeye gidilmesin­deki zorunluluğu incelemeye çalışarak, yine ülkemizde çağdaş anayasallığın ve anayasal demokrasinin gereği olduğuna inandığımız ekonomik anayasanın oluşturulması konusun­daki önerilerimizi sunmaya çalışacağız. www.ekodialog.com

i. Türkiye Ekonomisindeki Temel Sorunlar ve Nedenleri 

Siyasal iktidarların kamu ekonomisinde sahip oldukları güç ve yetkileri keyfi kullanma eğiliminde olmaları ülkemizde özet olarak be­lirtmiş olduğumuz aşağıdaki sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur; 

- Yüksek Enflasyon
- işsizlik

- Ağır vergi yükü ve kayıt dışı ekonomi
- Rant Ekonomisi
- Düşük verimlilik
- Gelir dağılımındaki adaletsizlik
- Bölgeler arası gelişmişlik farkları
- Alt yapı yatırımlarındaki yetersizlik
 - Mali disiplinsizlik (kamu harcamala­rı ve kamu gelirleri arasındaki den­gesizlik ve artan bütçe açıklan
- Parasal disiplinsizlik
- KlT'lerin sorunları
- Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının sorunları
- Ve diğer ekonomik sorunlar

Bu temel sorunların kaynağı ve neticele­ri araştırıldığında asıl sorunun kamu ekonomi­sinin görev ve fonksiyonlarının giderek artması olduğu görülmektedir. Bu ise kamu harcamala­rının sürekli artması anlamına gelmektedir. Ar­tan kamu harcamalarının finansman kaynağı ise; temelde vergiler ve vergi dışı finansman araçları olan borçlanma ve emisyondur. 

Vergiler devletin en önemli finansman kaynağı olmalarına rağmen toplanacak vergi­lerin de bir sınırı bulunmaktadır. Her şeyden önce vergilerin artırılması, vatandaşlar tarafın­dan tepki ile karşılanabileceğinden oy kaybet­mek istemeyen ve yeniden seçilebilmeyi plan­layan siyasal iktidarlar, vergileri özellikle seçim öncesi dönemlerde fazla artırmamaya özen gösterirler.

Kamu harcamalarının tamamen vergi ile finanse edilmemesi bütçe gelirleri ile bütçe harcamaları arasındaki dengesizlik sorununu yani" bütçe açığı sorununu" gündeme getirir. 

II. Avrupa Birliği'nin Ekonomik Karar Sınırlamalarına Bakış Açısı 

Avrupa Birliği'ne üye Ülkeler 7 Şubat 1982 tarihinde Hollanda'nın Maastricht Kentin­de toplanarak kentin adıyla anılan "Maastricht" Anlaşması'nı imzalamışlardır. Toplantıda alı­nan karar siyasal iktidarların ekonomi Üzerin­deki yetkilerinin sınırlandırılmasını içermekte­dir. Maastricht Anlaşması'nı incelememiz bugün bizim niçin ekonomik kararlarda bir ana­yasal sınırlamaya gidilmesi konusunda ısrarlı olduğumuzu açık bir şekilde ortaya koyacak­tır. 

Maastricht Anlaşması Avrupa Birliği'ne üye ülkeler arasında Ekonomik ve Parasal Bir­liğin oluşmasını hedeflemektedir. Ortaya ko­nulan ilkeler şunlardır:

. Enflasyon oranlarına bir sınırlama ge­tirilmiştir (Bir önceki yılda Birliğe Üye ülkeler­den en düşük enflasyona sahip olan üç ülke­deki enflasyon oranları ortalamasının %1,5'in­den daha fazla olmayacaktır).

. Bütçe açıklarına bir sınırlama getiril­miştir (GSYtH'ya oranı %3'den fazla olmamalı­dır).

. Devlet borçlarına bir sınırlama getiril­miştir (GSYİH'ya oranı %60'dan fazla olmama­lıdır).

. Uzun vadeli devlet tahvillerinin faiz oranlarına sınırlama getirilmiştir (Bir önceki yıl birliğe üye ülkelerden en düşük enflasyon ora­nına sahip olan üç ülkenin uyguladığı faiz oranlarının %2'sinden fazla olmamalıdır)

. Ulusal paraların döviz kuru mekaniz­masına dahil edilmesi, ulusal paranın döviz değişim oranının dalgalanmaya bırakılması kabul edilerek kur mekanizması içindeki de­ğer değişimine sınırlama getirilmiştir (Değer değişimi +/- %15'i geçmemelidir).

Daha sonra 1995 yılı Aralık ayı içerisin­de Madrid'de ikinci bir toplantı yapılarak alı­nan kararlar gözden geçirilmiş ve bazı ilave ka­rarlar alınmıştır. 

. 1 Ocak 1999 tarihinde ortak para biri­mi tedavüle konulacaktır.www.ekodialog.com
. Avrupa Para Enstitüsü yerine Avrupa Merkez Bankası faaliyete geçirilecektir.
. Kararlara uyumun sağlanıp sağlanma­dığı Avrupa Konseyi tarafından kontrol edilecektir
 

Nitekim bu kararlara uyum sağlanarak içinde bulunduğumuz 1999 yılında Ekonomik ve Parasal Birlik sağlanmıştır. Ülkemizin Maastricht kriterleri yönünden durumu değerlendirildiğinde açık olarak belirtilen hedeflerin çok gerisinde olduğumuz görülmektedir. 

Maastricht Anlaşması bizim şu önemli hususu anlamamıza yardımcı olmalıdır. Politi­kacılar, ekonomi üzerinde keyif1erince karar sahibi olamazlar. Ekonominin bazı genel kural­larına riayet edilmesi gerekir. Maastricht kriter­leri ekonomik düzen ve istikrar için kurallar oluşturmaktadır. Üye ülkeler bu kriterlerle ken­di ekonomi yönetimlerini sınırlamaktadırlar. 

Sonuç 

Temiz siyaset ve kamu yönetiminde ah­laki ilkelerin oluşması devletin sınırlandırılması ile yakından alakalıdır. Daha büyük devlet, siyasal yozlaşmaların gerek nitelik ve gerekse nicelik olarak artması neticesini doğurmaktadır. 

Devletin büyüklüğü ile ekonomik öz­gürlükler arasında yakın ilişki vardır. Devlet ne kadar büyükse, ekonomik özgürlükler o ölçü­de azalır. Devletin ekonomik alandaki görev ve fonksiyonlarının giderek genişlemesi totali­terizme doğru bir yönelişi ifade eder. Totaliterizmin tüm uygulamaları (Sosyalizm, faşizm, ve aşırı müdahaleci devlet) ekonomik özgür­lükleri ya tümüyle ortadan kaldırır veya önem­li ölçüde sınırlandırır.

Bireylerin ekonomik özgürlüklerinin korunması için siyasal iktidarların ekonomi üzerindeki kararlarının sınırlandırılması gere­kir. Çok uzun yıllar üzerinde fazla durulmayan ve anayasalarda güvence altına alınmayan ekonomik özgürlükler olmuştur. Son yıllarda yapılan araştırmalarda ekonomik özgürlükle­rin, siyasal özgürlüklerin devamı ve güvencesi için gerekli olduğu inancı genel kabul görmeye başlamıştır. İnsanların mülkiyet, miras, mü­badele, tercih, sözleşme yapma gibi ekonomik özgürlükleri mutlaka anayasalarda güvence altına alınmalıdır. 

Yazımızda açıklamaya çalıştığımız düşünceler son yıllarda akademik çevrede geniş ölçüde tartışılan bir konudur. Biz de inceleme araştırma yazımızda akademik çevrelerin ko­nuya yaklaşımlarını Ekonomik sektörün içeri­sinde (ABE Genel Müdürü, PETLAS Genel Mü­dürü) olan üst düzey yönetici bakış ve görüş açısıyla ele almaya çalıştık. 

Biz biliyoruz ki Anayasa, insanların düzen içinde yaşamaları için gereklidir. Anayasa oluşturulmasının amacı insanların anarşi ve ka­ostan kurtularak düzen için yaşamlarını sür­dürmelerinin sağlanmasıdır. Devletin ve Ana­yasanın olmadığı bir toplumda Thomas Hobbes'un ifadesiyle" insanın yaşamı, yalnız, fa­kir, mutsuz ve kısa" olacaktır. İnsanların Hob­bes'un tanımladığı şekilde bir vahşi ormanda kaos içinde yaşamaları yerine bir anayasa oluş­turarak devlet adı verilen kurumu oluşturmala­rı ve böylece hak ve özgürlüklerini güvence al­tına almaları kendi çıkarlarınadır. 

İşte Anayasa yukarıda belirtildiği şekilde insanlar için bu derecede önemli ise Ekonomide düzenin sağlanması için de ekonomik anayasa bu derece gereklidir.www.ekodialog.com

Hakeza, piyasa ekonomisinin ve kamu ekonomisinin görev ve fonksiyonlarına ilişkin hukuksal çerçeve ekonomide düzen için o derece gereklidir.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005