|
Ekonomik İstikrar, Kamu Harcamaları ve Kriz
Prof. Dr.Yusuf Tuna
Ekonomik hayatın tatminkar şekilde işlem_si,
birimlerin ve ilişkilerin düzenli ve istikrarlı bir
düzeyde uyum sağlamasına bağlıdır. Günümüzde'
ekonomik yapı ve ilişkiler hızlı bir değişim süreci
yaşamaktadır. Bu sürecin ortaya koyduğu gelişmeleri
takip etmek ve gerekli tedbirleri almak ekonomik
istikrar için kaçınılmaz olmuştur. İktisat
politikaları belirlenirken iç dengeler olduğu kadar,
dış dengelerin de" dikkate alınması gerekmektedir.
Zira, ortaya çıkan global pazar alanındaki politik,
sosyal ve hukuki normlarla ekonomik taleplerin uyum
sağlamasında önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Bu
sorunlar, ülkemizde yoğun bir şekilde
yaşanmaktadır. Her geçen gün beraberinde ağır
yükler getirmektedir. Biz bu çalışmamızda ekonomik
istikrarın bir tanımını yaparak, kamu
harcamalarının seyri, borçlanmanın etkileri ve
ortaya çıkan kriz ortamı hakkında genel bir
değerlendirme yapacağız. Çok geniş hususları içeren
bu konuları sınırlı bir açıdan ele almaya
çalışacağız.
1. Ekonomik İstikrar ve Kamu Harcamaları
Bilindiği gibi iktisadi dengenin uyumlu ve sürekli
bir şekilde sağlanması bazı şartların
gerçekleşmesine bağlıdır. İktisat politikası
amaçları ve araçları şeklinde formülize edilen bu
şartların gerçekleşebilmesi her şeyden önce
uygulayıcıların davranışlarına, uygulanan ortama ve
ortaya konan amaçlara tanınan önceliklere, ayrıca
tüm bu unsurların bir bütünlük içerisinde
birbiriyle uyum sağlamasına bağlıdır. Ekonomik
hayatın düzenlenmesinde şüphesiz bir karar
mekanizmasına ihtiyaç vardır. Bu karar mekanizması
ise devlettir. Ekonomik olayların gelişmesini ve
işleyişini tamamen piyasa şartlarına bırakmak
rasyonel bir davranış değildir. Bu bakımdan, iktisat
politikası devletin belli ekonomik amaçlara
ulaşmak için kararlar alması ve bunların
uygulamaya konmasını öngörmektedir. İktisat
politikasının hukuki çerçevesi açısından devletin
rolünün ne şekilde olacağı uygulanan iktisadi
sisteme bağlıdır. Kapalı ekonomilerde devletin
ekonomi üzerindeki baskısı daha yoğun, açık
ekonomilerde ise, ülkelerin sahip oldukları
ekonomik yapılarına göre müdahale bazında bazen
yoğun bazen ise daha esnek uygulamalara sahne
olabilmektedir. Bu sebeple her ülke için geçerli bir
iktisat politikası modeli ortaya koymak güçtür.
Zira, ülkelerin sahip oldukları anayasalar iktisat
politikasının amaç ve araçlarının uygulanabilmesinde
belirleyici rol oynamaktadır. Başka bir ifade ile,
oyunun kurallarının belirlenmesinde sadece ekonomik
amaçlar değil, siyasal ve hukuki yapı da önemli
ölçüde etkili olmaktadır.
İktisat politikasının birinci derecede ele alınan
amaçları şunlardır: Makul istihdam düzeyi, fiyat
istikrarı, ekonomik büyüme ve ödemeler bilançosu
dengesidir. Bu amaçların tamamının gerçekleşme
garantisi yoktur. Ayrıca bu amaçlar birbiriyle
çelişebilmektedir. Mesela, fiyat istikrarı ve makul
istihdam düzeyi arasında bir çelişki vardır. Bu
durumdan dolayı
ekonomik büyüme de olumsuz yönde etkilenebilir.
özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri uzun
süre makul istihdamın altında kalabilir. istihdamı
arttırıcı bir politika enflasyona yol açabilir.
Enflasyonun artması ise, ödemeler bilançosunda
dengesizliklere yol açabilir ve dış ödeme
güçlükleri ortaya çıkarabilir. Oysa iktisat
politikasının temel hedefi, enflasyona sebep
olmadan makul istihdam seviyesine ulaşmak, bu
durumu istikrarlı bir şekilde sürdürmektir. Amaçlar
arasında ortaya çıkan bu çelişkiler, makro ekonomik
hedeflerin gerçekleştirilebilmesinin ne kadar zor
olduğunu ortaya koymaktadır.
Makro ekonomik dengenin sağlanması ekonominin iç ve
dış şoklara karşı dayanıklılığını arttırmaktadır.
Ancak, amaçlar arasındaki uyumsuzluğun
giderilememesi ekonomide istikrarsızlığın ortaya
çıkmasına sebep olmaktadır. istikrarsızlık
kıskacından kurtulabilmek için uygulayıcılar sosyal
maliyeti ağır olmakla beraber, bazı şok kararlar
almaya yönelebilmektedirler. istikrar programları
adını verdiğimiz bu kararların sağlıklı bir sonuca
ulaşabilmesi uygulamanın düzenli, sürekli, kararlı,
iç ve dış müdahalelerden uzak bir şekilde
yapılmasına bağlıdır. istikrar programlarının
uygulamaya konması sonuçlarının başarılı olacağım
garanti etmez. iktisat politikası amaçları
arasındaki çatışmalar istikrar programlarının
uygulandığı dönemde daha da artabilir. Makro
ekonomik dengeye ulaşabilmek uğruna katlanılan bu
maliyet, farklı problemlerin ortaya çıkm4sına hatta
ilmi çerçeve ile hiç bağdaşmayan sonuçların
gelişmesine sebep olabilir. Diğer taraftan, istikrar
programlarının başarı şansı, uygulanan ekonominin
söz konusu programların şiddetini ne oranda
göğüsleyebildiğine ve anayasal çerçeveye bağlıdır.
Ekonomideki istikrar uygulamalarının başarıya
ulaşabilmesi, programların kendi prensiplerine göre
işlemesi ve hukuki çerçevenin engel çıkarmamasına,
yahut da siyasi rejimden bağımsız bir şekilde ele
alınmasına bağlıdır. İstikrar programlarının ne tür
kararlar olması ekonomide ortaya çıkan krizin
özelliklerine bağlıdır. Anca, kısa dönemde ortaya
çıkan şoklann atlatılabilmesi için başvurulan
tedbirler ekonominin uzun dönemdeki performansı
veya temel hedefler dikkate alınarak ortaya
konmalıdır. Bu hedeflerin rasyonel bir şekilde
hayata geçirilebilmesi, siyasi irade ile halkın
beklentileri arasındaki urumun asgari düzeyde de
olsa sağlanmış olmasına bağlıdır. Başka bir ifade
ile, siyasi irade ve halkın beklentileri ile
ekonomideki rasyonel beklentilerin ne oranda optimum
bir düzey alacağı istikrar programlarının kısa veya
uzun dönemdeki sonuçlarının başarılı veya başarısız
olacağım belirleyecektir (Yusuf Tuna Türkiye 'de
Ekonomi Yönetiminin Performansı: Mukayeseli Statik
Bir Analiz, ODTÜ, III. Uluslararası İktisat
Kongresi'ne sunulan tebliğ, Ankara 1999).
İstikrar programların başarısında öncelik verilen
iktisat politikası araçlarının seçimi, ortaya
çıkaracağı sonuçlar bakımından önemli rol oynar.
Uygulanan araçlara karşı yapısal dinamiklerin
duyarlılıkları farklı olabilir. Para hacminin
genişletilmesi veya daraltılması suretiyle yürütülen
para politikası, devletin harcama ve vergi düzeyini
etkilemeye yönelik olarak uygulanan maliye
politikası araçları, yahut da para, maliye ve
gelirler politikası araçlarının birlikte
uygulanması, sürekli bir istikrarın sağlanmasına
yol açabileceği gibi, Türkiye'de olduğu üzere sık
sık istikrarsızlıkların ortaya çıkmasına da sebep
olabilir. Önemli olan hangi politikaya öncelik
verileceğinden çok, hangi politika araçlarından ne
oranda istifade edileceğinin optimum kriterlerle
tespit edilmesidir. Araçlar arasındaki çelişkilerin
tolere edilmesi uygulayıcıların ve halkın
beklentilerinin ne oranda uyum sağlayabileceğine
bağlıdır. Diğer taraftan, ekonomide iç ve dış makro
dengelerin sağlanmasında ve sürekli
istikrarsızlıkların baş göstermesinde önemli
güçlüklerle karşılaşan Türkiye ve diğer gelişmekte
olan ülkeler, ülke içi ve ülke dışından gelen siyasi
baskılara boyun eğme konusunda fazla duyarlı
davranamamaktadırlar. Bu sebeple istikrar
programlarına siyasi imde daha fazla hakim olmakta,
kısa dönemde ve büyük kazanç hesaplan yapan
çevreler, daha çok para ve maliye politikası
araçlarına öncelik verilmesi konusunda yakın
01duklan siyasi ve idari mekanizmalara baskı
yapmaktadırlar. Dolayısıyla ekonomide reel kesim
ihmal edilmekte, enflasyon düşürü1ememekte, her
yeni istikrar program bir sonra:' ki için zemin
hazırlamaktadır.
Şimdi, kısaca kamu harcamalarının seyrinin ekonomik
istikrar üzerindeki etkilerini ele alalım
Kamu harcamaları modem anlamda; kamu makamlarının
toplumsal ihtiyaçları karşılamak, sosyal ve.
Ekonomik hayata müdahalelerde bulunmak üzere
belirli kurallara göre yaptıkları harcamalardır
(İsmail Türk, Kamu Maliyesi, ,3. Baskı, Turhan
Kitabevi, Ankara, 1999, s. 27). Bu harcamalar,
harcamayı gerçekleştiren kuruma göre geniş anlamda
değerlendirildiğinde; merkezi ve yerel
yönetimlerin, iktisadi devlet teşekküllerinin ve
sosyal güvenlik kuruluşlarının gerçekleştirdiği
harcamalar toplamı ile toplum için faydalı hizmet
gören kurumların ödemelerini, vergi muafiyet ve
indirimlerini, özel kişilerin yaptıkları yardım ve
bağışların toplamını içeren bir kavram ortaya
çıkmaktadır (Şerafettin Aksoy, Kamu Maliyesi, 3.
Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 91)
Kamusal ihtiyaçlar nedeniyle toplumdaki
bireylerce veya baskı gruplarınca oluşturulan kamu
hizmeti talebi kamu kurumlan tarafından hukuk
kuralları çerçevesinde yapılan . harcamalarla
karşılanmaktadır. Ekonomik bir kavram olan kamusal
ihtiyaçlar, siyasi organlarca belirli bir prosedüre
göre benimsenerek kamu tüzel kişileri tarafından
karşılanmak üzere kamu hizmetine dönüşmektedir. Yani
ekonomik olan kamusal ihtiyaçlar kamu hukuku
kapsamına giren kamu hizmetine dönüşerek hukuki bir
boyut kazanmaktadır (Nejat Elaldı, "Kamu Kesiminin
Finansmanı ve Dış Borçlanma ihtiyacı ile
Giderlerinin Analizi" 1993 Yılı Hesap Uzmanları
Kurulu Konferansları LV, Maliye Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kum1u
Başkanlığı Yay. No: 1994/331, Ankara, 1994, s.
218).
Ekonomik hayatta geçmişten günümüze karşılaşılan
sorunların boyutlan ve nitelikleri değiştikçe bu
harcamaları yerine getirecek olan kamu idarelerinin
de amaçlan ve öncelikleri değişmektedir. 1929
öncesi hakim olan liberal devlet anlayışının yaşanan
ekonomik bunalımın çözümünde yetersiz kalması,
'makro ekonomik dengelerin sağlanmasında devlet
müdahaleciliğini benimseyen.", refah devleti
anlayışında olan" kamu harcamalarını artıran
Keynesyen anlayışı ortaya çıkarmıştır. Keynesyen
anlayışa göre durgunluk döneminde vergiler
indirilirken kamu harcamaları artırılmakta,
enflasyonist dönemde de tersi bir uygulama olarak
vergiler artırılırken, kamu harcamaları
kısılmaktadır (David Kiefer, Macroeconomic
Policyand Public Cboice. Study Edition, Springer-Verlag,
Berlin, 1999, s. '5)
Keynesyen anlayışla başlayan kişisel çıkar-oy
pazarlığı anlayışı ile süren kamu harcamalarındaki
yüksek artış gittikçe artan oranda devamlılık
kazanan bütçe açıklarına neden olmuştur. Artan
bütçe açıkları da borçlanma, yüksek enflasyon, faiz
oranlannda artış, ulusal paranın değer kaybetmesi,
dış açıkların kronikleşmesi, gelir dağılımının
bozulması gibi birçok ekonomik dengesizliğin nedeni
olmuştur (Vural Savaş, Anayasal iktisat, 3. Baskı,
Avcıol Basım-Yayım, İstanbul, 1997 s. 28).
Kamu açıklarının neden olduğu olumsuzluklar,
demokratik yönetimlerdeki açık finansmana yönelik
eğilimlerin anayasa düzeyinde sınırlandırılması
gerektiği yönünde tartışmaları başlatmıştır. Bazı
iktisatçılarca kamunun yapacağı harcamalar için
gerekli kaynakların açıkça belli edilmesi, bunun
için de mali karar almada sorumluluk ve kaliteyi
artıracak olan denk bütçe prensibine uyulmasının
gerektiği ileri sürülmüştür (Richard Wagner, Rbert
O. Tollison, "Denk Bütçe, Mali Sorumluluk ve
Anayasa ilişkileri Denk Bütçe Anayasa
Değişikliğinin İçeriği" Maliye Yazı/an, S. 63,
Nisan-Haziran 1999, s. 59).
Kamu harcamalarındaki artışlar sosyal ve ekonomik
gelişmeleri aynı oranda arttıramadığı gibi bu
konudaki kötüye gidişlere de engel olamamıştır. Bu
arada büyük kamu kesimine sahip ülkelerle küçük
kamu kesimine sahip veya yeni sanayileşmiş ülkeler
arasında kayda değer bir farklılığın olmadığı
gözlenmiştir. Gelir dağılımı bozukluğunun büyük
kamu kesimine sahip ülkelerde daha fazla olduğu ve
yine geniş kamu harcamasına sahip ülkelerde
sübvansiyon ve transfer harcamalarının hedefe
ulaşma yönünden daha zayıf eğilimli olduğu
belirlenmiştir. Bütün bu nedenlerle kamu
harcamaları ile ilgili olarak kamunun sahip
olabileceği uygun bir faaliyet seviyesine kadar bu
verimsiz harcamaların azaltılması gerektiği
tartışılmaya başlamıştır
Ülkenin üretim potansiyeli üzerinde herhangi bir
artışa neden olmayan kamu harcamalarındaki
verimsizlikleri a) bir hizmetin özel sektör yerine
kamu sektörünce ira edilmesi nedeniyle ortaya çıkan
sektörel verimsizlik, b) kamunun bazı sahalara
gereksiz yere müdahale etmesiyle oluşan kaynak
dağılımındaki verimsizlik, c) kamu kesimince
üretilen mal ve hizmetlerin maliyetlerinde
minimizasyonun sağlanamaması nedeniyle meydana
gelen üretimdeki verimsizlik şeklinde oluşabilir
(Richard Hemming, Daniel P. Hewitt, G. A. Mackenzie,
"Kamu Harcamalarında Verimlilik" Kamu Harcamalan
Rehberi, IMF, T. C. Maliye Bakanlığı Yay. Sayı
1995/2, Ankara, 1996, s. 26).
Uygulamadaki sonuçlar farklı olsa da teorik olarak
kamu yönetiminin amacı, kullanmış olduğu
kaynakların etkinliğini geliştirmektir. Kamu
kesiminde kaynakların etkin kullanımını sağlamak
için kullanılan önemli yöntem fayda-maliyet
analizidir. Bu analizde belirli bir projenin fayda
ve maliyetleri hesaplanmakta, net faydası ağır olan
projeler uygun görülmektedir. Burada amaç marjinal
faydası marjinal maliyetinden yüksek olan projeleri
uygun bulmak, marjinal maliyetin marjinal gelire
eşit olduğu noktaya kadar bu projeleri
uygulamaktır. Fakat gerçek hayatta çeşitli
engeller ve sınırlar nedeniyle bu noktaya ulaşmak
imkansızlaşmaktadır. Buradaki en önemli engel,
özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından
karşılaşılan kaynak yetersizliğidir. Kaynakların
yetersiz - olması nedeniyle marjinal faydası
marjinal maliyetinden büyük olan projeler
uygulamaya konulamamaktadır. Ancak bazen de tersi
uygulamalarla marjinal maliyeti marjinal
faydasından büyük olan projeler uygulanmaya devam
etmektedir. Ayrıca kamu kesimi kapsamındaki bir çok
girişim için bir fiyatlama yapılamadığından faydanın
parasal değerlerle tanımlanması mümkün değildir. Bu
nedenle kamu kesiminin sadece belirli alanları için
fayda-maliyet analizinden yararlanılabilmektedir
(Engin Ataç, Kamu Maliyesi, T. C. Anadolu
Üniversitesi Yay., No: 949, Eskişehir, 2000)
|
|